@aristokrat
|
İkinci defa patlayan Kızıl Gök Ejderi bu sefer daha geniş çapta bir alanı parçalamaya başladı ve çok daha ezici bir aura yaymaya başladı. Öncekinden yaklaşık olarak 1.3 kat daha güçlü olan bu aura ve ejderha silüetinin yarattığı arbedenin sonucu 130 bin köpeğin ölümü oldu. (Ejder)-Kaldı 250 bin. Uzun bir süre savaşıp üstüne 2 defa özel hareketini kullanmıştı ve hala yorgunluk belirtisi göstermemişti. Hatta vücudunun herhangi bir yerinde bir damla ter bile yoktu. Ejder şu anda inanılmaz mutluydu. İstediği kadar güç kullanabiliyor ve kimse ona "dur" demiyordu. Bu durum da Ejder'de aklını kaçırmış bir şekilde davranarak her şeyi yok etme arzusu uyandırıyordu ama Ejder artık bu isteklerini kontrol edebiliyordu. Hepsini olmasada büyük bir kısmını yani. Ejder geriye kalan 250 bin köpeğe baktı. (Ejder)-Kızıl Gök Ejderi'ne biraz daha güç katsam ne olur acaba? Ejder omuzlarını silkti ve kocaman gülümseyerek... (Ejder)-Denemeden bilemeyiz değil mi? Ejder yeniden bileklerini birleştirdi ve ellerini diğer iki seferde çok ama çok daha parlak bir şekilde parlamaya başladı. Hatta öyle parlaktı ki, ışık kırmızı değilde beyaz olsaydı Kyriel hariç herkeste geçici körlüğe neden olurdu. Kyriel saf ışıktan oluştuğu için böyle bir ışık onu etkileyemezdi. Saf ışıktan oluşan saçları zaten yeterince parlaktı. Ancak bu kez Ejder'in ellerini sadece parlamakla kalmıyordu. Bu sefer ezici aura ellerinde toplanmıştı. Bu aura saniyeler içerisinde inanılmaz bir ağırlığa ulaşarak yeri çökertmeye başlamıştı. Hatta yerin çökmesiyle birlikte küçük taş parçalar etrafa saçılmıştı. Kyriel ise sağ kolunu sallayarak kendiside dahil herkesi ışıktan bir kalkanın içine almıştı. Normalde böyle bir şey yapmazdı ama ilk defa bu kadar yıkıcı bir güç görüyordu ve içgüdüsel olarak diğerlerini korumayı istemişti. Kendisi bunun farkında bile değildi ama yapmıştı işte. Koruyucu Melek olduğu için böyle bir içgüdüye sahipti ve bu içgüdü tamamen kendi başına çalışmıştı. Diğerlerini bir kalkanın içine almak kendi isteği değildi. Sadece içgüdüsünün işiydi. Kendi çevresini 3 kat içeriye çökertmeyi başaran aura biraz daha yoğunlaştı ve Ejder'in ellerindeki ışık biraz daha parlaklaşarak neredeyse deprem etkisi yaratan bir kükremeyle birlikte köpeklerin üzerine doğru hareketlendi. Hızlıca ejderha şekli aldı ve ağzını açarak köpekleri parçalamaya başladı. Bir ejderha silüeti olsada inanılmaz bir güce sahipti. Özellikle dişleri öyleydi. Gereksiz denebilecek kadar keskinlerdi ve o dişlere çarpan köpekler anında parçalanıyorlardı. Yaklaşık olarak 15 saniye süren bu yıkımın sonucunda... (Ejder)-Ha...hepsi öldü lan? Ejder'in planında hepsini öldürmek yoktu. 200 bin kadarını öldürüp geri kalanını parçalamayı planlıyordu. Ancak öyle görünüyor ki Ejder biraz fazla gaza gelmişti. 