@armina
|
"PARLA!" bu Esra hocaydı sanırım derste uyuyakalmıştım.
"Buyrun hocam" dediğimde bana senden adam olmaz bakışı attı.
"Parla sen dersi dinliyor musun sabahtan beri kültür sahibi olmanız için size en az 29 kez izlediğim Romeo ve Juliet'i açıyorum ve sen uyuyorsun! " bende
"Dinliyorum hocam"
"Öyle mi o zaman en sevdiğin sahneyi söyle ama sözleriyle"
Bu kadın bana harbi taktı neyseki bende boş değilim daha önce çok okumuştum...
"Aşk yardım etti aramamı fısıldayarak; o bana akıl verdi, ona göz oldum bende. Denizci değilim ama uzak denizlere yıkanan Uçsuz bucaksız kıyılar kadar uzak olsanda sen sana ulaşmak için açılırdım denizlere... " durdum. "Ya da... Yaralarla alay eder yaralanmamış olan... Sanırım seçemem çünkü bazen gerçeği görmek istemeyen yaralanmasına ve gerçekler alay eder ama. Aşk insana insan olmadan yardım eder göz görmezse kalp görür yarayı. Aşık değilsen bile o seni başka bir dünyaya sürükler ve seni aşka ulaştırana kadar durmaz. Bu sözler en sevdiğim sahneler galiba... " cümlem biterken bir alkış başladı.
Bunu başlatan ilker'di okulun en havalı çocuğu herkesin manyak gibi peşinde koştuğu yada bazı sessiz tiplerin hissetmeden hissettirmeden sevdiği o çocuk vardır ya o bizim okulda İlker'di.
Tamam belki bende seviyor olabilirim ama o kadar değil...
Ben bunları düşünürken zil çaldı ve sıramda kalıp yarım kalan kitabımı yani Suç ve Ceza'yı okumaya başladım.
O an İlker yanıma geldi ve kitabı yavaşça elimden aldı kenara koydu.
"Biz dönünceye dek siz parıldayın, diye.
Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun yüzünde;" diye mırıldandı şok olmuştum ondan böyle birşey bekleyemezsin heleki neden böyle birşey söylediğini ama onu devam et tire bilirdim hafif gülümsedim.
"Utandırırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı,
Gün ışığının kandili utandırdığı gibi tıpkı.
Öyle parlak bir ışık çağlayanı olurdu ki gözleri gökte," dediğimde hafifçe gülümsedi.
"Merhaba Ben İlker. İlker Güneş. "
"Bende Parla Karyan memnun oldum"dedim sakince.
" Sana şey sorucaktım. Okulda bir tiyatro oyunu yapılacak Romeo ve Juliet derste gördüğüm kadarıyla ilgin var katılmak ister misin bende katılıcam" dedi. Şaşırdım bana teklif etmesine.
"Olabilir denerim seçmeler ne zaman? "
"Şimdi hadi geç kalmayalım koş. "
"Ne! " dedim kolundan tutup koşmaya başladım bende koşmaya başladım çok gariptir sevdiğim çocuk şuan bana bu anı yaşatıyordu.
Ve seçimlerin yapılacağı salona geldik sahnede bizim sınıftan Eren Ve Tülay vardı.
Balkon sahnesini okuyorlardı.
"Hangi sahneyi yapıcaz? "
"Balkon sahnesini yanlış okuyorlar biz onlara doğrusunu öğreteceğiz" Biz... O an Hakan hoca yani seçimleri yapan hoca "Başka seçimlere katılmak isteyen var mı? "
Dediğinde biz yavaşça sahneye çıktık. Ve canlandırmaya başladık
İlker başladığında sanki o anı yaşıyor gibi hissettim.
"Yarayla alay edermiş yaralanmamış olan,
Dur şu pencereden süzülen ışık da ne?
Eyet orası doğru Juliet de güneşi.
Yüksek ey güneş öldür şu kıskanç ayı.
Bak nasıl da sararıp soluvermiş Tanrıça kederden
Sen ondan çok daha güzelsin diye.
