Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@asli_ak0eniz

- Yaptığın bokluğu mu savunalım? Yapma yazık kıza istemiyorsan ayrıl bitsin gitsin.

- Çisil ayrıldığında arkandan koşan kadınlardan değil. Sahi nereye gitti? Malatya'ya mı? Oranın kayısısı meşhur bari bize getirse.

- Hobidi gıtlak yiyorsun bi ağzın boş dursun. Ne olduğunu bilmiyorum apar topar Mardin'e gitti. Hani iflastan dönen şarap fabrikasının adı neydi? Serhat sen daha iyi bilirsin.

-KARA-KAN A.Ş iflastan kurtuldu sevgilin sayesinde.

- Evet ve biliyorum. Elindeki dosyaları kendisi eliyle teslim etmek istedi. Şimdi de işleri uzamış gelmeyecek.

- Can boğazdan gelir oğlum. Şimdi yemeyeceğiz de ne zaman yeyeceğiz? Bu dünyaya bir kere geleceksin ye gitsin. Kefenin cebi yok. Konuyu değiştirme anlamadım sanma. Çisil gibi sevgilim olsa hele ki nikah aşamasındaysam onu asla uzak yerlere tek başına göndermezdim.

- Bende aynen katılıyorum dostum. Hele şimdi olduğu yere hiç.

- Öf ! Tamam. Koca karılar gibi çene yapmayın. Sende çıkar ağzındaki baklayı boşa ağız kalabalığı yapma.

- Çisil'in patronu Robar KARAKAN asıl şarap fabrikası Mardin'de. Burdaki küçük sadece göstermelik. Malların çoğu orda üretilir İstanbul'dan dünyanın dört bir tarafına dağıtılıyor. Ortak iş yapmıştık bir ara oradan biliyorum. Zümra'nın bu işe girmesine benim de küçük bir payım var diğe biliriz.

- Lafı uzatmadan konuya gelsene adamı çatlatma.

- Valla kız olsam anında adama yazardım. Şirketteki kadınlar adamı görünce mest olmuştu. Dibi düşenler mi ararsın yoksa ağzı açık kalanlar mı? Abi gerisini sen düşün.

- İçime kurt düşürmeyin. Çok küçük bir ihtimal. Benim küçük ihtimallerle işim olmaz.

- Küçük diye geçme dünyadaki en zehirli hayvanlardan biri baş parmak kadar küçük olan renkli kurbağalar. Diyeceğim o ki bi ihtimal olsa bile düşün be abi. Hayat bu kimseye eşit davranmıyor birinden alır başkasına verir.

- Teşekkür ederiz. Bu gereksiz bilgi için Serhat.

Üç arkadaş her zaman söylemek istediklerini bugün arkadaşına söylemişlerdi. İçleri rahatlamış koltuğun arkasına yaslanmışlardı. Kızların odaya girmesiyle konuşmayı sonlandırdılar. Siyah uzun saçları, gri renginin hakim olduğu elbise genç kızın fiziğini gözler önüne seriyordu. Her iki elinde tutuğu içi bira poşetlerini havaya kaldırıp "Biralar geldi." derdemez ait olduğu her zaman ki yerine sevgilisinin kucağına oturdu. Poşetleri cam sephanın üzerine koyup içinden bir tane aldı. Bira tenekesinin kapağını açıp içti. "Eee ben yokken ne konuştunuz?" Dedi. Adam kızın yüzünün önündeki saçları kulağının arkasına koyup "Havadan sudan bebeğim."dedi. Kızın elindeki birayı alıp tek dikişte hepsini bitirdi. Kucağındaki kızla ayağa kalkıp gözü kapalı bulabileceği yatak odasına doğru yol aldı. Üç çift göz giden arkadaşının arkasından baktılar. "Bu herif hiç bir zaman akıllanmayacak" Deyip ellerine aldıkları biraları içtiler. Biraz önce konuştukları bir kulağından girip diğerinden çıkmıştı. Genç kadın üçünün her yardım istediklerinde elinden geleni yapıyordu. Bunu bildikleri halde genç kadının hayatını maf etmek istemiyorlardı. Söz konusu bir kadının hayatıydı.

