Yeni Üyelik
27.
Bölüm

Bölüm-27 Toprak Titanları

@aristokrat

Dünya başka birisinin elinde tutarak salladığı basit bir şişeymişçesine sallanıyordu ve parçalanan yerin gürültüsü daha önce hiç olmadığı kadar büyüktü. Sanki bütün dünya çöküyormuş gibi görünüyordu. Diğerlerinin kafasında neyin geldiğine dair bir fikir belirmişti. Tam da bu yüzden hepsi biraz korkmuş gibi görünüyorlardı. Ejder hariç tabii.

Ejder gelecek olan şeyin, daha doğrusu şeylerin en derece güçlü olacağını düşündükçe kendinden geçiyordu. Bir şekilde karşı koyamayacağı rakipler gelirde Rose zarar görürse diye endişeleniyordu ama güçlü rakiplere olan açlığı bu endişesinden daha baskın geliyordu ve Ejder'i heyecandan titretiyordu.

Yer çılgınlar gibi parçalanmaya devam ediyordu ancak bu sefer bir farklılık vardı. Önceki seferlerde yer açılarak açıldığı yerden içeriye dökülerek kaybolmuştu ancak bu kez tam tersi oluyordu ve parçalanan yer, etrafta toplanarak onlarca metre yüksekliğinde olan binlerce tepecik oluşturuyordu. Bu tepeler ortalama 20 metre civarındaydı ve gerçekten kocamanlardı.

Ejder rakiplerinin kocaman devler olacağını çoktan anlamıştı ve zevkten parlayan gözlerle tepelerin oluşmasını izliyordu. Bütün bedeni savaşmak için haykırıyordu. Sahip olduğu her bir kas parçası, her bir hücresi hatta her bir atomu savaşmak için deliriyordu. Bütün vücudu savaş açlığıyla kavrulup giderken kendisinin suratındaki gülümseme de giderek büyüyordu.

"İstiyorum. İstiyorum. İstiyorum."

Hemen şu anda saldırıya geçmek istiyordu. Kimse ne olduğunu bile anlamadan hepsini ezip geçmek istiyordu. Bunun kolay olmayacağını adı gibi iyi biliyordu ama kolay olmayacağı için bu kadar zevk alıyordu. Kendisini zorlayacak rakiplerle karşılaşmanın kendisine vereceği o eşsiz zevki yaşamak ve iliklerine dek hissetmek istiyordu. Bundan ötürü de yerinde duramıyordu.

Ejder'in zevk dolu ve diğerlerinin şaşkınlıkla parlayan bakışları eşliğinde devasa tepeler ağır ağır parçalanmaya ve bir vücut şeklini almaya başladılar. Önce en üst kısımları parçalandı ve kopan parçalar büyük bir gürültü eşliğinde yere çakılarak dağıldılar ve bir kum fırtınası oluşturdular.

Üzerlerine doğru gelen devasa toz bulutuna karşılık olarak Ejder ayağını sertçe yere vurdu ve yaklaşık olarak 2 metre yüksekliğinde bir taş duvar oluşturdu. Devasa kum fırtınası ise sanki bilerek onları hedef alıyormuşçasına duvara çarptı ve duvarın etrafından taşarak yoluna devam etti. Ejder'in bu basit hareketi sayesinde kimse kum fırtınasına kapılmamıştı.

-Orada işe yarar biri var gibi duruyor.

Kum fırtınası hala devam ederken kudretli bir ses yankılandı ve Ejder'in başı ve bakışları yavaşça yukarı doğru yükseldi.

(Ejder)-Ah, anlıyorum. Demek konuşabiliyorsunuz.

Ejder'in dudakları titreyerek büküldü ve korkunç bir gülümseme ortaya çıkardı.

(Ejder)-Acınızı dile getirebilecek olmanız ne güzel.

-Hee, zayıf bir insan için fazla rahatsın.

(Ejder)-Boktan bir vitrin mankenine göre çenen fazla açılıyor senin de.

Ne bu sesin sahibi ne de Ejder birbirlerini görmüyorlardı ancak yine de laf dalaşına girmişlerdi.

Tepelerden o kadar fazla parça yere düşmüştü ki hiçbir yer görünmüyordu.

(Ejder)-Hoy Kyriel. Şu tozları kaldırsan mı artık?

Ejder hala yukarı bakarken Kyriel'e seslendi çünkü artık devleri görmek istiyordu.

(Kyriel)-Bana emir vermekten vazgeçsen nasıl olur acaba?

Kyriel kendi kendine homurdanırken kanatları büyümeye başlamıştı. Saniyeler içinde devasa boyutlara ulaşan kanatlarını çırpmış ve devasa bir rüzgar fırtınası oluşturarak bütün tozları yok etmişti.

