Yeni Üyelik
32.
Bölüm

32. Affetmek Özgürlüktür

@askilav

3 ay sonra

Öğle vaktinin sıcak bir zamanıydı. Eylül ayının henüz soğuğuna geçmedikleri için tepede yerini alan güneş hiç de yalancı değildi, herkesi ısıtıyordu. Ancak odasına çekilmiş olan Naz sadece boğuk bir havayı soluyordu o an. Aralık duran penceresini tamamen açıp başını dışarı uzattı ve arka bahçede oturduklarını bildiği Mine'yle Tarık'ın seslerini dinledi.

Gülüşerek bir şeyler hakkında sohbet ediyorlardı. Araları eskisinden de iyiydi. Naz onların ayrılacağına dair bir korku beslerken hayatlarına sonradan dahil olan Nil'in birleştirmesi sayesinde daha iyi duruma gelmişlerdi.

Minik bebek sadece üç aylık hayatıyla eve taptaze bir soluk olmuştu. Denizhan her gün büyük bir keyifle kardeşinin odasına uğrayıp onu ağlatana kadar seviyor, sonra da hiçbir şey yapmamış gibi oradan kaçıyordu. Mine daha uysal hale gelmişti. Hamilelik hormonlarının ters etki yapacağını düşünürken böyle ılımlı birisine dönüşmesi bir tek Tarık'a yaramıştı. Karısının anlayışlı halinden fırsat bularak onu çeşitli şekillerde sevindiriyor ve olası bir ayrılığı tamamen ortadan kaldırıyordu. Zaten Naz'ın kendisini affettiğini düşündüğü için ayrılmalarına bir sebep kalmadığını düşünmüştü.

Hayat, bu süreçte herkese güzeldi. Naz ise ucundan yakaladığı bir mutluluğu sündürerek ilerlemeye çalışıyordu.

Dirseğini pervaza yaslayıp telefonundan bir şarkı açtı ve ışıldayan güneşi seyrederek onu dinlemeye başladı. Aylar önce bir sabah vakti kendisine mesaj atan Baran sayesinde ilk kez dinlediği şarkıyı artık canı sıkkın olduğu ve bunaldığı her zaman açıp dinliyordu.

Ekranı kapatıp şarkı eşliğinde kuş cıvıltılarını dinlemeye devam etti. Normalde eski evinde olsa şimdi duyacağı tek şey; kapı önünde çekirdek çitleyen teyzelerin gürültüsü, duvara çarpan top sesleri ve çocuk bağırışları olurdu. İnsanların mevsimleri bile çok değişkendi.

Hayatının büyük bir kısmını kulak tırmalayan gürültüler içinde geçirirken burada yaşanan farklı hayat, kaçırdığı şeyleri hatırlatmıştı ona. En çok da bir gürültü bile duyamayan annesini... Hayat herkese aynı şansı sunmuyordu.

Birkaç şarkı ilerleyip geçmişti çoktan. O sırada kapısının çaldığını duydu Naz. Yaslandığı pervazdan geri çekilip "Gel," diye seslendi.

Kapı yavaşça aralandı, sonra Denizhan'ın gülen yüzü göründü. Tüm bedenini içeri soktuğunda ise Naz, minik Nil'le karşılaşmıştı. Üstünde renkli bir zıbın vardı. Boğumlu bacakları abisinin karnına yaslıydı ve kollarını dirsekten büküp ellerini havaya kaldırmıştı. Hala bir kürdan inceliğinde olan parmaklarını açıp kapatıyordu.

Etrafına bakıp bir şeyleri algılamaya çalışan suratı Naz'a döndüğünde ise dişsiz damaklarını göstererek gülümsemişti.

Onu tüm bu gülmelere rağmen kucağına hiç almamıştı Naz. Hayatında ilk kez bir bebeği böyle yakından görüyordu, büyüdüğüne şahit oluyordu. Nil de fazlasıyla sevilesi bir bebekti. Tam olarak Mine'ye çekmiş sarı saçları ve yeşile dönük gözleriyle tatlı bir görüntüsü vardı.

Gülünce kısılan gözlerinden sol taraftakinin altında minik bir gamze çıkıyordu hatta. Beyaz tenindeki o ufak çukura dokunmayı çok istese de bir türlü yapamamıştı Naz. Henüz üç aylık bir bebekten korkmuyordu ancak yanlışlıkla canını acıtıp da insanların bunu bilerek yapacağını düşünmelerinden endişe ediyordu.

