Yeni Üyelik
27.
Bölüm
@askilav

Yiğit: Hasta mı oldun?

Ertesi akşam vakti gelen mesaja eskisi gibi şaşkınlıkla değil alışkanlıkla baktım. Onla ayrıldıktan sonra sessizce eve girip annemle hiç konuşmadan odama geçmiştim. Annem bana cidden küsmüş ve sabaha dek hiç konuşmamıştı. Belki ona bağırdığım için bana kırılmakta haklıydı fakat ben de haklı olduğuma inanıyordum.

Kıyafetlerim değil, tüm hayatım boyunca tüm hayatıma karışması bir yana, bunların üstüne beni yapmadığım şeylerle itham etmesi dokunuyordu. Üzüldüğüm şey buydu. Bir de ertesi gün dehşet şekilde hasta olarak uyanmıştım. Kestirilmiş bir sondu bu, o yüzden hiç şaşırmadım. Hatta annem de şaşırmadı, sadece bir ton laf ederek benimle ilgilendi.

Aklına eseni yapan, bunaltmaya gelmeyen birisi olduğumu annem olarak en iyi o biliyordu. Tüm bunlara rağmen onları üzecek, onların başını yere eğdirecek hiçbir şey yapmamıştım şu zamana kadar. Hayatlarımız farklı çizgilerde ilerlediğinde bu gerçeği hatırlayıp bana, ona göre davranmalarını istiyordum. Annem ise tüm bunları bilmesine, o evi terk edeceğimi bilmesine rağmen üstüme geliyordu.

Burnumu çekip sızlayan gözlerimi ovaladıktan sonra dermanı kalmamış parmaklarımla bir şeyler yazmaya koyuldum.

Hazal: Nereden anladın?

Yiğit: Zor olmadı benim için.

Hazal: Sahilde misin yoksa?

Yiğit: (sahil fotoğrafı)

Hazal: Gelmediğim için hasta olduğumu mu düşündün yani?

Yiğit: İnkar etmedin Hazal.

Hazal: Evet, hastayım çünkü.

Yiğit: Ben de sahilde olduğumu inkar etmedim.

Hazal: Bugün yine dertlisin o zaman.

Yiğit: Bunu buradan yazmayacağım.

Hazal: Nedir senin bu mesajlaşmaya karşın alerjin?

Yiğit: Konuştuğum kişilerle yüz yüze olmayı tercih ediyorum. Gerçekliği seviyorum.

Hazal: Mesajlaşmak sahtelik değil.

Hazal: Ayrıca gerçekliği bana karşı tercih etme.

Yiğit: Zaten buna mecbur bıraktın.

Hazal: Mecbur bırakmadım, hasta oldum ya hani?

Yiğit: Her neyse.

Yiğit: Şimdi nasılsın?

Hazal: Dün akşamdan daha iyiyim.

Yiğit: Onu nasıl başardın?

Hazal: Düşünmek daha büyük bir hastalık deyip şov yapayım hemen.

Yiğit: Yalan da olmazdı.

Yiğit: Ama sen yine de bunlara kanıp bir daha öyle dışarı çıkma.

Hazal: Tamam, bir daha yapmayacağım.

Yiğit: Güzel.

Bir süre başka şeyler yazmasını bekledim, benim söyleyebileceğim çok şey varken Yiğit'e biraz fırsat tanımak istiyordum. En azından beni sahilde beklemesinin sebebini söyleyebilirdi. Biz arkadaş değildik, onun bir sevgilisi vardı ve kuzenim o kıza deli gibi aşıktı. Zaten kendisi de hiçbir zaman aldatan erkek konumunda olmayı istemediğini bana defalarca söylemişti. Şimdi niye gözleri beni arar gibi davranıyordu?

Bunu ona sormak istiyordum. Ekranı kararan telefonu açıp bir şeyler yazdım aceleyle. O an bu doğru karar gibi görünmüştü.

Hazal: Benden bir şey mi istiyorsun Yiğit?

Yiğit: Hayır.

Hazal: O zaman neden o deniz kenarındasın?

