@arnignr_
|
(Hayat ummadığım bir yerden vurdu, bilseydim çelik yelek giyer beklerdim..)
Bölüm şarkısı; Ayşenur Kolivar - Getma Kazım Koyuncu - Gelevera Deresi
Gökçe Alaska..
Geçmiş..
Akşam saatleriydi, şirketten çıkıp eve doğru ilerliyodum. Bugün farklı bir mutluluk ve heyacan vardı bende. Şirketin lavabosun da yaptığım hamilelik testi pozitif çıkmıştı. Yiğit'e haber vermek için onu aramış ve iş çıkışı her zaman gittiğimiz parka gelmesini istemiştim.
Şimdi ise yavaş yavaş o parka doğru yürüyordum. Arabamı almamıştım, hava mis gibiydi. Güneş yoktu belki ama sımsıcaktı. Yazın ortalarındaydık ve ilk defa serin ve sıcak bir havayla karşılaşmıştım. Ama ne kadar serin olsa da içim sıcacıktı.
Parka geldiğimi görünce banklardan birine oturup Yiğit'i beklemeye başlamıştım. Bu saatte bile park çocuk kaynıyordu. Buradaki çoğu aile bile bizi tanırdı. Sohbet ettiğimiz ailelerde vardı. Çocuklar da severdi beni, bizi. Hepsiyle oyun oynardık. İlerde ise bu parkta karnımdaki minikle de oynamak isterdim. Düşüncesi bile muazzamdı.
Zaman nasıl geçti, düşünürken fark etmemiştim bile. Neredeyse bir saat olacaktı ve Yiğit hâla gelmemişti. Endişelenmeye başlamıştım çünkü bir saat önce işten çıkıp burada olması gerekirdi. İçimde beliren huzursuzluk dakikalar geçtikçe artıyordu.
Bir süre sonra yüzüme vuran araba farlarıyla gözlerimi kısıp karşıma bakmaya başladım. Bu araba Yiğit'in arabasıydı. Arabayı durdurup inmiş, yanıma gelmeye başlamıştı. Beni görünce gülen adam suratıma bile bakmıyordu. Neyin nesiydi şimdi bu.
Yanıma gelip oturmuş, sadece yere bakıyodu. Kısık bir sesle "Neyin var hayatım?" Diyerek düşüncemi dile getirmiştim. Bir cevap beklercesine ona bakmaya başladım. Derin bir nefes alıp tek nefeste konuşmuştu. Dedikleri tüm hevesimi kursağımda bırakmıştı.
"Artık seni sevmiyorum başka birini seviyorum"
Gözlerimden akan yaşlarla dediklerini sindirmeye çalışıyordum. "Nasıl yani?" Fızıldamıştım ama sesimi ben bile duymamıştım. Bu sefer bana bakmış tam gözlerimin içine "Ayrılmak istiyorum Gökçe" demişti. Ben ise hâla idrak etme kısmındaydım. Beni sevmiyordu, ayrılmak istiyordu en önemlisi ise başka birini seviyordu. Kafamda yıldırımlar çaktığında sesli söyledim "Başka birisini seviyor.." diye tekrar etmeye başladım. "Başka birisini seviyor.. Başka.... birisini... seviyor..." Yaşlarım artık durulmuyordu. Ardı arkası kesilmiyordu.
Sıcacık hava da bir anda şimşekler çakmaya, yağmur yağmaya başlamıştı. Çocuklar çığlık atarak etrafa koşuşturuyorlardı. Ağzımı açık tek kelime bile söyleyemiyordum, o da söylemiyordu. Gözlerine tekrar baktığımda hiç bir duygu yoktu, parlamıyorlardı. Banktan kalkıp bana bakmaya başladı. Birşey dememi bekliyordu. Ağzımı açıp konuşmaya çabaladım "Tamam," diyerek ayağa kalktım. Yiğit arkasını dönüp giderken ağzımı tekrar araladım. "Bir gün dönersen tek olmayacağımı bil.." dediğimde durmuş bana dönmüştü. Daha fazla dayanamayıp arkama dönmeden hızlıca yürümeye başladım. Arkamdan "Ne demek istiyorsun" diye bağırsa da umursamadım. Yağmurun altında hızla parktan çıktım.
Nereye gideceğimi bilmiyordum. Sebepsizce şirkete gitmek istiyordum. Adımlarım beni oraya yönlendiriyordu. Ben ona hamile olduğumu söyleyecektim, o bana ayrılmak istediğini söyledi.. ben ona ondan bir can taşıdığımı söyleyecektim, o bana başkasını sevdiğini söyledi..
Ben ona bir can verecektim, o benden canımı almıştı..
Ayaklarım beni şirketin önüne getirdiğinde kaldırıma çöküp ağlamaya başladım. Bedenim ağlamaktan bitap düşmüştü. Dayanamıyordum..
Yağmur daha da hızlandı, yüreğimdeki şimşekler gerçek olup gökyüzünde çakmaya başladı. Benim içime düşen yıldırım, dışarıda hiçbir yere düşmedi..
Zar zor ayaklanıp yürüdüm. Şirketin otoparkına, arabamın yanına indim. Üstümün ıslaklığını umursamadan arabaya bindim. Yol beni nereye götürecek bilmiyordum ama kalbimin nereye götüreceğini biliyordum.
Benim bir evim vardı yıkılmıştı, bir dağım vardı karla kaplanmıştı. Şimdi ise karnımdaki minikle tek başıma gidiyordum.
Kafam biraz dağılsın diye radyoyu açtım. Ne olursa olsun şarkılar iyi gelirdi. Radyodan şarkı başladığında tekrar ağlamaya başladım.
"Getma getma yanarım yar Gedan guni sayarım"
Gitme diyemedim ama kalda diyemedim. Ben Yiğit Kağan'ı sevdiğim kadar kimseyi sevemedim. Şarkı devam etti benim ise göz yaşlarım dinmedi..
"Gedıp geri bahmasan da Çira gibi yanarım"
Yandım, bittim belki kül oldum ama yerde bırakmadım..
"Geydım çaruhlarımi da Gel bağla bağlarıni Geydım çaruhlarımi da Gel bağla bağlarıni"
"Terk ettım gediyerım da Şoltiskhev dağlarıni"
Terk ediyorum Ankara yollarını sensizlik dar bana. Geliyorum Rize'nin yollarına, karadeniz kucak aç bu dilhun kula.
"Mavi sana, mor bena da Niya bahtın hor bena"
Gözleri maviydi benim Yiğitimin. Boncuktu. Huzur bulduğum gökyüzüydü. Mor severdim, o da ben seviyorum diye severdi. Şimdi ise gözleri boğulduğum deniz, mor da bana yakışmayan tek renk olmuştu.
"Getma sevduğum getma da Dunya gelur dar bena Getma sevduğum getma da Dunya gelur dar bena"
Şarkı bittiğinde bir diğeri başladı. Sanki radyo bile beni görüyordu. Halime acıyıp böyle şarkılar veriyordu. Bu sefer bende eşlik ettim şarkıya " Koyverdun gittun beni oy, koyverdun gittun beni." Derin bir nefes alıp devam ettim. "Allahından bulasun oy, Allahından bulasun"
Aklıma gelen "Başka birini seviyorum" sözünden sonra daha çok bağırarak belki de feryat ederek devam ettim şarkıya "Kimse almasun seni oy, kimse almasun seni. Yine bana kalasun."
Artık durduramıyorum kendimi. Sanki biri beni sürekli bıçaklıyodu. Ciğerim yanıyodu, kalbim ağrıyordu. "Sevdiğum senun aşkın... Ciğerlerumi dağlar" bir çığlık daha koptu ağzımdan ben daha fazla devam edemedim ama şarkı da bitmedi..
