@askilav
|
Birkaç ay sonra "Naz Sayın." Kendisine yöneltilen seslenişle, ilerlediği koridorda durup geriye döndü. Hatta koluna girmiş olan Melek de kendisiyle beraber hareket etmişti. Naz ardına baktığında seslenen kişinin müdür olduğunu gördü. Ellerini önünde bağlayıp "Efendim hocam?" diye sorduğunda, yaşlı adam işaret parmağını hareket ettirip gelmesini işaret etmişti. Naz tüm koridoru ilerleyip heyecanla müdürün karşısına dikildi. Beyaz bıyıklarını sıvazlayıp kendisini bekleyen yaşlı adam böylelikle hemen konuşmaya başlamıştı. "Nasıl gidiyor bakalım?" diye ağır bir tınıda sordu. "Görüyorum sürekli çalıştığını, iyi bir sonuç alacak gibisin." "Elimden geleni yapıyorum hocam." Önde tuttuğunu ellerini arkasına götürüp birleştirdi bu sefer. "Umarım güzel bir sonuç gelir." "Gelir gelir, sen böyle devam et muhakkak gelir." Müdür bu sefer bakışlarını Melek'e çevirdi. "Sen Baran Ulutaş'ın ikizi misin?" "Yok, değilim." "O nerede?" Naz "En son bahçedeydi hocam," dedi nazik şekilde. "Anladım... Sizi hep yan yana görmeye alışkınız normalde. Kafa kafaya verip güzel ders çalışıyorsunuz." Bıyıklarının altındaki dudaklarını hareket ettirip yalnızca alt dudağı ve dişleri görünecek şekilde gülmüştü müdür. "Şimdi de kafa kafayasınız diyebilirim." "Nasıl?" Birbirine geçirdiği parmakları titrek haldeydi. Yarın mezuniyet töreni vardı ve henüz kimin birinci olduğu belli değildi. Gözlerinin önüne kontenjan şansı gelince bu konu onu çabucak heyecanlandırıyordu. "Nerede kafa kafayayız?" "Ortalamalarınız arasında milim puan farkı var. Matematik notlarınız da bu akşam girilecek yani birinci belli olacak." "Gerçekten mi?" Gözleri irice açılmıştı. Kısa bir süreliğine Melek'e dönüp onun gülen yüzüne baktı Naz. Kendi gösteremediği coşku onda apaçık haldeydi. "Öyle... Baran'a da söyle, ikiniz de akşam konuşmanızı hazırlayın. Yarın mezuniyette birincinin kim olduğunu açıkladığımda ona göre biriniz yaparsınız." Müdür sözlerinin ardından sorguyla havaya kaldırdı kaşlarını. "Bu arada, geliyorsunuz mezuniyete değil mi?" Bu soruyu cevaplayan ilk önce Melek oldu. "Evet evet geliyoruz hocam." "İyi güzel, boş bırakmayın oraları." Son bir ciddi ifadeyle baktıktan sonra müdür yanlarından uzaklaşmıştı. Naz kalbini tutarak tüm bedenini Melek'e çevirdi. "Birincilik..." dedikten sonra devamını zorlukla getirmişti. "Okul birincisi mi olacağım?" "Ee matematik sonuçları?" "Bilmiyorum... Baran cevaplarını hiç söylemedi, deseydi belki tahmin edebilirdim şimdi." Arkadaşının omuzlarını tutup onu sarsarken tüm koridor ortasında "Ay ne önemi var?" diye bağırdı. "Sen kesin geçersin onu!" Başını yukarı kaldırıp rahatça gözlerini kapattı Naz. Ellerini göğsüne bastırırken dudaklarını ısırıp uzun zaman sonra ilk kez kolay bir nefes alabilmişti. Neredeyse yıllar sürmüş bir çabanın karşılığını almış gibi duyguluydu. Sonra bir pelte gibi yığılan bedenini, kendisini tutan Melek'e bıraktı. "Yarın herkesin önünde konuşma yapabilirim," derken sesi epey dağınık haldeydi. Başını iyice