Yeni Üyelik
19.
Bölüm

Bölüm-19 Griffin Sorunu

@aristokrat

Kyriel'in "Diğer tura geçelim mi artık?" sözleriyle beraber herkes aniden kendisine gelmişti.

Kendilerine gelmişlerdi çünkü az önceki savaş daha önce hiçbirinin tanık olmadığı seviyede bir savaştı ve deyim yerindeyse akıllarını başlarından almıştı.

Tabii etrafa veriken onca hasara ve kullanılan güç seviyesine rağmen ne Ejder ne de Kyriel yorulmuş gibi görünmüyorlardı.

(Rose)-Yeni tura geçelim geçmesine de, etraf ne olacak?

Rose etrafa kısaca bir göz gezdirdikten sonra bu soruyu dile getirmişti çünkü yeryüzü ciddi anlamda mahvolmuştu.

Gözün görebildiği neredeyse her yer paramparça olmuştu.

Ve içine düşen kişinin canını ciddi anlamda yakacak olan 120 metre derinliğinde bir çukur vardı.

(Kyriel)-Orası basit.

Kyriel'in bu sözlerinin ardından parçalanmış dünya aniden kör edici bir şekilde parlamaya başlamıştı ve saniyeler içinde bütün dağınıklık sanki hiçbir şey olmamış gibi eski haline gelmişti.

Ejder hariç herkesin gözleri bu mucize benzeri olay karşısında kocaman açılarak parlamaya başlamıştı. Çünkü şu anda gördükleri bu şey belkide hayatları boyunca bir daha asla şahit olamayacakları bir şeydi.

(Kyriel)-Oldu mu?

Kyriel'in suratında kendisiyle böbürlenen bir ifade vardı ve aynı zamanda göğsünü de kabartmıştı. Herkesten övgü bekliyor gibi görünüyordu. Birkaç saniye o şekilde durduktan sonra kimseden övgü gelmeyeceğini anlayınca hemen eski haline döndü.

Yüzü biraz düşmüştü.

"En azından bir kişi övseydi."

Diye düşündü ancak bu düşüncesini hiç belli etmedi.

(Ejder)-Ah, kıyafetlerimde yenilenmiş.

Ejder etrafa bakınırken vücudunun tamanen kapalı olduğunu farketmişti. Savaş sırasında oradan oraya çarpıldığı için kıyafetleri büyük oranda parçalanmıştı. Aslında neredeyse 1 günde 2 defa kıyafetleri parçalanmıştı. Önce Medusa, sonra da Kyriel.

(Ejder)-Herneyse, yeni turu başlat artık.

Ejder'in bu soğuk sözleri karşısında suratı biraz daha düştü ancak Ejder, zaten yapması gereken bir şeyi söylemiş olduğu için hemen kendisini toparladı.

(Kyriel)-Başlamadan şunu söyleyeyim. Şimdi ortaya çıkacak olan canavarlar öncekilerden çok daha güçlüler.

Doğal olarak böyle olması gerekiyordu. Aksi taktirde her turda karşılarına çıkan her canavar aynı seviyede olsaydı hiçbir anlamı olmazdı.

Sırada karşılarına çıkacak olan canavarların sayısı tam olarak 300 bindi.

Diğerlerinden daha azlardı ama onlardan çok daha güçlülerdi.

Ve tabii ki, yine, Ejder hariç herkes meraklıydı. Ejder ise zerre merak hissetmiyordu. İstediği tek şey rakiplerini vahşice parçalamak ve Ejderha Dağı'nın en tepesine ulaşarak daha da güçlenmekti.

Tabii bunu yapmak için de önce merak duymadığı rakiplerini görmek zorundaydı.

(Ejder)-Sen, konuşmayı bırakıp iş yapar mısın artık?

Ejder soğuk bir ses tonuyla Kyriel'e seslenmişti.

(Kyriel)-Tch! Canavarlara zarar veremeyince uyarmadı diye ağlamayın ama.

