
Bugün yine nöbetim vardı,şuan saat tam olarak gecenin üçü,uyanık kalmak için dördüncü bardak kahvemi içiyordum ki hastaneye yaralı olarak giren bir askeri fark edene kadar.Bu asker sanki bana tanıdık geliyordu,eli karnındaydı muhtemelen karnından yara almıştı,topallayarak ilerliyordu.Kahvemi masaya bırakıp o askerin yanına gittim,akerin gözleri banac döndüğünde o da beni tanımış gibi baktı.Ben yanına giderken sanki sessizce bir şey mırıldanmıştı.Yavaşça yanına yaklaştım,yakasında soyadı yazıyordu,soy adını okuduğumda donup kaldım,yakasında büyük harflerle KURT yazıyordu.Bunu hatırlıyordum ama o mu,değil mi bilmiyordum.Askerde bana yaklaştı tam önümde durdu,uzun boyu yüzünden başımı kaldırıp yüzüne baktım,asker bana doğru eğilip konuştu "Ateş böceği..." dedi.O an donup kaldım, bu o muydu,bana bir tek kişi böyle seslenirdi Aybars...Aybars Kurt...Benim çocukluk aşkım. "Aybars..." dedim şaşkınlıkla.Bu durumuma gülümsedi "Bana öyle şaşkınca bakmak yerine yarama mı baksan ateş böceği?" dediğinde hemen kendime geldim. "Zaten öyle yapacağım,bir sedy-" derken lafımı böldü. "Sedyeye gerek yok." dedi. "Bu yarayla yürümeyi falan planlamıyorsundur umarım." dedi,m. "Yoo...planlıyorum,ayrıca bence bunda bir sakınca yok,ben yürüyebilirim." dedi ifadesiz bir o kadar da sert bir ifadeyle.Ona daha dikkatli baktığımda babasına benzediğini anladım,aynı onun gibiydi,yüzü,gözler,yüz hatlar,vicudunun iriliği. "Ama-" ben daha cümlemi bitirmeden yine konuştu "Ateş böceği,gerek yok dedim." bu sefer sesi daha sert çıkmıştı. "Tamam be,sende hemen kızıyorsun.Yürü." dedim.İkimizde yürüyüp müdahale odasına girdik. "Sedyeye uzan." dedim.Aybars sedyeye uzandı. "Soyun." dedim malzemeleri hazırlarken. "Ne?!" dedi aybars bir an şaşkınlıkla.Malzemeleri alıp ona doğru yürürken göz devirdim. "Merak etme,ırzına göz dikmem.Ayrıca yarana bakmak için üzerini çıkar." dedim. Aybars üstündeki asker yeşili tişörtü çıkardı,o an gözlerim onun karın kaslarına takıldı. "Çok beğendin galiba." dedi alaylı bir gülüşle.Aybarsın dediğiyle kendime geldim. "Ne saçmalıyorsun?Sadece yarana baktım,karın kaslarına değil.Ayrıca senin karın kasların beni ilgilendirmiyor." dedim.Aybars başını onaylarcasına salladı, "Eee...yarama bakmayacakmısın ateş böceği?" dedi aybars. "İşime karışmazsan sevinirim." dedim somurtarak,Aybarsın yanına gittim,vicudundaki binlerce yarayı gördüm,binlerce eski yara izleri,nerede olmuştu bunlar? Acaba çok acıyormuydu? Ben bunu neden düşünüyordum. Kendime geldiğimde Aybarsın sesini duydum "Sevinmene sevinirim,onun için işine karışmam." dedi,dudaklarının kenarları hafifçe yukarı kıvrılmıştı.Ben Aybarsın yarasına dikiş atarken hafifçe mırıldanarak, "Bu zamana kadar yaşaman...mucize." dedim. Aybars, "Yaralardan mı bahsediyorsun?" dedi hafifçe gülerek. "Yok beynini diyorum." dedim.Bu sözümü beklemediği için bir an afallamış gibiyddi,onun bu ifadesini görünce keyifle gülümsedim.Yaraya dikiş atıp sargı beziyle yarayı sardım. "Bir hafta sonra dikişini çıkarttırırsın,ama dikişi çıkartmak için bana gelme,git askeriyenizde revirdeki doktorlara çıkarttır." dedim. Aybars "Yoo...ben yine sana geleceğim,bundan sonra devamlı müşterilerindenim ateş böceği." dedi alaycı bir gülümsemeyle.Aybarsın bu sözünn üzerün hoşnutsuz bir şekilde yüzümü burusturdum, "Devamlı müşteri ne be? Kafemi lan burası?" dedim sinirle,Aybars sinirime güldü, "Şimdilik görüşürüz ateş böceği,ama unutma yina karşına çıkacağım." dedi ve arkasını dönüp hastaneden çıktı,ben ise sadece arkasından bakakaldım.Bu sefer acaba nasıl karşılaşacaktık.İki şehit çocuğu,iki öksüz,iki yetim...Acaba ikisi birbirlerinin yaralarını kapatabileceklermiydi...
BÖLÜM SONU
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |