@askilav
|
Yiğit'ten Yapayalnız kaldığımda, sabaha ulaşmak daha kolay olmaya başlamıştı benim için. Artık ona haksızlık ediyorsun diyerek içimi yitirip bitiren bir düşünceye sahip değildim. Sığınabileceğim bir yer aramanın, aslında açıkta durmaktan daha kötü olduğunu anlamıştım çünkü. Bitmişti her şey. İnandığım ne varsa yıkıp atmıştım. İnanmamak lazımdı. Sabah erken vakitlerde aşağıdan gelen gürültüye karşın yattığım yatakta doğrulup yüzümü sıvazladım. Dün Hazal'ı evine bıraktıktan sonra, bir yere tüneyip yorulana kadar düşünme alışkanlığı beni ilk kez terk etmişti. Direkt eve geçmiştim. Sandığımdan da iyi gidiyordum yani. Elimi yüzümü yıkayıp aşağı indim. Yengem tiz kahkahaları arasında bir şeyler anlatırken abimle beraber kahvaltı için masayı kuruyorlardı. Ellerimi belime koyup "Günaydın," dedim orada olduğumu belli etmek istercesine. Bunun ardından masanın başında oturan annem de dahil olmak üzere hepsi bakışlarını üstüme çevirdi. Sanki hayatlarında hiç görmemiş bir şeye bakıyor gibilerdi. Bakışlarımı kendimde gezdirip garip bir şey aradım, siyah eşofmanım ve lacivert tişörtüm gayet normal duruyordu aslında. Tekrardan onlara baktım. "Ne var? Ne gördünüz açıkta?" "Niye hayattan zevk alıyor gibi bakıyorsun sen?" diye sordu abim. "Gereksiz konuşuyorsun abi," derken homurdanmıştım. Kaşlarım huysuzlukla çatıldı, abim elindeki tabağı masaya koyduktan sonra mutfağa dönmek için yanımdan geçmiş, bu esnada omzuma çarpmıştı. "Sana Camus'tan falan alıntılar yapmamız lazım değil mi? Kusura bakma, o kültür seviyesinde değiliz henüz, kendi aramızda şakalar yapıyoruz işte... Ne kalitesiziz biz be." Kendi kendine kuruluyordu yine. Başımı iki yana sallayıp annemin sağında kalan sandalyeye oturdum. "Anne, oğlun fazla alıngan," diye şikayet ettim onu bir de. Annem elini uzatıp saçlarımı sevdikten sonra "Kavga etmeyin kuzum," diye mırıldandı. Yine en dingin halindeydi. Yengem peynir tabağını sofraya bırakırken sucuktan atıştıran abimin eline vurup anneme gülümsedi. "Annecim, Yiğit akşam eve erken geldi, senin haberin yok tabi," diyerek onu bilgilendirmişti. "Uyumuştum, görmedim ki," derken masum masum bana baktı annem. Onun bu haline istemsizce gülümsedim. Erken yattığı için evde sadece sabah olan şeylere şahit olabiliyordu. "Sen bakma anne, abartıyor onlar." Abimle yengem tekrar mutfağa geçtiklerinde annem koluma dokundu hafifçe. "Melis'le mi tartıştınız yoksa?" İçimi bir huzursuzluk kaplarken yorgun bir nefes bıraktım dışarı. Annem de değişimleri takip ediyordu, yüzü hüzünle kasılırken "Bir şey mi oldu Yiğit?" diye sordu. Dün günün ilk yarısında olanları aklımda silip atmaya çalıştım. Omuzlarıma yük gibi binmesine izin vermeyecektim bunun, oturduğum sandalyede toplandım ve "Anne, ayrıldık Melis'le," diye mırıldandım. Bunun bana kötü hissettirmemesine istemsizce sevinmiştim. "Niye oğlum? Yanlış bir şey mi yaptın yoksa kıza?" Başımı iki yana salladım, bu sefer "Onun mu sana ters bir şeyi