Yeni Üyelik
86.
Bölüm

Bölüm-86 72 Dönüşüm ve 72 Dönüşümlü Ordu

@aristokrat

Yeryüzü ve gökyüzü absürt bir şekilde parçalanarak tek parça haline gelirken Wukong, kayaların arasında kalmamak için bulutunu kullanarak zarar görmeyeceği bir noktaya kadar yükselmişti. Ancak büyük bir sıkıntısı vardı.

Ejder'i göremiyordu.

Nereye bakarsa baksın Ejder'i bir türlü göremiyordu. Onu hissetmeye çalıştığında ise yerini saptayamıyordu çünkü Ejder'in kana susamışlığı çok fazlaydı ve neredeyse tüm dünyaya yayılmıştı. Bu nedenle de Ejder'in yeri bilinemez hale geliyordu. Ta ki...

...Wukong ensesinde korkuyu hissedene kadar.

Omzuna dokunan el ile birlikte aniden arkasına baktı ancak arkası boştu. Kimse yoktu. Ve Wukong, o anda, nedensizce aşağı bakmak zorundaymış gibi hissetti. Sanki başını yukarı kaldırırsa çok kötü şeyler olacakmış gibi hissediyordu. Hayır, hissetmiyordu. Bütün hücreleri yukarı bakmaması için ona yalvarıyordu.

Wukong'un başı yavaşça geriye doğru eğilmeye başladı.

"Siktir siktir siktir siktir siktir siktir siktir!!! Boynum kendi kendine hareket ediyor!"

Wukong tüm gücüyle başını aşağı eğmek için çabalamaya başladı. Tam tepesinde duran Ejder'i görmek istiyordu ve bunun için sabırsızlanıyordu. Ancak korkusu ağır basıyor ve bu isteğini etkisiz kılıyordu. Çünkü içten içe, "eğer yukarı bakarsa öleceğini" biliyordu.

Kendisini, savaşması için yanına almak isteyen birisinin onu öldürmeyeceğini düşünüyordu tabii ama şu durumda Ejder'in bunu düşündüğünü, düşüneceğini ya da düşünebileceğini sanmıyordu.

Tüm gücünü boynunu eğmek için kullanıp amacına ulaştıktan sonra derin bir nefes aldı. Çünkü bedenini kaplayan korku, Wukong'un hareket kabiliyetini büyük oranda kısıtlıyordu. Eğer bu kısıtlama olmasaydı Wukong anında deparı basarak oradan kaçmaya çalışırdı.

Wukong kaçmayı düşünürken az önceki nefesi yeniden ensesinde hissetti ve irkildi. Bir an sonra ise karanlıkla kaplı iki kol boynunu çevreledi ve nazikçe sarıldı.

Ve narin ama korkutucu bir ses kulağına fısıldamaya başladı.

(??)-Hey. Neden yukarı bakmıyorsun? Benden korkuyor musun yoksa?

Wukong tek kılını bile kıpırdatmamak için o kadar çok çabalıyordu ki neredeyse isteğinin tam tersi olacak ve titremeye başlayacaktı. Boynuna sarılan bu karanlık kollar o kadarda güçlü görünmüyorlardı ancak Wukong bu kolların kendisini kolayca öldürebileceğinin farkındaydı.

(??)-Bana cevap vermeyecek misin? Bana bakmayacak mısın? Beni üzmek mi istiyorsun? Beni kıracak mısın?

(Wukong)-Sence de flörtleşmek için biraz fazla korkunç değil misin? Ayrıca, umarım benim de erkek olduğumun farkındasındır.

(??)-Senin ne kadar harika bir erkek olduğunun elbette ki farkındayım. Ve, flörtleşmek mi? benim gibi narin ve kırılgan bir insanın flörtleştiğini de kim söyledi? Ben sadece avını kıvama getiren basit bir avcıyım o kadar. Yaptıklarımın senin de hoşuna gittiğini biliyorum. Lütfen beni reddetme ve nazik kalbimi kırma.

(Wukong)-Seni kırmak, ha? Seni kırmamak için ne yapmalıyım peki?

(Ejder)-Kalbini bana ver!

Wukong nazikçe o soruyu sorduktan sonra Ejder bir anda omzunun üstünden kafasını göstererek baskın bir ses tonuyla konuştu. Korkudan hareket edemeyen Wukong ise yavaşça gözlerini çevirdi ve Ejder'e baktı.

Gördüğü şey ise inanılmazdı. Ejder'in kafası tamamen karanlık bir aurayla kaplanmıştı ve bu aura o kadar yoğundu ki yüzü görünmüyordu bile. Görünen tek şey karanlığın içinde duran bir çift kızıllıktı.

Wukong'un görmediği kısımlar, yani Ejder'in bedeninin geri kalanı da aynı şekildeydi. Tamamen karanlık bir aurayla kaplanmıştı. Bu yoğun aura Ejder'in teninin görünmesini engelliyordu. Gerçekten korkunç bir manzaraydı.

Wukong, Ejder'in sadece yüzüne bakmasına rağmen sanki en karanlık korkularıyla yüzleşiyormuş gibi hissediyordu.

(Wukong)-Ka-kalbimi mi..?

Ejder yine nazik ses tonuna geçti ve...

(??)-Ne oldu? Korkuyor musun yoksa?

(Ejder)-Ölmek korkman gereken bir şey değil. Ama ben...kesinlikle korkman gereken bir şeyim!

Ve Wukong...

...daha ne olduğunu bile anlayamadan kendisini yerde buldu.

(Wukong)-H...a?

O kadar hızlı bir şekilde yere çarpılmıştı ki bedeni acımaya bile başlamamıştı. Bedeninin algılayabileceğinden çok daha çabuk bir şekilde yere çakılmıştı. Ve yerdeyken Ejder'i tam olarak görmüştü.