Hiç mi düşünmedun sen? Hiç mi düşünmedun sen? oy Sevdiğun böyle ağlar Sevdiğun böyle ağlar
Kafam kaldırmadı, şarkıyı kıstım o arkada çalarken ben gözlerimi silmeye çalışıyordum. Nafile bir silme çabasıydı, yeri doluyordu hemen. Arabayı biraz daha hızlandırdım. Caddeden çıkıp otobana geçince tüm hıncımı gaza yüklenerek çıkardım.
Bekle beni Rize, geliyorum annem ve babam. Geliyorum...
Yazardan
O gece kimse Gökçe'den haber alamadı. Yiğit ise kimseye birşey demeden ülkeden gitti. O sabah bir hayat devam etti bir hayat ise başına geleceklerden habersiz mutlu oldu.
Gökçe, karnındaki çocukla iki ay boyunca kimseyle konuşmadı. Yemedi, içmedi, uykusuz kaldı. Yiğit ise aldığı bir şeyin mutluluğunu yaşarken bir gün hayatı bozulacak bilmeden mutlu oldu, ama maalesef kısa sürdü.
Gökçe, elbet iki ay sonra evine dönecekti. Tüm üzüntüsünü atmış, çoğunu da içine gömerek rahatlamayı seçmişti. Ama bilmediği bir şey vardı, eski Gökçe değildi. Tam anlamıyla ailesi ve çocukları dışında herkese karşı bir buza dönüşmüştü.
Gökçe Alaska, dimdik duran iki çocuk annesi bir kadın olmuştu.
Yiğit Kağan ise mahvolmuştu...
🖤🩶🤍
Gökçe Alaska
Büyük bir kargaşa içindeydim. Akşam evde misafir vardı ama ben şirketteydim. İşim vardı ve bitmiyordu. Yeni bir şirketle anlaşma yapmıştık. Tasarım Şirketi olduğumuz için yeni şirketin tasarımlarıyla ilgileniyoduk. Üç ortak oturmuş yapılan tasarımları puanlıyorduk. Anlaşma yaptığımız şirket bir kitap basım şirketiydi. Yeni kitaplar çıkacaktı ve bize örnek tasarım atmışlardı. Önümüzdeki tabletlerden inceleyip tartışıyoduk.
Aylin konuştuğunda Mine ile kıkırdadık. "Hayır yani öyle bir tasarımlar ki düzeltsek elimizde kalıyo düzeltmesek elimizde kalıyo. İki ucu boklu değenek" O da bizle beraber gülmeye başladığında bir anda ciddileştik sebebi mesai bitmişti ama bitirmemiz gereken bir iş vardı.
Arkama yaslanıp gözlerimi yumdum. Saat akşam yediydi. Bir saat sonra misafirler gelecekti. Bir anda aklıma vuran özlem duygusu ile kalkıp önümü toplamaya başladım. Tabletimi ve dosyaları alıp masama bıraktım. "Kızım niye toplandın?" Diyen Aylin ile göz ucuyla ona bakıp konuştum "Çocuklarımı özledim bugünlük yeter" Diyip ceketimi giydim, çantamı da koluma takıp kapıya ilerledim. "Sizde çıkın misafirim sizsiniz sonuçta" Diyip gülerek çıktım ofisimden.
Arkamdan toplanma sesleri gelirken ilerledim asansöre binip otoparka indim. Arabamı bulup hemen bindim. Hızlıca otoparktan çıkıp caddeye girdim. Evim yarım saatlik bir yolun sonundaydı. Caddeler bu saatte boş olduğu için gaza bastım.
Sonunda eve geldiğimde arabamı park edip indim. Koşar adım ilerlerken anahtarımı çantamdan çıkardım. Kapıya gelir gelmez anahtarla kapıyı açıp içeri girdim. Ceketimi, çantamı ve ayakkabımı çıkarıp vestiyere bıraktım. Oturma odasından gelen seslerle o tarafa gittim.
