50. Bölüm

50

tuğba fc
askilav

İki buçuk sene sonra

Hayatın garipliğine ilk defa bu kadar yoğun şahit oldum çünkü hayat bu sefer tüm garipliğini benim üstümde denemek istedi. Mesela zamanla epey oynadı. Önceden zamanın hiç geçmediğine inanırdım ki şimdi bunca hıza ayak uyduramaz hale gelmiştim.

Hız derken... Hayatımda bir karmaşa ya da değişiklik yoktu. Yalnızca hepsi birbirinin aynı olan günlerimin çok çabuk geçtiğini düşünüyordum. Gerçi böyle iyiydi; çalışır çalışır sonra emekli olur, emekli olduktan sonra da ölmeyi beklerdim artık.

Yetişkin olmanın böyle bir şey olduğunu bilseydim büyümek için kesinlikle çabalamazdım. Ya da şey... Ben yaşamayı bilmiyordum.

Tüm yakın arkadaşların bir arada yaşadığı o eğlenceli hayatlar sadece kitaplarda varmış, geçen iki buçuk senede bunu anladım. Çünkü Rengin aldığı formasyondan sonra deli gibi çalışıp benden çok uzak bir doğu şehrine Edebiyat öğretmeni olarak atanmıştı ve sanırım buna üzülmüyordu çünkü çok fazla akraba baskısına maruz kalmıştı evdeyken.

Bense mezun olduktan sonra İstanbul'da kalıp iş aradım. İlk başta yalnızca kendi bölümümde çalışırım diye bir kriter belirlemiştim ama bir sene bunu ertelemek zorunda kaldım. Çünkü iş bulmak çok zordu. Farklı sektörlerde geçici şeyler yapıp bir süre geçimimi sağladım; bir başıma evde yaşadım, bunaldım, sıkıldım, yapayalnızdım...

Ailemle barışmadım.

Yeni bir aşka yelken açmadım.

Daha eskileri aşamadım...

O kara mezuniyet gecesi, Yiğit'le her şeyi bitirdiğim için pişman olsam mı olmasam mı bunu epey düşündüm çünkü o gecenin ardından Yiğit benimle görüşmek için fazlasıyla çabaladı ama ben Rengin'le ona ilettiğim sözlerle, bunu istemediğimi belirttim. O da bir süre sonra beni baskılamak istemediği için vazgeçmek durumunda kaldı.

Onu bunca severken beni bu ilişkiden uzak tutan şeyi çözemedim bir türlü. Aslında oturup analiz edince her şey çok saçmaydı. Öncelikle tanışmamız... Hiç sevmediğim kuzenim Akın'ın yalanlarına inanıp onu sevgilisinden ayırmak için mesajlar atmam utanç vericiydi. Ben bunu bir türlü aşamamıştım. Sonra Akın'ın devam eden yalanlarına karşın hayatın bizi sahil kenarında bir araya getirişi her ne kadar çok tatlı ve romantik görünse de ben tanışmamıza sebep olan saçmalığı düşündükçe kafamı taşlara vurmak istiyordum. Belki de Yiğit bana kızmalıydı, benden uzak durmalıydı çünkü bir aptal gibi davranmıştım.

İkinci olarak, birbirimizi kıskanışlarımız ama üstünden aylar geçmesine rağmen bir türlü açılamayışımız... Kaderin bize nasıl bir sille atacağı bile belli değilken seni seviyorum demekten korkar hale gelmemiz fazla cesur hareketti ama bunu bir türlü gerçekleştirememiştik.

Ayrıca Yiğit'in arkamdan sanki bana deli divane aşık gibi kavga çıkarması ama bunu bir tek benden saklamasına karşın bir kırgınlığım vardı.

Tüm bunlar bir araya gelince, her şeye rağmen aşkının peşinden koşan o gençlik kitabı kızlarına benzeyemedim. Vazgeçmek o kadar zor değildi, üstelik severken... Rengin bundan dolayı bir aptal olduğum konusunda çok diretti, o bu şansı elde etseymiş sevdiği adamın dibinden bir saniye bile ayrılmazmış...

Ben... Bu Yiğit için kırıcı olur muydu bilmiyordum, şimdi hayatımda olmadığı için bunun kırıcı bir şeye dönüşmesinin de imkanı yok ama... Onu sevmeme rağmen uzak durduğum yıllarda ölecekmişim gibi hissetmedim. Bunun Yiğit'e karşı sevgimin azalmasıyla bir alakası yoktu tabi, her şeye rağmen okuduğum her satırda onu bulmaya devam ettim.

Özellikle gözlerine baktığımda aklımda çınlayan o satırları hiç unutamadım.

