@aristokrat
|
Rose dünyaya iner inmez Ejder'le birlikte kaldıkları evin yolunu tutmuştu. Ejder'i orada bulmayı ve onunla sakince bir konuşma yaparak Usta Shin'in dünyasına geri dönmeyi planlıyordu. Ejder'in özür dilemeyeceğini adı gibi iyi bildiği için belki bir umut Dia'ya karşı "lütfen" demesini sağlayabilirdi. Tabii bu sadece bir varsayımdı çünkü Ejder bu tür nazik kelimelerin hepsinden uzak bir insandı. Hal böyle oluncada Rose, Ejder'i ikna edebileceğini ummaktan başka bir şey yapamıyordu. Eğer Ejder'i ikna etmeyi başarırsa işler harika giderdi ama başaramazsa işler tamamen çirkinleşebilirdi çünkü biliyordu ki Ejder istekleri için güç kullanmaktan çekinmeyecek birisiydi. Eğer ki Ejder güç kullanmaya karar verirse, -ki şu anda Rose, Ejder'in güç kullanacağından emindi- Ejder'in bilinmeyen güç seviyesi yüzünden nasıl bir duruma düşeceklerini kimse tahmin edemezdi. "Of şu çocuk of! Her zaman bilinmez olmak zorunda mı!?" Ejder bile kendi güç seviyesinden haberdar değilken Rose'nin ondan korkmaması büyük bir aptallık olurdu. (Rose)-Evi dağıtmamıştır umarım. Rose bunu umarak adımlarını hızlandırdı. *** Birkaç dakikalık sessiz yürüyüşün ardından Rose evlerini görebilecek mesafeye gelmişti. Evleri, ormanın derinlerinde saklı olan bir uçurumun 100 metre kadar uzağındaydı. Tahtadan yapılma bu ev, ormanla birlikte kamuflaj oluyordu ve renkler birbirine girerek mükemmel bir uyum oluşturuyordu. Uçurum ise ufuğa bakıyordu ve alt kısmında bir göl bulunuyordu. Bu göl ise ince bir nehirle birlikte başka bir ormanın derinlerinde kayboluyordu. Bu eşsiz manzara ve sesler bütünü insana sakinleştirici etkisi yapıyordu. (Rose)-Ağaçlar hala sağlam. Sağı solu dağıtmadı mı yani? Tuhaf. Ejder ne zamandan beri sakinleşmek için etrafa zarar vermiyor lan? Rose eve doğru iyice yaklaşırken çevreyi iyice bir süzmüştü ve çevreyi kaplayan bütün ağaçların hala sağlam olduğunu görmüştü. Bunun üzerine de biraz meraklanmıştı çünkü Ejder biraz rahatlamak istediği her seferde yüzlerce ağacı parçalara ayırıp etrafa saçardı sonra da eve girip boş boş gökyüzünü izlerdi. Ejder'in gökyüzü izleme alışkanlığı abisinden öğrendiği bir şeydi. Abisi de geçmişte etrafa saldırıp rahatladıktan sonra gökyüzünü izlerdi. Ejder o zamanlar çocuk olduğu için sürekli abisinin peşinde gezinirdi ve onun yaptığı şeyleri taklit ederdi. Deşarj olan Ejder her zaman gökyüzünü izler ve çoğu zaman transa girmiş gibi saatlerce hareket etmeden dururdu. Rose onu dürtmediği sürece dalgınlıktan çıkmadığı zamanlar bile olmuştu. En sonunda Rose evin girişine vardı. Ev dışarıdan küçük görünsede içi kocamandı. Mutfak, banyo ve tuvalet hariç 3 oda vardı ve bu odaların 2'sinde yataklar bulunuyordu. Küçüklükten beri birlikte olup birbirlerini çok iyi tanıyor ve biliyor olsalarda ayrı yatıyorlardı. İki odada yan yanaydı ve ikiside uçuruma bakıyordu. Manzarası oldukça güzeldi... Herneyse. Evin içide, Rose'nin beklemediği şekilde düzgündü. (Rose)-Buraya gelmedi mi lan bu çocuk acaba? Rose etrafa iyice bakınırken kendi kendine söyleniyordu. En son kendi odasındaki pencereden dışarıya baktığında uçurumun orada oturur halde olan bir figür olduğunu farketti. (Rose)-Ejder'i sakin görmek nadirdir. Hemen