Kapıdan içeri baktığımda Can ve Canan Yalçın'la oyun oynuyorlardı. Ev toplanmış mutfaktan ise mis gibi yemek kokuları geliyordu. Yalçın şefliğini ve aşçılığını da evde devam ettirmişti anlaşılan.
Yanlarına yürümeye başladığımda oğlum hemen kafasını kaldırıp bana baktı. Kokumdan tanıyordu beni namıssız. Koşarak yanıma gelip boynuma atladı. Kızım ise beni fark etmemişti bile hâla amcası ile ilgileniyordu. Amca aşığı bir kız doğurmuştum. Oğlum da farksız değildi o da biraz teyzeci biraz halacıydı ama en çok benciydi.
Oğlumu boynundan, saçlarından her yerinden koklaya koklaya öpmüştüm. Konuşmasına fırsat bile vermemiştim. "Kurban olduğumm Canımm, ölürüm annemm" diyerek bir daha öpmüştüm. Bu sefer pes etmiş ve gülmeye başlamıştı.
Sesimi duyan kızım hemen bana doğru koşmuş o da bacaklarıma dolanmıştı. Bu sefer yere eğilip oturdum. İkisinide kucağıma alıp aynı şeyleri kızıma da uygulayarak bir güzel öpüp koklamıştım. "Cananım kızım, ölürüm sana da ölürüm" diyerek tekrar öptüm.
Yanıma gelen ayak sesleri ile kafamı kaldırıp karşıma yaptım. Yalçın gülerek yanımıza geliyordu. Bende ona gülerek karşılık verdim. Gelip saçlarımdan öptü sonra da yanağını uzattı "Ablaa bana öpücük yok mu?" Diyerek göz kırpıştırmış yanağını daha çok dibime sokmuştu. Tatlı haline dayanamayıp onu da kocaman öptüm.
Zalımın oğlu yanakları bal gibiydi. Kayınbiraderim değilde kardeşim gibiydi. Böyle bir bal kaymak olamaz. Düşüncelerimi dile getirerek "Bal bu çocuk, bal kaymak" diyerek bir kere daha öptüm. Kıkırdayarak diklendi yerinde. "Hiç abine çekmemişsin aferin oğluma" dediğimde kahkaha atmış arkasını dönüp mutfağa doğru ilerlemişti.
Arkasından "Ellerine sağlık gene döktürmüşsün ballim" diyerek bağırdım. Cevap gelmemişti ama sırıttığına emindim. Abisi zehirdi kardeşlerinin biri bal biri de kaymaktı. Merdivenden gelen seslerle o tarafa döndüm. Mercan yüzünde gülümsemeyle koşarak aşağı iniyordu. Görümcem diye demiyorum çok minnoş bir kızdı.
"Ablam gelmişş" diyerek yanıma geldiğinde kocaman öpmüştü yanağımı. Kıkırdayıp ayağa kalktım. Dibimdeki çocuklarıma dönüp "Evlatlarım hadi siz oyun başına" dediğimde ikisi de koşarak oyunlarına devam etmişti. Mercan'a dönüp "Boncuk gözlüm gelmiş" diyerek bende onu kocaman öptüm.
Sonra hızlıca merdivenlere gidip "Mercanım akşama bizimkiler geliyor" dediğimde"Tüm bizimkiler mi?" Diye sormuştu kıkırdayarak kafa sallamıştım. Mercan gülümsemiş abisinin yanına mutfağa gitmişti. Bende çocuklara bakmış sorun olmadığını gördüğümde merdiveni çıkmaya başladım. Odama geldiğimde kısa bir banyo yaptım. Banyodan çıktığımda hemen bir eşofman takımı giydim. Gelecekler hep tanıdıktı o yüzden sorun yoktu. Saçlarımı kurulayıp örmüştüm. Odamı toplayıp çıktım.
