@artemiss_
|
Buraya gelmemizin üzerinden 2 hafta geçmişti. hacer teyze hasta olduğumu bahane ederek ne eve ne de kafeyi açacağımız mekana gitmeme izin vermemişti. Yani hala ilk geldiğim gün yerleştirildiğim odada kalıyordum. Miniğim ailesine alışmıştı. Yaşadığımız mahalleye de alışmıştı. Dışarıda arkadaşlar edinmiş onlarla oynuyordu. Ben ise sadece bir kere hastaneye kontrol için gitmiştim onun dışında hep evdeydim. Eve gelen bir kaç teyzeyle tanışma fırsatım olmuştu sadece. Demir ona söylediğim gibi mesafeli davranmaya başlamıştı bana. Ben de olabildiğince mesafeli davranmaya muhabbete girmemeye çalışıyordum. Ancak aynı ortamda olduğumuzda bile o saçma his çepeçere sarıyordu beni. Artık Ahsen yani artık benim de söylediğim ismiyle Melek ailesine alıştığına göre kendi evime geçecektim. Burada olmak beni daha fazla yoruyordu. Verdiğim kararlarla birlikte yumduğum gözlerimi yeni bir sabaha araladım. Son günlerde olduğundan bir tık daha rahat hareketlerle doğruldum yerimde ve korseyi taktım yeniden. Saçlarımı toplayarak ayağa kalktım sonra. Saçlarım bağlı uyuyamıyordum. Başımı ağrıtıyordu. Odadan çıkıp lavaboya gidecekken aynı zamanda yan odadan Demir çıktı. Göz göze geldik ancak hızla gözlerimi çektim ve lavaboya gitmek için Demir' in olduğu tarafa doğru ilerledim. Demir ise yerinden kıpırdamamış beni izliyordu. "Günaydın." Tam yanından geçerken konuşmuştu. "Günaydın." diye karşılık vererek adımlarımı durdurmadan lavaboya doğru gittim. Lavaboda işlerimi hallettikten sonra kahvaltı için aşağıya indim. Emre ve Hacer teyze birlikte kahvaltı hazırlıyorlar. Diğerleri ise oturma odasında geçen akşam oynanan Trabzon maçının kritiğini yapıyorlardı. 2 haftadır olduğu gibi. Trabzon' da futbolun yaşam tarzı olduğunu duymuştum, şimdi ise canlı canlı şahit oluyordum. Geçen maça miniğim de onlarla gitmişti ve sanırım küçük bir fanatik yetiştireceklerdi. Bayılmıştı futbola. Hele Trabzonsporun renklerine aşık olmuştu. Bu benim şaşırtıcı bir gelişmeydi işte. Henüz Hacer teyze ve Ahmet amcaya annne-baba dememişti. Ancak demesinin yakın olduğunu biliyordum. Bu konuda gelip benim fikrimi almıştı. ...Geçmişten Kesit "Ablişşş." diyerek odaya giren miniğime baktım. "Efendim birtanem." diyerek gözlerine baktığımda ellerini önünde birleştirerek pıtı pıtı yanıma geldi. Bir şey isteyecek gibiyi ama hadi bakalım. "Şeyy.. ben bir şey soracaktım sana." "Sor bakalım." diyerek olabildiğince şefkatli bir sesle konuştum. Benden bile çekinerek konuşuyorsa bu ciddi bir konu demekti. "Hani şey sen Ahmetcim ile Hacercim için annem ve babam olduğunu söyledin ya." durarak gözlerime baktı onaylamam için. "Evet söyledim bebeğim." "Ben onlara anne baba demek istiyorum. Arkadaşlarım hep diyolar. Ben de demek istiyorum ama korkuyorum." "Neyden korkuyorsun bebeğim." diyerek minik ellerini tuttum. "Ya sonra giderlerse. Önceki annem ve babam gitti ya. Ya giderse onlar da sonra." Ne diyeceğimi bilememiştim. Böyle bir korkusu olduğunu fark etmemiştim bile ben. Nasıl farketmezdim? Yavaş hareketlerle yere oturarak daha rahat göz göze gelmemizi sağladım. Ardından o da bana iyice yaklaşarak bacaklarıma oturdu ancak sarılmadı. Canımın yanabileceğini biliyordu. "Bebeğim.. Hacer