"Bak Nil, ablanın yanına geldik," derken eliyle Naz'ı işaret etti Denizhan. "Bizim ablamız, bizim çirkin ablamız."

"Deniz..." Naz hafifçe gülüp telefonunu cam kenarından aldı ve yavaşça onların yanına ilerledi. Sonra ellerini arkasında bağlayıp çekingence sallanırken uzaktan Nil'e bakmıştı.

"Üstüne alınma ya, Nil'in çirkin kelimesine hassasiyeti var da." Parmağıyla kardeşinin ufak dudaklarını işaret etti. Orada az öncekine nazaran daha büyük bir gülüş belirmişti. "Bak gördün mü? Nasıl gülüyor... Çirkin deyince çok hoşuna gittiği için ben de bahaneyle herkese çirkin diyorum."

"Bundan en çok sen faydalanıyor gibisin zaten."

Denizhan'ın yüzünde imalı bir sırıtma belirmişti. "Valla en çok da babama derken keyif veriyor. Hemen çığırtkanlık yapıyor kızıma beni kötüleme diye. Şimdi aşağı gidip daha çok çirkin diyeceğim."

Onun haylazlığına kıkırdarken Nil'in meraklı gözlerinin hala üstünde olduğunun farkındaydı Naz. Sanki bu evde bir tek kendisinden ilgi görmediğini bilir gibi sürekli bakıyordu. Dudaklarını birbirine bastırıp küçük kardeşine sakince tebessüm ederken Denizhan "Sen de gel hadi," demişti. Artık aralarının daha iyi olduğunu fark ettiğinden hemen sonraki sözlerini eklemekte de çekince görmedi. Artık herkes Naz'ın Tarık'ı kabul ettiğini biliyordu. "Üç kardeş bir olup babamı delirtelim, en son istediğim oyun setini almadı ya bundan sonra ne yapsak hak ediyor. Hadi çabuk gel peşimizden."

Naz biraz tereddütlüydü gitmek konusunda. Yine de onları takip edip odasından ayrıldı. Merdivenleri inerken bir alışkanlığı yerine getirir gibi iki yana hiç bakmadı. Yakında Nil'in de fotoğraflarının asılacağı duvarlarda hala aile anıları vardı. Bu evde en nefret ettiği şey onların sayısız hatıraya sahip olmasıydı zaten.

Arka bahçeye geçtiklerinde Tarık ve Mine, güneşin altındaki koltukta oturuyorlardı. Mine'nin başı Tarık'ın omzuna yaslıydı ve mırıltılarla konuşuyorlardı. Denizhan kardeşini yukarı kaldırıp küçük ayaklarını babasının kafasına koyduğunda irkilerek geri dönmüşlerdi. "Deniz sen yine kardeşini oyuncak mı yaptın kendine?" diye sızlanarak sordu Tarık.

"Tabi oyuncak değilse niye doğurdun ki Nil'i?"

"Sence kardeşini ben mi doğurdum?" Sahte bir kızgınlıkla sarf ettiği sorunun ardından kızını belinden tutup kucağına aldı.

"O zaman niye doğurmuş gibi triplere giriyorsun baba? Annemden çok senin hormonlarınla baş etmeye çalıştık şu üç ayda."

Yüzünü Nil'in boynuna gömüp koklayarak öperken Deniz'e kızmak aklına bile gelmemişti. Tarık yalnızca kızıyla ilgiliydi. Onun bebeksi kokusunu içine çekti ve sonra "Oh be!" diyerek geri çekildi. "Benim kızımın kokusunda dünyalar..." derken görüş açısına giren Naz ile biraz duraksamıştı. Son sözlerini ise epey kısık sesle dile getirdi. "...varmış."

"Naz odandan çıktın şükür." Mine oturduğu koltukta yan tarafa eğilip ona daha yakından baktı. "Ne yapıyorsun orada bilmiyorum ki? Önceden hadi ders çalışıyor diyorduk da şimdi bahane bulamıyorum. Şu güzel havada içeri tıkılıp kaldın."