arkadaşının omzuna yatırdı. "Herkes beni izleyecek..." "Sen de sadece bana bakarsın o zaman." Birkaç saniye bekledikten sonra Naz yavaşça geri çekildi ve dağınık saçlarını toparladı. Dudaklarını bir refleks gibi yalarken yüzü tekrar gülmeye başlamıştı. "Hayallerim gerçek olabilir Melek." "Biliyorum, ben de ona seviniyorum." Ellerini yanaklarına sarıp gülümsemesini durdurmaya çalıştı ama başaramıyordu. Sonra kulağına uzaktan ilişen tanıdık sesle ardına döndü. Koridorun sonundaki merdivenlerde Baran'ı görmüştü, elleri okul pantolonun ceplerinde basamakları çıkıyordu. Yanında Emir ve birkaç arkadaşı daha vardı ve gülerek bir şeyler konuşuyorlardı. Ona seslenmekle susmak arasında kalırken bu haberi aslında iletmesi gerektiğini biliyordu Naz. Rekabetleri yarın akşam sonlanıyordu. Bir kazanan olacaktı... ve bir de o kazananın isteği. "Baran'a söyleyeyim ben," diye mırıldandıktan sonra Melek'e son kez dokunup koridorun sonuna ilerlemeye başladı. Karşıdan Naz'ın kendisine doğru geldiğini görünce, arkadaşlarının omuzlarına dokunup onların yanından ayrıldı Baran. Ellerini ceplerinden çıkarıp beline yaslamış ve koridorun ortasında beklemeye başlamıştı. Naz'ın kendisine gelmesini görmek hoşuna gidiyordu. Yüzünde de sabırsız bir ifade vardı. Merakı arttığında "Hayırdır?" dedi sorguyla. "Çiçek açmışsın?" "Güzel bir haber aldım çünkü." Ellerini çenesinin altına yaslayıp anlatmaya başladı hemen. "Az önce müdür yanına çağırdı ve yarınki mezuniyet için ikimizin de konuşma hazırlamasını istedi." "Niye?" Gözlerini onun üzerinde gezdirirken saçmaladığını geç fark etmişti Baran. Yüzündeki ifadeyi bozup bedenini ilgiyle dikleştirdi. "Biz mi birinciyiz?" "İkimiz de değiliz... Sadece birimiz olacağız ama daha matematik notları girilmediği için belli değil dedi müdür. Yarın öğrenecekmişiz." "Anladım..." Başını yavaşça aşağı yukarı salladı. Hemen sonra Naz'dan gelen soruyla ifadesini bir boşluk kaplamıştı. "Hala söylemeyecek misin sınavda ne yaptığını? Söyleseydin cevaplara göre tahmin edebilirdik puanını." "Hiç hatırlayamıyorum şu an." Naz şüpheli gözlerini onda dolaştırıp bir süre bekledi. İnandırıcı bulamıyordu çünkü bu zamana kadar çoğu şeyi hatırlayan Baran'ın bir anda ne yaptığını unutması şaşırtıcıydı. Yine de üstüne gitmek istemediği için yalnızca omuz silkti. "Peki, yarın öğreneceğiz zaten." Başını bir kez öne eğip kaldırdıktan sonra "Öyle," dedi yavaşça. "Yarın göreceğiz." - Kısa bir süre önce Mine'yle beraber aldığı siyah elbisesini giyip ayna karşısında kendisini seyretti. İlk kez bu kadar özenilmiş bir hali vardı. İnce askılarına dokunarak onları narince toparladı, sonra da elbisenin beline oturan kısma dokundu. Birkaç saat sonra cüppesini giydiğinde kıyafetin çoğu kapanmış olacaktı ama yine de kısa bir süreliğine böyle görünmek güzeldi. Sonra yavaşça yatağına yaklaştı ve yastığın altında sakladığı fotoğrafı çıkardı. Sol tarafta kadraja ters kalan yüzüyle babası, sağ tarafta ise neşeyle gülen annesi vardı. O hayat dolu surata yaklaşıp