Nasıl istiyorum gözlerimizin buluşmasını, cehennemin sırlarından birine vâkıf olmak için.

Yine de insan kendini düşünebilmeyi öğrendiğinde tüm acılar sönüp gidebiliyordu. Bir gün tekrar buluşacağımıza dair ufak bir inancım olsa da o kara mezuniyet gecesi düşündüğüm gibi, kaderlerimiz bir daha hiç kesişmeyebilirdi. Tüm bunların normal şeyler olduğunu kafamda oturtup öyle devam ettim hayatıma.

Bu hayatta her şey normaldi; et tırnak olduğumu düşündüğüm ailemle kopmak, aşkından öleceğimi sandığım adamla aramızdaki sevgi bağına rağmen ayrı düşmek... Her şey yaşanabilirdi ve ben tüm bunlarla baş edebilirdim.

Çevirimi teslim etmek için geldiğim yayınevinde birkaç arkadaşımın ortak çeviri yaptığı odaya girdim. Bir süredir yalnızca evde oturup bir kitap üzerinde çalıştığım için yalnızdım ve hazır buraya kadar gelmişken biraz insan yüzü görmek bana iyi gelecekti. Ancak odaya girdiğimde arkadaşlarım hararetle çalıştıkları kitabı bırakmadılar.

"Hazal, baksana sence şu kalıbı hangi deyimle açıklayabiliriz?"

Serhat'ın sorduğu şey için okuduğum kitabı bırakıp bilgisayar ekranına döndüm ve göz attım. Aklıma gelenleri söylerken bıkkındım çünkü buraya sadece sohbet etmek için gelmiştim, çalışmak için değil... Yerime geri oturduğumda Serhat ve Demet de çevirilerine geri dönmüşlerdi.

Ben kitap okurken ve onlar da çalışırken odada usul usul bir şarkı çalıyordu.

Güneş her akşam batıp her gün doğuyorsa

Çiçekler solup solup tekrar açıyorsa

En derin yaralar kapanıyorsa

En büyük acılar unutuluyorsa

Neden korkulur hayatta söyleyin bana

Bir süre Candan Erçetin'in sesini dinledim. Rengin'le Türkçe pop dinleyerek çıldırdığımız günler geride kalmıştı, artık yalnızca böyle dingin şarkılar dinliyor ve kendi kendime gülümsüyordum. Bu gülümseme bazen buruk bazense huzurlu oluyordu çünkü hayat tam olarak böyle dengesizdi.

Sandalyede yayılıp elimdeki kitabı okumaya devam ettim. Kitabın sonlarına yaklaşırken satırlar arasında anlamlı bir bütün oluşturan kelimeler epey yankı yaptı zihnimde.

"Çok yazık, çünkü birbirimizi bütün hayatımız boyunca sevdik. Ama sonuçta, sonsuza kadar birlikte olamayız."

Ani bir şokla yutkunup yayıldığım sandalyede toparlandım. Boğazım düğümlendiğinde, aklımdan geçen düşüncelerin aslında kendime söylenmiş bir yalan olduğu fikri nedense çok mantıklı gelmişti. Ben iyi miydim yoksa kendimi iyi olduğuma mı inandırıyordum?

Ve sonra hayat yine tüm garipliğini üstüme oynadı, odada usul usul şarkısını söyleyen Candan Erçetin o sözleri ritme uygun dillendirdi.

İnanmadım asla inanamam

Her şeyin bir sonu olduğuna

Kitabı sert bir şekilde örttüm. Bu sesle beraber Serhat ve Demet'in bakışları da bana döndü. "Neyin var Hazal?" diye sordu Demet.

Hızla ayaklanıp bir de çalan şarkıyı kapattım. "Sizce neyim var? Buraya sohbet etmek için gelmiştim ama suratıma bile bakmadınız!" Ve ben bu yüzden düşünmek zorunda kalıyorum!

Serhat kaşlarını hayretle havaya kaldırıp "Az önce baktım ya," dedi, bunu söylerken kendinden emindi.

"Kitabı çevirmek için yardım istedin!" Çıkışırken kollarımı iki yana açtım, zaten kaşlarım çatıktı. Galiba yaşlı huysuzluğuna çok çabuk kapılmıştım.

"Ama bunun bitmesi lazım."

"İki dakika da mı vakit ayıramazdınız?"

Demet tekerlekli sandalyesini kaydırmadan önce bilgisayarı kapattı ve sonra yanıma geldi. "Tamam hadi sohbet edelim!" derken birden fazla neşelenmiş gibi göründü gözüme, galiba keyfimi yerine getirmeye karar vermişti. "Serhat sen de atıştırmalıklarımızı getir bakalım."

"Hemen..."

