@artemiss_
|
Öncelikle merhaba, ben Aybüke. Küçük kız kardeşim Ahsen ile birlikte yaşıyorum. Annem Ahsen'in doğumunda ölmüş şerefsiz babam ise hemen ardından bizi terk ederek gitmişti. Küçük kardeşiyle baş başa kalan ben için çok zor günler başlamıştı daha sonrasında. 21 yaşımda zorlu bir hayata atılmam gerekmişti artık. Bazı şeylerden fedakarlık yapmam, bazı hayallerimden vazgeçmem gerekmişti. Miniğim için.. Çalışmaya başladığım kafenin sahibi Derya abla sağ olsun hem miniğimi yanımda götürmeme izin vermiş hem de beni işe alarak para kazanmamı sağlamıştı. Hemen hemen 5 yıldır birlikte çalışıyorduk. Derya ablanın da kendisinden başka hiç kimsesi yoktu. 36 yaşında kendi halinde güzel ve naif bir kadındı. Hem o bize hem de biz ona aile olmuştuk. Okula devam etmem için ne kadar beni zorlasa da zaten ona fazlasıyla yük olduğum için bunu kabul etmemiş kafede çalışmaya devam etmiştim. Şu anda kafede garson şefi olarak çalışıyordum ve Derya abla da işleri ilerlettiği için hem ihtiyaçlarımı karşılayacak hem de kenara koyarak birkim yapabilecek kadar para kazanıyordum. Miniğim ise büyümüştü ve artık 5 yaşındaydı. Kardeşimden ziyade sanki küçük kızımmış gibi hissediyordum. O benim bu dünyada sahip olduğum en değerli şeydi. Babamın gitmeden önce satıp parasını almadığı tek şey şu an da kaldığımız bu ev ve içindeki mobilyalardı. Şu anda da miniğim kendisi gibi minik yatağında uyurken ben kahvaltı hazırlıyordum. Arkada Sezen Aksu' nun 'Olmaz Olsun' şarkısı çalıyordu. Kahvaltılıkları balkondaki masamıza yerleştirmiştim çünkü miniğim dışarıyı izleyerek kahvaltı yapmaya bayılıyordu. En son salatalık ve domatesi de doğramış tabağı balkona getiriyorken telefondan bilmediğim bir numaranın aradığını gördüm. "Alo." "Alo iyi günler. Aybüke Hanım ile mi görüşüyorum acaba?" "Evet benim buyrun." "Aybüke Hanım ben kardeşinizin doğduğu hastaneden arıyorum. Ailenize ulaşmak istedik ancak babanız şey.. size ulaşmamızı söyledi ve numaranızı verdi." Elimdeki tabağı sıkı sıkı tuttum gerginlikle. Neden Ahsen'in doğduğu hastaneden aramışlardı ki? Yoksa miniğimin bilmediğim bir hastalığı falan mı vardı? "Hayırdır inşallah. Buyrun, bir sorun yoktur umarım" "Aslında şöyle ki bugün hastanemize gelen bir aile 5 yıl önce kaybettikleri çocuklarının aslında ölmemiş olabileceğini ve hastanemizdeki bir hemşirenin olmaması gereken bir duruma neden olduğunu söylediler. Bunun üzerine bahsettikleri hemşirenin de böyle bir itirafı olduğundan ve şu an da tutkulu olduğundan böyle bir ihtimalin olduğu sonucuna vardık. Bu yüzden DNA testi yapılması gerekiyor. Yarın saat 10' da hastanemize gelmeniz mümkün müdür acaba?" Kadının ne dediğini bir an algılayamadım söyledikleri kulaklarımda çınlıyordu. Tüm vücudumun titrediğini hissediyordum ve ayakta durmakta zorlanıyordum. Arkadan kadının adımı söyleyen ve cevap bekleyen sesini duyuyordum ama o an cevap verecek gücü kendimde bulamadım. Tabağın ellerimden kayarak yere düşmesiyle eş zamanlı olarak sol gözümden bir yaş damladı ve ben o an kendime geldim. "Aybüke Hanım, Aybüke Hanım beni duyuyor musunuz? İyi misiniz?" "Ben.. ben, iyiyim. Ben iyiyim de siz ne dediğinizin farkında mısınız