Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Müphem Yara

@askilav

"Tamam, bitti," sözlerinin ardından Naz oturduğu sedyeden kalktı. Revirdeydi, hemşire burnuyla ilgilenirken kendisine top atan Denizhan'ın da müdür yardımcısının odasında olduğunu biliyordu. Naz'ı bekliyorlardı.

Elini bir gariplik hissiyle burnundaki sargıya götürdü, yüzünde değişik bir ağırlık uyandırmıştı. "Teşekkür ederim," diye mırıldandı usulca. İşte eski Naz geri gelmişti; utangaç, tedirgin, korkak... "Çıkabilir miyim?"

"Tabi canım, geçmiş olsun."

"Sağ olun."

Revirin kenarında duvara yaslanarak kendisini bekleyen Baran'a döndü bu sefer. Onun yanına vardığında Baran duvardan ayrılıp önünde birleştirdiği kollarını indirmiş, bir elini sargıya uzattığı halde dokunmamıştı. "Çok acıyor mu?" diye sordu gerçekten tedirgince. Kendisine bakarken onun yüzünde sıkıntılı bir ifadenin oluştuğunu gördü Naz. "Acımıyor," dedi. "Biraz dindi sızısı."

"Emin misin?"

"Eminim..." Kapıyı açıp dışarı çıktı. "Müdür yardımcısının yanına gitmem lazım, beni bekliyorlar. Sen de derse dön artık."

"Yok dönemem."

Merdivenlerden inerken yandan ters bir bakış attı Baran'a. Futbol maçı oynarken dağılan saçlarını hiç düzeltmemiş olmalıydı ki hala aynı şekilde duruyorlardı. "Beni bahane edip dersi mi ekeceksin?"

Baran ellerini okul pantolonunun ceplerine sıkıştırdı. Gözleri koridorda dolaşırken omuz silkmişti. "Zaten derslere de başka şeyleri bahane edip giriyordum, sorun değil o yüzden."

"Nasıl okul birincisi olacaksın sen?" diye huysuzca mırıldandı Naz. Aklı yine o konuya kaymıştı, kollarını önünde birleştirip Baran'dan bir cevap bekledi bu yüzden.

"Okul birincisi olacağımı kim söyledi?"

"Yağmur."

"Onun her söylediğine inanıyor musun?" derken kaşlarını kaldırarak baktı genç kıza. Gerçekten meraklı hali bu konuya önem verdiğini gösteriyordu.

"Gerçek değil mi yani?"

"Yok gerçek ama sen yine de onun her söylediğine inanma bence."

Naz bu sözlerin ardından bozulurcasına suratını astı. Müdür yardımcısının odasına yaklaştıklarında birkaç adım önden gitti ama Baran hemen ona yetişmişti.

"Kızım sen üzülme diye diyorum, birinciliği kaçıracağın için hemen yıkılmışsın zaten."

Artık kapının önündelerdi. Naz elini kaldırıp tıklatmadan önce kaşlarını çattı Baran'a. "Yıkılmadım, ayrıca birinciliği kaçırmadım da."

Hemen sonra ona söz hakkı tanımadan kapıyı tıklattı ve "Gel!" çağrısının ardından içeri girdi. Müdür yardımcısının bakışları kendisine çevrilmişti ama Denizhan yalnızca önündeki masaya bakıyordu. Naz sinir içinde yumruğunu sıktı. Sanki düşmanlarmış gibi davranması saçmaydı, ona hiçbir şey yapmamıştı ki.

"Otur kızım."

Naz da onun karşısındaki koltuğa oturdu. Şimdi Denizhan'la karşılıklılardı, aralarında elle tutulurcasına yoğunlaşan gerginlik iki çift gözün buluşmasıyla daha da artmış gibiydi.

Yalancı bir öksürük sesiyle bakışlarını birbirlerinden çektiklerinde Naz, müdür yardımcısının kendisine sorarcasına baktığını gördü. "Evet Naz, ben Denizhan'dan olanı biteni dinledim ama bir de senden duymak istiyorum."

Gözlerini, masanın arkasında oturan müdür yardımcısından çekip yere çevirdi. Burnunun sızısı katlanılmayacak gibi değildi, yine de bu olayı yaşamak istemezdi. Her şey güzel gidiyor derken fazla mı uçmuştu acaba? Tam şu ana kadar ayakları yere basmıyor gibiydi. Mükemmel, belki de mükemmelin ötesinde... Ancak şimdi, güzel gidiyor dediği şeyler tepetaklak olmuştu. Eve gidince dedesiyle elbet yüz yüze gelecekti, kendisine neler olduğunu soracaktı ve duyduklarına karşın Naz'ın suçsuz olmasına rağmen huysuzlanacağı kesindi.