"Bu aralar tercih sonuçlarının açıklanma ihtimali var Mine abla." Göz ucuyla babasını ve minik bebeği kontrol etti. Sadece, hiçbir şeyden haberi olmayan Nil'in babasının ilgisini çekmek için çıkardığı cıvıltı sesleri vardı bahçede. Tarık ise hiç konuşmuyordu. Bakışlarını onlardan kaçırıp tekrar Mine'ye döndü Naz. "Sonuç beklemek çok zor, ister istemez heyecanlanıp bunalıyorum."

"Haklısın ama zaten önemli kısmı geride bırakmadın mı?"

"Biliyorum ama şey..." İnsanlardan kaçtığını dile getirmedi. Yoksa ömür boyu mu kaçacaksın diye sorarlardı. "...farkında olmadan o ruh haline kapıldım işte."

"Bir gün herkesi bırakıp seninle yine atölye çalışmasına gidelim, bence bu ikimizi de çok iyi gelecek. Bir günlüğüne de olsa anne yerine sadece insan olmak beni çok rahatlatıyor mesela."

"Ama şu an cidden ayıp ediyorsun anne," diyen Denizhan'ın huysuz sesi duyulduğunda Mine gözlerini devirerek güldü. Sonra da gülüşlerinin arasında "Tam olarak bundan bahsediyorum işte," diye mırıldanmıştı.

"Sen nasıl istersen Mine abla." Elindeki telefonu çevirip Mine'ye gösterdi. "Ben sana o siteyi atarım, seçeneklere bakarsın."

"Çok iyi olur canım."

O sırada Naz'ın elindeki telefon titremeye başlamıştı. Ekranı kendisine çevirip arayan kişiye baktı merakla. Melek'ti. Koltuktan kalkıp uzaklaştıktan sonra "Efendim?" diye cevapladı aramayı.

"Naz! Naz tercih sonuçları açıklanmış!"

"Ne?" Ansızın kalbi hızlanmaya başlarken parmaklarını dudaklarına örttü Naz. "Açıklanmış mı?"

"Ay evet! Ben baktım, hadi sen de bak çabuk!"

"Tamam tamam bekle." Arama hala açıkken tercih sitesine girdi ve titreyen elleriyle şifresini yazdı. Sonucun gözükeceği tablo ilk önce üst kısımdan açılmaya başladığında kalbi olduğu yerde gümbürdemeye başlamıştı. Hemen arkasında bıraktığı aileden sesler geliyordu. Denizhan "Ne oldu ne oldu?" diye merakla sormuştu.

Onlara herhangi bir cevap veremedi. Sadece parmağının ucunu ısırıyordu gerginlikle. En sonunda sonuç ekranı tam bir görüntüyle karşısına çıktığında gözlerini hızlıca yazıda gezdirdi. Heyecanla yerinde zıplamaya başlamıştı. "İlk tercihim gelmiş Melek!"

Aramanın diğer tarafında bekleyen Melek'in sesine diğerlerinin ilgisi de karıştığında Naz'ın kafası karışmıştı. Arkasına dönüp heyecanla kendisine bakan Mine'ye eliyle bir dakika işareti verip "Boğaziçi," dedi sabırsızlıkla. "İşletme!"

"Ay demek ki birincilik kontenjanı işe yaradı Naz!"

"Evet, açıklanınca hemen kontrol edeceğim internetten." Heyecanını bastırmak için birkaç saniye nefeslendikten sonra "Sen?" diye sordu arkadaşına. "Senin neresi tuttu?"

"Marmara'dayım ben, uluslararası ilişkiler! Allah'ım neyse ki başka yer gelmedi, yine burada beraber olacağız!"

"Evet!" Heyecanını diğerleri de gördüğü için merakla bekliyorlardı. Derince nefeslendikten sonra "Kurtulduk artık," diye mırıldandı. "İçim o kadar rahatladı ki..."

"Sen bir de bana sor! Halam her gün kesin açıkta kalırsın diye diye ağlattı beni."

"Sana onu umursamaman gerektiğini yüz kere söylemiştim ama." Artık kendisi öyle yaptığı için rahatça tavsiye verebiliyordu.

"Bu saatten sonra zerre umursamam zaten." Melek'in oflaması yüzünden ufak bir cızırtı çıkmıştı. Sonra "Neyse," dediğini duydu onun. "Şimdi hemen gidip biyografimi düzenlemem lazım!"

"Ne diyeyim kolay gelsin o zaman."

"Sağ ol aşkım, görüşürüz tekrar."

Keyifle "Görüşürüz!" dedikten sonra telefonu kapattı Naz. Arkasını dönünce heyecanla kendisine bakan gözlerle karşılaşmıştı.