hanımefendi? Ahsen 5 yıldır benimle ve benim kardeşim. Siz neyin hatasından bahsediyorsunuz. Bir daha saçma sapan şeyler için beni rahatsız etmeyin." diyerek telefonu kadının yüzüne kapattım. Tekrar araması üzerine bu sefer telefonu sessize alarak kenara koydum. Hem tabağın kırılan parçalarını temizlemem lazımdı miniğim birazdan uyanırdı ve camlar ayağına batabilirdi. Titreyen vücudumu ve çeşitli düşünceler dönen zihnimi yok sayarak yerden kırıkları toplamak için eğildim. Yavaş ve dalgın hareketlerle kırıkları toplarken bir parça elime battı. Çok acımıştı işte.. çok acıyordu canım şu an. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Ben kendimi bildim bileli benimleydi Ahsen. Nasıl böyle bir şey olabilirdi ki hem? Ahsen kardeşim olmasa anlamaz mıydım ki? Ya kardeşim değilse o zaman ne olacaktı? Ben ondan ayrı kalamazdım ki. Hem belki de yanlış kişiyi aramışlardır. Hatta belki gerçek bile değildir, yalandır belki. Öyle şeyler filmlerde olmaz mı hem sadece? Kafamdan düşünceler gözlerimden yaşlar akıp giderken miniğimin kendisi gibi minik adım seslerini işittim ve elimdekileri yere bırakarak gözlerimi sildim hızla. "Ablişş. Napıyosun yerde?" "Dur birtanem yaklaşma tabak kırıldı bir yerin kesilir." "Hiii. Abliş ama ya senin bir yerin kesilirse." Canımın içiydi, benim kardeşimdi işte, benim miniğim. "Olmaz bir şey miniğim sen otur bakayım merdivenlerde. Ben de hemencecik buraları toparlayayım sonra daa balkon keyfisi yapalım." "Evet balkon keyfisii." İşte bu kadardı, benim derdim ve sıkıntım miniğimin sesini duyuncaya kadardı. O bana en iyi gelen şeydi. Çünkü benim kardeşimdi o. Buraları toparladıktan sonra Derya abladan izin alıp günümü miniğimle geçirmeliydim. Hem bugün izinli kimse de yoktu kafe bensiz idare edilirdi. Kadının söyledikleri şeyleri aklımdan uzaklaştırmaya çalışarak bu sefer daha hızlı bir şekilde yerdeki kırıkları topladım. Ardından süpürgeyle de çektim ve merdivenlerde işimi bitirmemi bekleyen miniğime döndüm. "Eee Ahsen Hanım, aç mısınız?" "Eee Aybüke Hanım, açım galibası." Beni taklit edişine gülerek kucağıma aldım ve minik bir öpücük çaldım boynundan. "Acıktın mı miniğim?" "Evet ablişş. Çok acıktım been. Midemden gurul gurul sesler geldi elimi yüzümü yıkarken." "Bana bak minik senin o gurul gurul guruldayan göbüşünü yerim ben." Bu tepkime cıvıl cıvıl gülümsemişti. Bu gülümsemesi için bir çok zorluğa dayanmıştım ben. O hep gülmeliydi. Hatta en çok o gülmeliydi. "Ya ablişş. Göbüşümü yeme fikrinden vazgeçer misin lütfen. Hem yemek yiyelim. Pekmez de yiyelim." Evet pekmez sever bir cimcimeydi kendisi. "Tamam tamam hadi gidelim ve yiyelim. Hem belki de bugün birlikte evde keyif yaparız. Kafeye gitmeyiz ister misin?" "Olur olurrrr." Bu dediğim onu oldukça mutlu etmişti. İzin günlerimi genelde evde geçirmeyi tercih ediyordum. Zaten kafeden dolayı sürekli dışarda olduğumuzdan evde kendi halimize kalmayı bazen oyunlar oynayıp bazen de filmler izlemeyi tercih ediyordum. Ayrıca dışarıya çıkabilecek bir güce sahip olduğumu da sanmıyordum şu an. Masaya oturup Ahsen'in tabağına yemesi için bir şeyler doldurduktan ve pekmezli ekmeğiyle sütünü de verdikten sonra Derya ablayı