Genç kadın sürgülü kapıyı açıp çalışma odasına girdi. Siyah deri koltuğa oturdu. Etrafına bakındığında patronunu açık kapının önünde burun kemiğini sıkarak telefonda karşı taraftaki kişiyi dinlerken buldu. Sehpanın üzerindeki portakal suyunu her iki bardağa doldurup yerine koydu. Tekrar yakışıklı ve karizmatik patronuna baktı. Şu an izlediği film ve dizilerde, okuduğu kitaplarda birbirlerine aşık olmaya başlayan çiftler için klasik bir sahneyi canlandırıyorlardı. Acaba sevgilisi var mıydı? Varsa neden ailesine söylemiyordu? Kabul etmezler miydi? Güzel miydi? Yakışıklı adamların güzel kız arkadaşları olurdu. İçinde bir yerlerde kıskanma duygusu kabardı. Kerem'in Aslısı mıydı? Yoksa acıya göğüs germiş Kerem'in Aslı olacak mıydı? Genç kadın hangi Kerem'e Aslı olacaktı?

- Orda ne var ki oturduğumdan beri oraya bakıyorsunuz?

- Şey öylesine dalmışım işte.

- Derinlerde yüzmeyin boğulursanız kurtaramam. Teşekkür ederim.

Genç adam derin mi demişti? Onun bir çift okyanusu vardı. Derinlerde, kuytu köşelerde yüzmek onun için bebek oyuncağıydı. Genç kadın histerik bir şekilde güldü. Yapılan espriler insanların zeka seviyesini gösterirdi. Fakat genç adam karşısındaki yüzü beş karış güzel kadını güldürmek için yapmıştı. Bunu da sağ olsun geveze ve eğlenceye düşkün kız kardeşinden öğrenmişti. "Rica ederim. Afiyet olsun." Genç kadın dedi. Bir kaç dakika sessizliğin ardından genç adam konuştu. "Madem anlaştık seninle ilgili bilmem gereken bir takım bilgiler olmalı. Beni boş buldukları anda sıkıştıracak annem ve babaannem var. Hakkında bir şeyler söyleyebileyim." Dedi.

Genç kadın önündeki portakal suyunu içip peçeteyle ağzını sildi. Patronu onun için anlatılması çok zor bir şey istemişti. Çikolata gözlere bakıp anlatmaya başladı. "Biyolojik anne ve babamı bilmiyorum. Beni çöp konteynerin içinde bulmuşlar daha sonra yetimhaneye vermişler. 8 yaşımdayken zengin olan SÖĞÜT ailesi evlatlık aldı. Annemin vefatından sonra babam her şeyini kaybetti." Genç kadın kızarmış gözlerini adamdan çekip portakal suyundan içti. Boncuk boncuk akmaya hazır olan göz yaşlarını daha fazla tutamadı. Genç adam okyanusa karışmış kanlı gözlerden gelen yaşları baş parmağıyla sildi. Hiç bir zaman bir kadının ağlamasına dayanamazdı. Hayatındaki üç kadının da ağladığını görmüştü.

Genç kadın içini dökeceği onun sözünü kesmeden acısını paylaşacak kişinin patronu olacağı aklına gelmezdi. Hayat ne kadar garipti. Aklına gelenleri dili topla vuruş yapıyordu. "Yetimhanede hep dışlanan çocuk olmuştum. Beni aralarına almaz, konuşmazlardı. Onlara göre ben bir ucubeydim. Hatta bir dönem bu isimle bile çağırdılar. Uyurken yüzümü boyayıp, saçlarımı bile kestiler. Korkarım hemde çok korkuyordum. Çoğu gece korkudan sabahladığımı hatırlıyorum. Dört gözle yetimhaneden ve çocuklardan kurtulacağım günü bekliyordum. Bu yüzden asla biyolojik ailemi affetmeyeceğim." Dedi. Ona acıyarak bakan gözlere baktı. Hikayesini çok az kişi biliyordu. Anlattığında acıma duygusu gözlerinde görüyordu. Onlara kızarken neden bu adama kızamıyordu? Ne özelliği vardı? Aksine daha fazla ağlamak içindeki birikmiş acıyı dışarı vurmak istiyordu. Psikiyatriye bile gitmiş içindeki dağlar kadar birikmiş acıyı anlatamamıştı. Psikiyatri'ye göre; önce insanlara olan güvensizlik duygunu yenmelisin. Daha sonra anlatım aşamasına geçeceksin demişti

Hakkında tek bir şey bile bilmediği adama nasıl güvenmişti?