oldu?" diye sordu. Buna da "Hayır," deyip cevap verdim. Gereksiz ayrıntıları kimsenin bilmesine gerek yoktu. "Yapamadık, bitti." "Ne bitti?" Arkamı dönüp sorarcasına kaşlarını kaldıran abime baktım. Onun da bilip rahatlamaya hakkı vardı galiba. "Melis'le bitti," dedim normal bir şeyden bahseder gibi. Zaman geçtikçe söylemeye ve bunu yaşamaya ben de alışıyordum galiba. "Valla mı?" diye sordu çaydanlığı masaya sert bir şekilde bırakıp. Yengem de "Ciddi misin?" diye çığırmıştı. Bir elimi yüzüme götürüp onların tepkilerine karşın alnımı sıkıntıyla sıvazladım, gerçi onları da bu hale ben getirmiştim. "Ciddiyim... Bir süredir gitmiyordu zaten." "Hazal'ı mı gelin alacağız yoksa?" derken yengem koştur koştur yanıma geldi ve kolumu dürttü. Ne dediğini algılayamadım ilk başta. Kaşlarımı çatıp gözlerimi kısıp anlamadığımı belirtircesine ona baktım. Bu hoşuna gidermiş gibi gülmeye başladı o an. "Şoka girdi çocuk, ne olduysa buna?" Kelimeler aklımda bir araya gelebildiğinde istemsizce ben de güldüm. "Yenge ne diyorsun Allah aşkına?" O sırada abim "Hazal kim?" diyerek durumu sorguluyordu. "Yaptın mı yapacağını?" Yengeme dönüp başımı iki yana salladım, o da bana bakıp yaptığından suç duymayan haylaz bir çocuk gibi tebessüm ediyordu. "Hazal kim? Ben öyle birisinin ismini duymamıştım." Abim yanımıza kadar gelip yengemin belini sardı ve onu kendine çekti. Yengem de buna karşılık abimin yanağını okşayıp "Ben sana anlatacağım sonra," diye yüksek sesle fısıldamıştı. "Bana anlatmayacak mısın İclal?" Yorgunca anneme döndüm. O da saf bir merakla bize bakıyordu. Ellerimi masaya koyup konuyu kapatmak için "Anlatılacak bir şey yok," dedim. Bu biraz garipti, yani Hazal'ın evimizde gelin olarak anılması. Gözümün önüne gelinlikli hali geliyordu ve pek iyiye alamet değildi. Kuruyan boğazımı düzeltmek için yutkunup sucuk tabağını aceleyle önüme çektim. "Bundan sonra yalnız olduğumun haberini vermek istedim, uzatmayalım. Ayrıca Hazal benim arkadaşım." "Bana nedense sen gidip yine en yanlış kararları verecekmişsin gibi geliyor ama hadi hayırlısı," derken abim de çaprazıma oturup yengemin sandalyesini çekti. Abimin ne dediğini duymuştum ama yengemin otururken ağzının içinden mırıldandığı şeyleri işitemiyordum. Başımı sorarcasına iki yana sallayıp "Ne diyorsun yenge?" diye seslendim ona. "Aşkınla tutuşup yandım çingenem, ne diyeceğim başka?" Omuzlarını hareket ettirip anneme doğru eğildi ve imalı imalı şarkıyı söylemeye devam etti. "Çingenem çingenem kara gözlü çingenem!" Genelde kahvaltılarda bu şarkıyı söylerdi çünkü annem çok severdi ama şimdi bana öyle bir imayla bakıyordu ki kaçırdığım bir şey var gibi hissediyordum. Ona bakmayı kesip önüme döndüm ve tabağıma aldığım şeylerden atıştırmaya başladım ama dilim damağım kuruduğu için hepsi yavaş yavaş geçti, sonra çayımdan koca bir yudum alayım deyince yanmıştım. Yengem bu halime gülerek seslendi, bir yandan da peçete uzatıyordu. "Ah tutuşup yanma Yiğitcim