aramak için telefonumu almaya tekrardan içeriye gittim. Telefonumda fazladan iki arama daha vardı ancak bunları görmezden gelerek Derya ablayı aradım. "Alo kuzum." "Alo abla rahatsız ediyorum ama ben 'Bugünlük izin alabilir miyim?' diye soracaktım aslında senin için bir sıkıntı olmazsa eğer." "Yok kuzum ne sıkıntısı olsun izin senindir. Bir şey mi oldu peki sen öylesine izin almazsın?" "Oldu abla bir şeyler ama yüz yüze anlatırım sadece minikle biraz baş başa kalmaya ve zaman geçirmeye ihtiyacım var." "Anladım canım. O zaman geldiğinde konuşuruz. Eğer kendini yine de iyi hissetmezsen yarın da gelmeyebilirsin bana gelmediğini mesaj atsan yeter. Sadece iyi olmaya bak, miniğe de iyi bak yeter. Bi sıkıntı olursa da ara beni hemen gelirim." "Teşekkür ederim abla. Her şey için. Seviyorum seni." "Ben de seni canım. Dikkat edin kendinize." "Sende dikkat et abla." diyerek görüşmeyi sonlandırdım. Onun bu samimi ve içten tavırları tekrardan gözlerimi doldurmuştu. İyi ki vardı ve iyi ki hayatıma girmişti. Miniğim içerde tek başına olduğundan dolayı kendimi hızlıca toparlayarak telefonu geriye bıraktım ve balkona geçtim. Ahsen ise pekmezli ekmeğini yiyordu. Kendime çay doldurarak ben de kahvaltı etmeye çalıştım. Kahvaltınımızı bitirdikten sonra miniğime televizyondan çizgi dizi açıp evi toplamaya başladım. Ayrıca biraz kafamı da boşaltmam gerekiyordu. Ahsen her ne kadar küçük olsa da zeki bir kızdı ve bir sıkıntım olduğunda veya mutsuz göründüğümde bunu sorgulardı. O yüzden mümkün olduğunca ona yansıtmamalıydım. Aşağıya indiğimde miniğim sessiz sessiz televizyon izliyordu. Kapının kenarına omzumu yaslayıp kollarımı bağladım ve bir süre onu izledikten sonra konuştum. "Minik Hanım napıyosunuz bakalım?" "Büyük Hanım çok sıkıldım. Nerede kaldınız acabası?" Olduğum yerden ayrılarak Ahsen'in yanına gittim ve kolumu omzuna atarak başına öpücük kondurdum. " Evi toparladım biraz miniğim. Şimdi de birlikte markete gidip keyif yapmak için bir şeyler alalım diyorum ne dersin?" "Olur deriiim." Keyif günleri en sevdiği günlerdi çünkü bugün çikolata hakkı vardı. Onun bu heyecanına gülümsedim. "O zaman hadi odana üzerini değiştir. Pijama partimizi eve gelince yaparız." Heyecanla yerinden kalkarak kapıya doğru ilerledi. Arkasından gülümseyerek bu bıcır bıcır hallerini izledim. Tam kapıdan çıkarken bana dönerek konuştu: "Hadi ama abliş kalk kalk kalk. Gidip gelelim. Hem nakit vakittir." Yanlış söylediği bu söze gülmek istesemde özgüvenini kırmak istemediğim için kendimi tuttum. " Sen nerden öğrendin bakalım o sözü. Hem vakit nakittir o sözün doğrusu birtanem." "Derya teyzoşum söylerken duymuştum. Ama abliş sen beni konuşmaya tutuyosun üstümü giyinmem lazım." dedi ve cık cık yaprak odasına doğru gitti. Bu çocuk nasıl böyle büyümüşte küçülmüş olmuştu hiç anlamamıştım ya. Bal küpü resmen insanın böyle yapınca ısırarak sevesi geliyordu. Zaten tam ısırmalık yanakları vardı. Onun enerjisiyle ben de gülümseyerek yerimden kalktım ve zaten üzerimde eşofman olduğu için odama giderek sadece cüzdanımı aldım. Ardından miniğimi beklemeye başladım ki o da zaten 5 dakika içerisinde geldi. Üzerindeki her şeyi düzgün giydiğinden