250 bin köpeği öldürmenin verdiği şaşkınlığı gizlemeyen Ejder boş gözlerle resmen ceset tarlasına dönmüş olan çevreyi izliyordu. "Tüm gücümü versem ne olurdu acaba?" Diye düşünen Ejder... (Ejder)-Amaaan neyse. Dedi ve omuzlarını silkerek arkasını dönüp yürümeye başladı. (Kyriel)-Şaşırarak tebrik ediyorum seni Ejder. Ejder diğerlerine yaklaşırken Kyriel yavaşça alkışlıyor ve onu tebrik ediyordu. (Ejder)-Sağol sağol. Ejder hızlıca Kyriel'i geçiştirerek yanından geçti ve Rose'nin yanına gitti. (Rose)-Lütfen bana tüm gücüm bu değildi deme. (Ejder)-Maalesef. (Rose)-Arghhh. Sende insansın bende insanım. Hatta Kyriel hariç hepimiz insanız. Peki sen ne demeye bu kadar güçlüsün? Rose derince bir nefes vererek durumdan duyduğu hoşnutsuzluğu belli etmişti. Haklıydı da. Hepsi birer insan olmalarına rağmen Ejder anlamsız bir şekilde güçlüydü. Pekala onlarda güçlüydüler ama Ejder gerçekten çok farklı bir kulvarda koşuyordu. Kulvarları arasındaki bu absürt fark Rose'nin canını fazlasıyla sıkıyordu çünkü 17 yıllık hayatının tamamını birlikte geçirdiği ve sürekli olarak birlikte antrenman yaptığı arkadaşı sanki hiçbir sınırı yokmuşcasına ezici bir güç sergiliyordu ve bu gücün, tüm gücü olmadığını söylüyordu. (Ejder)-Biliyor musun? Bunun cevabını bende bilmek isterim. Her şey bir kenara Ejder'de ara sıra neden bu kadar güçlü olduğunu merak ediyordu. Bilinene göre insanların gelişmesinin belli bir sınırı var ve hiçbiri bu sınırın ötesine geçemez. Ama Ejder hiçbir zaman bir sınırı varmış gibi hissetmemişti. Sürekli ama sürekli olarak hiç durmadan gelişebilecekmiş gibi hissetmişti hep. Bu sorunun cevabı şimdilik bilinmiyor olsada her gerçek elbet ortaya çıkardı. Ancak o zamana kadar... (Kyriel)-2. dalgaya hazır mısınız? Kyriel'in bu sorusuyla birlikte herkesin bakışları ona kaydı. (Rose)-Ben hazırım. (Scarlet)-Bende. (Sayk)-Bende hazırım. (Dia)-Bende. (Ejder)-Ben hazır değilim. Ejder'in bu sözleri üzerine herkesin bakışları Ejder'e döndü. (Ejder)-Ne? Bununla da siz ilgileniverin olmaz mı? Ejder'in yüz ifadesine bakılırsa canı bayağı sıkkındı. Oldukça fazla sayıya sahip olan köpekleri öyle fazla bir efor sarfetmeden yok ettiği için mutlu değildi. Tüm gücünü sergileyebileceği birilerini istiyordu. Medusa bunun için mükemmel bir örnekti. Ejder, Medusa'yla yaptığı dövüşte olanları tam olarak hatırlamıyordu ama tüm gücünü kullandığını düşünüyordu. Medusa'ya çizik bile atamamış olmasına rağmen tüm gücünü kullanmış olmalıydı. (Kyriel)-İçin rahat olsun Ejder. Son aşamaya gelmeyi başarırsanız çizik bile atamayacağın rakiplerle karşılaşacaksın. Kyriel, Ejder'in aklından geçenleri görmüş olacak ki bu kelimeleri dile getirmişti. Ancak Ejder yine de yüzündeki sıkkın ifadeyi bozmadı ve derin bir nefes aldı. (Ejder)-Yine de sıradaki rakiplerle uğraşmak istemiyorum. (Kyriel)-Şey...benlik bir sıkıntı yok. Ben sadece basit bir