(Kyriel)-Mutlu musun?

Kyriel somurtarak bu soruyu sormuştu. Ejder ise gözlerinde inanılmaz bir parıltıyla birlikte...

(Ejder)-Hem de nasıl!

Ejder'in suratındaki paha biçilemez gülümseme heyecanla beraber daha da korkunçlaşırken göz bebekleri giderek inceliyordu. Çünkü tozlar yok olduktan sonra ortaya çıkan manzara inanılmazdı. Tam olarak 20 metre boyunda 100 bin, topraktan dev önlerinde dikiliyordu.

Ejder'in gözleri oyuncak görmüş küçük bir çocuk gibi parlıyor ve avını yakalamak üzere olan bir canavar gibi de odaklanmıştı. Göz bebekleri incelebileceği en üst noktaya kadar incelmiş ve neredeyse kaybolmuştu.

(Ejder)-Kanım kaynıyor.

Hissedebiliyordu. Karşısında duran bu devlerin ne denli güçlü olduğunu ve ne kadar korkutucu bir hava yaydıklarını hissedebiliyordu. Bir an önce onların gücünü görmek ve zevkten delirmek istiyordu.

(Dev)-Sen...

Dev, parmağıyla Ejder'i gösterdi ve...

(Dev)-...güçlüsün. Ama bu gücün hiçbir işe yaramayacak olması ne yazık.

O anda Ejder ışınlanmış gibi devin suratının önünde belirdi ve sağlam bir yumruk indirdi. Ancak dev, bırakın tepki vermeyi yerinde bile kıpırdamadı.

(Dev)-Bu gücün işe yaramayacak olması ne yazık demiştim sana değil mi?

(Ejder)-Dediklerinde haklısın.

(Dev)-Gördün mü? Sende bunun farkındas...

(Ejder)-Dayanıklılığını test etmiyor olsaydım yani.

Ejder'in suratındaki gülümseme gittikçe daha korkunç bir hale geliyordu.

(Dev)-Ağzın oldukça iyi laf yapıyor bakıyorum.

(Ejder)-Ellerimde çok iş yapar biliyor musun?

Devin az önceki yumruktan hiç etkilenmemiş olması Ejder'i biraz şaşırtmıştı ama Ejder bunu belli etmemişti. Gerçekten devin dayanıklılığını test etmişti ve yumruğu fazla bir hasar vermemişti. Tüm gücünü kullanmamıştı ama yine de oldukça güçlü bir yumruktu.

Bu durum Ejder'in beklediğinin biraz daha üstündeydi ancak bu üstünlük Ejder'i yıldırmazdı tabii ki de.

(Kyriel)-Ee, ne düşünüyorsun? İstediğin kadar güçlüler mi?

(Ejder)-Daha bile iyisi. Harika şeyler bunlar.

(Kyriel)-Senden bu kadar güçlü olmalarına rağmen neden bu kadar mutlusun anlıyorum ama, sence de biraz fazla rahat değil misin? Ben bile sana karşı daha az güç kullanmıştım.

(Ejder)-Bir savaşta ne kadar güç kullandığın değil, o gücü nasıl kullandığın önemlidir.

Kyriel, Ejder'e, aklından geçenleri sorduktan sonra zevkten deliye dönmüş bir gülümsemeyle karşılaşmıştı. Gerçekten de Ejder absürt bir şekilde mutluydu. Onları yenmek için ne gibi bir şeyler yapacağı şimdilik bilinmiyordu ve Kyriel'de, Ejder'in ne yapacağını en çok merak eden kişiydi.

(Kyriel)-Sen ve senin deli aklından çıkan mantıklı sözlerin.

Kyriel somurtuyormuş gibi bir surat ifadesine büründü ve bu sözleri mırıldandı çünkü Ejder'in dövüşmekle alakalı söylediği şeyler bazı şeyler gerçekten çok mantıklı oluyordu. Hal böyle olunca da Kyriel, "Bu çocuğun neresi deli lan?" diye düşünmeden edemiyordu.

Kafayı dövüşle bozmuş birisinin böyle mantıklı şeyler söylemesi pek olası bir şey değildi. Ve Ejder dışarıdan bakıldığı zaman, hiç düşünmeden pata küte savaşacak birisi gibi görünüyordu. Tabii görünüşünün aksine savaş konusunda aşırı tecrübeliydi ve rakibini saniyeler içinde okuyup çözerek ona göre saldırılar yapardı. Yani, arada sırada öyle davranıyordu. Yaşayan en güçlü insan olduğu için taktiklere fazla ihtiyaç duymuyordu.