emin olduktan sonra anahtarları alarak aykkabılarını önüne koydum. Üzerini giyinmeyi falan kendi başına halledebiliyor olsa da bağcıklarını bağlayamıyordu. O yüzden önce onun ayakkabılarını giydirdim ve ardından da kendi ayakkabılarımı giyerek kapıyı açtım. Mahallede kimseye bakmadan miniğimin elini tutarak markete doğru ilerledim. Zaten buralarda kimseyle muhattap olmazdım. Yıllarca annem ve babam bana eziyet ederken susan insanların şimdi gelip bana konuşmasının hiçbir önemi yoktu. Sadece bakkaldaki adamla konuşurdum o da alışveriş yaparken mecburiyetten. Marketten bir kaç abur cubur ayrıca evde bittiği için biraz da peynir alarak kasaya ilerledim. Miniğim ise bu sırada çikolataların önünde durmuş bize çikolata seçiyordu. O da çikolataları getirdikten sonra ödemeyi yaparak marketten çıktık ve ilerlemeye başladık. Eve doğru yaklaştığımızda evimizin önünde bir araba olduğunu farkettim. Karşı evin kapısında da bir kaç kişi vardı. Genç adamlardan birinin bize doğru dönmesiyle göz göze geldik ancak hızla gözlerimi çekerek yoluma devam ettim ve evin önüne geldim. Evin kapısını açmaya çalışırken de arkadan konuşmaları duyuyordum. "İşte geldiler. Eve giriyolar şimdi." Dediğinde acaba bizden mi bahsediyorlar diye kafamı onlara doğru çevirdim. Hepsi dönmüş bana ve Ahsen' e bakıyorlardı. Ahsen'in elini sıkı sıkı tuttum. Bu bakışma beni fazlasıyla germişti. Gözlerim yine o genç adamla buluşurken aralarında farkettiğim amcanın teşekkür etmesiyle bize doğru ilerlemeye başladılar. Kimdi şimdi bunlar? Onlar karşı evden bizim eve gelene kadar kafamda istemediğim ve korktuğum ihtimaller döndü. Saniyeler ne kadar uzun olabilir ben o an öğrendim. Adam benimle göz temasını kesmiş Ahsen'i inceleyerek bana doğru geliyordu yanındakilerle beraber. Ahsen ise karşısındaki kalabalıktan dolayı ürkmüş olacak ki elimi sıkıca tutmuş ve hafiften arkama saklanmıştı. "Merhaba kızım. Aybüke Özer sen misin?" İçlerindeki teyzenin bana bakarak konuşmasıyla gözümü üzerlerinde gezdirmeye son verip kadına döndüm. "Merhaba. Evet benim buyrun." Sesimin titrememesi ve olduğum yerde yığılmamak için olabildiğince uğraş veriyordum. "Ben Hacer kızım. Sabah seni hastaneden aramışlardı aslında ama inanmamışsın. Bizde gelip yüz yüze konuşmak istedik. Baban sağolsun evin adresini verdi." Babam mı sağolsun? Benim babam baba olmaması gereken insanlardandı. Bugün de isteyerek veya istemeyerek beni çok ağır bir durumun içine itmişti. Sabahtan beri gerçek olmadığına kendimi ikna etmeye çalıştığım şeyin gerçek olabileceğini kabullenmem zorunda kalmıştım. Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Vücdumun kontrolünü kaybetmiş gibi hissediyordum ancak güçlü kalmaya çalışıyordum. " Siz.. yani ben.." "İçeri geçip konuşalım mı kızım? Kapıda konuşmamız pek doğru olmaz." Kadının sözleriyle gözlerimi mahallede gezdirdim. Meraklı teyzelerin hepsi pencereden bizi izliyordu. Bu yüzden kadına kafamı sallayarak kapıyı açmak için tekrar arkama döndüm. Ancak titreyen ellerimden düşen anahtarlık yüzünden kapıyı açamadım. Bunun üzerine göz göze geldiğim o adam yerden anahtarı alarak kapıyı açtı ve önde onlar arkada biz içeriye girdik.
|
0% |