rehberim o kadar. (Rose)-Ejder'in katılıp katılmaması önemli değil. Nihayetinde hala yaşayan en güçlü insanlar bizleriz. (Ejder)-Her ne kadar benim kadar vahşi olmasanızda. (Rose)-Güçlü insanlar vahşi olmak zorunda değillerdir Ejder. Biliyorsun ki atalarımızdan bir çoğu inanılmaz güçlüydüler ama en ufak bir savaşma istekleri yoktu. (Ejder)-Haha. Haklısın. O yüzden hepsi acı çekerek öldüler ya. Ejder başta hafifçe kıkırdamış olsada aniden ses tonunu ciddileştirmişti. (Ejder)-Bütün atalarımız barış istedikleri için acı çekmeye mahkum oldular. Onlar korktular. İdeal dünyanın barışla ortaya çıkacağını düşündüler ve sırf barış sağlamak adına kendilerine kötü davrananlara bile iyi davrandılar. En sonunda ise acı ve sefalet içinde öldüler. Barışı sağlamak için sadece konuşmanın yeterli olacağını düşündüler. Onlar zayıftı. Onlar barışı sağlamak için yeterli kararlılığa sahip değildiler. Barış istiyorsan insanlara karşı çıkamayacakları şeyler vermelisin. Bu nedenle barışı sağlamanın en kolay yolu güç ve korkudur. Bunca sözün ardından Ejder, Rose'nin dibine kadar girdi ve... (Ejder)-Şu anda sizden bir şey yapmanızı istesem...hiç düşünmeden yaparsınız değil mi? Elbette yaparsınız. Çünkü ben güçlüyüm ve siz benden korkuyorsunuz. Size şu anda barış içinde yaşamanızı emretsem, sesinizi bile çıkartmadan barış içinde yaşarsınız Rose. Beni anlıyorsun değil mi? Barış dediğin şeyi elde etmek için sadece kelimeler yetmez. Çelik gibi bir irade ve korkusuz bir kalp gerekir. Gerektiğinde birilerini ezebilmen gerekir. Sen sadece konuşarak bir şeyler başarabileceğini sanan birisisin o kadar. Güç kullanmayı hiçbir zaman sevmedin. İşte bu yüzden sende zayıfsın. Acı içinde ölen atalarımızdan hiçbir farkın yok. Ejder akılalmaz bir konuşma yaptıktan sonra Rose'nin suratının dibinden ayrıldı ve arkasını döndü. (Kyriel)-Yanlışları olsada yüzde 90 oranında doğru bir konuşmaydı. (Ejder)-İçinde olduğumuz duruma bir bak. Ben sizden bir şeyler isteyebilirim. Bunu nazikçede yapabilirim şiddetlede. Siz aptallar benim Dia'dan özür dilememi istediniz. Çünkü düşündünüz ki basit bir konuşma onun fikrini değiştirmesi için yeter. Ancak bilmediğiniz şey şu ki, eğer ben Dia'dan özür dileseydim Dia, bana yukarıdan bakacak ve beni küçümseyecekti. Belkide bizi buraya getirmesi için bir şeyler daha yapmamızı isteyecekti. Ama ben ne yaptım? Ona gücümü gösterdim ve kimin emir verip kimin dinlemesi gerektiğini öğrettim. Hani derler ya şiddet hiçbir şeyin çözümü değil diye, yanılıyorlar. Şiddet her şeyin çözümü, sadece doğru zamanda doğru şekilde kullanman gerekiyor. Ejder sakinliğini bozmadan bu kelimeleri söyledikten sonra Kyriel'e baktı ve... (Ejder)-Örneğin; Benim nazım Kyriel'e sökmez. Ondan bizi BioDrago'nun yanına götürmesini nazikçe istesemde beni reddeder. Ona saldırsamda beni reddeder. Neden? Çünkü