@aristokrat
|
Rose sırtında Ejder'le birlikte köye doğru ilerlerken oldukça ağır adımlar atıyordu. Nedense Ejder ona fazlasıyla ağır geliyordu. Normalde Ejder'i kaldırmakla bir sorunu olmazdı ama şu an nedenini bilmediği bir şekilde onu taşırken zorlanıyordu. Ayrıca yürürken bir yandan da dikkatli olması gerekiyordu çünkü Ejder'in aurası bedenine sığmıyor. Taşıyordu. Taşan aura kamçıları toprağı bir bıçak gibi yarıp geçiyor hatta yok ediyordu. O yüzden de Rose dikkati elden bırakmıyordu. Ejder'den taşan bu aura kendisine çarparsa kendisine de zarar verebilirdi. Böyle bir riski göze alamazdı çünkü Ejder'den yayılan auranın ne derece tehlikeli olduğunu biliyordu. Ejder'in bedeninde var olan aura önüne çıkan her şeyi yok edebilecek güçteydi ve insan bedenide bir istisna değildi. Yani en ufak bir dikkatsizlik Rose'nin canına bile mâl olabilirdi. Baygın hali bile bu seviyede bir tehlikeye sahipken Ejder'in o adama hiçbir şey yapamamış olması akla mantığa sığmayan bir şeydi. Dünya üzerinde yaşayan en güçlü canlının nereden geldiği belli olmayan biri tarafından bu kadar alt edilmesi aptalcaydı. Kuzgun bile bir şey yapamamıştı. Koskoca Kuzgun Soykıran bile hiçbir şey yapamamıştı ve öldürülmüştü. O adam her kimse çok güçlüydü. Hem de çoook ama çok güçlü. (Rose)-Umarım tekrar buraya gelmez. Bizden bir şey istemeye kalkarsa isteyeceği şeyi yapabileceğimizi düşünmüyorum. Ohhh. Rose adımlarını iyice yavaşlatıp durdu ve yavaşça eğilerek Ejder'i yere bıraktı. (Rose)-Biraz dinlenmem lazım. Rose zaten Ejder'in aurası yüzünden zar zor ayakta duruyordu. Ayrıca az önce Ejder'in saçtığı kana susamışlığın seviyesi yüzünden vücudu korkuyla dolmuş ve hareketleri iyice kısıtlanmıştı. Kalp atışları yavaşladığı için vücudu yeterince kan pompalayamıyordu. Kısacası hareketleri her yönden kısıtlanmış haldeydi. O yüzden yorgunluğunu dindirebilmek adına dinlenmesi gerekiyordu. (Rose)-Gördüğüm şeylerin gerçek olup olmadığından emin değilim. Lütfen birazdan uyanacak olayım. Dünyanın yok olması, Kuzgun'un ölmesi, Ejder'in hareket bile edememesi, hiçbiri ona gerçek gibi gelmiyordu. Rose gerçekten de bu rüyadan uyanmak istiyordu. Yine Ejder ve Kuzgun'la beraber antrenman yapmak ve yorgun argın evine dönmek istiyordu. (Rose)-Lütfen ya. Yalvarırım boktan bir lucid rüyanın içinde olayım. Rose böyle diyor olsa da öyle olmadığının farkındaydı. Gördüğü her şey gerçekti. Tüm benliğiyle bunu reddetmek istiyordu ama başaramıyordu. Dünyada Ejder'den daha güçlü birileri vardı. Hatta belki de bu kişinin gücü dünyayla sınırlı değildi. Parçalanan dünyanın eski haline getirdiği için çok daha üst bir seviyedeydi. Belki güneş sistemi, belki de tüm evren. Rose bilmiyordu. O adamın ne kadar güçlü olabileceğini kestiremiyordu. O lanet olası adam dünya büyüklüğünde bir meteoru hiçbir zorlanma belirtisi göstermeden kontrol edebilmişti. (Rose)-Offf. Kafam almıyor gerçekten. Ejder'de uyanacak gibi durmuyor. Rose yeniden Ejder'i süzdü ve söylendi. Ejder nefes almıyor olsaydı kesinlikle öldüğünü düşünürdü. (Rose)-Hadi kızım hadi. Tabanlara kuvvet. Rose ayaklandı ve Ejder'i yeniden sırtına alarak yürümeye başladı. *** Rose köye geldiğinde dışarıda oynayan küçük çocuklarla karşılaştı ve çocuklardan köye gidip Ejder'in babasını çağırmalarını istedi. Çocuklar Ejder'i baygın halde görünce birkaç soru sordular ama Rose cevap vermek yerine köye gitmeleri için diretince susup köye gittiler. Aradan 1 dakika bile geçmeden Kaplan uçarak Rose'nin yanına geldi. O kadar gelmişti ki neredeyse dengesini kaybedip yere çakılıyordu. (Kaplan)-Ejder'e ne oldu!? (Rose)-Ba-bayıldı. (Kaplan)-Ejder!? Ejder mi bayıldı!? Doğal olarak Kaplan buna bir anlam verememişti. Ejder'in bugüne kadar yaptıkları şeyleri düşününce Ejder'in bayılmış olması hiç mantıklı gelmiyordu. (Kaplan)-Nasıl bayıldı peki!? (Rose)-Şeyyy... *** Rose gördüğü her şeyi anlattıktan sonra Kaplan alnını karışlamaya başlamıştı. (Kaplan)-Sokayım. (Rose)-Onu