teyze ve Ahmet amcanın seni ne kadar sevdiğini fark ettin dimi?" diye sorduğumda kafasını salladı ve ben de konuşmaya devam ettim. " Onlar seni bulma için buradan İstanbul' a geldiler bebeğim. Bırak sen onlara anne baba dediğinde gitmeyi ben eminim ki mutluluktan ağlarlar bile. Bu onları çok mutlu eder. O diğer insanlar da senin gerçek annen-baban değillerdi. O yüzden gittiler. Yoksa senin gibi güzel bir kızı kim bırakabilir?" "Ama senin annen ve babandılar abliş seni bıraktılar." dediğinde yutkunamadım. Doğru beni bırakıp giden babamdı.Beni ölesiye dövenin de babam olduğu gibi. "Benim annem ve babam iyi insanlar değillerdi birtanem. Ama senin annen ve baban çok iyi insanlar." dedim zorlukla. "Yani diyim mi?" dediğinde gülümsedim. "De birtanem." dediğimde bacaklarımdan kalkarak heyecanla ellerini çırptı. Gerçekten ne kadar ihtiyacı varmış miniğimin bir anne-babaya. ...Şu An O günün üzerinden 3 gün geçse de hala söyleyememişti. Çekiniyor ve heyecanlanıyordu. Bu konuda daha fazla düşünmeden ben de mutfağa geçtim. "Günaydınn." dedim Hacer teyze ve Emre' ye. "Günaydın." dediler onlar da bana dönerek. Ardından kenarda masaya gitmek için bekleyen kahvaltılıkları alarak masaya bıraktım. Hacer teyze artık dinlemeyeceğimi anladığından 'dur' demiyordu bana. Ancak gözünün ucuyla attığı ters bakışı görmezden gelmem gerekmişti. Masa hazırlandıktan sonra herkes masaya toparlandı. En son Demir' in kucağında minik girdi içeriye. "Demir abiii. Ben annişimle babişimin yanına oturmak istiyorum." dedi heyecanla. Hacer teyze ve Ahmet amca gözlerini kocaman açarak miniğe baktılar. Demir şaşkınlığını atarak anne ve babasının arasına sandalye çekti. Masa kareydi. Yani baş köşe yoktu. Hacer teyze ve Ahmet amca yan yana oturuyorlardı. İkisi de aralarına oturan miniğe döndü dolu gözleriyle. Ardından ikise de şakaklarına birer öpücük kondurdu. Minik önce onların dolu gözlerine ardından da bana baktı. "Abliş gerçekten ağladılar." dediğinde kıkırdadım. Bunun üzerine Hacer teyze ve Ahmet amca bana döndü. "Sen biliyor muydun kızım? İnsan bir haber verir. Gidiyordum az daha heyecandan." diyerek sitem etti Hacer teyze. "Allah gecinden versin Hacer teyze ya. Bir süredir söylemesini bekliyordum. Bugün söyledi." dediğimde gülümseyerek baktı bana. Ardından tekrar miniğe döndü ve saçlarını okşayarak tabağına kahvaltılık doldurmaya başladı. Tam keyfi yerindeyken evden ayrılma işini söyleme zamanıydı aslında. Önümdeki çaydan bir yudum alarak konuşmaya başladım. "Hacer teyze ben artık evime geçsem diyorum." dediğimde çatık kaşlarla bana döndü. Diğerleri de bana bakıyordu. Evin reisi dışarıda Ahmet amca olsa da içeride Hacer teyzeydi. Tam bir Karadeniz kadınıydı. "Ula bak keyfim yerineydi ha şindi kaçtı. Sus bakaym. İyileş önce." dediğinde konuşma tarzına gülmek istesem de. Ciddi bir konuşma olacaktı. "Hacer teyzem, sağol gerçekten ben düşündüğünü biliyorum ama bu benim için daha iyi olacak. Lütfen sende beni anla. Bugün çıkıp eşyalarımı alıp yarın yerleşmeyi düşünüyorum. Bir temizlik şirketiyle de konuştum bugün gelip temizleyecekler evi." dediğimde çatık kalarıyla bana bakmaya devam etti. Korkutuyordu beni bu kadının tersi ya. Ancak bu sefer