annesinin gülüşünü öptü. "Eminim beni görüyorsun ve gurur duyuyorsundur annem. Zaten ne yapıyorsam biraz da senin için yapıyorum..." Fotoğrafı çekip parmağını Çiçek'in üzerinde dolaştırdı. Onu kendisinden uzakta tutan sebepleri düşündü. "Bazen o adamla karşılaşmasaydın ya da hiç kimseyle karşılaşmasaydın diye düşünüyorum anne. Şimdi belki hak ettiğin gibi mutlu bir kadın olabilirdin. Keşke olabilseydin." Dudaklarını birbirine bastırıp burnundan derin bir nefes çekti içine. Parmaklarını fotoğrafta dolaştırıp içinde çoğalan özlemle baş ederken aşağıdan gelen sesleri işitmişti. Dikkati oraya kaydığında fotoğrafı titrek elleriyle tekrar yastığın altına bıraktı ve kısa topuklu ayakkabıları yerde ses çıkarırken odasından ayrıldı. Cüppesi ve kepi çantanın içine koyup aşağıya götürdüğü için elleri boş inmişti. Ve merdivenlerin sonuna gelirken hazırlıklı halde bekleyen ufak aileye baktı. Kravatsız giyilmiş bir takım elbiseyle babası, krem elbisesi içinde epey şiş görünen hamile göbeğine ellerini yaslamış halde Mine ve bir eşofman takımıyla Denizhan, yalnızca kendisini bekliyordu. Merdivenin trabzanına tutunurken bakışlarını yan taraftaki duvara ve oradaki fotoğraf karelerine çevirmemeye çalıştı her zaman yaptığı gibi. Sonra da "Geldim," diye seslendi. Böylelikle hepsinin bakışı olduğu tarafa dönmüştü. Dalgalandırdığı sarı saçlarını hiç hareket ettirmeden yavaşça başını geri çevirdi Mine. Parmaklarını dudaklarına örterken şaşkınlıkla mırıldanmıştı. "Ah inanamıyorum Naz... Ne kadar güzel olmuşsun, bayılacağım şimdi." "Anne saçmalama ya." Denizhan onun kolundan tutup destek sağlarken gözlerini devirdi ve tıpkı annesi gibi Naz'a baktı. "Abla mükemmelsin... Ama annem dayanamıyor, hadi çabuk dışarı çık." Yüzündeki gülüşü durdurup "Teşekkür ederim," diye mırıldandıktan sonra, son birkaç basamağı da indi ve aralarına geçti. Kendisinden önce babası çantasını almıştı ve gözleri ışıldayarak bakıyordu. Naz ondaki umudun farkındaydı ve ufak bir karşılık vererek tebessüm etti. Az sonra bu gülümsemeden alınan cesaretle gelen iltifatı işitmişti. "Bugünün en güzel kızı sen misin?" derken kolunu kızının koluna koydu Tarık. Ona yaklaşırken kaçamak bir bakışla Mine'yi kontrol etti ve elinden geldiğince kibar davranarak Naz'ın karşısına dikildi. Naz başını yavaşça aşağı yukarı salladı. "Galiba öyleyim." "Galiba değil." Tarık kızını başından tutup kendine yaklaştırdı ve alnına bir öpücük kondurdu. "Kesinlikle öylesin. Hem de birincisin. Okul birincisi Naz Sayın, bundan daha gurur verici ne var ki? Görebildiğim, şahitlik ettiğim için çok mutluyum..." Gözlerini sıkıca kapatıp açtıktan sonra "Teşekkürler," diye mırıldandı Naz. Bu an üstünde alışık olmadığı bir duygu uyandırınca hemen bakışlarını yere eğmişti. Fazla beklemeden evden ayrılıp arabaya bindiklerinde Naz, telefonundan arkadaşlarıyla mesajlaşıyordu. En geç kalan kendisiydi ve bakışları ekrandaki mesajlarda gezinirken bir yandan da yapacağı konuşmayı düşündü. İlk kez böyle bir kalabalığın önüne