geri döndü ve evden çıkarak uçuruma doğru yürümeye başladı. Anında uçuruma yetişmişti. O uçuruma yetişmişkende Ejder sol elini kaldırdı. Sol elinde bir bardak tutuyordu. (Rose)-Ah, kahve mi o? Ejder'in elindeki bardağı gören Rose, Ejder'e, burada ne yaptığını sormak yerine bu soruyu sormuştu. (Ejder)-Evet. En sevdiğinden. (Rose)-T-teşekkür ederim. Rose kahveyi Ejder'in elinden aldı ve bir yudum içti. "Hala sıcacık. Herneyse lan! Niye böyle sakin bu çocuk?" Rose hala Ejder'in bu denli sakin olmasına şaşırıyordu. (Rose)-Bana neden kahve aldın? (Ejder)-Yanıma geleceğini biliyordum çünkü. (Rose)-Elbet gelecektim ama...hemen gelmeseydim peki? (Ejder)-Kahveyi ben içerdim. (Rose)-Elbette içerdin. Dökecek halin yok ya. (Ejder)-Bilmem. Dökebilirdim de. Anlamsız bir konuşmaydı. Ejder'in soğuk ses tonu ve soğuk cevapları Rose'yi zora sokuyordu. Ancak konuşma buradan ileriye gitmemişti. Daha doğrusu Rose devamını getirmemişti. Birkaç dakika bu şekilde sessizlikle geçip gitmişti. Rüzgar ağaçların yapraklarını ve ikisinin saçlarını okşarken uçurumun altından akan nehrin sesi çevreye huzur saçıyordu. Ejder ve Rose ise gökyüzünü izliyordu. Derken... (Ejder)-Şaşkınsın. (Rose)-Ah, ha, efendim? Rose bir anlığına afallamıştı çünkü Ejder'in konuşmasını beklemiyordu. Birkaç dakika daha bu şekilde sessizce otuturlar ve sonra da eve girip bir şeyler yaparlar diye düşünüyordu ama Ejder'in konuşması onun bu düşüncelerini geçersiz kılmıştı. (Ejder)-Şaşkınsın diyorum. Bir şey mi oldu? Ejder, Rose bakmıyor olsa bile şaşkın olduğundan emin bir şekilde konuşuyordu. Rose'yle ilgili bir şeyler söylemesi için ona bakması gerekmiyordu. Birlikte geçirdikleri uzun yıllar sayesinde Ejder, Rose'yi tamamen çözmüştü ve ruh hallerini çok iyi anlıyordu. (Rose)-Şaşkınım çünkü oldukça sakin görünüyorsun. (Ejder)-Ahhh, bu muydu yani? Artık her şeye sinirlenmeyi kesmeliyim diye düşündüm. Yanlış mı yaptım? (Rose)-İyi bile yaptın. En azından bir şeyleri toplamamız gerekmiyor. (Ejder)-Ah-hah. Baksana Rose. Sence ben iyi birisi miyim? (Rose)-Ha? Ejder'in aniden sorduğu bu soru Rose'nin bakışlarının gökyüzünden kendisine dönmesini sağlamıştı. (Rose)-Bu soruya net bir cevap veremem sanırım ama...yerine göre diyebilirim. Bazen fazla acımasız olabiliyorsun. (Ejder)-Diyorsun ha. Soruyu şöyle değiştireyim o zaman. Sence ben iyi mi yapıyorum? Yani, güç isteme konusunda fazla mı çocukça davranıyorum. (Rose)-Şey... Rose bu soruya cevap vermek yerine gözlerini kaçırdı ve tekrardan gökyüzüne bakmaya başladı. (Ejder)-Cevap yok ha? Anlıyorum. Peki, senden bir şey isteyebilir miyim? (Rose)-Evet. Evet elbette. (Ejder)-Öyleyse, biraz yalnız kalabilir miyim? Ejder'in ses tonu bunları söylerken önceki halinden daha soğuktu. Gökyüzüne çevirmiş olduğu isteksiz bakışları hiçbir duygu içermiyordu ve ne düşündüğünü anlaşılamaz kılıyordu. Ejder'in bu isteğinden sonra Rose hiç ses çıkarmadı ve sakince ayağa kalkarak eve döndü. "Bu çocuk gerçekten anlaşılamaz." Rose ağır adımlarla ev kapısına yetiştiğinde bir şey hatırladı. (Rose)-Bu arada, sen özür dilemediğin sürece Dia seni Göksel Dünya'ya götürmeyecekmiş. Bu sözleri söyleyen Rose derin bir iç çekerek eve girdi ve kendisini hemen yatağa bıraktı. "O gün ne oldu acaba?" *** Sabahın ilk ışıkları yavaş yavaş dünyayı aydınlatmaya başlıyordu ve ilk ışıklarla birlikte Rose gözlerini yavaşça açarak kendisini selamlarcasına odaya dolmak isteyen güneş ışınlarını karşıladı. Aslında saat uyanmak için fazla erkendi. (Rose)-Saat 05.05. 