Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@asenaniz

Her Gün yeni bir başlangıçtır. Hayata atılan yeni adımlar.

Psikolog olmanın zorluğunu ilk senem de anlamıştım. Sonuçta bir çok insanın yaşamına şahitlik ediyorduk ve bu acılar sıradan değildi.


İhanet, acımasızlık, nefret, aşk bazen de çok sevmek insana her şeyi yaptıra biliyor.

Eskiden karanlıktan korkardım, evde yaramazlık yaptığım zaman babam ceza olarak evin en karanlık odası olan bodrum odasına beni kitlerdi.

İnsanın korkuları her zaman travmatik olmayabilir. Ama travma ile oluşan korkuları yenmek her zaman daha zordur.


Sabaha ezan sesiyle uyanmak benim için huzur dolu bir başlangıç oldu.

Her zamanki gibi abdesti mi alıp namazımı kıldım ve bu saatlerde yapmayı en sevdiğim şeyi yapıp yürüyüşe çıktım. Önümde duran bir arabayla yaklaşık 25 dakika olan yürüyüşüm duraksadı.

Arabanın içinden 2 adam indi ve tiplerinden anlaşıldığı üzere pek tekin değillerdi.

"Vay vay vay psikolog hanım, sizi kimsenin dışarıda olmadığı bu saatlerde dışarıda bulmak ne büyük şans!" diye abarta abarta konuşan adam gözüme aşırı! İtici gelmişti.

"Siz kimsiniz?" Dik duruşumdan ve sert bakışlarımdan nasipleniyorlardı.

"Aşk olsun beni nasıl tanımazsın" dedi uzun boylu ancak göbekli ve tipsiz olan adam. İnsanları dış görünüşlerine göre yargılamam ama bu adamların tavırları o kadar iticiydi ki gözüme çirkin geliyorlardı.

"Sen o yarım olan aklınla bide benim karıma akıl vermeye kalkmışsın, karım benden şikayetçi oldu ona yaklaşamıyorum. Bizde dedik ki madem ona yaklaşamıyoruz o zaman bu aklı ona verene bi yaklaşalım bakalım" diyerek iğrenç bir şekilde sırıttı.

Anladığım kadarıyla bu adam Berfin hanımın kocasıydı.

Berfin hanım babası tarafından zorla evlendirilmiş hem sözel taciz görüyor hemde istemediği kocası tarafından zorla istismara uğruyordu. Kendisi benim hastam değildi ama bir yerde denk gelmiş ve ben onunla konuşmak istemiştim. Bileklerinde bir çok insanın fark edemeyeceği yaralar vardı ve korkuyordu, kendini koruma altına alması da beni mutlu etmişti. Peki şimdi beni kim kurtaracaktı.

Etrafıma baktığımda gerçekten kimsenin olmadığı gerçeği tokat gibi yüzüme vurmuştu.

"Ne istiyorsunuz benden?"

Yardım için bağırsam bu büyük ihtimalle benim sonum olurdu çünkü bu adamların ellerinin boş olduğunu sanmıyordum.

"Hmm, aslında biz sadece ceza vermeye gelmiştik ama sen böyle söyleyince bir düşündüm de işimize daha çok yarayan birşey de isteyebiliriz." İkisi, arasında bakışıp gülüstüler. Belli etmesem de tüylerim ürpermişti.

"Bize 1milyon dolar verirsen canını bağışlaya biliriz."

Gözlerim sonuna kadar açıldı.

"Ne saçmalıyorsunuz siz, benim o kadar param yok, ki olsa da onu size verecek değilim"

Paraya değer veren biri değildim ama kötü insanların eline para geçerse bunun sonuçları da kötü olurdu.

Dediklerim onları sinirlendirmişti, kısa boylu olan cebinden bir çakı çıkartınca ne yapacağımı şaşırmıştım. Korkuyordum ama onlardan aman dileyecek de değildim.