o benden daha güçlü. Ve bizler ise, zayıflar olarak onun dediklerini yapmak zorundayız. O sırada Kyriel "doğru söze ne denir?" dercesine ellerini açtı ve... (Kyriel)-İşte bunda tamamen haklısın. Diyerek tarafını belli etmiş oldu. (Ejder)-Yani uzun lafın kısası, elinde güç bulundurduğun sürece istediğin her şeyi ama her şeyi yapabilirsin. Ejder bunca konuşmasını sessizce dinleyen Rose sanki bu süreç boyunca cesaretini toplamış gibi derin bir nefes aldı ve... (Rose)-Ne söylersen söyle ben kendi yolumdan şaşmayacağım Ejder. Sırf sen kafayı yedin ve güç delisi birisi oldun diye yıllardır içinde yürüdüğüm yoldan çıkacak değilim tamam mı!? Atalarımızın seçtikleri yol doğrultusunda acı çektikleri doğru evet ama ben onlar gibi olmayacağım. Benim yolum onların yolu ve ben her şeyi konuşarak halledebileceğime inanıyorum. Ejder, Rose'nin bu sözlerine karşılık olarak elini alnına koydu ve... (Ejder)-Ahahahahah, ahhhhh, Rose, Rose, Rose. Gerçekten iflah olmaz bir insansın değil mi? İstediğin yolun peşinden gitmekte özgürsün. Sadece gittiğin yolun işe yaramaz bir yol olduğunu bilmen gerekiyor o kadar. Mesela; Sayk ve Scarlet birbirlerini öldürecek kadar gözleri dönmüş bir şekilde savaşıyor olsalar onlara, "Yapmayın, savaşmanız yanlış!" diye bağırırsan mı dururlar yoksa ikisine de sağlam birer yumruk geçirip "Kim sizin kavga etmenize izin verdi lan!?" dersen mi dururlar. Cevap oldukça basit değil mi? Ejder bu sözleri söylerken doğrudan Rose'nin gözlerinin içine bakmıştı. (Ejder)-Ayrıca bilmen gereken en önemli şey, insanların aptal ve kibirli olduğudur. Öyle ki, onlar, senin onlara söylediğin 10 kelimenin 9'unu dinlemezler ve 1'inide alaya alırlar. Konuşarak hiçbir şeyi çözemezsin. İlkokul öğretmenleri bile bir noktadan sonra sakince konuşmaktan vazgeçiyorlarken sen neyine güvenipte yaşça büyümüş olan ama kibirleri yüzünden gerizekalı olarak kalan insanları konuşarak ikna etmeyi düşünüyorsun. Ha!? Nesin sen, iyilikle kafayı bozmuş gerizekalı bir kahramanlık hikayesinin ana karakteri falan mı!? Ejder'in neredeyse tamamen doğru olan bu konuşması boyunca Rose tek kelime bile edemeden onu dinlemişti. Ejder'in gözlerindeki kendinden emin ifade, onu, kendi düşüncelerinin yanlış olduğunu düşünemeye itiyordu. Herkes Ejder'in bu sözlerini garipsiyor olsada tuhaf bir şekilde, içten içe, hepsi bu sözlerin doğru olduğunu hissediyordu. Kyriel bile tamamen Ejder'i destekliyor gibi görünüyordu. (Kyriel)-Pekala pekala pekala. Bu tartışma gereksiz yere uzadı ve bir sonuca varacakmış gibi görünmüyor. O yüzden kim hangi yoldan gitmek isterse o yoldan gitsin ve diğerleride bunu sorgulamasın. Özellikle sen Ejder. Son cümleden sonra Ejder huysuz bir ifadeyle omuzlarını silkti ve arkasını dönüp onlardan biraz uzaklaşarak yere oturdu. Kesinlikle savaşmak istemiyordu. Normalde olsa diğerlerinin