Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Ürkünç Yabancı

@askilav

Kara geceler, düşünceleri kıskıvrak yakalıyor; sonra bir çöplüğe çöp bırakır gibi zihne dolduruyordu. Tepe tepe dizilen düşünceler, çok zaman geçmeden sanki koku yapar gibi korkuyu doğuruyordu. İşte o zaman arınmak zor oluyordu; o çöplükten kaçmak, pis bir koku gibi yayılan korkudan uzaklaşmak...

Çiçek tüm gece boyu ağlamıştı. Babası başka bir odada horlayarak uyurken kulağına ulaşan ses kesmemişti uykusunu çünkü onun zaten kendi gürültüsü çoktu. Saçlarını geriye itip küçükken güçlükle aldıkları eski, gıcırtılı yatağında sırtını duvara yasladı. Kesik kesik ağlarken ses yapmamaya çalışıyordu ama aslında bağırmak istiyordu.

Islak gözlerinin ardından, yatağın ucunda ufak battaniyesine sarılarak uyuyan Naz'a baktı Çiçek. Gözleri yumuluydu, kollarını iki yana açmıştı ve elleri de yarı aralıktı. Kızının göğsünün düzenli olarak havalandığını görünce gözlerini kapattı. Sıcak bir yaş usulca aşağı inmişti, onu elinin tersiyle silip bir çare düşünmeye çalıştı.

Tarık'a haber vermek istiyordu ama ona ne söyleyeceğinden emin değildi. Babam beni evlendirmek istiyor, kurtar dese sanki tekrar bir araya gelmek istediğini düşünür diye korkuyordu. Artık eski kocasına sığınmak, eskisi gibi yuvaya sığınmak değildi.

Sığıntı fısıltısı döndü aklında. Mecbur kalınan bir sığıntı.

Kendisi bir yola çıksa, kucağında Naz'la nereye kadar gidebilirdi? Her yol bir sona çıkmıyordu sonuçta, sonsuza uzananlar da vardı. Ben yürümeye dayanırım, peki Naz direnebilir mi buna diye geçirdi zihninden. Zaten bir süredir sadece zihninde, kendi kendisine konuşuyordu.

İki ihtimal de riskliydi. Karşısına iyi bir insanın çıkması, babasının onu zorladığı bu evlilikte kızıyla rahat etmesi ufak bir şanstı. Yolda olup kendisine sahip çıkması ise, en sonunda tercihleri yine kendisi yapacağı için diğerinden daha güzel görünen, ufak bir şanstı.

Gitmeliyim dedi gece sonunda. Babası hala horluyordu, gün aydınlanırken onun henüz uyanmayacağını bilse de vakti azalmış gibi hissediyordu. Gıcırdayan yataktan kalkıp ufak odada, dağılan eşyaların arasında volta attı. Sonra gözlerini boyası yer yer sökülmüş duvarda gezdirdi. Orada asılı olan ilkokul fotoğrafındaki ufak Çiçek kendisini gülümseyerek izliyordu.

Küçükken hayaller kurardı: Annemle babam çok iyi anlaşacak, çok param olacak, sevdiğim birisiyle evleneceğim, olursa eğer çocuğum da hiç zorluk çekmeyecek...

İlkokul fotoğrafındaki tebessüm, hayalleri olan bir genç kıza bakar gibi değildi, çamura düşüp yerde kalmış bir kadına atılan alay dolu gülüşe dönüşmüştü birden. Ellerini yorgunca beline yaslayıp gözlerini duvardan, fotoğraftan çekti. Benim de bu hayatta bir yerim olacak. Ben, isteklerimle var olacağım. Mecburiyetten doğduysam da esarete mecbur kalmayacağım. Devamımı kızım getirecek. Hayaller el değiştirecek. Biz büyüyeceğiz ama başkalarının gölgesinde ölmeyeceğiz.