Yoğun karanlık bir aura ve gözlerin olması gereken yerde kırmızı iki ışık.

(Ejder)-Beni daha ne kadar bekleteceksin Taş Maymunu. Tüm gücünü kullanmazsan öleceksin. Form değiştirmeye başla ya da saçlarını yere at ve kendi klonlarından oluşan orduyu kullan artık.

Ejder'in sesi bütün gökyüzünde yankılanıyordu ve insanın tüylerini ürpertiyordu.

(Wukong)-Yani dönüşümlerimden haberdarsın.

(Ejder)-Çabuk ol. Canım sıkılmaya başladı. Canım sıkılınca neler yapabileceğimi bilmek istemezsin. Hatta senin için küçük bir değişiklik yapayım.

Ejder'in ilk yükselişiyle birlikte parçalanarak gökyüzüne çıkan bütün küçüklü büyüklü bütün kaya ve taşlar saliseler içinde ezilip toza dönüştü ve hızla yok oldular. Sonra bütün yeryüzü bir anda, sanki hiçbir şey olmamış gibi, eski haline döndü. Hatta bu o kadar hızlı olmuştu ki Wukong yeryüzünün düzeldiğini anlamlandırmakta zorlanmıştı.

Wukong'u şaşırtan bu şeyler Ejder için sadece basit bir oyun niteliğindeydi. Ejder'inde dediği gibi, bu top onundu ve nasıl isterse öyle oynuyordu. Sadece eğlenebilmek için Wukong'u korkudan tir tir titretmiş ve kalbine derin bir korku salmıştı.

(Wukong)-Pekala. Bu kadar şeyi yaptığına göre sanırım bende bunu yapabilirim.

Wukong saçlarını çekerek kafasından ayırdı ve kopan saçları anında yerine geldi. Elinde kalan saçlarını ise yere fırlattı ve saçlar yere değdikleri anda büyümeye başladılar. Hepsi hızla büyüyerek şekillenmeye başladı ve aldıkları şekil Wukong'un birebir aynısıydı.

(Ejder)-Bir bakalım. 84 bin kişilik bir maymun ordusu. Sanırım yeterince eğlenebilirim.

"Çatlak herif! 84 bin kişilik bir orduya eğlence gözüyle bakıyor! Hahah. Gerçekten korkutucu!"

Wukong, Ejder'e baktığı zaman içinde nedeni bilinmeyen bir gülümseme isteği oluşuyordu.

(Wukong)-Daha bitmedi.

O anda, Wukong'un bedeni kahverengi pullarla kaplanmaya başladı. Pullar bedeninde belirdikçe metalik sesler ortaya çıkıyordu ve çıkan pulların sertliğini vurguluyordu. Pullar çıkarken de bir yandan Wukong'un gözleri değişti ve altın rengi göz bebekleri, tıpkı Ejder'in göz bebekleri gibi dikey elips şeklini aldı.

(Wukong)-72 Dönüşüm Sanatı: Ejderha Maymun!

Tabii bu değişim sadece Wukong'da olmamıştı. Arkasında duran 84 bin kişilik ordunun tamamı bu şekilde görünüyordu ve hepsi ayrı ayrı "yenilmez" havası veriyorlardı. Tabii yenilmez değillerdi. Hatta karşılarında duran canavar için sadece birer yemektiler o kadar.

(Ejder)-Ejderha? Hmm.

Bedenini kaplayan karanlık aura yüzünden görünmemiş olsa da Ejder dudaklarını yalamıştı. Wukong'un kendisine saldırmasını bekliyordu. Ama bir sorun vardı. Wukong hareketsiz bir şekilde duruyor ve sadece kendisine bakıyordu.

Yine, karanlık aurası yüzünden yüzü görünmüyor olsa da Ejder'in dudakları çıkabilecekleri en üst noktaya kıvrılmış ve o korkutucu gülümsemeyi ortaya çıkartmışlardı.

(Ejder)-Ne oldu Wukong? Bir sorun mu var?

(Wukong)-Hareket...edemiyorum! Bana...ne yaptın!?

(Ejder)-Ben sana bir şey yapmadım Wukong. Sen her şeyi kendin yaptın.

(Wukong)-Ne...demek isti-yorsun!?

(Ejder)-Gerçekten aptalsın Wukong. Ejderha İmparator'un önünde ejderhaya dönüşebilecek kadar aptalsın hem de. Şu anda bir ejderhaya dönüştüğün için içgüdüsel olarak bana boyun eğmek istiyorsun ve saldırıya geçemiyorsun.

Durum bundan ibaretti. Ejderha İmparator denilen varlık, yaşayan en güçlü 7 ejderhadan oluştuğu için yarı ejderhalarda tam ejderhalarda ona karşı kalplerinden bir bağlılığa sahiplerdi ve ona karşı her türlü duyguyu hissediyorlardı.

Boyun eğme, korku, itaat etme, sevgi ve daha nicesini.

Yani eğer yaşıyor olsalardı, ejderhaların bir tanesi bile Ejder'e karşı bir saldırıda ya da başkaldırıda bulunamazlardı çünkü onun emirlerine uyma içgüdüsüne sahiplerdi. Ve hiçbir ejderha bu içgüdüye karşı gelecek kadar güçlü olamaz.

Ejderhaların soyunu başlatan yüce varlığın beden bulduğu bir insan olsa bile ona boyun eğerlerdi. Ejderhaların bu duruma taktıkları bir isim bile vardı.

"Mutlak Sadakat".

(Ejder)-Pekala Taş Maymun. Bu dövüşü bitirmenin zamanı geldi artık.

 

Loading...
0%