güç seviyelerini görmek için onları dikkatle izlerdi ama bu sefer onuda yapmayacaktı. Oturduğu yerden öylece gökyüzünü izleyecekti. Belli bir süredir buradalardı ve havada en ufak bir değişiklik bile olmamıştı. Bu da demek oluyordu ki, Göksel Dünya'da gece-gündüz döngüsü yoktu. Yani yapılabilecek tek şey... (Ejder)-Bulutları izlemekten başka çarem yok sanırım. (Kyriel)-Şimdi. Ejder savaşmayacağına göre, sizler hazır mısınız? Kyriel iyice emin olmak için son bir kez daha herkesin hazır olup olmadığı sordu. Çünkü az önce Ejder'in yaptığının aksine onlar zorlanacaklardı. Onlar hem Ejder kadar vahşi değillerdi hemde hepsinin toplam gücü bile Ejder'e denk değil gibi görünüyordu. (Herkes)-Hazırız. Herkes yeniden hazır olduklarını belirttikten sonra Kyriel hepsini kısaca süzdü ve gözlerindeki kararlılığı gördü. (Kyriel)-Pekala. Diyerek kollarını açtı ve dünya, tıpkı ilk seferde olduğu sert bir şekilde sallanmaya başladı. Devasa sallantıların ardından yeryüzü parçalanmaya başladı ve devasa çatlaklar ortaya çıktı. Ortaya çıkan bu devasa çatlaklar sıradaki rakiplerin kimler olacağını belirleyecekti. Herkes normal bir rakip bekliyordu. Kurt, ayı, kaplan ya da başka herhangi bir hayvanda olabilirdi. Ancak işler bekledikleri gibi gitmemiş ve devasa çatlaklardan sular yükselmeye başlamıştı. Tabii sular yavaş yavaş yükselmiyordu. Sadece 5 saniyede 70 santimetre yüksekliğe ulaşmıştı ve herkesi şaşırtmıştı. (Sayk)-Ne oluyor lan burada!? Sular anında her yeri doldurmuştu. Hemde ciddi anlamda her yeri. Öyle ki ucu bucağı görünmeyen Göksel Dünya şu anda tamamen sular altındaydı. Sular absürt bir şekilde yükselirken Ejder hiç istifini bozmamış ve yatar pozisyonda sularla birlikte yükselmişti. Tam olarak 5 dakikalık bir zamanın geçmesinin ardından sular 210 metre yüksekliğe ulaşmıştı ve herkes suyun üstünde batmadan durmaya çalışıyordu. Sular 210 metreye ulaşıpta yükselmeyi kestikten sonra bir şeyler suyun içinde fırladı ve onlarca metre yükseğe çıktıktan geri suya daldılar. Sonrada bu şeyler, Rosegille aynı seviyeye geldiler. Bütün vücutları köpek balıklarının rengindeydi ve kafalarıda köpek balıklarının gibiydi. Ancak tek fark vücutları bir insanın vücuduydu. Görüntüleri o kadar kötü durmuyordu. Kaslı bir adamın köpek balığı kostümünün kafa kısmını giymiş hali gibi görünüyorlardı. Boyun kısmı suratlarını normal bir açıdan gösterecek kadar eğikti ve omurgalarından aşağı doğru inen bir sürü yüzgeç benzeri çıkıntıları vardı. Tüm bu şeyler yaşanırken Kyriel gökyüzünden izliyordu. Sırtında saf ışıktan oluşan mükemmelliğin simgesiymiş gibi duran göz alıcı parlaklığa sahip bir çift kanat duruyordu. Her şeyin ortaya çıktığından emin olduktan sonra derin bir nefes aldı ve... (Kyriel)-Şimdi. 400 bin Köpek Balığı Adama karşısınız. Size iyi şanslar diliyorum ve ölmemenizi umuyorum.
|
0% |