Hiç kimse anlatamadıklarını bu adama çağlayan gibi şakır şakır anlatıyordu. Genç kadın kendini tutamayıp hıçkıra hıçkıra ağladı. Yaşınız kaç olursa olsun her zaman içinizde bir yerde aile sevgisine aç kalan insanlar genç kadınla aynı acıyı paylaşırlardı. Artık konuşmaya mecali kalmamıştı fakat bi dolu dünya kadar anlatmak istedikleri vardı. Kadının hıçkırıklarına dayanamayan adam kadını ayağa kaldırıp sımsıkı sarıldı. Bir yerde okumuştu bu davranışın iyileştirici özelliği vardı. İki gencede çok iyi gelmişti. Ayakta duracak hali kalmayan kadın kendini patronunun kollarına bıraktı. Genç adam bir yandan kadını teselli ederken bi yandan da kollarındaki kadının uzun sarı saçlarını okşuyordu. Okyanus gözlü kadına hissettirmeden başını eğip sarı saçlarının üzerine minicik bir öpücük kondurdu. Papatya kokusunu içine çekti. Çevresi içi kan ağlayan yüzü gülen kadınlarla doluydu.

Çalışma odanın kapısı çalındığında genç adam kollarında sakinleştirdiği kadını yavaşça siyah deri koltuğa bıraktı. Sehpanın üzerindeki peçete kutusunu kadına uzattı. Genç kadın kutunun içinden bir kaç peçete çıkarıp yüzünü sildi. Kullanılmış peçeteyi alan genç adam kendi çalışma masasının koltuğuna oturup masanın altında bulunan siyah çöp kutusuna attı. Genç kadın zor da olsa bir kaç dakikada kendini toparladı. Alışık değildi sevilmeye, ilgi görülmesine ne yaşamışsa hepsini içine atıp sinesine çekmişti. Acılarını içinde yaşardı kimseye anlatamazdı. Bugüne kadar evleneceği adam bile ona, ağlayacak omuz bahşetmemişti. Sarılmayın ruha iyi geldiğini söylerlerdi de inanmazdı. Çok sevdiği kendini yazdıklarında bulduğu Özdemir Asaf boşuna dememişti; Sarılmak için yürek gerekir, kollar sonraki iş.

Peki bu yürek hangisinde vardı?

Bir kaç dakika önce kollarında olan adam da mı?

Yoksa bir ömür boyu yastığa baş koyacağı adam da mı?

Kafasında bunun gibi bir çok soru birbirlerine manatonda tur bindiriyordu. Bildiği kesin bir şey vardı o kollarda ölene kadar kalabilirdi. Genç adamın kollarında kendi demirden ördüğü duvarlarını yıkmıştı. Güçlü kadın rolünü oynamaktan yorulmuştu. Onunda her insan gibi hayalleri vardı. Mutlu bir aile, onu çok sevecek bi koca ve herşeyini gözü kırpmadan verebilecek çocukları olmasını istiyordu. İçindeki acıyı genç adama kusmuştu. Tek bir kelimesini bile bölmeden onu dinlemiş, anlamaya çalışmıştı. Şu ana kadar hiç bu kadar rahat olmamıştı. Birine anlatmak genç kadına iyi gelmişti.

Kapı savaşa giden Osmanlı ordusu gibi çalınca genç kadın oyalanmak için sehpanın üzerindeki kalan portakal suyunu içti. Genç adam kadının kısa sürede toparladığını görünce rahatladı. Bu hayat hikayesinin her insan üstünden gelmezdi. Yaşadıkları kolay değildi. Bazıları en kolay yolu seçer hayatlarına son verirdi. Ama bu güçlü kadın kadere inat başarmış bugünlere kadar gelmişti. Kapı bu kez kırılırcasına çalınca kız kardeşini bekletmek istemedi. Ondan başkası kapıyı böyle çalmaya cüret edemezdi. Boş boğaz küçük hanımefendinin kulaklarını çekme zamanı geldi de geçiyordu. Genç adamın "Gel başımın belası gel." demesine kalmadan siyah kapı ardına kadar açıldı. Kapıyı kırılırcasına vuran kişi sağ eli gözlerini üzerinde güzel, alımlı bir kadındı. Elini gözünden çekip gülümsedi. İki gence doğru ilerlerken sitem ve kinaye dolu sesiyle "Sonunda biraz daha kalsaydım kök salacaktım abiciğim. Allahtan çok sabırlı biriyim." dedi. Genç kız boş koltuğa oturup ona tebessüm eden kadına elini uzattı. "Ah yengeciğim! Dün bayıldığın ve bugün akşama kadar uyuduğun için tanışmaya fırsat bulamadık. Ben biricik tek dünyalar güzeli görümcen Erce KARAKAN. Muhakkak abim muhteşem güzeliğimi ve halkulade yeteneklerimden bahsetmiştir." Dedi. Genç kadın karşında öz güven patlaması yaşayan genç kızın elini sıktı. Bu kızdaki öz güvenden oda yarım kilo istiyordu...