(Ejder)-Göz bebeklerini parçalayıp seni kan ağlatmadan önce işine bak!

Kyriel sinirli bir surata bürünüp net bir şekilde bu sözleri söylerken Ejder gözlerini kocaman açarak karşılık vermişti.

Kyriel, Ejder'den güçlü bile olsa Ejder'in bu bakışları onu içten içe geriyordu.

(Kyriel)-Umarım ölürsünüz!

(Ejder)-Umarım.

Kyriel canavarları çağırmak için kollarını iki yana açtı ve etraf beyaz bir ışıkla kaplanmaya başladı.

Herkes ne çıkacağını beklerken yere bakıyordu. Çünkü ilk iki seferde yeryüzü parçalanmış ve rakipleri ortaya çıkmıştı.

Doğal olarak hepsi yine aynı şeyi bekliyorlardı.

Ejder ise her zamanki gibi onlarla aynı şeyi yapmıyordu. Ejder, gökyüzünü izliyordu.

(Scarlet)-Ee, hani bir şey olmuy...

Scarlet tam neden hala hiçbir canarın belirmediği soracaktı ki yanı başlarına kocaman bir yıldırım düştü.

Ardından da gökyüzü, parçalara ayrılıyormuşcasına gürledi ve tüm gökyüzü aniden kapkara bulutlarla kaplandı.

Hemen ardından ise çığlığı andıran bir ses yükseldi.

(Rose)-Kartallar mı?

Sesin ardından herkesin odağı gökyüzüne kaydı. Kara bulutların üstünde oldukça net bir elektrik akımı vardı.

Yıldırım akımları belirli bir oranda büyürken kocaman kartal ayakları bulutların içinden aşağı doğru inmeye başladı.

Ayaklardan sonra sarı ve kartal ayaklarına uymayan kocaman bir beden görünmeye başladı.

Bu beden bir aslan bedenini andırıyordu. Oldukça büyüktü. Hatta ortalama bir insandan daha büyüktü.

Vücuttan sonra bir kuyruk belirdi ve daha sonra kanatlar ve büyük bir kafa.

Kartal kanatları, kartal kafası, kartal ayakları ve aslan vücudu.

Bu bir Griffin'di.

Griffin'ler uzun bir süre dünyada bulunduktan sonra insanlar tarafından soyları tükendirilmiş olan bir çok canlıdan biriydi.

En belirgin özellikleri ise yüksek hızları ve inanılmaz seviyelere ulaşan yıldırımlarıydı.

Bu özellikleri onları gökyüzünün hakimi kılıyordu. İnsanlar onları zekaları yardımıyla yok edene kadar yani.

(Kyriel)-Üçüncü turunuz 300 bin Griffin'i öldürmek üzerine kurulu.

(Scarlet)-İyi de biz uçamıyoruz ki?

(Kyriel)-Bu benim sorunum değil.

Bu gerçektende Kyriel'in sorunu değildi. Onun buradaki tek amacı onlara rehberlik etmekti. Herhangi bir konuda onlara yardım etmesine gerek yoktu.

Ve Kyriel'de aynen bunu yaparak onlara yardım etmeyecekti.

(Dia)-İyi de uçamazken onlarla nasıl savaşabiliriz ki?

O sırada Ejder yavaşça yükselmeye başladı.

(Kyriel)-Senin rüzgar elementini kullanarak uçabilmen gerekiyor Dia.

Rüzgar elementini kullanarak uçmak oldukça basit sayılırdı. Habayı belli bir seviyede manipüle ederek kendinizi havaya kaldırırdınız. Ancak bunu yapmakta ustalaşmadığınız sürece yapamayacağınız bir şey vardı.

O da...

(Dia)-Onların saldırılarından kaçacak kadar hızlı manevra yapamam.

Evet, tek sorun buydu. Dia bir bakıma istediği gibi uçabilirdi ama manevra yaparak Griffin'lerin saldırılarını atlatmazsa uçabiliyor olmasının hiçbir anlamı kalmazdı.