Ellerini, fark ettiği ağırlıkla üstünden çekti. Bu evin çatısı üstüne düşüyor gibiydi sanki. Tekrardan yere dağılan eşyalarını kontrol etti. Hiçbir şeyi kendisine yük edinmek istemediğinden fazlasıyla uzak görünüyorlardı gözüne, birkaç parça eşyasından da o an vazgeçti.

Yanında getirdiği bir el çantası vardı, fazla büyük değildi. İlk önce onun içine kızının kıyafetlerinden bazısını koydu, sonra da kendisininkileri yerleştirdi. Güneşin kızıllığının daha yeni yayıldığı sabah vakti, henüz ne yapacağını bilmediği bir yolculuğa çıkarken bir şeyler taşıyarak yorulmak istemiyordu.

Uyuyan kızını güzelce giydirdi, onun bazen yumuk gözlerini aralayıp etrafa mırıltılarla göz atması ve ardından bir daha uyuması, gitmek üzere olmasına rağmen çok sevimli görünüyordu.

Daha önce yanlış bir karar vermişti çünkü seçeneklerden hiçbirisi Çiçek için doğru değildi. Gururu ve özlemiyle beraber, Tarık'la paylaştığı evde kalmaya devam edemezdi. Babasının yanına dönmek o an doğru gibi görünmüştü ama belli ki bu da hatadan başka bir şey değildi. Üçüncü seçeneği oluşturmak mecburiyetinde kaldığında, en azından içinde filizlenen rahatlıkla ilk kez güzel bir nefes aldı.

Saat sekize geliyordu, babası uyanmayacak olsa bile bu geç bir saatti. Fazla oyalanmıştı. El çantasını eline alıp bir daha dönüp dönmeyeceği belli olmadığı odasının kapısını ikinci kez terk etmek üzere araladı. Gözleri kolaçan edercesine koridorda gezinirken evde hala horlama sesleri vardı. Yüzünü hafifçe buruşturup parmak ucunda adımlar attı dış kapıya doğru. İlerledi, ilerledi. Omzunda uyuyan Naz ellerini hareket ettirdiğinde uyanacak ve ses çıkaracak diye ödü kopuyordu Çiçek'in. Onun sırtını elindeki çanta yüzünden zorlukla da olsa hafifçe okşayıp daha yavaş adımlar attı kapıya gidene kadar. Minik kızının sarsılmaması önemliydi.

Evdeki bakımsızlık kokusu dünden bu yana burnuna ilk kez geliyordu. Çünkü dün buraya, ev olmak için gelmişti. Şimdiyse terk edilecek bir harabeden başka bir şey değildi. Parmağına geçirilecek olan yüzüğün sıkıntısı elini kolunu bağlayınca ev de yıkılmıştı.

Çantayı yere bırakıp kapı kolunu sessizce indirdi. Zaten fazla tedbirli olmayan kapı kolaylıkla açılmıştı ama yağlanmadığından dolayı çok ses yapıyordu. Onu yavaş olmaya fazlasıyla özen göstererek kendisine doğru çekti. Naz gıcırtıdan dolayı bir kez daha mırıldanarak başını kaldırmıştı. Çiçek, kızına "Şşş," diye fısıldayıp onu bir daha omzuna yatırdı. Artık gitmeliydi, mahalledeki insanlar da ayaklanmış olmalıydı zaten. Bu saate herkes işe giderdi. Onların kendisini göreceğini, kaçtığını babasına söyleyeceklerini bilmesine rağmen önemli olanın babası uyanmadan gitmek olduğunu düşünüyordu.

Ayakkabılıktaki ayakkabıları yine usulca yere bıraktı. Naz için aynı çabaya girişmiyordu, eğer bu gidişi sonunda istediğine kavuşabilirse zaten ona bir sürü minik ayakkabılar alacaktı.

Kızına dikkat ederek yere eğildi, ayakkabısını dikkatle giydi, tüm bunları yaparken başı eğikti fakat tam o sırada görüş açısına başka ayakkabılar girdi. Çiçek kirpiklerini ağır ağır kırpıp karşısında duran pahalı ayakkabılara iyice baktı, sonra da yavaşça başını kaldırdı.