Çalışma masasının koltuğuna oturmuş mavi pilot kalemini çevirip duran genç adam kız kardeşine karşılık verdi. "Evlenmeden korkup kaçmasını istemedim." Dedi. Ağanın sözleri genç kızın yüzünü asmasına neden oldu. Genç adama bakıp gözlerini kıstı rekabet onun göbek adıydı. Hele karşısında ezeli düşmanı aynı kana ve ana babaya mensup abisi varsa. "Ah! Sıkıntı yok abiciğim, işlerinin yoğunluğundan bahsetmediğini biliyorum. Sen içini ferah tut ben kendimi ve ailemizi ballandıra ballandıra anlatırım. No problem." Dedi. Genç adam elindeki kalemi kırmızı renkli ürün dosyasının üzerine koyup öne doğru eğildi. "Aslında senden bilerek bahsetmedim ufarak. Madem o kadar çok istiyorsun, benim için bi onurdur senden bahsetmek." Dedi sinsi gülüşüyle. Çocukluğundan ona kalan tek şey kız kardeşini kızdırmak olmuştu. Kahveliklerini maviliklerle buluşturduğunda "Kız kardeşim Erce çok güzel demek isterdim, fakat çirkefliğin kraliçesidir. Yeteneği saysan bitmez ama boş boğazlıkta üzerine tanımam. En çok başarılı olduğu alan hiç susmak bilmeyen çenesi. En az 100-150 kilo kaldırabilir. "dedi. Genç kadının gülümsemesi yüzüne daha da yayıldı. Abi kardeşin atışması çok tatlıydı. "Çisil Zümra SÖĞÜT" Dedi yüzü asık genç kadına. Abisi ile girdiği rekabeti her zaman ki gibi kaybeden genç kız "Yenge adını tüm Midyat duydu."dedi. Küçük yerlerde yapılan dedikodular tez duyulur boşuna demiyorlardı. Burda kaldığı sürece çok şeye şaşıracağını hissediyordu.

Genç adam önünde duran dosyayı incelemeye dalmış kadın ise telefonuna gelen e-maillerini kontrol ediyordu. Genç kız kurabiylerden bir tane alıp ağzına attı. Bu ikili birbirini tencere kapak misali bulmuşlardı. İkiside işkoliğin önde gideniydiler. İşleri sayesinde tanışmışlardı. Sessizlikten hiç haz etmeyen genç kız tekrar bir kurabiye alıp ağzına attı. "Himmm" Dedi oralı bile olmayan ikiliye göz ucuyla baktı. Genç kız abisinin bir yandan ruh eşini bulduğunu sevinirken bir yandan da üzülüyordu. "Offf! Ahh!" Dedi. Genç çift başlarını gömdükleri dosya ve telefondan kaldırıp genç kıza baktılar. "Erce abiciğim bir sorun mu var?" Dedi umursamaz sesiyle. Genç kız başını iki yana sallayıp "Hayır. Nereden çıkarttınız?" dedi. Genç adam kızın verdiği cevaba tek kaşını kaldırdı. Kardeşini adı gibi tanıyordu, iki dakika geçmeden kendiliğinden anlatacağını bildiği için "Tamam" dedi.

Genç kız çok sevdiği unlu kurabiylerden birini alıp ağzına attı. Gözünü kısıp taze geline baktı. Telefonunun kalemi ile ekrana bir şeyler yazıyor bir yandan da karalıyordu. Yüzünde tek mimik bile oynamıyordu. Tüm konsantrasyonu ile işine odaklanmıştı. Onu ilk avluda gördüğünde aklına bir zamanlar ablası gibi gördüğü kadın gelmişti. Bir insan bu kadar mı hiç tanımadığı birine benzerdi. Aralarında kan bağı olması imkânsızdı. Ablası gibi olan kadının sarı saçlı ve mavi gözlü versiyonu daha güzeldi. Biri erken yaşta olgunlaşmışken diğeri içindeki çocuğu evlenene kadar kaybetmemişti. Babaannesi 'her insan çift yaratmıştır.' demişti. Dün akşam Karakan ailesi bu konu hakkında küçük geline hiç bir şey anlatmama kararı almışlardı. Söylemesi gereken en doğru kişi yakında kocası olacak adamdı.