İşin daha da kötüsü, Griffin'ler tarafından vurulursa ölebilirdi. Hayır, ölürdü.

Griffin'lerin sahip olduğu elektrik seviyesi çok fazlaydı ve Dia'yı saniyeler içinde küle çevirebilirdi.

Kyriel, Dia'nin bu sözlerine karşın duygusuz bir surat ifadesiyle...

(Kyriel)-Bu da benim sorunum değil.

Bu konuşma yaşanırken Ejder yukarıda birkaç Griffin'i öldürmüştü. Ama zorlanıyordu.

Zorlandığı su götürmez bir gerçekti. İlk iki turun aksine Ejder gerçekten zorlanıyordu.

Sayıları azalmış olsada güçleri artmıştı ve artık Ejder'in bir yerine iki kere saldırması gerekiyordu. Diğer bir yandan ise Griffin'lerin elektrik saldırıları Ejder'in hareketlerini büyük ölçüde kısıtlıyordu.

Sürekli olarak, tekrar tekrar elektrik akımına kapıldığı için hareketleri yavaşlıyordu.

Ayrıca habire gagalanıyordu.

Suratında sinirli bir ifade vardı. İstediği şekilde hareket edememek canını sıkmıştı.

Hemde fazlasıyla.

Hareketleri kısıtlanıyor olsada hala oldukça hızlıydı ve kendisi gagalayan Griffin'lerin gagalarını sıkıca tutarak eziyordu ve onları öldürüyordu.

Tabii her seferinde bunu yapamıyordu çünkü Griffin'lerde aşırı hızlıydılar ve Ejder'in çoğu saldırısından rahatlıkla sıyrılıyorlardı.

(Ejder)-İtiraf etmeliyim ki, gerçekten zorlanıyorum.

Ejder'in suratına kocaman ve şehvetli bir gülümseme oturdu.

(Ejder)-Ama şu da bir gerçek ki, inanılmaz zevk alıyorum. Ahhh, canım yandıkça daha çok zevk alıyorum.

Ejder canının yamdığını itiraf etmiş olsada bundan büyük bir memnuniyet duyuyordu ve daha fazlasını istiyordu.

Bu sözlerini kimse duymamıştı tabii. Çünkü herkes aşağıdaydı ve Ejder gökyüzündeydi.

Ejder'in suratındaki gülümseme giderek daha fazla şehvetle dolarken çektiği acı miktarı artıyor ve saldırı hızı giderek azalıyordu. Aynı anda onlarca Griffin'den elektrik yiyordu.

Bir Griffin tek seferde 500 bin volta yakın elektrik salabilirdi ve aynı anda on tane Griffin'in elektriğine maruz kalmaz kabaca 5 milyon volt elektriğe maruz kalmak demekti.

Hiçbir gücü olmayan bir insanı öldürmek için 90 volt yeterliydi ve Ejder çoktan bu miktarın sınırını aşmıştı.

Tabii Ejder aldığı her darbede biraz daha heyecanlanıyordu. Kalp atışları hızlanıyor ve vücudundaki adrenalin seviyesi hızla tırmanıyordu.

(Ejder)-Ahhh, zevkle doluyorum. Hepsini...hepsini...hepsini parçalarına ayırmak için can atıyorum.

Ejder için bu hisler ne kadar denenirse denensin her seferinde aynı zevki verecek bir yemek gibiydi.

O kadar uzun süre bu hislerini kapalı tutmuştu ki şu anda bu hisleri fütursuzca fışkırıyordu.

Her şeyi yok edip, hepsinin kanlarını vücudunda hissetmek istiyordu.

Her ne kadar tüm vücudu bu şekilde haykırıyor olsada Ejder, saldırılarının yavaşladığının farkındaydı.

Muhtemelen vücudu daha önce bu kadar ağır hasara maruz kalmadığı için buna alışmakta güçlük çekiyordu.