Mine "Hadi artık bize de söyle!" diye sızlandı. "Ne oldu?"

"Tercih sonuçları açıklanmış..." Yanlarına yaklaşıp koltuğun kenarına oturdu, aslında bunu yaparken kıpırdanmaktan dolayı rahatça yerleşememişti. Sonra ellerini yumruk yapıp önünde sallarken "Boğaziçi işletme," dedi heyecanla. "Müfit amcanın dediği gibi!"

Üniversite ve bölüm araştırmasındayken onun yardımları çok iyi gelmişti. Bu yüzden tüm tercih listesini beraber hazırlamışlardı. Araştırma ve hazırlanan listelerden çok konuştukları diğer konu Naz'ı heyecanlandırıyordu belki de.

Mine elini uzatıp onun heyecanını paylaşırken "Çok sevindim bebeğim! Tebrik ederim..." dedi büyük bir gülüşle. "Babam da çok mutlu olacak orayı kazandığını duyunca."

"Müfit babayla beraber mi yaptınız siz tercihleri?" Tarık'ın yüzünde bozuk bir merak vardı. Nil'in sırtını pışpışlarken öne doğru eğilmişti ve sorgu dolu gözlerini Naz'da gezdiriyordu. "Ama bana hiç sormadın Naz."

"Müfit amca birkaç tanıdığıyla konuşturunca ben zaten başka hiç kimseyle iletişime geçmedim," derken hafifçe omuz silkmişti Naz. "Onların fikirlerine güvendim sadece."

"Tabi işletme de güzel ama hiç tıp falan yazmadın mı? Doktor olmak sana yakışırdı, puanı da çok yüksek hem. Sen rahatlıkla yerleşirdin."

Başını iki yana salladı usulca. "Yok düşünmedim, Müfit amcanın söyledikleri daha iyi geldi bana."

"Hayatım Naz okulunu bitirince işi hazır, babam mezun olduğu an direkt kapacak onu. Böyle başarılı bir öğrenciyi kaçırır mı hiç?"

Bu durum Tarık'ın aklına yatmamış gibiydi. "Nasıl eminsiniz bu kadar?" diye sorduğunda Mine ilk başta anlayamamıştı. "Nasıl yani?"

"Yani daha dört sene var okulun bitmesine, Müfit baba Naz'ı alacağından nasıl emin oluyor da şimdiden söz veriyor?"

"Babamın yalan söylediğini mi ima ediyorsun sen?"

Tarık itiraz edercesine "Hayır," dedi. "Ama..." diyerek devam edeceği esnada Naz'ın az sonra kırılacak ifadesini görünce ise yalnızca hava yutup "Neyse," diye geçiştirmişti bunu. "Bir şey demedim sayın."

Denizhan oturduğu kolçaktan kalkıp ablasına ilerlerken "Öyle yapacağız zaten," diye ters şekilde mırıldandı. Babasının patavatsız konuşması her yöne çekilebilecek şekilde olduğundan bunu yok saymak daha iyiydi. Daha sonra Naz'a sarılıp onu tebrik etti. "Ablam sen var ya resmen onur, gurur ve haysiyet olarak doğmuşsun. Seneye okulda sürekli senden bahsedeceğim, herkes bana saygı duyacak sayende."

"Neden kendi saygını kendin kazanmıyorsun?"

Naz'ın yanaklarını sıkıp alaycı bir şekilde "Yok yapamam, başkasının üstünden geçinmek daha güzel," dedi Denizhan. Sonra yüzünü dingin bir tebessüm sardı. "Öyle seninle eğleniyorum ama ben gerçekten senin adına çok seviniyorum Naz..." Daha ciddi hale gelmişti. "Sen bana nasıl güçlü kalınır onu öğrettin."

Naz bakışlarını yere eğerken utanç içinde gülümsedi ve sonra tekrar kardeşine döndü. "Teşekkür ederim," demekten başka hiçbir şey gelmemişti aklına.

"Artık daha mutlu ve sakin görüyorum ya seni... Bu yüzden affetmenin özgürlük olduğunu da öğrendim senden."

Gülümsemesinin arasında "Doğru," dedi. Gözleri dalgınlaşmıştı. "Affetmek özgürlüktür, insanın yükünü üstünden alır."