Birkaç dakika sonra, onları zorla bir araya toplamamla üçümüz hem atıştırmaya hem de sohbet etmeye başladık. Konuşmak, kafa dağıtmak gerçekten iyi gelmişti. En azından daha az düşünüyordum. Avucumdaki fındıklardan yerken "Aziz'den beterim," dedim.

"Hangi Aziz?" diye sordu Serhat.

Çiğnediğim fındıkları yavaşça yuttum. "Kan ve Gül."

"Kıraç?" dedi sonra. İkimiz farklı şeylerden bahsediyorduk.

"Of kitap olan Kan ve Gül'den bahsediyorum, oradaki Aziz'in çok sıkıcı bir çevirmenlik hayatı vardı ama sonra başına gelmeyen kalmamıştı! Okumadın mı Serhat?"

Demet karıştı bu sefer araya. "Onun hayatı boka sardı ya, karısı-..."

"Söyleme!" derken Demet'in sandalyesine tekme atmıştı Serhat. Onun bu heyecanına irkilirken istemsizce güldüm, sonra o kendi kendine bağırmaya devam etti. "Belki okuyacağım, niye anlatıyorsun?"

"Neyse ne, onun kadar bile olamadım..." Sızlanışım tekrar üstüme bir hafakan getirmişti. Derin bir iç çektim. "Ve Rengin'i çok özledim."

Demet göz devirerek baktı bana. "Şu kızın adını yanımda anmaz mısın?"

"Siz niye anlaşamıyorsunuz ya?"

"Çünkü seni çalacakmışım gibi davranıp resmen bana düşman oldu!"

"Görmezden gelebilirsin! Birbirimizi çok seviyorsak ne yapabiliriz yani?"

"Tamam ama ben de seni çok seviyorum," derken suratı masum bir hale bürünmüştü Demet'in. Elimi uzatıp hemen yanağını okşadım.

"Ben de seni çok seviyorum ama bir dahakine geldiğimde fındık ceviz falan değil çıtır leblebi getir tamam mı?"

Serhat küçümseyerek baktı bana, bir yandan da cevizleri kıtırdatarak ısırıyordu. "İnsanın ruhu fakir olmayagörsün işte... Çıtır leblebi diyor ya? İstesene kaju falan."

"İnsanın ruhu sonradan görme olmayagörsün işte, ne yapayım kajuyu? Pahalı diye onu sevmek zorunda mıyım? Çıtır leblebi seviyorum! Bir sorunun mu var Serhat?"

"İkisini de getirmeyeceğim için sıkıntı yok," deyip duruma el koymuştu Demet. "Fındığı cevizi anneannem köyden yolladı, e bizim oralarda da çıtır leblebi ya da kaju yetişmediğine göre... Ancak bulduğunuzu yiyebilirsiniz."

Onun sözlerine istemsizce kıkırdadım. Hep beraber ortaya koyduğumuz ufak saklama kabındaki fındık ve cevizlerken yemeye devam ettik.

"Bu arada duydunuz mu?" Gözlerimi Serhat'a kaldırdım. Yine bir dedikodudan ilk önce onun haberi olmuştu belli ki. "Haydar Bey yayınevi için bir grafiker daha almış."

"Ya? Açık daha yeni kapanmamış mıydı?" dedim.

"Aynen öyle demişlerdi ama patronların kafası farklı çalışıyor işte, vardır bir fikri onun da."

Omuz silktim buna. Zaten evden çalıştığım için burada sadece Serhat ve Demet'le iletişimdeydim, o yüzden beni çok ilgilendirmiyordu. Kuruyemiş atıştırmaktan sıkılınca ellerimi silkeleyip ayaklandım. "İyi hadi gidiyorum o zaman ben."

"Of, kal beraber yemek yeriz diyecektim ama bu akşam Ali'nin ailesiyle tanışmaya gideceğim Hazal, o yüzden kusura bakma..."

"Hiç sorun değil, sana bol şanslar." Eğilip iki yanağından öptüm. O da kollarını bana sarıp sırtımı sıvazladı.

Serhat da sandalyesini masanın arkasına geri çekmişti. "Ben de iş üzerinde olacağım."

"Zaten ben işkoliklerle takılmıyorum," derken ona ters bir bakış attım.

Bana dil çıkardı ve "Ben de tembellerle!" diye bağırdı.

Onun bu haline gülüp yine yapayalnız evime dönmek için yayınevinden ayrıldım. Herkesin hayatında apayrı meşguliyetleri vardı, benim de aynı şekilde. Tek sorun, hiç kimseyle meşguliyetimin ortak paydada buluşmuyor olmasıydı.

-

💝💖

Bölüm : 17.01.2025 19:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...