@askoyunlari
|
3.BÖLÜM Karza bana baban dedi ve sustu. Baban ne? Babam mı ölmüştü? Babam annemi mi aldatıyordu? Bir dakika benim neden başım dönüyordu? Hayır umarım bayılmam. Bayılırsam hastaneye gitmeden ayılamazdım ve sosyal anksiyetem olduğu anlaşılırdı. Keşke Erva’yı göndermeseydim. Ah aklım neredeydin bunca zamandır da bana bunu yaşattın. Hayır gözlerim kararıyordu, başım dönüyordu ve en kötüsü nefesim kesiliyordu. Etrafımdakilerin benim adımı söylediklerini duyuyordum ama bir şey diyemiyordum. İnsanın tek ettiği bir kelime nasıl insanı yerinde kaldırabilirdi. Benim başım iyice dönmeye başlamıştı. Ve evet kendimi derin bir karanlık boşluğa bıraktım. Gözlerimi yavaş yavaş açtığımda kendimi hastane odasında buldum. Yanımda kimse yoktu. Kolumda sadece akan bir serum kablosu vardı. Gözlerimle etrafı incelediğimde daha önceden de buraya geldiğimi anladım, çünkü burası bana hiç yabancı değildi. Ben etrafı incelerken kapım açıldı ve içeri doktor girdi. “İklim hanım, nasılsınız?” “İyiyim. Beni kim getirdi?” “Karza bey. Çok şanslısınız. Siz ayılana kadar hiç gitmediler.” “Benim ayıldığımı nerden biliyorlar?” “Onlar sen ayılana kadar sana baktılar. Ayıldığının haberini de bize Karza bey, verdi.” Bir dakika doktor az önce ‘Kazra bey getirdi’ mi dedi? Ay, şuan tebessüm ettiğimi hissediyorum. İçimde kelebekler uçuşuyor. “Peki annem geldi mi?” “Maalesef gelmedi.” “Anladım.” Ben biliyordum. Annem beni hiçbir zaman önemsememişti. Hep Erva’yı önemsemişti. Eğer benim yerime burada Erva yatsaydı bir dakika bile yanından ayrılmazdı. Ben Erva doğana kadar bir anneye sahiptim. Hani derler ya benim annem var ama ölü gibi, işte benim annem böyleydi. Vardı ama ölüydü. Benle hiçbir zaman ilgilenmezdi. Hasta olsam bile ben kendimi iyileştirirdim. Kendi kendimi okuttum. Ve şuan üniversitedeyim. Avukatlık okuyordum. Biz kız çocukları bu devirde tek başına bile gezemezken, kendi ayakları üzerinde nasıl duracaklarını bilmiyorum. Bu ülkeyi bu duruma getiren şerefsizler için avukat olup masumları savunmak istiyorum. Ne güzel bir şansım vardı. Aklımdan bu düşünceler geçerken bir arabada ‘garezi var’ çalması. “İklim hanım, ben bayılmanızın psikolojik olabileceğini düşünüyorum. Bütün testler temiz çıktı çünkü.” “Bana test mi yaptınız?” “Evet. O yüzden dizi hastanemizin psikoloğuyla görüştürmek istiyorum. Konuşabilecek gücünüz var mı?” Bir düşündüm. Şuan bana tek iyi gelebilecek bir psikologla konuşmak. O yüzden kabul ettim. “Evet. Konuşabilirim.” “Hemen odanıza göndereceğim.” Doktor tam çıkarken ona şöyle bir soru yönelttim. “Doktor bey arkadaşlarımı görebilir miyim?” “Psikologla konuştuktan sonra neden olmasın.” Psikoloğun gelmesini beklerken telefonda müzik dinliyordum. Müzik dinlerken olanları yeni yeni kavramaya başlamıştım. En son Karza bana bir şey söyleyecekti. Ne demişti hatırlamıyorum. İnsan hayatta neyi unutmak isterse unutamazdı. En önemli şeyleri unuturdunuz fakat, neyi unutmak isterseniz unutamazdınız. “Gelebilir miyim?” “Kusura bakmayın duymamışım. Müzik dinliyordum da.” “Önemli değil. Şimdi seninle biraz konuşmak istiyorum. Konuşabilecek durumda mısın?” “Evet.” “Şimdi İklimcim sana sorduğum sorulara lütfen doğru cevap ver. Yoksa anlaşamayız tamam mı?” “Tamam.” “İklimcim Karza bana biraz anlattı. Senin sosyal anksiyeten mi var?” “Evet.” “Peki kaç yıldır, yada aydır?” “4 yıldır sosyal anksiyetem var.” “Anladım. Peki hangi durumlarda bayılıyorsun? Çünkü bu bayılma durumu kişiden kişiye değişiyor. Sosyal anksiyetenin kaçıncı seviyede olduğunu öğrenmek istiyorum.” Hadi ama psikolog abla, ne diye yalan söylüyorsun. Neden bayıldın de ve bitsin bu iş. Ben her zaman sosyal anksiyetem olduğu için çok neşe dolu bir insan olamamıştım. Kafamda hep ‘ böyle dersem dışlanır mıyım? , beni severler mi? , yanlış bir şey mi dedim?’ diye bir sürü soru dönüyor. Bu sebepten dolayı fazla konuşamıyorum. o yüzden bana okulda dilsiz diyorlar. Ama aldırmıyorum. Anneme sosyal anksiyetem olduğunu söylesem belki psikolojik tedavi alarak iyileşebilirim. Ama diyemiyorum korkuyorum. Konuşmak istesem bile az konuşurdum. Hiçbir zaman cıvıl cıvıl olmadım. Zaten öyle insanlardan da nefret ederim. Eylül tamam kabul ediyorum çok konuşur ama, iyi konuşur. Eylül sanki benim dilim gibiydi. Benim kollarım gibi olan biri varsa oda Sema’ydı. Sema az konuşur ama öz konuşurdu. Dersleri çok iyiydi. Dövüşte ders almamasına rağmen çok iyiydi. Sınıfta bir kişinin derdi olduğunda ilk olarak Sema’ya giderlerdi. Dövüş konusunda iyi olduğu kadar adaletliydi de. Bütün hocaların gözdesiydi. Eylül ile Sema ortaokuldan arkadaştılar. Ben Sema ile bütün okul hayatımda beraberdik. Yani Eylül’de ortaokuldan beri arkadaşım. Şuan lise sona gidiyoruz. “Yani bayıldığım durumlar değişiyor. Ama genelde üzülünce ve stresli olunca.” “Bayıldığında arkadaşın sana ne demişti hatırlıyor musun?” “Evet. En son bana ‘baban’ dedi” “Bu durumda streslendin değil mi?” “E-evet.” “İklimcim seninle açık konuşacağım. Sosyal anksiyeten çok ileri bir seviyede değil. Yani birinci seviyede. Eğer psikolojik destek alırsan sosyal anksiyetenden kurtulabilirsin. Peki, sosyal anksiyetenin olduğundan annenin haberi var mı?” “Hayır, yok.” “Peki, görüşürüz tatlım.” Annemin haberi yoktu. Bu durumda psikolojik destek almak istiyor muydum? Bunu hiç düşünmemiştim. Çünkü bu tarz psikologlar falan bana hep saçma gelmiştir. İnsanlar psikoloğa dertlerini anlatmak için giderler. Evet benim derdim var ama ben sevmiyorum. İçeri annem girmişti. Sonunda aklına gelmiş olmalıydım. “İklim kızım. Nasılsın?” “İyiyim anne. Sonunda aklına geldim.” “O ne demek kızım? Sen benim hep aklımdasın.” Tabii ben inanmadım. Çünkü annem ilk başta hastaneye gelmemişti. Onu buraya çağıran Eylül olmalıydı. Annem Erva’dan başkasını düşünmezdi çünkü. Anneler neden evlat ayrımı yapıyorsunuz? Her ikisi de sizin evladınız. Şunun farkında mısınız? En çok önemsemediğiniz çocuğunuz size yardım edecek. Siz sevseniz de sevmeseniz de. İnsanların kalbi kırılırdı, ama belli etmezlerdi. Çünkü kalbinin daha fazla kırılmasından korkarlardı. “Anne odadan çıkar mısın? Karza ile konuşmak istiyorum.” “Peki kızım sen nasıl istersen.” Annem odadan çıktıktan iki dakika sonra Karza odaya gelmişti. Artık gerçekleri konuşma zamanıydı. Karza bana ne derse desin dimdik durmalıydım. “Karza seni dinliyorum. Lütfen açık konuş.” “İklim baban bir katil,” Karza bana ne dedi şimdi? Babam bir katil miydi? İnsanları öldüren bir katil.. “İklim iyi misin?” “Karza bu olayı ne zamandan beri biliyorsun?”” “Daha yeni öğrendim. Baban on yıldır bir katilmiş. Sadece masum insanları öldürüyor, kötü insanları serbest bırakıyormuş.” “Karza bu, bu durumda bizde öleceğiz.” Şuan acı bir gerçekle karşılaşmıştım. Babamın geç saatlerde eve gelmesi, sürekli elinden yaralanması, gömleğinin kan olması… Hepsi bu olayın doğruluğunu kanıtlıyordu. “İklim sadece bu kadarla da kalmıyor. Baban öldüreceği insanları bir ay boyunca takip ediyormuş. Takip aşaması bittikten sonra gizli bir numarayla görev veriyormuş. Yaparsa öldürmüyor, onun da işlerine dahil ediyormuş.” Allah’ım babam sandığım adam tam bir psikopat çıktı. Benim hiç mi normal olaylarım olmayacak? Karza bana bunları anlatırken elinde telefonla odaya Erva girmişti. “Abla bana bilinmeyen bir numara mesaj atmış. Mesajda şöyle yazıyor; ‘Güzel kız, şimdi dediğimi yap. Eğer canından olmak istemiyorsan. Ablanın arkadaşı olan Arif’i dört gün içinde evine yirmi dakika süren ormana getir. Yoksa senin dört gün içinde işin biter. Gönderen; bilinmeyen numara’ mesaj bu abla” Hayır. Olamaz. Bu oyununa bizi de dahil etmişti. İlk kurbanını getirmesi için ise Erva’yı seçmişti. Ona bu olanları nasıl anlatayım ki? Erva daha çok küçük. Bunu ona anlatırsam Erva’nın psikolojisi bozulurdu. İyice düşünmeliyim. Bir tarafta sınıf arkadaşım olan Arif’in ölümü, bir tarafta kız kardeşim olan Erva’nın ölümü. Peki ben hangisini seçeğim?
|
0% |