çıkacaktı ve çoktan eli ayağına dolanmıştı. Birkaç gizli nefesle heyecanını dizginledikten sonra gözlerini kapattı, kendini her şeyin güzel olacağına inandırdı. Törenin düzenleneceği kır bahçesine vardıklarında, içerisi değil giriş kısmı bile kalabalık görünüyordu. Arabadan inip titrek elleriyle çantasını kavradı. Bir yandan da Mine'ye sesleniyordu. "Siz boş yere geçin, benim sahne tarafında olmam lazım Mine abla." "Tamam canım, haberin olsun en önde duracağız bak." "Anne acele etmezsen önde yer kalacağını sanmıyorum pek." "Tamam Denizhan, ben sadece kendimi taşımıyorum ki..." "Gel hadi koluma gir." Henüz otoparktan ayrılamadıkları sırada, hemen yan taraftan gelen "Merhabalar!" sesiyle o tarafa dönmüştü Naz. Kendilerini selamlayan kişi, Mine'nin annesi ve babasıydı. Onları bir an orada görünce Naz'da da büyük bir gülüş belirdi. Kendisine kollarını açan kadına "Işılay teyze, hoş geldiniz!" diyerek sarılırken şaşkınlığını atamamıştı bir türlü. Geleceklerine dair hiçbir haberi yoktu. "Mine mezun olacağını söyleyince kendimizi zorla davet ettirdim ama sorun olmaz değil mi?" "Hayır ne sorunu..." Diğer herkes gibi bu sefer onun da çevresinde bir sürü insan vardı. Oysaki hatırlıyordu Naz, ilkokula başladığı gün ve bitirdiği gün hep yapayalnızdı. Şimdi öyle olmadığını görünce hoşuna gitmişti. "Aksine çok sevindim, iyi ki geldiniz." Hemen ardından "Müfit amca," diyerek yaşlı adama da sarıldı. "Duyduğuma göre birincilik konuşması yapacakmışsın Naz?" "Henüz belli değil, müdür bunu içeride öğreneceğimizi söyledi." "Olsun yavrum, ben şimdiden seni çok tebrik ediyorum." Naz gülümsemekten ağrıyan yanaklarına parmak uçlarını bastırıp hafifçe masaj yaptı. İlk kez böyle bir aile kalabalığının içinde bulmuştu kendisini. Oysaki bu okula başlarken, tıpkı başladığı zamanki gibi yine yalnız bitireceğini sanmıştı ama o an yanında, hiç tanımadığı bir ailesi vardı. Bunun en büyük sebebi de Mine ablasıydı. Onunla karşılaşırken her şeyin kötü geçeceğini düşünmüş olsa da sahip olduğu sıcak kalple Naz'ın sımsıkı sarmalanmasını sağlamıştı. "Çok teşekkür ederim Müfit amca." Dakikalar sonra otoparktan ayrıldığında bu sefer arkadaşlarının arasına karıştı Naz. Hep beraber cüppelerini giymiş ve sahnede yan yana dizilmeyi beklerken etrafa dağılmışlardı. Müdür yardımcısının yaptığı giriş konuşmasının ardından sahneye çağrıldıklarında Naz gözlerini yan tarafa çevirip beraberinde yürüdüğü Baran'a baktı. "Konuşman hazır mı?" diye sordu ona ilerlemeye devam ederken. Baran çok fazla tepki vermeden "Hayır," dedi sadece. "Niye? Ne konuşacaksın kürsüde peki?" "Benim olacağım belli değil." Tören alanında gezinen bakışlarını önünde duran Naz'a kaydırdı. İfadesiz gözleri soğuk değildi, sadece sakin bir hali vardı. "Sen düşünme bunu şimdi, kendini hazırla asıl." "Ben zaten hazırlandım." Önlü arkalı olarak dizildiklerinde aynı hizada kalmışlardı. Yoğun gürültünün içinde kısık bir müzik sesi vardı. Müdür yardımcısı hala konuşuyordu ve heyecanlı bir bekleyiş içinde ellerini