daha sakin bir sesle konuştu. "E kızım sen vermişsin zaten kararını. Temizlik için adam bile çağırmışsın. Bana neyi soruyorsun? Bana kalsa hep burada kal. Gerek yok hiç gitmene ama hayat senin karar senin." dediğinde gülümsedim. "Amacım seni kırmak değil Hacer teyze. Ancak yeni bir hayata başlamak için geldim ama hala olduğum yerdeyim. Bir yerden başlamam lazım artık. Böyle durdukça içim sıkılıyor." "Anladım kızım. Anladım. Da niye temizlik şirketinden adam çağırdın? Biz hallederdik." "Yok yok. Ben zaten yapamam şu an yoksa çağırmazdım normalde ama sana da yaptıracak değilim ya." dediğimde gülümsedi. "İyi peki. Demir de bugün izinliydi. O da gelsin seninle birlikte yapın alışverişi." dediğinde gözlerim açıldı şaşkınlıkla. "Yok Hacer teyze ben hallederim ne gerek var. İzin günü dinlensin hem. Ben kendim hallederim." dediğimde beni takmadan yemek yemeye başladı. Onun yerine Demir cevap verdi. "Hiç boşuna zorlama bırakmaz seni tek. Bugünlük idare et beni." dediğinde bir şey diyemeden önümdeki yemeğe döndüm ben de. Demir benim odan nefret ettiğimi mi zannediyordu acaba. Yani verdiği tepkiye bakarsak ondan nefret ettiğim için mesafeli davrandığımı düşünüyordu galiba. 'Eh be kızım adama durduk yere mesafe koyarsan bir şeye kıl kaptın sanar elbet.' diyerek kendi kendime sitem ettim. Yemek bitene kadar da bir tabağımdaki bir de kendimi yedim durdum. Demir kahvaltısını bitirince ayağa kalktı ve bana dönerek konuştu. "Kahvaltını ettiysen hazırlan da çıkalım." dediğinde onu başımla onayladım ve ayaklanarak odama, yani misafir odasına, doğru gittim. Olabildiğince hızla üzerimi değiştirerek beyaz bir tişört ve açık mavi bir kot giyindim. Daha sonra çantamı da aldım ve kapıda beni bekelyen Demir' in yanına doğru ilerledi. Mutfağın yanın geçerken içerideilere dönüp "Görüşürüz." dedim ve ayakkabılığa ilerledim. Demir ise çoktan kapıyı açarak arabasına doğru ilerlemişti. Ayakkabılarımı giydikten sonra 'Hadi bismillah' diyerek ben de çıktım ve arkamdan kapıyı kapattım. Demir' in yanına geçerek arabaya bindim ve benim emniyet kemerimi takmamla birlikte Demir de arabayı çalıştırdı. Bir süre sessizce ilerledikten sonra Demir bir mobilyacının önünde durdu. Ardından yine aynı sessizlikte içeriye girdik ve eşya bakmaya başladık. Oturma odası takımını beyaz eşyayı falan aldıktan sonra en son yatak odası takımına geldi. Ben yataklara bakarken Demir kenarda beni izliyordu ve onu görmezden gelmek oldukça zordu. Bu sırada bir mağaza çalışanı geldi yanımıza. "Beğendiğiniz bir şey var mı efendim?" diyerek bana doğru sordu adam. Bir gözü de Demir' de idi. "Hayır bakınıyorum sadece." dediğimde adam tekrar konuştu. "Eğer çift yatağı bakıyorsanız çeyiz paketlerimiz var efendim onlara bakmanızı önerebilirim." dediğinde utanmıştım. Demir' e döndüğümde onun da bıyık altından güldüğünü gördüm. Ardından adama döndüm. "Yok hayır çift değiliz. Kendim için bakıyorum." dediğimde adamın gözlerindeki parıltı hiç hoşuma gitmedi. Demir de bunu fark etmiş olacak ki yanıma geldi. "Sen git birader biz hallederiz." dediğinde adam önce onu umursamaz gözlerle süzdü ardından da beni çapkın gözlerle süzerek yanımızdan ayrıldı. Demir onu peşine doğru gidecekken