Merdivenlerden tam indim kapı çaldı. Ben kapıya gidene kadar Can ve Canan kapıyı açmıştı. Gelenler sırayla içeri girdi. İlk abimler sonra Aylinler en sonda Mineler girdi içeri. Mercan ile Yalçın da mutfaktan çıkıp kapıya doğru geldiler.
Ben neşeyle konuşup "Hoşgeldiniz" dediğimde kız kardeşim Zümrüt koşarak yanıma gelmiş kollarımın arasına girip sarılmıştı. "Ablamm çok özledim" Zümrüt'ten sonra yanıma koşarak gelen yeğenlerime gülümsedim. İkisi sağ bacağıma biri de sol bacağıma sarılmıştı. Benimkilerden de Can yengesine Canan da dayısının yanına gitmiş kucaklarına çıkmıştı. Herkesi içeri alıp oturma odasına doğru ilerletmiştim.
"Tekrardan hoşgeldiniz" Diyip koltuğa oturmuştum. "Hoşbulduk kuzum, görüşmeyeli nasılsın" Dediğinde sanki bir saat önce beraber değilmiş gibi sorusunu cevapladım. "İyiyim, sen nasılsın" o da iyiyim der gibi kafasını sallamıştı. Mine'nin abisigillere dönüp "Siz nasılsın Berk abi, Elçin ve Bartu" hepsi kafasını sallamış Berk abi cevap vermişti. "Hamdolsun güzelim, nasıl gidiyo hayat" Bende iyi der gibi sallamış ellerimle çocukları göstermiştim. Can yengesinin kucağından teyzesinin kucağına geçmiş, Canan ise dayısının kucağında duruyordu.
Aylinlere döndüm "Sizler nasılsınız bakalım" Diyip Aylin'e, Arif abiye, Damla'ya ve Yalın'a bakmıştım. Burdan da Arif abi konuşmuştu "İyiyiz güzelim, yuvarlanıp gidiyoz" Dediğinde Yalın konuşmaya başladı "Aynen top gibiyiz sürekli yuvarlanıyoruz" Dediğinde hepimiz gülmüştük.
Abimlere döndüğümde hiç konuşmadan abim konuşmaya başladı. "Biz de iyiyiz Gökçe, çocuklarda iyiler hatta turp gibiler, Zümrüt hanımda iyiler" Dediğinde kıkırdamış ayağa kalkmıştım. "Nasılsın faslı bittiğine göre hadi yemek yemeye" Diyip ilerledim. Arkamdan kalkıp mutfaktaki yemek masasında herkes yerini almıştı. Mercan, Zümrüt ve ben yemek servislerini edip oturmuştuk.
Yemek yiyip sohbet ediyorduk. Yalın, Zümrüt, Mercan ve Bartu bu sene üniversite sınavına girecekleri için okul hakkında sohbet ediyorlardı. Ben hem Can ve Canan'ı kontrol ediyor ve sohbete katılmaya çalışıyordum. Yeğenlerim Yunus ve Melih ikizler sadece yemeğe odaklanmış kardeşi Ayşenur'a ise yengem birşeyler yediriyordu. Elçin, Yağmur, Aylin ve Mine konuşuyor bende arada onlara dahil oluyordum. Yalçın kendi halinde takılıyor telefonuna bakıyordu. Abim, Arif abi ve Berk abi ise işlerle alakalı bir konu konuşuyordu.
Bir anda Yalçın bana dönmüş ve konuşmaya başlamıştı. "Yenge ben sana birşey diyecektim." Yalçın bana yenge dedi. Yenge demeyi sevmeyen çocuk yenge dedi. Kaşlarımı çatıp yüzüne dikkatlice baktım. "Birşey mi oldu Yalçın." Dediğimde gözlerini kaçırmış, bir süre düşünüp bana tekrar bakmıştı. Ağzından çıkanlarla kaşlarım daha çok çatıldı.
"Yenge... Abimden sinyal alınmış" Dediğinde masadakilerin hepsi dikkat kesilmişti. Ben ise kala kalmıştım.
Devam Edecek... |
0% |