Takım elbiseli bir adam, ellerini pantolonunun ceplerine sokmuş ve yüzünde kendinden emin bir gülüşle bekliyordu. Çiçek boştaki elini Naz'ın sırtına koyup korkuyla ayaklandı. Bu yabancı adamın neden böyle tanıdık gibi karşısında dikildiğini bilmiyordu. Zaten mahalleden biri gibi de durmuyordu. Temiz, özenli ve varlıklı gösteren bir kıyafete sahipti.

Titrek bir nefes serin havaya karışarak Çiçek'in dudakları arasından dışarı sızdı. Kendisinin bir şey söylemesine kalmadan yabancı adam "Merhaba Çiçek," diye mırıldanmıştı.

Çiçek adamın kalın, biraz da güce sahip olduğunu hissettiren sesinden dolayı ansızın ürktü. "Kimsiniz?" diye sordu fısıltıya yakın bir şekilde.

"İçeri geçelim mi?" Eliyle hala açık duran kapıyı işaret ediyordu adam. "Dışarısı serin, üşüme."

Çiçek bir refleks gibi Naz'ı daha sıkı sarıp bir adım geriye kaçtı. "Yok," dediği esnada adam yanına yaklaşıp elini sert biçimde beline koydu ve onu hafifçe geriye ittirdi. Kızına dikkat ettiği için o sırada eşikten içeri geçmekten başka yapacak bir şeyi yokmuş gibi hareket etti Çiçek. Korku dolu gözlerle yabancı adama bakıyordu. Onun kim olduğunu bilmiyordu. "Kimsiniz?" dedi bir daha. "Niye buradasınız?"

Adam kapıyı sesli bir biçimde örttü. Yüzündeki cüretkâr gülüş değişmiyordu ama kaygı verdiği kesindi. Bir elini Çiçek'e doğru kaldırırken tokalaşmak için uzatmamıştı, sanki Çiçek'in elini hapsetmek ister gibi avucu açıktı.

Adam "Seni çok bekledim," diye kısık bir sesle konuştu onun sorusunu bir daha es geçip. "Ve artık beklediğime değsin istiyorum Çiçek, sense tekrar gitmeyi seçiyorsun. Nereye gidiyorsun peki? Kime gidiyorsun?"

"Hiçbir yere. Hiç kimseye."

"Öyle bir yer bilmiyorum ben."

Bir adım daha kaçtı Çiçek. Bu ufak evde uzaklaşabileceği bir yer olmaması haksızlıktı, kendisini tam yolundan döndüren adama çarpıp kaçması da biraz imkansızdı. En başta Naz'a bir şey olmasına bakmadan koşmalıydı belki de, tabi sonra kolundan tutulup geriye sürüklenmesi de bir ihtimaldi. "Kimsin sen?" dedi dişlerinin arasından, öfkeyle konuşarak. "Ne istiyorsun benden?"

"Baban söylemedi mi?" Yabancı adam kendisinden uzaklaşan Çiçek'e yaklaşıp ellerini bir daha pantolonunun ceplerine soktu. Karşısında korkudan titreyen ama yine de dimdik durmaya çabalayan bu kadını uzun bir süre beklemişti. Onun Tarık'tan ayrılmış olmasını, kendisine sunulan ikinci bir şans olarak görüyordu ve bu sefer şansını berbat etmemeye çaba gösteriyordu. "Yakında evleniyoruz Çiçek, hak ettiğin o hayata kavuşuyorsun."

"Hayır," dedi başını iki yana sallarken. Babasının bahsini geçirdiği bu adamın şimdi karşısına çıkmaması gerekiyordu, kendisini bu saatte nasıl bulduğunu da bilmiyordu. "Seninle evlenmek istemiyorum, ben-..."