bileğinden tuttum. "Demir dur lütfen. Aptalın teki işte." dediğimde önce gözlerime ardından da bileğini tutan elime kaydı bakışları. Bunun üzerine elimi çekerek tekrardan yataklara bakmak için döndüm. Hala bana baktığını hissediyordum ama dönüp bakmadım. Derya abla da evi sattığı içi rahat rahat alışveriş yapabilmiştim. En son parayı ödemek için kasaya gittiğimde o adam oradaydı. Demir yanımda sert bir soluk alarak beni takip etti. Almak istediğim şeyleri adama göstererek fiyatlarını çıkartmasını istedim. Bunun üzerine adam yatak hariç diğerlerinin fiyatını yazıp bana döndü. "Yatağı da seçtiniz mi?" dediğinde çatılı kaşlarımla baktım adama. Demir yanımda adamı yiyecek gibi bakarken korkmuyormuydu bu? "Sizi ilgilendirmez." dediğimde çapkınca yüzüme bakarak konuşmaya devam etti. "Keşke beni ilgilendirse yatağınız." dediğinde onu boşverip direkt Demir' in önüne geçtim. Gerizekalı adam geberip gidecekti şimdi. "Lan öldürürüm seni. Orospu çocuğu. Haddini bil lan." diyerek adama doğru gitmeye çalışan Demir' in göğsüne ellerimi koyarak engellemeye çalıştım. O da bu halde onu durdurmaya çalışmama dayananmayarak durdu. Ardından adama döndü. "Oğlum bu kıza dua et. Geri gelicem bekle beni." diyerek elimi tuttu ve o şekilde arabaya kadar gittik. Şu an saf gibi birleşmiş ellerimize bakıyordum. Kalbim ağzımda atıyordu resmen. Ben ne yapacaktım böyle ya? Elimi Demir' in elinden çektiğimde o da arkasına dönüp bana baktı. Bir şey söyleyecekmiş gibi baktıktan sonra vazgeçerek arabaya bindi. Ben de onun peşinden bindiğimde tekrardan yola çıktık. Ne kadar gergin olduğu direksiyonu sıkan ellerinden bile belliydi ve bir şey söylemek istemiyordum. O gergin, ben gergin sessiz bir şekilde başka bir mobilyacıya girip az önce alamadığımız şeyleri aldık. Bu sefer herhagi bir sorun yaşamadan halletmiştik. Ancak Demir yanımda barut fıçısı gibi gezmişti. En son adresi falan da verip ayrıldığımızda yeniden arabaya bindik. Daha sonra kalan ufak şeyleri almak için de bir yere girdiğimizde 5 saatin sonunda işimiz bitmişti. Ancak çok yorulmuş ve acıkmıştım. Karnımın guruldamasıyla Demir' in sabahtan beri yüz ifadesinden okunan gerginlik gitmiş sonunda sırıtmıştı. İlla rezil mi olmamız gerekiyordu bu adamın sırıtması için. "Gülme!" diyerek uyardım onu. Gülmeye devam ederken konuştu. "Gülmüyorum, gülmüyorum. Yemek yemeye gidelim ben de acıktım. Hem sana bir şey söylemem lazım." "Ne hakkında?" dedim merakla. "Oturunca konuşuruz." dediğinde onu onayladım. Daha sonra bir pideciye geldik. Siparişleri verdikten sonra Demir' e dönerek konuştum. "Ne hakkında konuşacaktın?" dedim merakla. "Babanın davası hakkında." Evet babam yakalanmıştı. 1 hafta önce Trabzon otobüsünde yakalanmıştı. Yani bitiremediği işi tamamlamaya geliyordu. Gelememişti ancak olduğum yere gelmeye çalışması davanın lehine işlemişti. Demir' e bir cevap vermeden konuşmaya devam etmesini bekledim. Derya abla davayla ilgili şeyleri bana değil Demir' e anlatıyordu. Korkmamı istemediği için. Duyacaklarımdan korksam da susmasını istemedim. 