Genç kız gözlerini yengesinden çekip abisine baktı. Onu başından beri izleyen abisi kız kardeşinin kafasının içinde fırdır fırdır dönüp duran soruları tahmin edebiliyordu. "Valla muhabbetinize doyum olmuyor." Dedi gülümseyerek. Genç kızın ve abisinin karakteri birbirine çok zıttı. Biri maneton hayatı yaşarken biri gününü gün ediyordu. Beş parmağın beşide bir değildi. Sessizliğini koruyan genç adam geldiğinden beri geveze kız kardeşine sormak istediği soruyu sordu. "Erce sen Zümra'nın kız arkadaşım olduğunu nereden biliyordun?" Dedi. Genç kız odaya gelmeden önce de annesine ve babaannesine anlatıklarını iki çift meraklı gözlere bakıp konuştu. "Aman abi seni senden iyi tanıyan biri varsa da oda benim. Evleneceğin kadını tahmin etmek benim için çokta zor değil. Karşımda oturan şah eser de bunun kanıtı. Sorguya çekilmiş gibi hissediyorum kendimi. Görede sanacak saçma sapan birşey yapmışım. Hem bardağın boş değil de dolu tarafından bakalım. Benim sayemde bu eser senin karşında. Yoksa o meymeletsiz kız ile şimdiye kadar sözlenmiştin." Dedi. Genç adam hafifçe başını sağa sola çevirdi. Bu kız iflah olmazdı. Evleneceği adama sabır ve geçmiş olsun dileklerini yolluyordu.

Yaptığı yanlış tahmin yüzünden ikisinide büyük bir yalanın içine atmıştı. Bu oyunu başlatan kız kardeşi olmasına rağmen devam ettiren kendisiydi. Mecbur kalmıştı başka çıkış noktası yoktu. Yoksa şimdiye istemediği bir kız ile sözlenmişti. Dün akşam avluda tartışmalarının sebebiyde buydu. Babaannesinin "Hem evet diyorsun hem de ben öyle bir şey demedim diyorsun. Haber çoktan salındı şimdi o konağa gidip o kızı istiyoruz." demesine verecek cevap bulamamıştı. Hangi ara evet demişti onu da bilmiyordu. O anda kapıda bekleyen korumalardan biri onu Zühre hanımın dışarıda beklediğini söylemişti. Genç adam dahil herkes şaşırmıştı. O kadın hangi yüzle bu kapıya gelirdi. Ama kapıdan içeri giren kişi o değildi. Bir kadının ağayla görüşmek istemesi oralarda göründük şey değildi. Yaşlı kadının kafasında yanan ışığı ve yeşil gözlerindeki haylaz kıpırtılar bu yanlış anlaşılmanın küllerini alevlendirmişti. Genç kadını bu olayın dışında tutmak istesede babannesine laf dinletemiyordu. Kız kardeşine de alevlenen ateşi harlamak düşmüştü. İstediği şeyi elde ettiğinde geri döneceğini bildiği için ne kadar da genç kadını başlatılan yalana sürüklemek istemesede kendisi dahil etmişti. Bundan sonra olacaklar temelini attığı yalanın üzerine kaçak katlar çıkacaklardı.

Genç kadının getirdiği kırmızı ürün dosyayı çekmecesine koydu. Fabrikanın aylık prim ve mal alış veriş, satış dosyalarını neden getirmişti ki? Daha sonra soracaktı. Abisinin ve yengesinin dikkatini dağıtan genç kız kurabiye tabağının dibini getirmişti. "Burası beni bastı dışarı çıkalım mı? Nazar'a inat terasta bol köpüklü Türk kahvesi içer yanında çıtır çıtır sıcak Kürt böreği yeriz. Çekeriz bi selfi duruma da atarız. El mi yaman bel mi yaman görsün." Deyip ayağa kalktı. Suratını bin bir şekle soktu. Genç kadın sahte görümcesinin yüz ifadesinden bile isteyecekleri kızı görmeye bile tahammül etmediğini anladı. Gelmeseydi çoktan yüzükleri takmışlardı. Görümcesi kızı vazgeçirmek için elinden geleni yapacağını biliyordu. İyiki de gelmişti yalan da olsa onu hemen kabullenen bir ailesi olmuştu. Ayakta duran neşe kuşuna "Tamam olur. Senden iki dakika rica ediyorum." dedi. "İstediğin iki dakika olsun yengeciğim kapının önünde seni bekliyorum. Ayy! Hep yengeciğim demek istemişimdir. Birilerinin de bana hala demesini hayel kurmuşumdur. " Dedi. Arkasından kapıyı kapatıp çıktı. Genç kadın kıpır kıpır görümcesine göz devirip adama baktı. "Robar Bey kız kardeşiniz hayat dolu cıvıl cıvıl bulunduğu yere neşe saçıyor. Onun adına sevindim. Yerinde olmak isteyen milyonlarca insan var." dedi. Tabii kendisini de unutmamıştı. Keşke duygular para ile satılsaydı. İlk iş bu kızdan iki kilo öz güven beş kilo neşe almak olurdu.