Elindeki çakıya bakarken "bunun bedelini ağır ödeyeceksiniz!" diye tısladım.

Berfin hanımın kocası benim bileğimden tutup duvara sert bir şekilde çarptı.

"Ahh!" diğer eliyle de boğazıma yapıştı.

"Sen kimsin de karı koca arasına karışıyorsun lan! Sana mı kaldı!" Korkudan tir tir titriyordum.

Üzerindeki ağırlığın bir anda kaybolmasıyla rahatladım.

Elim boğazımda öksürerek nefes almaya çalışıyordum.

"Ahh!" Duyduğum sesle gözlerimi açtım.

Siyah deri ceketli bir adam o ikiliyi evire çevire dövüyordu.

Bir yandan da hayatımda hiç duymadığım küfürler sarf ediyordu.

"İki kişi bir kadına mı gücünüz yetiyordu lan!"

Kendime geldiğimde hemen yerimden kalkıp adamın yanına gittim, kolundan tutarak durdurmaya çalıştım.

"Bırakın lütfen, izin verin ona cezasını adalet versin"dedim. Tutup çekmeye çalışmamı hissetmeyen adam sözlerimle durup bana döndü. Adamlar bayılmıştı.

"İyimisiniz? Size birşey yaptılar mı?"

"İyiyim bir şeyim yok teşekkür ederim."

"Rica ederim, görevimiz"

Görevimiz demesiyle ve cebinde taşıdığı silahla ya polis yada asker olduğu kesindi.

"Ben bir polisi arayayım o zaman" diyerek telefonumu elime aldım.

"Gerek yok ben polisim, gotürürüm hatta sizde gelin ifadenizi verirsiniz" dedi.

Kafamı sallayıp onayladım.

Uzatmak istemedim, sert görünümlü, ela gözlü, koca cüsseli bir adamdı. Zaten nasıl itiraz edebilirdim ki. " Ayy hiç gerek yok, siz zahmet etmeyin" mi diyecektim. Adamın zaten işi buydu.

Sessiz bir araba yolculuğundan sonra emniyete gelmiştik. Benim ifade verip onaylatmam 1 saatimi almıştı. Çıkış kapısından çıkarken bu saat de taksiyi nereden bulacağımı düşünüyordüm. Çünkü saat 7. 30 du ve benim 8 de hasta randevum vardı.

"Eviniz sizi aldığım yere yakınsa sizi bırakabilirim. Bu saat de taksi bulmak zordur."

Bu aynı adamdı, kendisini hiç tanımama ve kolayca kimseye güvenemiyor olmama rağmen ona karşı içimde bir güven hissettim. Gözlerini çok fazla üzerime dikmiyordu ki sanirım rahatsız olmamam içindi. Ve eğer teklifini kabul etmezsem geç kalırdım ve bunu istemiyordum.

"Size zahmet olmazsa çok iyi olur. 8 de randevum vardı geç kalmak istemiyorum."

Fazla gereksiz konuşmuştum sanki, yani randevum olduğunu bilmesine gerek yoktu ama malesef ağzımdan çıkmıştı bir kere.

Adam anlayışla başını sallayınca yürümeye başladı tabi bende arkasından.

Bir an onun neden bu kadar soğuk baktığını merak ettim. Belki kadınlara karşı koyduğu bir duvardı, sonuçta yakışıklı bir adamdı ve beğeneni çok olurdu.

Ama sanki o iki saniyelik göz göze gelişimizde o gözlerinde hüznü gördüğümü hissettim, omuzları sanki çok ağır bir yük yüklenmiş gibi düşmüştü.

Arabası siyah bir Rangers Rover dı

Arabaya binip kemerimizi taktık. Sessizce ilerliyorduk ama ben konuşmak istiyordum ona bir sürü soru sormak istiyordum ve onu bu kadar merak etmem bana çok saçma geliyordu.

"Yaptığın ne kadar iyi birşey olsa da bu tür durumlarda direk polise başvurmak senin lehine olur. Artık bu dünyada mazluma yardım edenlerde zarar görüyor."