yumruk haline getirdi. Ve çok geçmeden dereceler çağırılmaya başlandı. İlk önce okul üçüncüsünün ismi duyulmuştu. Naz, herkesin önünde asık bir suratla dikilen kıza baktı. Sonra sağ tarafında bekleyen Melek yavaşça kulağına eğilmişti. "Sayısal sınıfındaki kız bu. Herkes onun birinci olmasını bekliyordu ama siz ne yaptıysanız kızı birden üçüncülüğe iteklediniz." "Yapacak başka bir şey yoktu." "Boş ver zaten gıcık birisine benziyor. Baksana surat beş karış. İnsan birazcık güler ya..." "Onun yerinde olsaydım ben de aynı davranırdım muhtemelen." Naz gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp ikinci olarak çağırılan ismi dinledi. İçinde büyüyen korku, ikinci olarak kendisinin sahneye gideceğine inandırmıştı. Ancak müdür yardımcısının "Okul ikincimiz Baran Ulutaş," demesiyle tuttuğu nefeslerini bıraktı. Bedenini biraz kenara çekip Baran'ın yanlarından ayrılmasına izin verdi. Kendinden emin adımlara ilerleyip onun ikincilikten hiç mutsuz değilmiş gibi sahneye geçmesini izledi Naz. Baran'ın yüzünde her şeye rağmen saygılı bir ifade vardı ve hatta muhtemelen ailesinin olduğu tarafa bakıp gülümseyerek selam vermişti. "Ve son olarak okul birincimiz..." Elleri titremeye başladığında gözlerini yere eğip ayakkabılarına bakmaya başladı. İçten bir şekilde dilini ısırıyordu. Saniye bile geçmeden "Naz Sayın," ismini işittiğinde beraberinde bir alkış da yükselmişti bahçede. Terleyen ellerini iki yanında yumruk haline getirip kısa yolu sakin olmaya çalışarak yürüdü ve kendisi için ayrılan boşluğa geçti Naz. İlk kez bu kadar çok bakışı üstünde hissediyordu, gerçekten de herkes ona bakıyordu. Ancak sadece tek bir kişinin gözleri eksikti. Naz, babasına, kardeşine, Mine ablasına ve onun ailesine baktı. Hepsi gururlu bir ifadeyle doluydu, hatta diğerlerini bastıracak kadar büyük bir alkış tutmuşlardı fakat orada eksik bir yüz hissediyordu. Annesini de burada istiyordu. En güzel anlarını onunla yaşamaya hakkı olduğunu sanmıştı... En güzel zamanları, onun da yaşamaya hakkı olduğunu sanmıştı. Ellerine bırakılan birincilik plaketini sıkıca sarıp müdürün bir tebrik konuşması yapmasını dinledi. Az sonra kendisi de mikrofonu alacak ve kürsüde bir konuşma gerçekleştirecekti. Kelimeleri tekrar ezberlenmiş bir senaryo gibi gözden geçirdi. Farkında olmadan dizini titretmeye başlamıştı. Gören gözlere karşın bakışlarını sürekli kaçırırken "Okul birincimiz ve değerli öğrencimiz Naz Sayın'ı da konuşmasını yapmak üzere kürsüye alıyorum," sözlerini duyunca, plaketini sıkıca kavrayıp mikrofonun ardına geçti. Kürsünün ardına geçtiğinde ilk önce derin bir nefes almıştı Naz. Birkaç müdür ve yetkili kişi için titrek bir sesle konuşmaya başlamadan önce hızlıca yutkundu. Rezil olmak istemiyordu. Bunun için de ağlamaması lazımdı. İnternetten araştırıp bulabildiği kadar en az sıkıcı ve mantıklı konuşmayı ezber halde okuduktan sonra sessiz kalabalıkta gözlerini gezdirdi. Belki de kimse onun ne söylediğini dinlememişti bile. Bu düşünceyle beraber utangaçlığı