Kafasını dosyalara gömen genç adam kadının kardeşini sevdiğini ve cümlesinin sonuna doğru yaptığı sitemi anlamıştı. Dışarıdan bakıldığında cıvıl cıvıl her tarafa neşe saçıyordu. Fakat içinde kopan fırtınaları bir tek abisi biliyordu. Ne kadar iki kardeş didişip dursalar da onları birbirinden başkası anlayamazdı. Onun yerinde hiç olmayı istemiyordu. Kız kardeşi içinde ki acıyı bastırmak için sabahları maskesini takıyor akşamları kanlı gözlerle uyuyordu. "Robar Bey iyi misiniz?" Kadının endişeli sesini duyan genç adam "Sorun yok iyiyim sadece dalmışım." dedi. Genç kadın adama inanmasa da üstelemedi. "Peki siz bilirsiniz. Eğer benim yapabileceğim bir şey varsa yardım edebilirim." Dedi. Genç adam kafasını iki yana sallayıp "Hayır" dedi. Ona küçük oyununda yardım ediyordu. Hem evlilikten hem de Nazar denen kadından kurtarmıştı. Genç kadını gözleriyle takip eden adam kapının önünde duran kadının son anda aklına gelen cümle bugünün gündemine bomba gibi düşmüştü.

- Derin düşünceler dalmanızın sebebi eğer kız isteme mevzusu ise buna gerek kalmadığını belirtmek isterim.

- Zümra Hanım onu bende biliyorum fakat bilmediğiniz o kadar çok şey var ki !

- Konağı basacak değiller ya.

Genç adam oturduğu yerden ayağa kalktı. Bu sarışın kadın tam da üzerine ayak basmıştı. Buranın taşı toprağı örf adet, gelenek görenek, töre diğe bağırır bunun yanı sıra kan, barut kokardı. M.Ö de M.S da bu topraklar böyleydi. Kurban için adanan hayvanların, töre uğruna adanan insanların, vatan uğruna canını verdiği Mehmetçiklerin kanları toprağa karışmıştı. İnsanlık ne kadar modenleşmeye çalışırsa çalışsın bazı şeyler bazen inatla ilk günkü gibi kalmaya devam etmeye çalışıyordu. Burda kaldığı sürece ne demek istediğini anlayacağını umuyordu. Bu küflenmiş hayattan o da bıkmıştı. Giderse geri döneceğini adı gibi biliyordu. Genç adam bu topraklarda doğmuş, büyümüş, çocukluğunun en güzel günlerini burda geçirmişti. O bu topraklara aitti. Eğer giderse puzzle'ın bir parçası yok olacaktı. Küçük puzzle parçası tek başına puzzle olmazdı. Bir parçası bile eksik olan puzzle hiç bir işe yaramazdı.

- Zümra Hanım eğer benimde kız kardeşimi isteyeceğim deyip istediğim gün o adamın kız arkadaşı ortaya çıkarsa hiç acımam.

- Ağzından çıkanı kulağınız duyuyor mu? Burası dağ başı mı? Kaçıncı yüz yılda yaşıyoruz? Kafalarına ve kafanıza göre adalet yağdıramazsınız. İşin garip kısmı sizde onlara hak veriyorsunuz.

- Burda medeniyet değil namus işler, eğer sen o namusu kirlettiysen en başından ölüm fermanını yazdırmış olursun. Batı gibi lay lay lom değil ki istediğinle birlikte olup ayrılasın.

- Neden namus kelimesini kadınla özdeştiriyorsunuz.

Loading...
0%