@aristokrat
|
(Ejder)-Ha? (Wukong)-Öfken diyorum. Tanrıların hepsini öldürdükten sonra içindeki öfken sönecek mi? Ejder beklemediği bir soruyla karşılaşmış olsa da şaşırmış gibi görünmüyordu. Sadece ilk seferde soruya herhangi bir anlam veremediği için "Ha?" diyerek arkasına dönmüştü. Bunun sonucunda da Wukong sorduğu soruyu tekrar sorma ihtiyacı hissederek tekrarlamıştı. Ejder ise bu soru karşısında tamamen hissiz bir surat ifadesi takınmıştı. (Ejder)-Hayır, hayır geçmeyecek. (Wukong)-Ama amacına ulaşmış olacaksın. İstediğin bir şeyi başardığın için rahatlamayacak mısın? (Ejder)-İstediğim bir şeyi başarmak mı? Aptal olma. Her şeyimi elimden alanlara olan öfkemin dinmesinin hiçbir yolu yok. Onlar yok olup gittikten sonra bile onlardan nefret etmeye devam edeceğim. Ejder son cümlesini söylerken hissiz yüz ifadesi bozulmuş ve yerini çirkin bir ifadeye bırakmıştı. Tanrıları düşündükçe içinde bir şeyler yükseliyordu ve kalbini kaplayan sonsuz karanlığı körüklüyordu. Nefes aldığı her an, her saniye, onun için tanrıların yok oluşuna giden yolda biraz daha ilerlemek demekti. (Ejder)-Bu şekilde gelişmeye devam edersem eninde sonunda yaşayan en güçlü varlık olacağım. Ancak yine de, ölmenin haram olduğu bir bedene sahibim. Bu yüzden bana bu bedeni veren tanrılardan, daima ama daima nefret edeceğim. Ama en çokta bu bedene sahip olduğum için kendimden nefret edeceğim. İçimde kavrulup duran bu öfkeyi hiçbir şey söndüremez ve söndüremeyecek. Tanrılar yok olduktan sonra bile öfkem asla dinmeyecek. Ejder'in öfkeli yüz ifadesi gerçekten çirkin ve korkutucuydu. Ama son cümlesini söyledikten sonra ani bir değişiklik oldu ve çirkin ifadesi aniden kötücül bir gülümsemeye dönüştü. (Ejder)-Ama, bir noktada o şerefsizlere teşekkür etmem gerekiyor. Sonuçta onlar sayesinde güçsüzlüğümün farkına vardım ve bu farkındalıkla birlikte bu noktaya kadar ilerledim. Wukong, Ejder'in bu kararlılığını içten içe destekliyordu ancak sabit bir yüz ifadesinde durarak içinde yükselen takdir duygusunu dışa vurmuyordu. (Ejder)-Biliyor musun maymun. Canavarlar, asla doğmazlar. Onlar, yaratılırlar. Bu cümleden bir an sonra ise Ejder'in dudakları yavaşça kıvrılmaya başladı ve porselen dişlerini gözler önüne seren her zamanki o korkunç gülümsemesi belirdi. (Ejder)-Ve tanrılar beni yarattıkları için çok pişman olacaklar! Onlara karşı duyduğu tüm bu öfkeyi ve nefreti güce dönüştürecek ve onları ezip geçecekti. İlerde ne olur diye hiç düşünmüyordu. Şu anda aklında olan tek şey tanrıların yok oluşuydu ve bunu yapmaktan büyük bir zevk duyacaktı. Ölmemek için kendisine yalvaran o çirkin suratları görüp kendinden geçmek ve hepsinin kanında yıkanarak boşalmak istiyordu. Ejder'in bu gülümsemesini gören Wukong ise iliklerine kadar titredi ve içgüdüsel olarak geri adım attı. Ejder'in bu yüz ifadesi kesinlikle karşılaşılması gereken bir ifade değildi. Kimse bu kadar korkutucu bir şeyi görmemeliydi. (Wukong)-Pekala pekala pekala. Şu anda fazlasıyla korkutucu görünüyorsun. O yüzden çabuk olup cehenneme gidebilir miyiz lütfen? Wukong bu korkunçluğa daha fazla maruz kalmak istemediği için hızlıca konuyu geçiştirdi ve cehenneme gitme konusuna geçti. (Ejder)-Haaa. Tutun bana hadi. Derin bir nefes veren Ejder, Wukong'dan kendisine tutunmasını istedi ve Wukong kendisine tutunduktan sonra hemen üstlerinde beyaz bir boyut kapısı açıldı. Ardından Ejder tıpkı ilk seferde yaptığı gibi zıpladı ve kapının içine girdi. Arkasında da kapı kapandı. *** -Cehennem- (Lucifer)-Gene nereye kayboldu bu çocuk ya!? 5 yaşındaki sorunlu bir çocuktan farkı kalmamaya başladı. Lucifer sertçe alnını ovuşturarak salonun içinde tur atıyordu. Ejder'in ani ortadan kayboluşları canını sıkmaya başlamıştı artık ve bu duruma katlanamıyordu. (Lucifer)-En azından gideceğin zaman haber ver de endişelenmeyelim! Gerçi senin için endişelenmek biraz saçma bir durum ama. Yine de endişelenmeden edemiyorum! Gidip tek başına tanrılara saldırma ihtimaliden başka bir şey gelmiyor aklıma! Arrrgh! Beni deli ediyor bu çocuk! Lucifer tabii ki