'Umarım' dedim. ' Umarım adalet güzelce işlemiştir.' "Ağırlaştırılmış müebbet vermişler." dediğinde heyecanla baktım yüzüne. "Ciddi misin sen?" dedim gülümseyerek. Kurtulmuştum. Tepkim onu da gülümsettiğinde tekrardan konuştu. "Evet ciddiyim. Ancak ben sana ölüm haberi almaya da kendini hazırla derim. Öyle bir suçtan içeriye giren adamı yaşatmazlar." dediğinde hiç üzülmemiştim. Üzülmeli miydim? O adam için bir de üzülecek miydim. Geberebilirdi. "Gebersin." dedim güçlü bir sesle. Demir de bu halime gülümsedi. Bir süre sessizce oturduğumuzda pideler geldi. Pideleri de yedikten sonra hesabı ödeyerek mekandan çıktık. Herkes kendi yediğini ödemişti. Hacer teyze temizlikçiler geldiğinde onlara evi gösterdiği ve başlarında durduğuna dair bir mesaj çekmişti gün içerisinde bana. Yani ev şu an temizleniyordu. Ben ise kafeyi görmek istiyordum. "Kafeyi görmeye gidebilir miyiz Demir?" Araba kullandığı için gözünün ucuyla bana baktıktan sonra tekrardan önüne döndü. "Olur gidelim ama yorulmadın mı? Daha iyileşmedin bile." "Yoruldum ama görmek istiyorum onu da halletmem lazım. Zaten eşyaları falan internet sipariş edilecek. Sadece aklımdaki şeyleri kafeye nasıl entegre edebileceğimi planlamalıyım. Belli bir konsept var ama yine de yere göre planda değişiklik falan yapılması gerekirse sonradan sorun çıkmasın. Şimdiden halledelim." "Tamam o zaman gidelim." diyerek arabayı sürmeye devam etti. Bir süre sonra dışarıdan çok güzel görünen bir mekanın önünde durduk. "Burası mı?" diye merakla sordum. "Evet burası." diyerek arabadan indi Demir. Onun arkasından ben de indim. Heyecanla içeriye girdiğimde mekanın planlamada değişiklik yapmama gerek kalmayacak derecede güzel ve istediğim gibi olduğunu fark ettim. Ben heyecanla mekanı dolaşırken Demir de arkamdan geliyordu. Bu sırada bir kız sesi geldi. "Demir." "Seher." Arkamı döndüğümde kendisine seslenen kız ile sarılan Demir' i gördüm. Boğazım düğümlendi sanki. Niye böyle oldu ki? Gözlerim sızlamaya başladı. 'Saçmala.' dedim kendime. Ne alaka yani? Tekrardan arkamı dönüp mutfak olduğunu düşündüğüm yere gittim. Sırtımı duvara yaslayarak nefes almaya çalıştım. Ben bu adamı ne zamandır tanıyordum da böyle olmuştum Bunun olmamamsı gerekiyordu işte. Bunu için uğraşıyordum ben günlerdir. Hiç mi işe yaramamıştı? Nasıl içimde yer etmişti bu adam benim? Ben nefesimi toparlamaya çalışırken içeriye Demir girdi. Halimi görünce hızla yanıma adımladı. "Aybüke, iyi misin?" Değilim. Ancak iyi olmam gerekiyordu. Güçlü olmam gerekiyordu. Böyle bir şey yaşamaya hakkım yoktu benim. "İyiyim." dedim. Güçlü çıkartmaya çalıştığım sesimle. "Emin misin? Öyle görünmüyorsun." dedi Demir bu sefer. "İyiyim diyorsan iyiyimdir Demir. Uzatma. Git misafirinin yanına." dediğimde kaşlarını çatarak baktı yüzüme. Ardından ter bir sesle konuştu. "Aybüke senin sorunun ne ya?" Bu sefer ben de kaşlarımı çatarak baktım ona. "Ne sorunu ya? Neymiş benim sorunum?" "Ben de onu soruyorum. İlk tanıştığımızda çok iyiydin. Hastaneden çıktıktan sonra duvar ördün bana karşı. Bir şey mi yaptım diye düşünüyorum. Yapmadım da. Benden nefret edermiş gibi davranıyorsun. 