Yeni Üyelik
42.
Bölüm

Bölüm-42 Medusa'nın Başını Kesmek

@aristokrat

Usta Shin kardeşine sarıldığında Ejder hemen bir şey fark etti. Usta Shin aralarındaki onca mesafeyi göz açıp kapayıncaya kadar kat etmişti.

"Düşündüğümden daha hızlısın yaşlı adam."

Usta Shin, Usta Kai'nin abisiydi ancak uzun bir zamandır görüşmemişlerdi. Bunun en büyük sebebi ikisinin de birer "Koruyucu" olmalarıydı. Kendi dünyalarından sorumlu oldukları için normal dünyaya inerek birbirlerinin dünyalarına gitmiyorlardı. Tabii şu anda yaşanan istisnai durum dışında.

Sadece ara sıra telepati yoluyla iletişim kuruyorlardı o kadar. Zaten o da yüz yüze görüşmenin yerini tutmuyordu. Yine de birbirlerinin sesini duyabiliyor olmak, iyi olduklarını anlamalarını sağlıyordu.

***

Sarılma faslını geçip birkaç saat önce herkesin mutlu bir şekilde oturduğu noktaya geri dönmüşlerdi. Ice, Medusa'yla oyun oynuyordu ve Ejder'de mutlu bir ifadeyle onları izliyordu. Diğer herkeste kendi aralarında sohbetler ediyorlardı ancak Rose tek başına, bir köşede oturmuş sessizce ateşi izliyordu.

"Haaahhh. Ejder'i artık kimse sakinleştiremez. Daha en başında ona kendisini salması için izin vermemeliydim. Ama...en sonunda bir noktada patlak verecekti. Argghhh iyi mi yoksa kötü mü yaptım bilemiyorum! Az önce yaptıklarına ne demeli peki. O mavi saçlı kişi, neydi adı...ha Poseidon. Bir tanrıyı neredeyse öldürmek akıl kârı iş değil lan! Ne biçim bir güç seviyesi bu! Boşver Rose. Düşündükçe daha fazla kaybolacaksın. Ejder'i anlamlandırman mümkün değil."

Rose bu düşüncelerle kavrulurken Kyriel istemeden onun bu düşüncelerini fark etmişti ve yanına gitmişti.

(Kyriel)-Ejder'i çok düşünüyorsun Rose.

(Rose)-Ha...ah Kyriel, sen miydin?

Rose kendi düşüncelerine öyle bir dalmıştı ki Kyriel'in yanına geldiğini fark etmemişti bile.

(Kyriel)-İyi misin?

(Rose)-Öyle böyle işte. Ama o gördüklerimiz...Ejder'in o hali, beni korkudan öldürüyor. Ejder her dövüşünde biraz daha kendini kaybediyor. Hem kendini hem aklını. Gerçi sen zaten bunu benden daha iyi biliyorsundur. Sonuçta akıllarımızı okuyabiliyorsun.

(Kyriel)-Ejder'in aklı hariç. Onun aklını hiç okuyamadım. Onun aklına baktığım zaman gördüğüm tek şey, cam gibi kırılmış ve aralarında çok fazla mesafe olan parçalar. Ve o parçaların hiçbirisi net değil.

Kyriel normalde yapmayı sevmiyor olsa da, şimdiye kadar Ejder'in aklını yüzden fazla kez okumaya çalışmıştı ancak her seferinde eline geçen şey tıpkı dediği gibi birbirinden ayrılmış olan bulanık parçalardı. Ejder'in zihnini sadece bir kereliğine normalden 1 tık daha stabil görmüştü. O da zaten Ejder'in 2. kişiliğinden ilk defa çıktığı zamandaydı. Dia'ya espri yaptığı zaman yani. Onun dışında Ejder'in aklı her zaman dağınıktı.

Birde Ejder, Medusa'ya bakıyor olduğu zamanlarda normalden daha sakin oluyordu. Medusa'ya bakmak onun için doğal bir terapi gibiydi. Medusa kadar güzel bir kadına bakmanın insanı rahatlatmama gibi bir ihtimali yoktu.

(Rose)-Öyle desen bile...

(Kyriel)-Bunun senin için daha zor olduğunu biliyorum Rose. Sonuçta çok uzun zamandır birliktesiniz. En sevdiğinin arkadaşının gözlerinin önünde yavaşça delirmesi senin için ne kadar ağır olur tahmin edemiyor olsam da, basit bir şey olmadığı kesin.