Pekala, bu Ejder için zerre önem teşkil etmiyordu ama savaş performansının hızla azaldığıda su götürmez bir gerçekti.

(Ejder)-Tch! Biraz dinlenmem gerekecek sanırım.

Ejder öfkeli bir ifadeyle dilini şaklattı ve istemediği bir durumda olduğunu dile getirdi. Kendi kendine söyleniyordu.

Ejder istemeye istemeye diğerlerinin yanına doğru alçalırken birkaç Griffin etrafını sardı ve aynı önceki seferlerde olduğu gibi tüm elektriklerini Ejder'in üstüne boşalttılar.

İçinde bulunduğu durum yüzünden öfkeli olan Ejder ise 3 saniye kadar sessizce bekledi ve aniden çılgınca bir kana susamışlık yükseldi.

Bir anda patlak veren bu ölümcül baskının ardından Griffin'ler daha ne olduğunu bile anlayamadan kocaman kırmızı bir ağız Ejder'in etrafında uçtu ve Ejder'in etrafını daire şeklinde sararak kendi kuyruğunu ısırdı.

Bu devasa ısırıkla birlikte Ejder'in etrafını saran Griffin'ler hareket etmeyi kestiler.

Kırmızı ejderha silüeti yavaşça kaybolmaya başlarken Griffin'ler patlarcasına parçalandılar ve hızla yere düşmeye başladılar. Kanları bir yağmur gibi yağarak yeryüzünü kırmızıya boyarken Ejder yavaşça yere indi.

(Kyriel)-Birkaç saniyede o kadar büyük enerjiyi toplamak oldukça zordur bak.

Onca saldırıdan sonra Ejder'in hala fazla yorulmadığını görmek ona tuhaf hissettirmişti.

Bu kadar aşırı seviyede bir dayanıklılığa sahip olmak gerçektende bir insan için imkansızdan bile öteydi.

Ama Ejder saçma bir şekilde buna sahipti.

Ejder, Kyriel'in bu sözlerine karşılık olarak ifadesiz bir suratla ona baktı ve tek kelime bile etmedi.

(Dia)-Ejder bile zorlandığına göre biz ne yapabiliriz ki!? Üstelik biz uçamıyoruz bile!

Normal şartlar altında Ejder, "zorlandığına göre" sözlerine sinirlenip Dia'yı ölümle tehdit ederdi ama şu anda diğerleriyle uğraşmayı hiç istemiyordu.

Gereksiz konuşmalara girmemeyi ve sakinleşmek için harcamak istediği değerli zamanını bu işe yaramazlara sinirlenerek geçirmek istemiyordu.

O yüzden onlardan biraz uzaklaştı ve ayağını kaldırıp yere geçirerek yeri parçaladı. Bu şekilde kendisine oturacak bir yer yapmış oldu.

Diğerleri kendi aralarında tartışarak bir plan yapıyor gibi görünüyorlardı.

Diğer bir yandanda Griffin'ler hiçbir şekilde saldırıya geçmiyorlardı.

Kimseden korktukları yoktu. Yani saldırmama sebepleri bu değildi.

Saldırmama sebepleri basitçe, aşağıdakileri küçümsüyor oluşlarıydı. Bu yüzdende onlara saldırma gereği duymuyorlardı.

Aslında bu küçümseme bir bakıma iyi bir şeydi. Çünkü onlar saldırmadığı sürece Rose ve diğerleri bir plan yapabileceklerdi.

Tabii Griffin'ler akıllı olsalarda bunu düşünecek kadar değillerdi. Zaten bunu düşünecek kadar akıllı olsalardı çoktan saldırıya geçmiş ve Ejder hariç herkesi küle çevirmiş olurlardı.

Rose ve diğerleri de bu boşluğu fırsat bilerek bir plan yapmaya çalışıyorlardı.

(Rose)-Pekala. Sanırım bu durumda her türlü fikri değerlendirmeliyiz değil mi? Yani, herhangi bir fikri olan var mı?

 

Loading...
0%