"O zaman bizde görmezden mi gelelim? Bunu mu demek istiyorsun? Sen bir polis olarak senden yardım isteyen bir insana arkanı dön mü diyorsun!" Sinirlenmiştim, buda ne demek oluyordu. Arabayı kenara çekip hemen bana döndü, telaşlanmış görünüyordu

"Hayır beni yanlış anladın, sadece senin için bu daha güvenli demeye çalışıyorum"

" Benim yaptığım birşey yok ki, ben sadece kadınla biraz konuşup şikayetçi olması için ikna ettim, beni nereden buldu onu bile bilmiyorum"

"Tamam sakin ol. Sadece herkesin hayatına karışırsan bu senin için tehlikeli olabilir demek istedim"

"Başkalarının hayatına karışmak mı? Bakın daha adınızı bile bilmiyorum, size güvenip arabanıza bindim ama bu size güvendiğimi de göstermez. He dediğinize gelince benim işim bu. Yani senin deyiminle insanların hayatına karışıp! Onlara yardımcı olmak!" Hemen arabadan indim. Arkamdan duyduğum kapı sesiyle arkamdan geldiğini anladım.

"Bir dakika dur lütfen" deyip önume geçti, elleri teslim olur gibi havaya kaldırdı sanırim bu bana dokunamayacağı içindi.

"Özür dilerim" kaşlarımı çattım.

" Bak bildiğin gibi ben bir polisim ve biz polisler her zaman herkesi koruyamıyoruz. Eğer ben tesadüf eseri orada olmasaydım veya bir kaç dakika geç kalsaydım sende kurtaramadığımız birçok kadınla aynı kaderi paylaşıyor olurdun. Niyetim sadece korumaktı ve kendimi açiklayamadım tamam mı"

Yüzüme bakmıyordu yada bakamıyordu bilmiyorum.

Dedikleri açıkçası beni üzmüştü ve bir bakımada haklı gibiydi ama sanırım dediği gibi kendini yanlış ifade etmişti.

"Şimdi arabama binersen seni evine bırakayım?"

Başımı sallayıp arabasına tekrardan bindim. Onun benimle açıkça konuşması benide konuşmaya itmişti. Gözlerim akıp giden yoldayken konuşmaya başladım.

"Küçüklüğümden beri insanları dinliyorum o kadar çok hayat hikayesi duydum ki bana kendi hayat hikayem sorulsa bilmem. Dinlediğim her bir hikaye hazine değeri taşır başka kimseyle paylaşmazdım hala da öyle." Yüzümde kuçük bir tebessüm vardı. Arada bir bana bakıyor sonra da yola geri dönüyordu. "Daha küçucukken bile onlarla konuşur onların acilarinı birazcık dindirebilmek için neler yapmazdım." Derin bir nefes aldım. "yani komiserim işi için her türlü fedakarlığı yapan bir tek sen değilsin." diyerek konuşmamı sonlandırdım.

Bir süre ikimizden de ses çıkmadı.

"Psikolog musun?" dedi.

"Öyleyim" dedim büyük bir grurla.

"İlginç bir tesadüf, bende bugün psikoloğa gidecektim" şaşirsam bile bunu yüzüme yansıtmadım. Yanlış anlayabilirdi, sonuçta herkesin sıkıntıları ve sorunları olabilirdi.

"Psikoloğunun adı ne?" diye sordum.

Merak etmiştim.

"Miray Haznedaroğlu"

Bu sefer şaşkınlığımı saklayamadım.

Yeşil harelerim irice açılırken ağızım da ona eşlik etti. Bakışlarım onu bulurken oda bana baktı ve önüne döndü

"Hadi o benim dede gülelim"

Hiç bir cevap vermedim, eve kadar da bu suskunluğumuz devam etti. Eve varınca sessiz bir teşekkür edip arabadan indim ve hızla apartmana girdim.