Kıskandığı için vazgeç ona bağlılıktan,
Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi,
Yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan:
Biz dönünceye dek siz parıldayın, diye.
Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun yüzünde;
Utandırırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı,
Gün ışığının kandili utandırdığı gibi tıpkı.
Öyle parlak bir ışık çağlayanı olurdu ki gözleri gökte,
Gece bitti sanarak kuşlar cıvıldaşırdı.
Bak, nasıl da dayamış yanağını eline!
Ah, eline giydiği eldiven olaydım da
Dokunaydım yanağına."
"Ah! " dedim replik icabı biz ezbere gidiyorduk herkes kağıttan okurken ve İlker devam etti.
"Konuşuyor.
Ey parlak melek, konuş yine!
Sen göz kamaştıran bir parlaklık veriyorsun geceye;
Cennetin kanatlı ulağısın başımın üstünde,
Tıpkı ölümlülerin hayretle açılan gözlerine göründüğün gibi.
Tembel bulutlara binip uçarken o havanın kucağında,
Onu seyreden insanlar gibi hayranlıkla,
Öylece bakıyorum ben sana."
"Ah, Romeo, Romeo!
Neden Romeo'sun sen?"dedim sözleri bitince.
"Daha dinleyim mi yoksa açılayım mı ona?"Dediğinde sözleri bile bana gerçek gibi geldi.
"Benim düşmanım olan adındır yalnızca
Sen sensin, Montague olmasan da.
Hem Montague nedir ki?
Ne eli bir erkeğin,
Ne ayağı ne kolu, ne yüzü ne de başka bir parçası.
N'olur başka bir ad bul kendine.
Adın ne değeri var? Şu gülün adı değişse bile
Kokmaz mı aynı güzellikte?
Romeo'nun da adı Romeo olmasaydı,
Kusursuzluğundan hiç bir şey kaybolmazdı.
Romeo, bırak, at bu adı! Senin parçan olmayan
Bu ada karşılık al bütün varlığımı."
"Alıyorum öyleyse sözünü dinleyerek.
"Sevgilim" de ki, vaftiz olayım yeniden;
Romeo değilim bundan böyle ben." nedensizce gülümseyerek devam ettim.
"Kimsin sen? Böylece geceye gizlenerek
Sırrımı öğrenmeye gelen kim? " Dedim onun deniz mavisi gözlerine bakarken.
"Bilmem nasıl söylemeli kim olduğumu
Bir ad kullanarak! Ey güzel ermiş,
Nefret ediyorum adımdan ben de
Sana düşmandır diye.
Ben yazmış olsaydım, şimdi yırtar atardım onu." Mavi gözleriyle bakışlarını dudaklarıma indirdi.
"Daha yüz söz bile içmedi ağzından kulaklarım,
Ama bu sesi tanıyorum:
Sen Romeo değil misin, Montague'lerden hem de." sanırımona bu haldeyken aşık oluyordum.
'Ne oyum, ne de öbürü güzel ermiş,
Hoşlanmıyorsan eğer."Bu söz tam düşüncelerime uyuştu.
"Nasıl geldin buraya söyle, hem niye?
Bahçenin duvarları yüksek, zor aşılması,
Kim olduğunu düşün bir de,
Mezar olur sana bu yer, bizden görürlerse." Onunla Romeo ve Juliet'in
Hayatını yaşarsam ne olurdu acaba ama Juliet haklıydı Romeo'ya cidden mezar olmuştu "Tamam çocuklar yeter bu kadar kalanını gerçek tiyatroda sergiler siniz. " dedi Hakan hoca ilk başta anlamadım ama sonra direk
"Seçildik mi? " diye cırladım hayır cidden cırladım.
"Evet seçildiniz. "
O saniye direk İlker'e baktım ikimizde bir anda birbirimize sarılıp ayrıldık ve aynı anda;
"Mutluluktan oldu kusura bakma....
Yok ne kusuru... " dedik ve kahkaha attık.
O gün farkında olmadan sahne korkumu yendim...
|
0% |