Düşüncelerine ket vurmaya çalışarak derin bir nefes çekti içine. Gözlerini zeminden alıp Denizhan'a kısa bir bakış attı. Onu tanımıyordu, bu okulda ilk kez görüyordu, öyle ki varlığından haberdar değildi. Neden kendisine sanki öfkesini kusarmış gibi o topu atmıştı anlayamıyordu.

Gözlerini tekrar müdür yardımcısına doğru çevirdi. Olanı biteni kendince anlattıktan sonra Denizhan'ın tekrar itiraz edip müdür yardımcısı burada olsa da bağırıp çağıracağını düşünmüştü ancak öyle olmadı. Sanki hiçbir şey olmamış gibi susarak ve yaptığı şeyin sebebini söylemeyi reddederek oturmaya devam ediyordu. Yoğun bakışları hariç.

Müdür yardımcısı ellerini bir kez masaya vurup "Eveeet!" diye seslendi. Sandalyesini bilgisayarın olduğu tarafa kaydırırken konuşmaya devam ediyordu. "O zaman ailelerinizi arayalım bakalım, sonuçta Denizhan yaptığın küçük bir şey değil, biliyorsun."

"Biliyorum."

"Ve nedenini söylememekte ısrar ediyorsun."

"Bir nedeni yok."

"Peki. O zaman anneni mi arayayım babanı mı?"

Denizhan sandalyenin kenarına yasladığı koluna kafasını yasladıktan sonra ofladı. "İkisini de arayın."

"Peki."

Naz onun bu rahat tavrına şaşırmadan edemedi. Hem annesine hem babasına yaptığı savunmasız hareketi nasıl açıklayacağını düşünmüyordu. Üstelik Naz, hiçbir şey yapmamasına rağmen dedesine yapacağı açıklamayı dert edinirken. O sırada müdür yardımcısı çoktan Denizhan'ın annesi ve babasını aramıştı bile. Şimdi sıra kendisinde olmalıydı.

"Evet kızım, senin için kimi çağıralım?"

"Şey... Ben dedemle yaşıyorum ama o gelemez, yani gelmez."

Naz, söyledikleriyle beraber müdür yardımcısının Denizhan'a kısa fakat ne olduğunu anlayamadığı bir bakış attığını görmüştü. Sanki aralarında anlaşıyorlardı da olanlardan tek habersiz Naz'dı.

"Anlıyorum."

Naz hüzünle başını eğdi. Denizhan gibi kendisinin yanında duracak bir annesi ve babası olmasını o da isterdi. Dedesinin varlığı yetmiyordu, bazen en azından sadece var olduğu için şükrediyor ama sonra daha fazlasını istiyordu. Belki ondan biraz ilgi görse, bu umursamazlıkla yetinmek zorunda olmasa, bundan sonra da yanında olmayacak ailesinin yokluğunu bir nebze göz ardı edebilir ve dedesinin hislerine tutunabilirdi çok daha güçlü şekilde ayakta kalabilmek için. Ama işi hiç de kolay değildi.

Bir bardak suyla geçen yarım saatlik bekleyişten sonra kapı tıklanmış ve müdürün tek bir sözüne gerek kalmadan hızla açılmıştı. Denizhan da açılan kapının hızıyla ayağa kalkarken Naz yalnızca bakışlarını o tarafa çevirmekle yetindi.

İçeri ilk giren kişi sarışın, hoş giyimli bir kadındı. Yüzündeki endişeden korktuğu apaçık belli oluyordu. Girer girmez ayakta duran Denizhan'a "Oğlum!" diye seslenerek sarılmıştı. Tam Naz'ın karşısında, sanki kırk yıllık bir hasretin acısını dindirircesine sarılıp saçlarını okşamıştı oğlunun. Ardından uzun boylu bir adam yaklaşmıştı yanlarına, kumral ve takım elbiseli. Naz dış görünüşlerinden bile nasıl insanlar olduklarını anlayabiliyordu.

Adam da karısının ardından oğluna sarılmış, sonra başını avuçlarının arasına alıp "İyi misin?" diye sormuştu. Sanki Naz ve müdür yardımcısı orada yokmuş gibi büsbütün bir aileydiler. En sonunda müdür yardımcısının "Hoş geldiniz," sözüne karşılık kendi aralarında olan mırıldanmaları bitirip odaya dönebilmişlerdi. Denizhan'ın annesinin de babasının da gözleri, burnunda bir yaralanmanın olduğu alenen belli olan Naz'da takılı kalmıştı ilk önce.

Adam ellerini ovuşturup koltuğa otururken sordu. "Ah pardon, kızımız iyi mi?"

"Kızımız iyi şükür, okuldaki sağlık görevlisi ilgilendi."

Oğlunun yanına oturmayı tercih eden kadın, sıkı sıkıya tuttuğu elleri bırakmadan "Geçmiş olsun," diye mırıldandı. İçeri girerken durumundan şüphe ettiği oğlu sapasağlamken kim olduğunu bile bilmediği kızın oğlu tarafından yaralanması ona garip hissettirmişti. Yanında da kimsesi yok gibi görünüyordu.