de Ejder'e güveniyordu ancak onun yapabileceği delilikleri düşünmek bu güveni bastırmaya yetiyordu. Diğer bir yandan ise Medusa ve Rose çok daha kötü bir durumdalardı. İkisi de depresyona girmiş gibi duruyorlardı. Parlak renkleri resmen solmuştu. Tıpkı gülümsemeleri gibi. Ejder'in son zamanlarda yaptığı ve söylediği şeyler onları çok kırmıştı. İkisi de belli noktalar için Ejder'e hak vermeye çalışıyorlardı ancak içlerindeki korku bunu engelliyordu. Ejder'in hiç düşünmeden Rose'yi öldürmeye çalışması normal şartlar altında tam anlamıyla "imkansız" olması gereken bir durumdu ancak Ejder, bu imkansız olması gereken durumu hiç umursamadan Rose'yi öldürmeye çalışmıştı. Eğer Medusa araya girmeseydi neler olacağını kimse bilemezdi. Belki de Ejder, Rose'yi öldürdükten sonra Medusa'da dahil olmak üzere orada bulunan herkesi öldürecekti. Belki de yine de Rose'ye vurmaz ve geri çekilirdi. Bu bilinemezdi. Şu saatten sonra Kyriel'de Ejder'in aklını okuyarak akli dengesi hakkında bir tahmin yürütemezdi. Çünkü ejderhalarda başkalarının akıllarını okuyabiliyordu ve Kyriel, Ejder'in aklını okumayı denerse mutlak suretle ölürdü. Konu, Rose ve Medusa olunca Ejder kendisini frenleyebilirdi belki ama konu Kyriel olursa Ejder'in kendisini tutmayacağı kesindi. Hiç çekinmeden onu parçalarına ayırabilirdi ve bu parçalanma karşısında, Kyriel'in iyileşme faktörünün bile işe yaramayacağı kesindi. Hem Rose hem Medusa nadiren yemek yiyorlar ve nadiren konuşuyorlardı. Kısacası tamamen çökmüş bir haldeydiler. (Kyriel)-Daha nereye kadar bu şekilde devam edeceksiniz acaba? Yüce Medusa? Rose? Siz baktıkça benim canım acıyor. Neden Ejder ölmüş gibi davranıyorsunuz? Kyriel üzgün bir ifadeyle çökmüş ikilinin başında bekliyordu. Onları bu şekilde görmek gerçekten de canını yakıyordu. Özellikle de Rose'yi böyle bitik bir halde görmek onu bitiriyordu. Rose'ye o şekilde davrandığı için Ejder'e çok öfkeli olsa da elinden bir şey gelmezdi. Öfkesini içinde tutmaktan başka çaresi yoktu. (Medusa)-Sırf benim için 2 tanrıyı öldüren kişiydi o. Dedikleri ve yaptıklarından sonra nasıl düzelmemi bekliyorsun ki? Aslında Ejder'in, Poseidon ve Perseus'u öldürmesinin tek nedeni Medusa'ya olanlar değildi. Sahip olduğu bedeni ona verenler tanrılardı ve Poseidon ile Perseus'ta birer tanrıydı. Bu yüzden onlara karşı doğal bir düşmanlık besliyordu. Bu durumun üstüne Medusa'nın durumu da eklenince Ejder o ikisini yok etmişti. Diğer bir yandan ise Rose'nin aklında sürekli şu sözler dolaşıyordu. -Benim kalbimde hiçbirinize yer yok. -Kendi kalbimde bana bile yer yok. Bu kelimeler Rose'nin aklında yankılandıktan sonra her seferinde Ejder'in kalbini söktüğü sahne gözleri önüne geliyordu ve kusacak gibi oluyordu. Bir daha asla, ama asla öyle bir şey görmek istemiyordu. Sürekli olarak gözünün önüne gelen o sahne sanki en büyük korkularının birleşmiş hali gibiydi ve hiç durmadan tüm ruhunu sarsıyordu. Bu gidişle Rose, aklını bile yitirebilirdi. *** (Lucifer)-Ooof. Of!..Lan!? Lucifer alnını ovuşturmaya devam ederken derince bir nefes alarak oflamıştı ve tam o sırada bir şey hissetti. Cehennemde olmaması gereken bir şey. (Lucifer)-Hoy hoy hoy! Başlamış olamazlar değil mi!? Burada Lucifer'in "başlamaktan" kastı, Ragnarok'tu çünkü hissettiği şey kutsal bir varlıktı. Kutsal olan tek varlıklar tanrılar olduğu için de aklına başka bir seçenek gelmemişti. Eğer tanrılar, Ejder'in yokluğunu fırsat bilip saldırıya geçerlerse her şey biterdi. Kaçacak ya da saklanacak bir yerleri olmazdı ve hep birlikte yok olup giderlerdi. Lucifer hemen kutsallığı hissettiği noktaya doğru harekete geçti ve bir anda gözden kayboldu. (Lucifer)-Siktir! Umarım düşündüğüm şey olmuyordur! Lütfen lütfen lütfen! Daha çok erken! Ejder daha dönmedi bile! Lucifer son hızda kutsal varlığa doğru yaklaşırken aniden tanıdık bir aura hissetti ve birden yavaşlamaya başladı. Derin bir nefes aldı. Bu auranın sahibini net bir şekilde tanıyordu. Hissettiği bu tanıdık aura tabii ki de... (Lucifer)-Senin yanında neden bir tanrı var Ejder!?
|
0% |