ansızın arttı ve ellerini yasladığı kürsüde gizlice yumruk haline getirip kuru dudaklarını yaladı. Olabildiğince az kişiyle göz teması kuruyordu. En önemlisi de parlak gözlerle kendisine bakan babasına asla dönmüyordu. Bakışları çok sonra, sanki özellikle boş bırakılmış gibi duran sandalyede takılı kaldığında ise oraya bakarak devam etmişti sözlerine Naz. Aslında planında bunları söylemek olmasa da; o boş sandalyede, onu en son gördüğü haliyle annesi oturuyormuş gibi hissedince kelimeler birden dökülüvermişti dudaklarından. Naz, boş bir sandalyeyi seyrederek son sözlerini söyledi. "Konuşmamı bitirirken benim için çok özel birisine teşekkür etmek istiyorum. Anneme teşekkür etmek istiyorum... O şu an burada değil, beni hiçbir zaman duymayacak ve görmeyecek ama ben aslında çoğu zaman onun için çaba sarf ediyorum. Yaptıklarımı onun için yaptığıma inandırıyorum kendimi. Çünkü ben okula başlamamış ufak bir çocukken bile çok başarılı olacağıma inanan anneme verdiğim bir sözdü bu. Onu gururlandıracaktım... Ve şimdi umarım benimle gurur duyuyordur." Duyulan alkışlardan sonra kürsüden ayrılıp tekrar kalabalığın arasına karıştı Naz. Artık kimseye bakmıyordu çünkü gözlerindeki ıslaklığa şahit olmalarını istemiyordu. Fakat kaçmasına imkân kalmadan birkaç arkadaşı sarılmak için yanına geldiğinde, kendisini istemediği bir durumun içine bulmuştu. Ses sisteminden eğlenceli bir şarkı duyuluyordu. Etrafındaki herkes birden zıplayarak dans etmeye başladığında Naz boğulduğunu hissederek oradan uzaklaşmaya çalıştı. Dolan gözlerini kırpıştırıyor ve insanların arasından sıyrılıyordu. Rahat bir alan görüp oraya ilerleyeceği an "Naz," diye kendisine seslenen Baran'la başını geriye çevirdi. Onun diğerlerini ittirip kendisini kalabalıktan kurtarması daha da kolaylaştırmıştı. Çok geçmeden kalabalığın gerisinde kalan bir köşeye gelmişlerdi. Naz, Baran'ın karşısına geçip kollarını önünde bağladı. Yüzünde duyguların karmakarışık hale geldiği bir ifade vardı. "Çok güzel konuştun." Baran hafifçe gülümsedi, sonra da elini uzattı. "Tebrik ederim." Mahsus bir tokalaşmayı gerçekleştirdiklerinde Naz hem gülümsüyor hem de gözünde biriken yaşları geri çekmeye çalışıyordu. Konuşmaya mecali yoktu. Ve çenesi titrek bir hale geldiğinde Baran "Gel buraya," diyerek onu göğsüne çekti. Sıkıca sarıldıkları an apansız gelen sarsılmayla yaşlarını dökmeye başlamıştı Naz. Uzun bir süredir ağlamamak için çok özel çabalar göstermişti. Tüm gücünü, bu önemli süreci sapasağlam götürmeye harcamıştı. Şimdi istediği yerde olduğu için kendisini rahat hissediyordu. "Annem hep çok başarılı olacağıma inanıyordu, onun inancını boşa çıkarmadım ben..." diye konuştu kesik nefesleri arasında. "Dedeme de söz vermiştim, biliyor musun? Eğer bu okulda okumama izin verirse en iyisini yapacağımı söylemiştim. Ona verdiğim sözü de tuttum." Sırtında hissettiği elin sahibine daha da sığındı. Hırsla dökülen gözyaşları çabucak son bulmuştu, yavaşça burnunu çekti. "Ama ikisi de beni görmedi, göremediler." "Yine