Diğer bir yandan ise Ejder, sinirlendiği zaman tamamen yoldan çıkıyor ve rakibini okumakla uğraşmayarak, direkt olarak kaba kuvvetle ezip geçiyordu. Normalde de kaba kuvvetle ezip geçiyordu ancak sinirlendiği zaman işler inanılmaz derecede iğrençleşiyordu.

(Kyriel)-Peki onları halledebilecek misin?

(Ejder)-İmkanı yok.

(Kyriel)-Ha..?

"Ne demek imkanı yok lan? Ne demeye bu turu başlattırdın o zaman bana!?"

Diye düşünen Kyriel şaşkın gözlerle Ejder'e bakıyordu.

(Rose)-Ejder? İmkanı yok derken?

Kyriel'in şaşkınlığına birde Rose'nin şaşkınlığı eklenmişti. Diğerleri onlardan birazcık uzakta olduğu için Ejder'in bu sözlerini duymamışlardı ve duymamaları da onların açısından en iyisiydi. Diğer bir yandan ise, öyle bir konuşma yapıp da diğerlerinin aklını çelmeyi ve bu tura geçmeyi başarmışken onları yenemeyeceğini bu kadar rahat bir şekilde söylemek...gerçekten deli işiydi.

(Ejder)-Az önceki yumruğum fazla güçlü gibi görünmeyebilir ama o yumruk koca bir dağı silecek kadar güçlüydü. Sence bu canavarları yenebilmemizin, hayır, yenebilmemin, imkanı var mı?

Ejder diğerlerinin bu turda hiçbir işe yaramayacağını zaten biliyordu ve kendisinin de bir şey yapamayacağı açıktı.

(Rose)-Ne yapmayı planlıyorsun lan o zaman?

(Ejder)-Nasıl yapacağım bilmiyorum ama yılanlara karşı ortaya çıkan o halimi yeniden uyandırmanın bir yolunu bulmayı planlıyorum. Sen zarar görmeden tabii.

Ejder, yılanlara karşı savaşırken Rose'nin öldüğünü düşündüğü için o absürt güç seviyesine ulaşmıştı. Eğer bir şekilde o haline bir kez daha ulaşabilirse her şeyi halledebilirdi. Belki de hiç zorlanmadan bu turu geçebilirdi bile.

Ancak...

(Kyriel)-Az önce sana o halinden daha güçlü bir şeye ihtiyacın var demiştim hatırlarsan.

Kyriel bu sözleri, Ejder'in o halinin de bir işe yaramayacağının en büyük kanıtıydı.

(Ejder)-Hayır. Dahası var.

Ancak bu cevap Kyriel'in bu düşüncesini bir anlığına bir kenara koymasını sağlamıştı.

(Kyriel)-Dahası var derken...

(Ejder)-Eğer hislerim doğruysa o hal, ya da o form mu demeliyim artık bilmiyorum. Yılanlarla olan savaşımdakinden çok ama çok daha fazla güce sahip. Sadece onu nasıl uyandıracağımı bilmiyorum.

(Kyriel)-Tamamlanmamış bir form ha? Mantıklı gibi görünüyor.

Mantıklı gibi görünüyordu belki de ama bugüne kadar dünya üzerinde hiç form değiştirebilen bir canlı olmamıştı. Eğer Ejder böyle bir yeteneğe sahipse dünya tarihinde ilk ve tek olacaktı. Ve belki de ilk ve tek olarak kalacaktı. Tanrıların kendilerine has formları vardı ancak onlar dünyada yaşamadıkları için göz ardı edilebilirlerdi.

(Rose)-Yine de o formu ya da forma benzeyen o halini uyandırman için ne yapman gerektiğini bilmiyorsun. Benim öldüğümü düşündüğünde endişelenmiştin ve o formun ortaya çıkması senin endişelenmenle bağlantılı olabilir.

Aslında Rose'nin bu konuşmaya eklemek istediği bir şey daha vardı. Ama Ejder'in ne tepki vereceğini bilmediği için bu şeyi eklememişti. Rose'nin eklemeyi düşündüğü o şey ise...

Korku.

Ejder, Rose'nin ölmesinden korktuğu için o absürt form ortaya çıkmış olabilirdi. Ama yine de Rose bu fikrini dile getirmemişti çünkü Ejder, korkusuz birisi olduğu için bunu kabul etmeyip ters bir tepki verebilirdi ve sinirli bir Ejder şu anda uğraşmak isteyecekleri son şey bile değildi.

(Ejder)-O kadarını bilemeyeceğim. Ama şimdilik...

Ejder boynunu ve ellerini kütleterek kendisini savaşa hazırladı.

(Ejder)-Denemeden bilemeyiz öyle değil mi?

 

Loading...
0%