Yiğit: Sen deniz kenarında rahatlamıyor musun? Ben de aynı şekilde hissediyorum. O yüzden geldim.

Hazal: Tek sorun bu mu sence?

Hazal: Beni niye merak ettin ki?

Hazal: O gün de beni görünce uzaklaşmalıydın yanımdan.

Hazal: Hiç gelmemeliydin.

Yiğit: Konuşabileceğimizi düşündüm.

Hazal: Cidden bu kadar üstü kapalı şeyler söyleme.

Hazal: Ben çok çabuk sinirleniyorum.

Hazal: Ve sinirlenince olur olmadık laflar edebilirim.

Hazal: Ama kendime bir söz verdim, tamam mı?

Hazal: O sözü çiğnemeyeceğim.

Hazal: Bu yüzden lütfen ya o bankta oturma ya da beni hiç sorma.

Telefonu sinirle sıktım, Yiğit'in kısmında yazıyor yazısı belirmiş ama uzun bir süre hiçbir şey yollamamıştı. Öylece durup bir şeyler demesini bekledim. En sonunda merakımı dindirecek bir mesaj gelmişti.

Yiğit: Ben yine de burada oturup bekleyeceğim.

Yiğit: Eğer iyi olup gelirsen daha sonra konuşuruz.

Hazal: Konuşamayız.

Yiğit: Tamam o zaman susarız.

Hazal: Gelmeyeceğim Yiğit.

Yiğit: Niye inadın tuttu ki şimdi?

Hazal: İyi birisi olmaya çabalıyorum çünkü.

Yiğit: Kötü olduğunu nereden çıkardın?

Hazal: Bilmem, öyle hissettim.

Yiğit: Ben mi hissettirdim?

Hazal: Bu konu hakkında bir şey demeyeceğim.

Yiğit: Tamam o zaman, iyileştiğin akşam buraya gel ve senden özür dileyeyim.

Hazal: Özür istemiyorum, özürlük bir şey yok.

Yiğit: Ben senden özür dilemek istiyorum.

Hazal: Şimdiden affettim, gerek kalmadı.

Yiğit: Neyse gidip saçlarımı yıkayayım da şurada seni bekleyeyim.

Yiğit: Belki yatak döşek hasta olurum.

Mesajı görüldü bırakıp oradan çıktım. Kalbim küt küt atıyordu. Gelmem için neredeyse bir yalvarmadığı kalmıştı... Bu kadar kısa süre içinde benimle konuşmak isteyecek kadar onu değiştiren şeyin ne olduğunu çözemiyordum bir türlü. Ama mesajda gelmeyeceğim dememe rağmen bir an önce şu hastalığı atlatıp yanına gitme isteği belirmişti içimde. Onu o bankta bulmak canımı acıtacak olsa da diğer bir uca, Yiğit'in en uzağına oturabilirdim.

Telefonu komodine bırakıp yarım bıraktığım kitabı açtım. Kütüphaneden aldığım diğer kitap bittiğinde bunu daha önce okuduğum kitaplar arasından bulmuştum ve tekrar okuyasım gelmişti. Aklım sürekli mesajlara kaysa da birkaç satır okumaya çalıştım.

Gözlerim hastalıktan dolayı acıyordu, yine de kelimeleri gözden geçirdim. Hafiften sararmış sayfaların üstünde onun görüntüsü beliriyordu. Hiç istemediğim bir yola yokuş aşağı yuvarlanarak gidiyordum resmen. Derince nefeslenip kendimi kitaba odaklamaya çalıştım. Başımdaki ağrı, üstümdeki yorgunluk da her şeye engeldi ama beni Yiğit'i düşünmek kadar huzursuz etmiyorlardı.

Bir süre yavaş yavaş kitap okudum. Bu epey uykumu getirmişti, gözlerim az kalsın kapanacaktı fakat kelimelerin yine beni beynimden vurduğu bir yere denk geldim, uykum hızla patlayan bir balon gibi söndü.

Yüreğim neden çılgınca atıyor böyle?

Kırılıp döküleceğini bile bile!

Söyle neden, neden, neden...

Aptallar âşık olur hemen?

🎭

Loading...
0%