@aristokrat
|
Ejder şaşırmıştı ve şaşkınlığını yüzüne de yansımıştı. (Ejder)-Melekleri bizimle göndermek mi? O zaman burası ne olacak? Ejder aklına gelen ilk 2 soruyu sormuştu. (Bio)-Buraya bir şey olacağı yok. Buraya herkes giremez. Buraya kafana göre girip çıkabilmek için ya "ben" olmalısın. Ya da bir tanrı olmalısın. Eğer "ben" ya da bir tanrı değilsen buraya girebilmek için bir element cadısının yardımına ihtiyacın var. Zaten yaşayan son element cadısı Dia. O yüzden şu anda buraya kimse giremez. Diğer bir yandan ise yediğiniz pulların yeniden büyümesi için bin yıl gerekli. Yani siz buradan gittikten sonra dünya kapanacak diyebilirim. (Ejder)-Anlıyorum. Peki ya ilk sorum? (Bio)-İlk sorun için ise, melekler zaten uzun süredir buradalar. Hatta benden bile uzun süredir buradalar. Ve bin yıl daha burada beklemelerindense sizinle beraber gitmelerini yeğlerim. BioDrago 2 soruyu da cevapladıktan sonra Ejder'in cevabını beklemeye başlamıştı. Ejder biraz bekleyip iyice düşündükten sonra cevabını vermeye hazır olunca nefesini aldı ve kısa bir cevap verdi. (Ejder)-Pekala. Bizimle gelebilirler. BioDrago'nun yüz ifadesi zaten bu cevabı alacağını biliyormuş gibi görünüyordu. Ejder'in bunu reddetmeyeceğini düşünmüştü ve öyle de olmuştu. Muhtemelen bunu kabul ederken Ejder'in aklındaki şey... (Bio)-Peki, bunu kabul etmendeki en büyük etkeni sorabilir miyim? (Ejder)-Zaten biliyor olmalısın. Hepsiyle dövüşmek istiyorum. BioDrago'nun düşünceleri yine doğru çıkmıştı. Ejder gibi birisinin dövüşmeden durabileceği çok fazla an yoktu. Ejder ve Ejder gibiler sürekli olarak dövüşerek kendilerini geliştirmek ve üstün güçlerini kanıtlamak isterler. (Bio)-O zaman, sonra görüşürüz çocuklar. Bu sözlerden sonra beyaz bir ışık hepsinin görüş alanını kapladı ve ayaklarının altındaki dünya yavaşça hiçliğe karışarak kayboldu. *** Görüş alanlarındaki beyaz ışık kaybolup yerini yeşil ve kahverengi renklerine bıraktı. Bu renkler bir ormanda olduklarını gösteriyordu. Her yer büyüklü küçüklü ağaçlarla kaplıydı. Ağaçların arasında neredeyse silinmiş bir patika vardı. Burası Ejder'e tanıdık gelmemişti. Muhtemelen evlerine yakın bir yerdeydiler ama tam olarak nerede olduklarını bilmiyordu. (Ejder)-Bir bakalım... Diyen Ejder yavaşça yükselmeye başladı. Ve birkaç saniye sonra geri aşağı indi. (Ejder)-Yeterince yakınız. Usta Shin! Bizi yanına al! Kocaman beyaz bir çember altlarında belirip gökyüzüne kadar yükseldi ve altlarındaki dünya yeniden kayboldu. Bu sefer girdikleri yer... (Aftiel)-Gene mi orman lan!? Evet, girdikleri yer yine bir ormandı. Aftiel'in memnuniyetsizliği yüzüne yansıyordu ve kendisi de bunu saklamayı hiç düşünmüyordu. (Rose)-Yine yeni yeniden buranın şekli değişmiş. Usta Shin canı sıkıldıkça dünyasındaki ormanın şeklini değiştiren birisiydi. Bu, onun için güzel bir zaman geçirme şekliydi. Gerek yaşının fazla olması gerekte kendi dünyasının büyük oranda boş olması onu zaman geçirmesi konusunda kısıtlıyordu. Ancak o anda ağaçlar çatırdamaya başladı ve bu çatırtıyı ağaçların ağır hareketleri takip etti. Ağaçlar bir yol açıyormuşçasına uzamaya başladılar ve yerden 3 metre kadar yükselerek tepede birleştiler. Ağaçlar bükülürken yerde bir patika belirmeye başladı. Yeşil renk resmen eriyerek yerini kahverengi tonlarına bırakıyordu. Yaklaşık