de sen annenin gurur duyacağı kızı oldun Naz, bir kez bile vazgeçmedin bundan." "Öyle..." Çünkü mecbur kalmıştı. Geri çekildiğinde Baran elini uzatıp Naz'ın ıslak yanaklarını sildi usulca. "Benim hayatımda tanıdığım en güçlü insansın sen, bunu da bugün istediğin şekilde kanıtladın." "Teşekkür ederim Baran..." Naz ellerini çekingen halde önünde birleştirdiğinde "Aramızdaki rekabet de sonra erdi," diye mırıldanmıştı. "Ben kazandım." Baran uzun zaman sonra, Naz'ın hüznüne eşlik eden buruk tebessümünü haylaz bir gülüşe çevirdi ve başını hafifçe öne eğip kaldırdı. "O zaman bana istediğin şeyi söyle bakalım." "Ben..." Gözlerini birkaç saniyeliğine kaçırıp geri döndüğünde Baran'ın merak içinde olduğunu görmüştü Naz. "Aylar önce bana itiraf ettiğin şeyi senden bir daha duymak istiyorum." Hafifçe boğazını temizleyip dudaklarını araladıktan sonra tekrar kapattı Baran. Yüzünü keyifli bir ifade sarmıştı. Kısık bir sesle güldükten sonra yüzünü ovalayıp Naz'a baktı. "Bu sefer kaçıp gitmek yok ama?" Naz başını iki yana salladı hemen. "Yok." "Güzel... O zaman ben-..." "Çocuklar buraya bakın!" Sözleri yarıda bırakan seslenişle, başını yan tarafa çevirdi Naz hızla. Kendilerine telefon doğrultmuş bir kadın aynı zamanda gülerek bakıyordu. Naz onun kim olduğunu bilmiyordu ancak Baran'ın "Anne..." diye sızlanmasıyla tüm parçalar zihninde yerli yerine oturmuştu. "Hadi çekiyorum çabuk olun!" "Şimdi mi olmak zorundaydı bu?" "Ama çok doğal duruyordunuz, kaçıramazdım oğlum..." Elindeki telefonu sallayıp "Şimdi de poz vermenizi bekliyorum!" diye hiç beklemeden ikaz etti. "Bak Naz bahsettiğin gibi nasıl da akıllı uslu... Hemen ricamı yerine getiriyor, sen illa her şeye diretiyorsun. Of Baran cidden of yani!" Naz karşısındaki kadının serzenişlerine istemsizce güldükten sonra cüppesinin önünü düzeltip Baran'ın yanına geçti. "Annen haklı, bugünden bize hatıra kalsın..." "Az sonra da kalabilirdi." "Ama annen şimdi dedi." "Annemle iyi anlaşacaksın dediğimde beni dışlayacağınızı hiç düşünmemiştim." Ellerini yine çekingen halde önünde birleştirdiğinde yüzündeki tebessümü daha da arttırmıştı Naz. Belinde hissettiği el ile bedenini Baran'a biraz daha yaklaştırdı. O sırada topuklu ayakkabısı yüzünden ona normalden daha yakındı. Başını yan çevirip onun gözlerine muzip bir bakış attı. "Annen beni sevdiği için bu kadar kıskanma Baran." Hala birbirlerine bakmaya devam ederken Baran da dudağının tek tarafını kıvırıp gülümsedi. "Ben herkesten çok seviyorum seni." Bu yüzden "Sanırım ben de seni..." dedikten sonra kameraya döndü ve başını Baran'ın omzuna doğru eğip içinden geldiği gibi bir poz verdi. Artık yastık altında saklayacağı değil, aradan kaç yıl geçerse geçsin bakınca güzel şeyler hatırlayacağı bir fotoğrafa sahip olduğunu anlamıştı Naz. - Son zamanlarda yorumuna dönemediğim varsa çok özür dilerim ama ayrı olarak da çook teşekkür ederim, wattpad'den sonra burada denk geldiğinizde okuyormuşsunuz sanırım tekrar tekrar hepiniz hoş geldiniz 💝 |
0% |