dur!" "İclal, oynama çocukla," derken abimin de yüzünde alaylı bir sırıtış görmüştüm. "Belli ki yakanı çok zaten." Derin bir nefes alıp sandalyemi geriye ittirdim ve ayağa kalktım. Zaten bir şey yiyecek halim kalmamıştı. "Size afiyet olsun." "Ama hiçbir şey yemedin oğlum," derken elimi tuttu annem. "Yiyeceğimi yedim anne sağ ol." Odama geri çıktığımda yorgunca masama oturdum. Ders çalışmam lazımdı ama sabah hiçbir şey düşünmüyorum diye sevindiğim zihnime nazar değmiş gibi yine düşünceler doluşmaya başlamıştı. Masaya yaslanıp öne doğru eğildim, elimi kafama atıp saçlarımı karıştırdım biraz. Yengem aklıma sokmuştu bir kere beyaz gelinliği içinde Hazal'ı, neden bilmiyorum istemsizce gözlerimin önüne geliyordu ve o sırada tıpkı masada olduğu gibi bunun yutkunamayacağım kadar bana zor geldiğini hissediyordum. Arkadaş olduğumuzu ifade etmiştim çünkü. Kalın kitaplarımdan birisini önüme çekerken gözüm Mavi Bulut'a takıldı, capcanlı renkleri benim diğer kitaplarım arasında ilgi çeken tek şeydi. Dersi bir kenara bırakıp telefonumu açtıktan sonra Instagram'a girdim. Hazal yeni bir şey yazmamış, sadece dün çektiği fotoğrafları yollamıştı. Fotoğraflardan en son attığını kaydettim sadece, sonra da farkında olmadan Hazal'ın profil resminin üstüne tıklayıp hesabına girdim. Kısa bir süre önce baka baka aşina olduğum fotoğrafın üstüne yeni bir şey paylaşmıştı. Hatta benim çektiğim fotoğraftı bu. Üstüne basıp büyütürken dudaklarımda bir gülüş olduğunun o an farkında bile değildim. Dün aslında canlı halde şahit olduğum bu anın, şimdi profilinde bir hatıra olarak yer alması sanki içimde bambaşka bir şeyi güçlendiriyordu. (instagram paylaşımı) @hazalogutmen: kuşkanadının esintisi🍁 341 beğeni - 27 yorum @renginkurucesme: Aşkım mükemmelsin 💖 @ilaydaogutmen: Ablamm💓 @zekiyanik: Bak yine iyisin 💨 @selmankula: 🙌 @cilemortac: Öpeyim 😍 +22... Yorumları kaydırıp yazılanların hepsine göz attım. Rengin ve Selman dışında hiçbirini tanımıyordum ama Selman'ın Hazal'a bu kadar yakın olmasına da bir türlü anlam veremiyordum. Akın'ı sevmezken onun arkadaşıyla bu kadar yakın oluşu biraz canımı sıkıyordu. Sıkıntılı bir nefes bırakıp fotoğrafa biraz daha baktım. Dün tekrar parça parça gözümde yaşanıyordu; karşımda çöküp duvara yaslanışı, benimle konuşması, belime sarılması... Sanki onu yanıma çeksem her ne kadar itiraz etse de o uçurumdan benimle atlayacak olduğu hissi, sabah Melis'in karşımda beni suçlarcasına konuşmasını dahi kolaylıkla unutturuyordu. Hazal'ın hesabından çıktıktan sonra kendi profilime girdim. İki sene önce ablamla paylaştığım fotoğraftan başka hiçbir şey yoktu, dümdüz bir insandım çünkü. Hatta normal insanlardan da gerideydim. Sosyal medya kullanmak, fotoğraf çektirmek, mesajlaşmak, yapılabilecek bir şey gibi görünmüyordu gözüme. Gerçi bunları yapmak için de birer anlama gerek duyuyordu insan, sanki o anlam içimde doğmuş gibi galerimdeki son fotoğrafı, Hazal'ın ısrarla fotoğrafladığı halimi oraya