Kyriel'in bu sözleri Rose rahatlatmak amacıyla söylediği sözler değildi ancak Rose yine de rahatlamış hissediyordu. Bazı zamanlarda bazı şeyleri içimizde tutmak yerine birilerine anlatmak kesinlikle rahatlatıcı olabilir. Tabii anlattığınız kişi çok güvendiğiniz birisi olduğu sürece bu geçerli. Sonraki zamanlarda zayıflığınızı size karşı kullanma ihtimali olan yaratıklardan uzak durmak en iyisidir.

***

Her taraf kocaman duvarlarla ve sütunlarla çevrilmişti. Etraf alabildiğine görkemli eşyalardan ve malzemelerden yapılmıştı ve sütunlarda çok değerli el işlemeleri vardı. Kapının tam karşısında duran duvarın orada ise büyük bir taht.

Bu taht bütün odadan daha görkemli görünüyordu. Bir tanrıça için yapılmıştı sanki. Kusursuz altın işlemeleri, boyutu, dışarıdan görünüşü. Her şeyi eksizsiz bir şekilde mükemmeldi. Üstünde oturan kadında dahil olmak üzere her şeyi.

Siyah saçları ve gözleri olan bu kadın bütün dünyayı kıskandırıp önünde diz çöktürecek kadar güzel bir kadındı ancak suratında öfkeli bir ifade vardı. Ve bu ifade ciddi anlamda çirkindi. Öfkeli ifadesi yüzünden göz altları ve alnı kırışmıştı. Gerçekten öfkeliydi. Hatta hayatı boyunca hiç bu kadar öfkeli hissetmemişti.

(Kadın)-Lanet olsun! Ona o kadar şey yaptım ama hıncımı bir türlü alamıyorum! Onun, o lanet olasıca suratını düşündükçe deli oluyorum!

Yumruğunu sıktı ve tahtın kal koyma yerine sertçe indirerek vurduğu yeri kolayca parçaladı.

(Athena)-Bekle! Sadece bekle! Benim adım da Athena'ysa seni öldüreceğim ve cesedini parçalayıp bir kenara atacağım.

Tahtın üzerinde oturan bu kadın Tanrıça Athena'dan başkası değildi. Zeka, sanat, strateji, ilham ve barış tanrıçası olan Athena. Şu anda pekte barış yanlısı gibi görünmüyordu gerçi ama. Bu kadın Athena olduğuna göre içinde bulunduğu bu görkemli yapı da belliydi.

Artemis Tapınağı. Athena'nın kendisine ait olan tapınak.

(Athena)-Az kaldı. Sadece onun gelmesini bekle. O, sana acılı bir ölüm bahşedecek.

Athena'nın yüzündeki sinirli ifade yerini yavaşça korkutucu bir gülüşe bırakmıştı.

Derken tapınağın kapısından içeriye uzun boylu ve yakışıklı mı yakışıklı birisi girdi. Yavaş adımlarla sakin sakin Athena'nın önüne kadar geldi. Tek dizini yere koydu ve...

(Adam)-Beni çağırmışsınız tanrıçam.

(Athena)-Beklediğimden daha çabuk geldin Perseus.

Perseus. Yüce Tanrı Zeus ve Danae'nin çocuğu olan bir yarı tanrı. İnanılmaz derecede güçlü olan bir yarı tanrı olan Perseus şu anda, tam olarak Athena'nın, yani üvey kardeşinin önünde diz çökmüş durumda bulunuyor ve onun isteklerini yerine getirmeye hazır bir halde.

(Perseus)-Siz beni çağırdıktan sonra hızla buraya gelmemem için hiçbir neden yok tanrıçam.

Saygıda kusur etmeyen Perseus'un başı öne eğikti ve Athena'nın yüzüne bakmıyordu. Bu da onun saygı göstergelerinden birisiydi.

(Athena)-Seni ne için çağırdığımı biliyorsun değil mi?

(Perseus)-Elbette tanrıçam. Medusa'nın başını kesmeme yardım etmek istiyorsunuz değil mi?

Perseus büyük bir ciddiyetle bu sözleri söylemişti. Athena'nın gözleri de bu sözler sırasında parlıyordu. Medusa'nın ölümü kendisi için büyük bir nimetti ve kendisine karşı yapılan aşağılamadan kurtulma yoluydu.

(Athena)-Aynen öyle. Sen Medusa'nın kafasını kesip Kral Polydektes'e bir hediye olarak sunacaksın. Ve bende aşağılanmamın intikamını almış olacağım. Ama hepsinden önce alman gerekenleri aldın mı?

Athena meraklı gözlerle bu soruyu sordu ve Perseus başını kaldırarak bu soruyu cevapladı.