olarak 30 saniye kadar sonra ise ağaçlar tamamen yükselmişlerdi ve ortalarında kocaman bir patika vardı. Ağaçlar tepede birleştikleri için patika aşırı parlak değildi ve sadece ışık hüzmeleri vardı. Mükemmel bir manzaraydı. Patikanın sonunda ise beyazlar içinde sakalları yere kadar uzanan yaşlı bir adam vardı. Bu kişi tabii ki de Usta Shin'den başkası değildi. Hızlı adımlarla karşılarında duran yaşlı adamın yanına kadar gittiler. Yaşlı adamın onları beklediği kesindi. Yüzünde meraklı bir ifade vardı. Ve bu ifade Medusa'yı görmesiyle birlikte hemen ciddi bir ifadeye dönüştü ve tek dizinin üzerine çöktü. (Shin)-Usta Shin, Yüce Tanrıça Medusa'yı selamlıyor. Medusa başını eğerek selamlamayı kabul etti ve Ejder'in koluna girdi. Usta Shin bu görüntüye sonuna kadar şaşırmış olsa da karşısındaki kişi bir tanrıça olduğu için sorgulayacak cesareti yoktu. O kadar cesareti olsa bile, muhtemelen yine sorgulamakla uğraşmaz ve oluruna bırakırdı. İnsanların ilişkilerine karışacak birisi değildi. Bu ilişki bir tanrıça ve bir insan arasında olsa bile. Usta Shin yeniden ayağa kalktı ve... (Shin)-Beni takip edin. Eliyle kendisini takip etmelerini işaret ederek yürümeye başladı. Birkaç dakika sonra da yine ağaçların arasında olan bir yere vardılar. Burası biraz daha aydınlıktı ve güzeldi. Tam bir kamp alanı gibi görünüyordu. Ortasında hoş bir şekilde yanan bir ateş vardı. Etrafı taşlarla kapatılmıştı ki ateşler etrafa bulaşmasın. Ateşin üzerinde ise daha yeni pişmeye başlamış olan koca bir dana vardı. Oturmak için etrafa yerleştirilmiş kocaman ağaç gövdeleri mevcuttu. Ve tabii ki birde şarıl şarıl akan bir nehir vardı. Su berrak ve sakindi. Herkesin gidip de yıllar boyunca içinden çıkmak istemeyeceği bir mekandı kısacası. Bu manzarayı görünce herkesin gözleri fal taşı gibi açılmıştı ve ateşin üstünde dönmekte olan danayı görünce de ağızlarının suyu akmıştı. Hepsi uzun süredir bir şey yememişlerdi. (Shin)-Nasıl, beğendiniz mi? (Sayk)-Beğenmek ne kelime. Aşık olmuş bile olabilirim. Sayk kolu yardımıyla ağzının kenarından akan suyu sildi. Parlayan gözleri direkt olarak ateşin üstünde dönen danaya odaklanmıştı derken... (Scarlet)-Kendine gel salak. Diyen Scarlet'in yumruğuyla birlikte bir anlığına dengesini kaybetti ancak hemen toparlandı. (Sayk)-Yahu hepi topu manzaraya aşık olduğumu söyledim ne söyledim de hemen vuruyorsun? Sayk yumruk yediği yeri sıvazlayarak bu sözleri söylemişti. (Scarlet)-Lütfen, senin tek aşkın benim. Manzara bile olsa kabul edemem. Scarlet esprili bir dille bunları söylemişti ve herkesin yüzünde küçük bir gülümseme belirmişti. *** Eğlenceli konuşmalarla geçen bir sürenin ardından ateş üstündeki dana mükemmel bir şekilde pişmişti ve herkes afiyetle yemişti. Sonra da biraz daha ciddi konular konuşulmaya başlanmıştı. (Shin)-Demek Ejder bütün turları ezici bir şekilde geçti ha? Ve bilmediğiniz bir form bile ortaya çıkardı. "Bilmediğiniz form", Rose, Ejder'in yaşadığı değişikliği Usta Shin'e anlatırken biraz yüzü düşmüştü. Sanki Ejder'in o halini düşünmek istemiyor gibi görünüyordu. (Shin)-Bunların hepsini bir kenara bırakacak olursak benim en çok merak ettiğim şey, yeni güç seviyeleriniz. Yani, pulları yedikten sonra ne kadar geliştiniz? Usta Shin bunu gerçekten de çok merak ediyordu. Ve gözlerindeki parlama bu durumu