"Emin ol bu sandığından da güzel bir evlilik olacak." Çiçek'in kucağındaki bebeğe hissiz bir bakış attı, sonra ona bakmaya dayanamıyormuş gibi tekrar Çiçek'e döndü. "İstediğin her şeye sahip olacaksın, en önemlisi de aradığın o koşulsuz sevgiye..."

"Tamam ama ben sevgi de istemiyorum, yapma lütfen... Gitmeme müsaade et."

"Onu daha önce farkında olmadan yaptım ve sonuçlarına katlanmak zorunda kaldım," derken başını kendisine acırcasına iki yana salladı. "Çok acıydı, sanırım bunu bir daha yaşamak istemiyorum çünkü... Seni delicesine seviyorum."

"Sevme!" diye istemsizce bağırdı Çiçek. Bu Naz'ın huysuzlanıp uyanmasına sebep olduğunda elini minik kızının sırtında aşağı yukarı hareket ettirmeye başladı. Öfkeden dolayı kaşları çatıktı, göğsü hızla havalanıp iniyordu. "Ben seni sevmiyorum ve ne olursa olsun bu evliliği istemiyorum!"

"Erken karar veriyorsun."

"En azından kendi kararım, sonuçlarına da kendim katlanabilirim."

"Kaçıp gittiğinde ne olacak? Sokaklarda..." Yine Naz'a hissiz bir bakış atarken yutkundu adam. "...kızınla perişan olacaksın, birisi seni çaresiz görüp sömürecek, soğuk bir evde öleceğini düşünecek kadar titreyeceksin, kızının aç kalması senin canını yakacak. Bunlar katlanabileceğin sonuçlar mı Çiçek?"

"Hiçbirisi kesin sonuçlar değil! Daha güzel bir hayat da kurabilirim."

"Tabi o ihtimali hiç bilemeyeceğiz."

Gözleri ıslanırken, gece zihninin çöp dolduğu gibi şimdi de boğazının kalın yumaklarla dolduğunu hissetti. Bir şey nefes almasını engelliyordu ve sadece gitmek istiyordu. Kaşları hüzünle çatılırken "Yapma," diye sızlandı. "...zorla hayat yaşanmaz."

"Yaşanır."

"Mutluluk vermez."

"Verir."

Kızını sıkıca sarıp kendisine kurşun gibi kelimeler fırlatan adamın suratını inceledi. Kendisinden çok büyük durmuyordu, en fazla otuz yaşında olabilirdi. İyi bir görünüme sahipti. Sadece yüzündeki hissiz ifade onu ürkütücü gösteriyordu ancak her şeye rağmen Çiçek midesinin burkulduğunu hissediyordu. "Vermeyecek," dedi son kez çünkü babası da uykulu gözlerini elinin ayasıyla ovalayarak içeri girmişti. "Ne oluyor burada?" diye mahmur bir sesle sordu, sonraysa telaşlı bir hale bürünmüştü. "Sen niye geldin?" dedi adama.

"Gelmiş sayılmam çünkü hiç gitmedim, dün akşamdan beri evin önünde bekliyorum." Yan dönüp Hilmi'ye bakarken Çiçek'e gösterdiği sakin tavır alevlenmişti. "İyi ki de bekliyormuşum yoksa müstakbel karım kayıplara karışacaktı."

"Ne demek o?" Yaşlı adam hışımla kızına döndü, onun yanına yaklaşırken hayıflanıyordu. "Kaçıyor muydun Çiçek? Sana dünyanın şansını sunmuş adam... Sen arkanı dönüp gidiyor muydun? Bu adam o çapsız Tarık gibi ortalıklarda koymayacak seni kızım! Bakacak sana, seviyor ulan seviyor! Ne istiyorsun sen ha? Daha ne istiyorsun?"

"Hiçbir şey istemiyorum..."

"O zaman ne demeye kaçıyorsun?"

"Tekrar evlenmek de istemiyorum..." diye kısık sesle sızlandı, göğsü daralıyordu. Sevdiği adam onu artık sevmediğini daha yeni belli etmişken bir başkasına gönül veremezdi. "Baba, yalvarırım yapma!"