(Perseus)-Aldım tanrıçam. Hermes'ten bir orak. Su perilerinden bir çift kanatlı sandalet, Medusa'nın başını koyabileceğim bir torba ve Hades'in Görünmezlik Miğferi. Sadece sizin Aegis kalkanınız kaldı.

Aegis Kalkanı ise tahtın tam arkasında görkemli bir şekilde parlıyordu. Yansıtıcı bir yüzeyi vardı ve gümüşi bir renge sahipti ancak tam olarak gümüş değildi.

(Athena)-Güzel. Kalkanı alabilirsin. Medusa'nın başını kesebildiğin sürece istediğin her şeyi alabilirsin.

Athena'nın izin vermesiyle birlikte Perseus yavaşça ayağa kalkıp görkemli kalkana doğru hareketlendi.

(Perseus)-Gerçekten de çok görkemli.

Perseus kalkana doğru uzanırken gözleri parlıyordu. Kalkanı yavaşça tuttu ve yerinden çıkarttı. Oldukça hafifti ancak inanılmaz derecede dayanıklı olduğu anında hissediliyordu.

Perseus parlayan gözlerini kalkandan ayırdı ve Athena'ya döndü.

(Perseus)-Şimdi gidiyorum tanrıçam.

(Athena)-Git bakalım Perseus. İyi haberlerle dönüşünü bekliyor olacağım.

(Perseus)-Elbette tanrıçam. Siz hiç merak etmeyin.

Athena'ya garantisini veren Perseus kapıya yöneldi ve yavaşça tapınağı terk etti.

***

Aradan yarım saat geçmişti ve herkes hala kendi aralarında konuşuyorlardı. Rose kenarda oturmayı bırakmış ve Dia, Scarlet, Sayk üçlüsüne katılmıştı. Ejder ve Medusa çifti ise kendi çocuklarıyla oynuyorlarmış gibi Ice'yle oynuyorlardı.

Ejder ara sıra Ice'yi omzuna alıp onu uçuruyor ve gökyüzünden bir iki tur atarak geri yere iniyordu. Oldukça mutlu görünüyordu. Medusa'da halinden oldukça memnundu. Ejder biraz daha Ice'yle oynadıktan sonra kendini yere bıraktı ve yatarak gökyüzünü izlemeye başladı.

(Ejder)-Yoruldum be.

Ejder'in yatışının ardından ise Medusa, Ice'yi kucağına aldı ve Ejder'in yanına uzandı. Başını Ejder'in omzunun üstüne koydu.

(Medusa)-Böylesi çok daha iyi.

Sevdiği adamla birlikte gökyüzünü izlemekten daha iyi ne olabilirdi ki? Tabii ki de hiçbir şey. Şu anda Medusa için en önemli ve en mutluluk verici şey buydu. Ancak...

Ejder'in aniden oturur pozisyona geçmesiyle birlikte Medusa'nın bu mutluluğu yarıda kaldı.

(Medusa)-Ejder? Bir şey mi oldu?

Ejder'in ani kalkışının ardından Medusa'da meraklı bir ifadeye büründü ve o da oturur pozisyona geçti.

(Ice)-Ejder abi?

Ice başını eğerek meraklı olduğunu belli etmişti. Merak etmemek ellerinde değildi. Ejder'in de Medusa'yla yan yana yatmaktan büyük keyif aldığı kesindi ancak neden birden oturmaya başlamıştı ki? Bir şeyler tuhaftı.

Tam o anda Ejder biraz geri çekildi ve ayağını Medusa'nın omzuna koyarak Medusa'yı ittirdi.

Medusa hemen Ice'yi sıktı ve savrulmasını engelledi. Taklalar atarak biraz uzağa gitti ve güzel saçları dağılmış oldu. Ejder'in aniden yaptığı bu harekete hiç kimse herhangi bir anlam verememişti, derken...

Ejder'in Medusa'yı ittirmiş olduğu olduğu sol ayağından, daha doğrusu sol ayak bileğinden kanlar akmaya başladı ve Ejder'in sol ayağı, bileğinden ayrılarak yere düştü. Hemen ardından ise yerde, pürüzsüz bir kesik belirdi.

Ejder'in yüz ifadesi değişerek yerini o korkutucu gülümsemeye bırakırken Ejder başını yavaşça arkalarına, yani ormandan başka hiçbir şey olmayan boşluğa çevirdi ve...

(Ejder)-Görünmez birisi için çok fazla kana susamışlığın yok mu sence de?

 

Loading...
0%