Çok kısa bir sarılmanın ardından Denizhan geri çekildi, onun yerini babası almıştı. Tarık kızını yanaklarından tutup kendisine çekti ve saçlarının üstünü öptü. "Tebrik ederim kızım, senin hep en iyisini başaracağını gayet iyi biliyorum. Umarım çok güzel üniversite yılların olur, hep keyif alırsın o senelerden."

"Umarım." Babasının yanağına konan elini bileğinden tuttu Naz, aslında ona tutunmuştu.

"En çok da burada kalmana seviniyorum," diye mırıldandı Tarık, yavaşça Naz'ın yününe eğilip. Ela gözleri karşı karşıya gelmişti. "Yine yanımızda olacaksın. Sen yazdığın yerleri hiç söylemeyince başka şehre gideceksin diye ödüm koptu."

Bu zamana kadar Naz'ı bunaltmamak için hiçbir şey sormasa da acaba başka bir şehri tercih eder mi diye endişe içinde kaybolduğu çok olmuştu. Acaba gider mi? Giderse beni unutmayı seçer mi?

Kalsın, kalmak istesin diye gözünün içine bakmıştı Tarık. Kimse ona bir şey söylemeyince düşüncelerin kıskacında yapayalnız kıvranmıştı. Bak aslında hiçbir şeyi düzeltememişsin sen sözlerini duymaya olan korkusu, gecelerini götürmüştü kendisinden.

Beşiğinde uyuyan kızına bakakalıp kimseye dillendiremediği sorularını sormuştu çünkü suçlayıcı bir cevap almayacak olması rahatlatıyordu onu: Küçük kızım, baban çok hata yaptı ama ablan bizi bırakmaz değil mi? O muhakkak ki benden daha iyi kalpli. Affetmek nedir, çok iyi bilir. İstediği şeyin yalnızca hafifletici bir özgürlük olduğuna eminim. Bu sefer şanslıyız ki özgürlük affedebilmek anlamına gelir. Ona bir yük miras bıraktım ama geri döndüremeyeceğim şeyler için belki bir defalığına mahsus affedilebilirim? Bu bizi daha yakın kılar. Hem bana bakınca yüzünü öyle dehşet derecesinde bir boşluk da kaplamıyor artık, babasına bakınca gülüyor... Muhtemelen itiraf edemiyor ama o, apaçık belli işte... Ne olursa olsun beni sevmek istiyor.

"Korkacak hiçbir şey yok," dedi Naz, babasının yüzündeki tedirgin ifadeyi görünce gülümsemesini daha da arttırmıştı. "Ben buradayım."

"Buradasın." Tarık hevesle başını aşağı yukarı salladı Naz'dan aldığı destekle. Hemen sonra bu duygusallıktan kurtulmak için alnını sıvazlayıp "Ee ne yapsak?" dedi sorarcasına. Arkasına dönmüştü. "Bugünün şerefine size kendi ellerimle akşam yemeği hazırlayayım mı?"

"Sağ ol baba ama biz artık gerçekten tavuk sote yemekten bıktık."

Bu sefer kızgınlıkla değil mahcup halde baktı oğluna Tarık. "Tamam bu sefer farklı bir şey yapabilirim o zaman, ne istersiniz?"

"Yapabilirsen ben bir ıslak hamburgerini yerim o zaman."

"Abartma şimdi sen de..."

Naz elinde çevirip durduğu telefonu kendini sohbete vermiş Mine'ye işaret ettikten sonra bahçenin ön tarafına geçti. Açtığı rehberin en başında bekleyen Baran'ı ararken kendi kendine gülmeye engel olamıyordu bir türlü. Sırayla yaşanan her şeyin bir şekilde zirveye ulaşmasını istese de bazen umutsuzluğa kapıldığı olmuştu. Bu yüzden ara sıra yaşananların gerçekliğini sorgulamak zorunda kalıyordu.

Saniyeler sonra "Nazlı kız?" diyen keyifli sesini duydu Baran'ın.

"Selam!" Çiçeklerin yanına eğilip yapraklarını okşarken saçlarına değen güneş ışığı iyi gelmişti Naz'a. "Memleket turu nasıl gidiyor bakalım?"

"Harika ya, şu an Yağmur yesin diye lokum almaya çıktım." Bundan sonra bir bıkkınlık belirmişti sesinde. "Hanımefendi üniversiteyi yanlışlıkla Bursa'da kazandığı için seferberlik ilan ettik, moralini düzeltmeye çalışıyoruz."