ekleyip altına da hiç unutmamam gereken bir notu ekledim. O an hepsini o kadar hızla yapmıştım ki vazgeçmek için bile zaman kalmamıştı bana. (instagram paylaşımı) @yigitkizildag: hadi biraz cesaret drogo 476 beğeni - 1 yorum @hazalogutmen: sonuçta vicdanın çok rahatsız değil ve Tanrı seni affedecektir Sadece on beş dakika sonra geldi bu yorum. Hazal'ın da benim profilimde olduğunu bilmek ansızın sırıtmama sebep olmuştu ama kendimi tuttum. Devamı getirilen bir alıntıydı sadece, o da arkadaşım olarak yapmıştı bunu. Parmaklarımı dudaklarıma sürtüp bu can sıkıcı gülümsemeyi bitirmeye çalıştım. Hazal'ın yorumuna uzun uzun baktığım an bir arama belirdi ekranda. Melis arıyordu, böylelikle o engel olmak istediğim tebessüm de kendiliğinden bitti. Neden aradığını bilmememe rağmen isteksizce yeşil ikonu kaydırdım, hiçbir şey söylemek gelmiyordu içimden. Melis'le aramızda olan iletişimin sonlandığını hissediyordum. O da sessizliğimden sonra sözün kendisine düştüğünü fark edip "O neydi?" diye sordu. "Ne neydi?" "O kızla aynı yerde fotoğraf paylaşmak Yiğit, ne demek bu?" "Açıklama mı yapmalıyım?" Derince nefeslendiğini işittim, sabrını korumaya çalışıyordu. "Dün Akın'la olan ilişkim için suçlandım ve sen şimdi benden intikam alır gibi o kızla aynı yerden fotoğraf mı paylaşıyorsun? Bir de altına yorum atmış ya!" Sandalyede sırtımı geriye yaslayıp başımı arkaya yatırdım. Sinirlerim geriliyordu. "Sadece canım yansaydı intikam alırdım Melis. Ayrıca çocuk gibi o ona yorum atmış, bu buna yorum atacakmış, buna mı takılacaksın?" "Takılacağım yeri sana sormayacağım!" diye bağırdı ama sanki ağlayacak gibiydi. "Bu samimiyet ne zaman kuruldu onu merak ediyorum! Bir geçmişi var demek ki!" "Hiçbir şeyin geçmişi yok, saçma sapan konuşma." "Çıldıracağım ya! Çıldıracağım şu sakinliğine!" Gözlerimi kapatıp elimi de yüzüme götürdüm. Parmaklarım şakaklarıma değdiğinde orayı ovalamaya başlamıştım. "Melis benden ne istiyorsun?" "Bir yıldır soramadığını şimdi mi soruyorsun?" Bir süre hiçbir şey söylemedi. "Hiçbir şey istemiyorum, senden ne isteyebilirim ki? İstediğim şeyler zaten Akın'da bulunuyor ben geç farkına varsam da..." Sandığımdan daha olgun karşılıyordum durumu çünkü bunu kıskandırmak için yaptığını anlayacak haldeydim, sorun sadece kıskanmamamdı. "İyi güzel, mutluluklar size." Sonra Melis yine çaresiz bir şekilde çığlık attı. "Kalpsizin tekisin sen! O kız yanında sanıyorsun ama onu da kaçıracaksın kendinden çünkü seni sevmeyecek! Sevecek olsa da sen onun sevgisini mahvedeceksin! Senin yaptığın tek şey bu çünkü, mahvetmek!" Sonlanan konuşmanın ardından telefonu yavaşça kulağımdan indirdim. Sanki ilk kez tanıştığım birisiydi kulağımdaki sesin sahibi, belki de hiç tanımadığım biri. Kesinlikle Melis değildi. Gözlerimi ağır ağır kırpıp kapanan aramanın ardından en son açık kalmış Hazal'ın yorumuna ve sonra hemen yanındaki ufak resmine baktım, bu düşündürmüştü. Hazal benim yüzümden gider miydi gerçekten? |
0% |