tanıyor musun Kaplan amca? (Kaplan)-Maalesef kızım. Maalesef. (Rose)-Kim ki o? Kaplan derince bir nefes aldı. Gerçekten onun ismini verip Rose'yi germeli miydi emin değildi. Sonuçta Saligia ismi köyde çocuklara anlatılan bir efsaneden ibaretti. Kaplan onun gerçek olduğunu biliyordu ama köydeki diğerleri için o yalnızca bir efsaneden ibaretti ve gerçeklik payı yoktu. (Rose)-Kaplan amca. Yüzün düştü. Lütfen bana yalan söyleme. Kaplan fark etmemişti ama yüz ifadesi değişmişti. Rose'de bunu fark ettiği için ondan yalan söylememesini istemişti. Çünkü böyle bir noktada işler yalanla geçiştirilemezdi. Zaten yalan söylense bile mantıklı bir yalan bulmak imkânsız olurdu. Sonuçta Ejder dünya üzerindeki en güçlü 3. kişiydi. Yani anlık olarak 2. tabii. (Kaplan)-Tamam tamam. Yalan yok. Şöyle ki... köyde size anlatılan bazı şeyler birer efsane değil. (Rose)-Hm. Ne gibi? Kaplan gerçekten bu soruya bir cevap vermek istemiyordu ama buradan geri dönemezdi. Rose çok şey görmüştü. (Kaplan)-Şey gibi... Ebediyetin Sonsuzluk Ejderhası. Saligia. O anda Rose'nin gözleri kocaman açıldı ve içine bir korku oturdu. Tüm varoluşun en tehlikeli canavarıyla aynı ortamda bulunmuş ve onu ilk elden görme şansına sahip olmuştu. (Rose)-Bekle bekle bekle. O kadar güçlü bir şeyin Ejder'le ne işi olabilir!? Bu soru bir anda Rose'nin zihninde patlak vermiş ve yer edinmişti. Tamam Ejder dünyanın en güçlü canlılarından biriydi ama tüm varoluşun en tehlikeli canavarının dünya seviyesinde biriyle işi neydi ki? Bu çok mantıksızdı. (Kaplan)-Sanırım bu Ejder'in potansiyeliyle ilgili. (Rose)-Potansiyel? (Kaplan)-Evet. Kardeşim Bio'nun dediğine göre Ejder'in potansiyeli sonsuz olabilir. Yani o şerefsizin seviyesine kadar yükselebilme ihtimali var. Rose üst üste gelen bu şeyler yüzünden artık ne düşüneceğini bilemiyordu. Önce hayatında görüp görebileceği en absürt insan olan Ejder'le arkadaş olmuştu. En azından kendisi böyle düşünüyordu. Sonra tüm varoluşu avucunda tutan manyak bir canavarı görme şansı olmuştu. Şimdi de Ejder'in o canavarla aynı seviyeye gelebileceğini öğreniyordu. Gerçeklik algısını yitirmek üzereydi. (Rose)-Bu kadarı benim için çok fazla ama. (Kaplan)-Sonuç olarak Ejder'e bir şey olmamış. Önemli olan bu. Peki Kuzgun nerede? Ve bu soruyla Rose zora girmişti. Hikâyeyi anlatırken Kuzgun'la ilgili kısımları atlamıştı. Şimdi ise bu soru gelmişti. Şu noktada ne cevap verse Kaplan yıkılacaktı. (Rose)-Şey... Kuzgun abi... Rose ister istemez başını öne eğmişti ve bakışlarını kaçırmaya başlamıştı. Kaplan o anda Kuzgun'un öldüğünü anlamıştı. (Kaplan)-Anlıyorum. Kuzgun için bir mezar hazırlasak iyi olacak. Rose Kaplan'ın suratına baktığında o kadar etkilenmediğini gördü. Oğlunun ölümü konusunda fazla sakindi. Ya da öyle görünmek istiyordu. Yüzüne yansıtmamış olsa da içinde fırtınalar koptuğu kesindi. (Rose)-İyi misin Kaplan amca. (Kaplan)-İyiyim kızım iyiyim. Sen Ejder'i al ve Bio'nun yanına götür. Bende Kuzgun için bir mezar hazırlayayım. Rose, Kaplan'ın ne durumda olduğunu tahmin edemediği için hiç üstelemedi ve Ejder'i sırtlayarak köye doğru yola çıktı. Kaplan hiç ses çıkartmadan Rose'nin gözden kaybolmasını bekledi. Rose uzaklaştıkça Kaplan'ın yüzünden bir şeyler akmaya başladı. Ama bu akan şeyler göz yaşı değildi. Kaplan'ın ağzından magma akıyordu. Akan her damla yere düştükçe toprağı eritiyor ve derinlere ilerliyordu. Birkaç saniye bu şekilde devam ettikten sonra Kaplan göğsünü verdi ve içindeki magmayı gerçek bir ejderha gibi dışarı üfledi. Saniyeler süren bu devasa üfleme gökyüzünü kızıla boyayacak kadar güçlüydü. Rose'de yürürken arkasına bakmış ve bu kızıllığı görmüştü. İçinden "Koca adam kim bilir ne halde?" diye geçirdi. Kaplan ise magma üflemeyi bıraktıktan sonra ağzındanmagma damlaları akmaya devam ederken elini suratına götürdü ve öfkeli bir gülümsemeyle birlikte... (Kaplan)-OROSPUNUN EVLADI!!! YAPACAĞIM SON ŞEY OLSA BİLE SENİ PARAMPARÇA EDECEĞİM!!!!!!!
|
0% |