"Ben senin iyiliğini düşünüyorum, burada ikimiz de saçma sapan laflar duymayalım diye uğraşıyorum, sen çocuk gibi mızmızlanıyorsun! Yok öyle şey... Evleneceksin Çiçek." Bunları söylerken kızının kolunu tutup fazla sıkmadan onu sarsmıştı ama uzaktan onları izleyen adam buna dayanamadı ve yanlarına yaklaştı. Hilmi'yi Çiçek'in üzerinden çekerken "Yeterli," diye uyarmıştı onu. "Geriye çekil."

"İlla gidip en akılsız kararı vereceksin değil mi? En doğrusunu sen bilirsin çünkü... Ha gittin o Tarık'la evlendin de ne oldu? Seni kapının önüne koydu! Kaldın bu bebekle bir başına! Şimdi ne olacak?"

"Bağırma dedim sana!" derken yabancı adam da kendine engel olamayarak sesini yükseltti. Çiçek bu iki öfkeli adamdan koşarcasına uzaklaşmak isterken evin duvarlarına takıldığı için bir daha pişmanlık hissetti, buraya hiç dönmemeliydi.

"Çiçek nikah kıyılana kadar yanımda kalacak," dedi adak itiraz istemez şekilde. Sonra da sert bakışlarını korkuyla kendisine bakan Çiçek'e çevirdi. "Hem alışır."

Laf anlatma çabalarının işe yaramadığını bildiğinden dolayı bu sefer hiçbir şey söylemedi Çiçek, sadece ıslak gözlerle babasına ve artık yabancı diyemeyeceği kadar hayatına girmekte direten adama bakıyordu. Sonra başını iki yana salladı.

Naz annesinin kendisiyle ilgilenmediğini görünce başını onun omzuna koyup saçlarını çekiştirmeye başlamıştı. Kendince anne dedi birkaç defa. Bunu genelde anee diyerek yapıyordu. Çiçek kızının kendisine ulaşmaya çalıştığını fark edince "Gelemem," dedi. "Kızım var, babası... Tarık görmeye gelecek, onunla konuşmadım."

Aslında bu bir kaçma planıydı. Tarık'a olanları anlatıp yardım istemekten başka çaresi kalmamıştı, kurtuluşu yine ondan geçecekse bir kez sığıntı gibi görünmeye razıydı. Yoksa ne babasının ne de bu adamın kendisini bir başına bırakacağı yoktu.

"Onun seninle konuşacak hiçbir şeyi yok zaten," diye mırıldandığında, onun adını Çiçek'ten duymanın ne kadar rahatsız edici olduğunu fark ediyordu adam. Kaşlarını çattığında ürpertici göründüğünü bilmeden bunu yaptı. "Sizin bir bağınız kalmadı."

"Naz-..."

"Daha fazla bu konu hakkında bir şey duymak istemiyorum." Kızgın soluklarının arasında ensesindeki saçları karıştırdı, davranışları tehlike barındırıyordu ama kendisini tuttuğu belliydi. "Şimdi buradan çıkıyoruz ve yeni evine gidiyoruz Çiçek, sana sunduğum hayatı reddetmeyeceksin. Ve eminim ki, sana sunduğum tüm bu her şeyle beraber yeni hayatını da beni de çok seveceksin."

Çiçek babasına yalvarır bir bakış attı son kez. Onun zaten çok önceden gönüllü olduğunu biliyordu bu evlilik için, gitmesini söyleyen de oydu ama kal, benim yanımda yaşa demesini çok istiyordu.

Yaşlı adamdan hiçbir destek göremediğinde ise omuzları umarsızca çöktü. Terk edilmişti. Issız hisler çoğalırken biz yol arkadaşı olabilirdik diye geçirdi yüreğinden. Çünkü bu yüzden aileydik... İlk önce birbirimizi sevmeliydik, gerçek sevginin ne olduğunu sonra öğrenecektik.

Loading...
0%