2 hafta aynı evde kaldık ama yüzüme dahi bakmamak için elinden geleni yaptın. Erkeklere karşı mı böylesin diye bakıyorum. Ama yok. Emre ve Eren ile gayet iyi anlaşıyorsunuz. Şimdi ise sanki beni kıskanmışsın gibi hissetmeme neden oluyorsun. Senin sorunun ne? Neden böyle davranıyorsun?" dediğinde gözlerim dolmak için anını kolluyordu. "Yok benim bir sorunum tamam mı? Hayatımda daha fazla zarar vereceğim insana ihtiyacım yok. Benim zararım bana kadar yeter. Seni kıskandığım falan da yok. Niye kıskanayım ki hem? Sevdiğim değilsin, sevgilim değilsin. Kime sarılırsan sarıl. Bana ne!" dediğimde kaşları gevşeyerek bana yaklaştı ve anlını anlıma yasladı. İtemedim. 'Dur gelme!' diyemedim. Elleriyle yüzümü avuçladığında ellerim bileklerine tuttunarak güç aldı. "Öyle görünmüyordun ama Aykız. Kaçar gibi geldin mutfağa. Ayrıca senin hayatın artık o cehennem değil. Seni ilk gördüğümden beri nasıl heyecanla atıyor kalbim biliyor musun? Bana ne yaptığının farkında mısın Aybüke? Beni kendinden itmeye çalışırken bile kendine nasıl çektiğinin farkında mısın?" dediğinde gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Göz yaşlarımı silmeye çalıştığında son bir güçle kendimi geriye çektim. "Yapma Demir. Bunu kendine de bana da yapma. Ben o cehennemin kendisiyim. Ben neredeysem o da benimle orada. Kendini yakma benim de ateşimi harlama lütfen. Uzak dur benden." diyerek mutfaktan çıktım. Koşarak ve ağlayarak ayrıldım oradan. Sahil az aşağıda kalıyordu. Kendimi biraz dinlemek ve dalgalar eşliğinde ağlamak için kendimi bir banka atarak ağlamaya devam ettim. Ben kendi cehennemimi yanımda taşıyordum. Ben zaten bitmiştim. Sadece yaşamaya devam ediyordum. Bu hayata kimseyi sürüklemeye hakkım yoktu. Aşkından ölsem de Demir' den uzak durmak için elimden geleni yapacaktım. O temiz birini hakediyordu. Ben kirliydim. Benim mazim hastane odasında anlattıklarımla sınırlı değildi ki. Ben ilk defa o akşam birine satılmaya çalışılmamıştım ki. Ben birine satılmış haftalarca o adamın odasında yatağına bağlı yaşamıştım. Temiz değildim ben. Demir ise tertemizdi. Kalbi tertemizdi. Ailesi tertemizdi. Ben ise her açıdan toz toprak içindeydim. Kirli bir geçmişi olan kirli bir kızdım ben. 1 saat kadar o bankta yalnız başıma oturduktan sonra yanıma birisinin oturduğunu hissederek ona doğru döndüm. Demir' di gelen. Git dedikçe geliyordu peşimden. Neden zorlaştırıyordu? Daha hiçbir şey olmadan bu mevzu burada kapansa olmaz mıydı? "Özür dilerim üzerine geldiğim için. Senin istediğin gibi olsun Aykız. Uzak duracağım senden. Görmeyeceksin beni. Fakat durma şimdi burada. Karadeniz' in havası da insanı gibi hırçındır. Hasta olursun eve gidelim." dediğinde ona bir cevap vermeden ayağa kalktım ve koşarak gelldiğim yolları yürüyerek ilerledim. O sırada farkına varmadığım ağrım baş gösterse de yokmuş gibi davrandım. eve gidince ağrı kesici alırdım. Demir arkamdan kalkarak sessizce peşimden geldi. Onu böyle bir duruma soktuğum için üzgündüm ancak bu benim için tek seçenekti. Tabi ileride anlayacaktım benim için tek seçeneğin Demir olduğunu. Onu hayatıma katmanın cehennemimi nasıl cennet bahçesine çevireceğini ileride anlayacaktım. Sadece miniğim değil ailesi de benim için Allah' ın bir lütfu olduğunu ilerde anlayacaktım. Birisi sanki ölen kardeşim için diğeri de varlıklarında yokluğunu yaşatan ailemin acısını dindirmek için gönderilmiş bir lütuf. Benim de dahil olacağım kocaman bir aile. |
0% |