"Denizhan'ın bu tavrını anlamakta güçlük çektiğimizden sizi çağırmak durumunda kaldık. İşinizden alıkoyduysak kusura bakmayın," diyerek ellerini masada birleştiren müdür yardımcısı çok beklemeden her şeyi kendi kanaatince anlatmıştı Denizhan'ın annesi ve babasına karşı.

Onlar da uyduklarıyla şaşırmışlardı, oğullarının herhangi bir sebebi olmadan hiç tanımadığı bir insana kasten zarar vermeye çalışması mantıklı gelmiyordu.

"Oğlum, bir şey söylemeyecek misin kıza? Çok ayıp bu yaptığın!" diye bir uyarı duyuldu babasından. Denizhan ilk kez bakışlarını utanç içinde eğip alnını ovaladı ama hiçbir şey söylemiyordu.

Gözlerini oğlundan hiç ayırmayan kadın mahcup bir ifadeyle Naz'a döndü. "Denizhan'ın bu kabahati için kusura bakma lütfen... Normalde böyle şeyler yapacak bir çocuk değil, biz de anlayamadık şu an. Anlaşılan evde etraflıca konuşmamız gerekiyor bu konuyu."

"Eşime katılıyorum. Lütfen Denizhan'ın bu terbiyesizliğini affet. Emin ol biz onunla gereken konuşmayı yapacağız."

Naz ne söyleyeceğini şaşırınca kucağında birleştirdiği ellerini iki yanına koyup ayağa kalktı. Eski gücünü kaybederek tekrardan cılız hale gelen sesini hafifçe öksürerek gizlemek istedi ama bu çözüm olmamıştı, usulca "Sorun değil," diye mırıldandı. Fakat nefesini rahatça içine çekmeden bir yumru oturdu boğazına, hemen ardından zorlukla konuştu. "Çıkabilir miyim hocam? Benlik bir durum değil artık."

"Çıkabilirsin kızım."

Geride kalan hiç kimseye bakma gereği duymadan hızla odadan çıktı. Burnunun sızısı değil, yalnızca yüreğinin hiç dinmemiş acısı katlanarak çoğalmıştı. Kendini tutamadığı için sessizce ağlamaya başladı Naz.

Gözyaşları ardı arkasınca dökülürken odanın karşısında yere oturmuş Baran da hızla kalkıp yanına geldi. Naz onun kendisine seslenmesini umursamadan okul kapısından dışarı çıkmak üzere koşturdu. Temiz hava ıslak yüzüne vurup teninde serin bir his bıraktığında, bu soğukluk alev alev yanan yüreğine hiç iyi gelmemişti.

Boş bahçede arka tarafa ilerledi. Az önce Baran'ın yaptığı gibi duvar dibine oturdu çaresizce, artık daha içli ağlamaya başlamıştı. Bacaklarını kendisine doğru çekti, kollarını bedenine sardı. O görüntüye şahit olmak yalnızlığını daha çok hatırlatmıştı kendisine.

Omuzları sarsılıyordu, onu kötülüklere karşı savunacak ve koruyacak bir ailesinin olmaması haksızlıktı. Bu hayatta her zaman dik durmak mecburiyetinde kalmak da öyle... Ben de birilerine tutunmak istiyorum diye geçirdi içinden. Artık babama çok kırılıyorum, benden haberi yoksa dahi ona kızıyorum, neredeyse bir an önce gelsin istiyorum...

Başını öne eğmekten dolayı sargısı biraz kaymıştı. Kafasını geriye atıp duvara yaslandı, Baran da yavaşça yanına gelmiş ve yere oturmuştu. Merak ve merhamet içinde kendisine bakıyordu. Naz ıslak bakışlarının ardından onu bulanık görse de Baran sesini duyurarak da başarmıştı hislerini belli etmeyi. "Naz... Kötü bir şey mi dediler içeride?"

İki yana salladı başını. Mırın kırın "Hayır," dedi. Üzülmek için doğmanın yeterli olduğunu öğreneli epey zaman geçmişti zaten.

"O zaman ne ağlattı seni böyle?" Parmaklarını uzatıp Naz'ın yanaklarındaki yaşları yavaş yavaş temizledi, işini ciddiyetle yapıyordu. "Çok güzel bağırıyordun ona, hakkını savunuyordun. Odada ne oldu da böyle ağlamaya başladın?"

Dudaklarını içe doğru kıvırdı, zorlukla gülümsemeye çalışırken saçlarını geriye ittirmişti. "Burnum acıyor," diye sızlandı ağlamaktan dolayı incelen sesiyle. "Burnum çok acıyor..." Keşke gerçekten öyle olsaydı, keşke şu an yalnızca burnum acısaydı.

Loading...
0%