25 dakika erken uyanmışım. Rose gözlerini tamamen araladıktan sonra yatağında dönerek saate bakmıştı. Saatin kaç olduğunu gördükten sonra ise yorganı kafasına çekip tekrar uyumak istemiş ancak içine uzun süredir kahve dışında hiçbir şey girmemiş olan midesi guruldayarak bu isteğe karşı gelmişti. (Rose)-Hafif bir şeyler hazırlasam iyi olacak. Hemen yorganı üstünden attı ve üstüne bir şey giymek için dolaba yöneldi. Rose yarı çıplak bir şekilde uyumaktan hoşlanıyordu. O yüzdende şu anda üstünde sadece iç çamaşırları vardı. Kıvrımlı vücudu her erkeğin hayalini süsleyecek tarzdaydı. Üstünde bulunan birkaç yara izi hariç vücudu neredeyse kusursuzdu. Fazla büyük olmasalarda göğüsleri dolgundu ve kalçası ise göğüsleriyle harika bir orantıdaydı. Birkaç dakika dolabına bakındıktan sonra üstüne giymek için hiçbir şey seçmedi. (Rose)-Ejder'in kapüşonluları daha güzel. Hem uzunda. Kısaca mırıldandıktan sonra odasından çıktı ve Ejder'in odasına yöneldi. Ancak... (Rose)-Ha? Ejder nerede? Ejder'in yatağı boştu. Ejder'in akşam yatakta yatmadığıda belliydi çünkü yatak hala düzgündü. Ejder'in yatağını daima Rose toplardı. (Rose)-Saat 5'i 10 geçiyor. Pekala. Düşün Rose. Ejder nereye gitmiş olabilir. Çalışmaya gitti desem, beni çağırmadan gitmesine imkan yok. Yatağı hala temiz olduğuna göre eve hiç uğramamış demektir. Nereye gittin be Ejder!? Rose uflayıp puflayarak hızlıca evin geri kalanına da bakındı ancak Ejder'i bulamadı. Hemen Ejder'in dolabını açıp üstüne rastgele bir kapüşonlu kazak geçirdi ve ayakkabılarınıda giyerek dışarı çıktı. *** Rose ve Ejder sürekli birlikte çalışma yaptıkları için Rose birçok yönden Ejder'e yakın bir performans sergiliyordu. Bu performanslardan biriside hızdı. Rose 5 dakikadır ormanın içinde inanılmaz bir hızla geziniyordu. (Rose)-Yok! Yok! Yok! Nerede lan bu çocuk!? Nereye gitmiş olabil...sakın bana.!? Rose yorulmaya başlamıştı. Koca bir ormanın yarısını 5 dakika gibi bir sürede gezmek onu çabucak yormuştu. Ormanın yarısını araştırmasına rağmen Ejder'i bulamayan Rose'nin aklına tek bir yer gelmişti. O yerde... (Rose)-Usta Shin! Beni yanına al! Rose koşmayı kesmiş ve nefes nefese bir şekilde bağırmıştı. Bağırır bağırmazda beyaz bir ışık çemberi altında belirmiş ve onu yutmuştu. Rose, Usta Shin'in dünyasına girdiğinde Scarlet ve Sayk birbirleriyle alıştırma yapıyor ve Dia ise kendi kendine çalışıyordu. Ancak Rose'nin gözleri Ejder'i burada da göremiyordu. (Shin)-Ne oldu Rose? Endişeli ve yorgun görünüyorsun? Rose dizlerini hafif bükmüş ve ellerini dizlerine koymuştu. Nefes alışverişini kontrol altına almaya çalışıyordu. (Rose)-Ejder...burada mı? Rose'nin bu sorusuyla birlikte herkesin bakışları Rose'ye dönmüştü. (Shin)-Hayır. Ejder buraya hiç gelmedi. Bir şey mi oldu? Rose'nin bu halini gören Usta Shin'de endişelenmeye başlamıştı ama belli etmiyordu. Rose ise hala nefesini düzenlemeye çalışıyordu. (Rose)-Ejder... "KAYIP."
|
0% |