"Ay asla gelmez diyordu..."

"Öngörü seviyesi bu kadar işte, boş ver."

Dalgınca eğilip çiçekli koklarken "Senin ne yaptığını hiç sormayacağım," diye mırıldandı Naz. "Çünkü biliyorum."

Telefonun diğer ucundan cadde gürültüsü geliyordu, üstüne Baran'ın kısık gülüşü. "Biliyorsun."

"Yani artık dünyanın en iyi mühendisi sen misin?" Kokladığı çiçeklerden geri çekilip kıkırdadı. Sonra aklına gelen şeyle çekinmiş olsa da ekledi. "...ve en yakışıklı?"

Saniyeler sonra yoğun bir korna sesi ulaştı kulağına. Naz istemsizce korkarken Baran ise başka birisine söylediği belli olarak "Pardon abi, kusura bakma," diye seslenmişti.

"Baran iyi misin? Bir şey mi oldu?"

"Birkaç saniyeliğine hayallere daldırdın az kalsın hayatımdan oluyordum," dese de konuşmasındaki rahatsızlık barizdi. Az önce bir kaza atlatmamış gibi umursamazsa söylemişti bunu. "İyiyim iyiyim, sıkıntı yok."

"Ödümü koparmakla bir derdin mi var senin? Biraz dikkatli yürü Baran."

"Ben zaten dikkatliyim, öyle kulağımın dibinde mırıl mırıl güzel şeyler söyleyince bende akıl kalmadı ki..."

Arama esnasındayken telefonu iki kez art arda titremişti. Ekranı indirip ne bildirimi olduğuna baktı. Yaklaşık bir hafta önce iletişime geçtiği numaradan gelen mesajlardı. Eli ayağına dolaşırken telefonun ardında kendisine bir şeyler söyleyen Baran'a döndü tekrar. "Şey ben seni az sonra tekrar arasam olur mu?"

"Bir sorun mu var? Ne oldu birden?" Baran endişeli sorularına bir cevap alamayınca sert bir sesle seslendi. "Naz, orada mısın?"

"Yok yok," dedi aceleyle Naz. "Hiçbir sorun yok merak etme. Bana beş dakika müsaade et, döneceğim sana yine."

"Kötü bir şey mi oldu kızım? Korkutmasana beni."

"Korkacak bir şey yok Baran..." Telefonu tekrar kulağına yaslayıp onu endişelendirmemek için açıklamaya girişirken elini boğazına koyup yavaş yavaş sıvazladı. "Hatta sana geri döndüğümde bunun için mi o kadar telaş yaptın diyeceksin muhtemelen... Ama çok kısa bir işim var, hemen arayacağım seni. Lütfen merak etme."

"İyi bakalım, öyle olsun," dedikten sonra kısa bir iç çekti Baran. "Bekliyorum aramanı."

"Bekle," diye dalgınca mırıldandı, hemen ardından telefonu kapatıp mesajlara baktı.

Yurt müdürü Ayten Hanım: Nazcım bugün tercihler açıklanmış, hayırlı olsun.

Yurt müdürü Ayten Hanım: Eğer fikrini değiştirmediysen seni kesin kayda geçiriyorum. Çok az yerimiz kaldı, çabuk dönersen sevinirim.

Elleri çabucak titremeye başlamıştı. Parmaklarını bir şey yazmak üzere klavyede dolaştırırken heyecanla dudaklarını ısırıyordu. Az sonra vereceği cevapla, içeride oturan herkesten habersizce gidişini kesinleştirmiş olacaktı.

İlk başta tereddüt etti, acaba yanlış bir yol mu izliyorum diye düşündü Naz. Ancak tek bir mesajı okuyunca bile kendisine huzurlu hissettiren bu hayat, babasının yanında yaşamaktan daha da yanlış değildi. Eğer yanlışsa bile, bu sefer babasından uzak bir yanlışı üstlenecekti. Bu yüzden hala açıkta bekleyen ekrandaki harflere tıklayıp bir şeyler yazmaya koyulmuştu.

Naz: Kesin kalacağım Ayten Hanım, hatta geliş zamanımı yurdun açılacağı en erken tarihe eklerseniz sevinirim.

-

Lütfen bir oy bırakmadan geçmeyiniz, çok teşekkürler 🤍

Loading...
0%