kesinleştiriyordu. *** Herkes durumlarını anlatmıştı ve her birinde Usta Shin'in göğsü biraz daha kabarmıştı. Sıra Ejder'e gelmişti Usta Shin ona bakıyordu. (Shin)-Sen ne kadar geliştin bakalım Ejder? İstediğin kadar güçlenebildin mi? (Ejder)-Geliştim geliştim merak etme. O sırada Usta Shin tabağında kalan son et parçasını da ağzına attı. (Shin)-Güzel güzel. İstediğini elde etmen güzel. Usta Shin lokmasını çiğnerken Ejder pis bir sırıtmayla ona bakıyordu. (Shin)-Ne oldu velet? (Ejder)-Bir şey olmadı. Sadece Ejderha İmparator oldum o kadar. (Shin)-...ha..? Ögh-öghü...öghü. Usta Shin önce şaşırdı, sonra lokması boğazına takıldı ve yutmakta zorlandı. Öksürürken eliyle göğsü kısmının biraz altına vurmaya başladı ve zorla da olsa lokmasını yuttu. (Shin)-Böyle bir şey öyle mi söylenir lan!? Beni öldürmek mi istiyorsun!? (Ejder)-Hahahahaha! Yüzünün haline bir bak. Kıpkırmızı oldun. (Shin)-Ölüyordum lan neredeyse manyak. Gülüyorsun bide. (Ejder)-Özür özür. Yüzün çok komik görünüyordu kendimi tutamadım. Ejder'in bu halleri Rose'nin hoşuna gidiyordu ama bir yandan da endişelenmeden edemiyordu. Ejder, savaş alanında delirip değişim geçirdiğinden beri normal biriymiş gibi davranıyordu. Ciddiyetle kafayı bozmuş o psikopat bir anda ortadan kaybolmuş ve yerine oldukça normal bir Ejder gelmiş gibi görünüyordu. (Shin)-Şaka yapmıyorsun değil mi lan? (Ejder)-Böyle bir şey için şaka yapacak tipte birisi miyim ben? (Shin)-Değilsin. Maalesef ki değilsin. Bu kadar ciddi bir gücün altından kalkabilecek misin peki? (Ejder)-Beni ne zannediyorsun sen? Elbette kalkabilirim. Ejder'in yüz ifadesi aniden ciddileşmiş ve kendine güven dolu bir ifadeye bürünmüştü. (Shin)-Peki. Sen kalkabilirim diyorsan... (??)-Ee, konuşmanızı bölüyorum ve ne yeri ne de zamanı değil ama hazır herkes buradayken Ejder'e bir şey sormak istiyorum? O anda yan taraftan bir el yükseldi ve aynı anda bu elin sahibi konuşmaya başladı. Ejder hemen bu elin sahibine, yani Kyriel'e döndü. (Ejder)-Ne oldu Kyriel? (Kyriel)-Şey, hatırlarsan Ejder, Toprak Titanları'yla dövüşmeden önce bende aklını okumamı istemiştin ve sana nedenini sorduğumda öylesine diyerek beni geçiştirmiştin. (Ejder)-Evet hatırlıyorum. (Kyriel)-Bu kadar kişinin içinde beni tekrar geçiştirmezsin diye düşünüyorum ve yine soruyorum. Neden aklına bakmamı istedin Ejder? (Ejder)-Basit. Geçmişten bir şeyler hatırlar gibi olmuştum da. Bu sözleri duyan Rose'nin gözleri endişeyle büyüdü. (Kyriel)-Geçmişten bir şeyler hatırlamak mı? (Ejder)-Evet. Geçmişten bir şeyler hatırlamak. İlk başta sadece öyle sanmıştım ama sonra, o forma geçince zihnim açıldı ve birkaç küçük şey hatırladım. Ejder bu sözlerini söylerken soğuk gözlerle Rose'ye bakıyordu. Rose, Ejder'in bu ağır bakışları karşısında zorlukla yutkundu ve sordu. (Rose)-N-ne hatırladın Ejder? Rose'nin sesi titremişti. İçinde büyük bir korku yükseliyordu. Ejder soğuk bakışlarını direkt olarak Rose'nin gözlerine odaklamıştı. Rose bu bakışlar yüzünden giderek gerilirken Ejder ölüm soğukluğunda bir ses tonuyla konuşmaya başladı. (Ejder)-O kadar da önemli şeyler değiller Rose. Sadece, abim öldükten sonra delirip neredeyse bütün köyümüzü yok ettiğimi, köy büyüklerinin beni zorla durdurduğunu ve sonra da sikik zihnimin o kısmını mühürlediklerini hatırladım o kadar.
|
0% |