Bir hastamla bu şekilde tanışmak ne kadar doğruydu bilmiyordum ama aramızdaki bu samimiyet hoşuma gimişti.

Evde düşümü alıp kıyafetlerimi giyindim ve arabamın anahtarını alıp evden çıktım

İstemsiz olarak acele ediyordum, kaç kere aynaya baktığımı saymamıştım.


Ne oluyodu yaa bana


İş yerime gelince arabamdan inip hemen içeri geldim.

Selin'i görünce selam verdim, tam odama gecicekken Selim'in seslenmesiyle ona döndüm

"Miray hanım, Kıraç bey geldiler"

Kalbim hızlı hızlı atıyordu, demek adı Kıraç'tı

"Ta tamam" diye bildim.

Derin bir nefes alıp kapıyı açtım ve içeri girdim.

Masamın üstünde olan içinde ailem ile birlikte olduğumuz çerçeveye bakıyordu.

Kapıyı açmam ile bakışları bana döndü ve elindeki çerçeveyi yerine bıraktı.

Hiç birşey olmamış gibi ona doğru yaklaştım ve hafif bir tebessüm ile "hoşgeldiniz" dedim.

Erkekler ile tokalaşmadığım için sadece başım ile selam verdim.

"Hoşbuldum" dedi oda, tokalaşmak için bir hamle bile yapmaması hoşuma gitmişti.

"Kıraç karahan" diye mırıldandım.

"Suçlu peşinde koşmanın dışında nelerle meşgul oluyorsunuz?" diye bir soru yönelttim.

"Oğlumla ilgilenmeyi seviyorum" dedi hiç düşünmeden.

Evli olması içimdeki bir şeyleri burkarken dışımda n hoş bir tebessümle karşılık verdim.

" Demek bir oğlunuz var, adı ne? "

"Kerem". "kaç yaşında". "8" "bana biraz oğlunuz dan bahseder misiniz?"

Gözleri uzaklar dalmıştı şimdi.

"Kerem... Nasıl anlatılır ki? Hayatımın tamamı desem, her şeyim desem kelimeler yine eksik kalır. Beni hayata bağlayan, beni hayatta tutan yegâne yaşama kaynağım. Onun gülüşleri, mutlu olması bazen bana trip atmadı bile bana yaşadığımı hissettiriyor. Hayır hayır bu kelimeler yetersiz Miray hanım ben sanırim anlatamıyorum."

Bir babanın oğluna olan sevgisi... Aman Allah'ımbu ne güzel sevmekti. Onu dinlerken gözlerim dolmuştu, dolu gözleri görünce şaşırdı.

"Daha ben size hiç birşey anlatmamışken böyle olacaksanız anlattıktan sonra asıl sizin psikoloğa görünmeniz gerekecek gibi."

Hafif bir tebessüm ile göz yaşlarımı sildim.

"Afedersiniz, sadece daha önce sevgisini bu kadar güzel ifade edebilen bir adam hiç görmemiştim"

Sağ eli boynuna giderken belli belisiz bir tebessümle gözlerini kaçırdı, kulaklarının kızardığını gorünce utandığı a emin olmuştu.


Utanan bir erkek de ilk defa görüyordum.

"Neyse öyle işte" diye geçiştirdi.

"Peki siz nasıl bir çocukluk geçirdiniz?"

Hal ve hareketleri belli etmemeye çalışsada bu konuda zorlandığını da görebiliyordum.


"Ben daha 11 yaşımdayken babam şehit düştü."

Sesi tarazlı çıkmıştı, dışarıdan soğuk ve sert görünen bu adam şuan da bütün çıplaklığıyla karşımdaydı, bana bu kadar çabuk güvenmesi beni başta şaşırtsada bugün yaşadıklarımızın ona bu güveni verdiğini anlamıştım.


Ama bilmediğim tek şey bu adamın ve oğlunun ilerde hayatımda çok yer kaplayacağıydı...


Loading...
0%