Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@asli_ak0eniz

- Robar ağa sana karşı öfkem aynıdır ama dinleyelim anlatacaklarını.


- Başımın üstünde yerin var Hamza ağa. Semenderde oturalım kahvemi iç.


- Bol demli bi çayını içerim Robar ağa. Inşallah oturduğuma değecektir anlatacakların.


Arkasına dönüp birkaç adamını dışarıda beklemesini bir kaçını da ailesiyle gitmesini emretti. Fakat ailenin kadınlarının gitmeye niyeti yoktu. Kızlarına tercih edilen İstanbullu gelini merak ediyorlardı. Orta yaşlardaki minyon tipli, kahverengi elbiseli, çimen yeşili şallı kadın oğluna "Hayır oğul, madem buraya kadar geldik görelim bakalım Midyat gelinini. Söylendiği kadar güzel mi?" dedi. Kızı gelinlik bakarken haber gelmişti. Yerinde donup kalmıştı. Kızının küçüklüğünden beri Robar ağaya olan duygularını bildirdi. Robar ve Zühre aşkını ne yapmış etmiş bitirmişti. Ölüm ile burun buruna olan deli gibi aşık kadına ne yaptıysa şimdi Robar ağanın ölümünü isteyecek kadar nefret ediyordu. Tek korkusu bu kadının bir daha gitmeyecek olduğuydu. Çünkü koca Midyatın dediklerine göre iki genç gizlice evlenmişlerdi. Hatta hamile kaldığı için ansızın çıkıp geldiğini söyleyenler bile vardı. Bunun gibi bir çok dedikodu ortalıkta kol geziyordu. Orta yaşlı kadın doğru olup olmadığını bilmiyordu ama Robar ağanın hiçbir kızla evlenmek istemediğini Midyat zerresine kadar bilmiyordu. Herkesin aklında artık bir soru oluşmuştu. "Robar ağa çocukluk aşkına yas tutuğu için mi evlenmiyordu?" Bu sorunun cevabını davetsiz gelen genç kadınla tüm ağalar ve Midyat halkı öğrenmişti. Yalan üstüne yalan söyleyip bu küçük oyunu koskoca içinden çıkılmaz hale getirdiler.


Orta yaşlı kadın Karakan aşiretinin dünürü olacak herkese havasını basıp laf sokacaktı. Özellikle küçüklüğünden beri birbirlerini haz etmeyen kadına inat dünürü olacak soylarını yürütecek erkek çocuğu kızı doğuracaktı. "Ana var git eve boş yere silahlar patlamasın." dedi oğlu. İnat kadın oğlunun ikazlarına kulak asmayıp gitmedi. "Oğul ben senin canını sokakta bulmadım. Sadece kızı görecem başka bir niyetim yok." Dedi. Annesinin o kızı görmeden geri dönmeyeceğini anlayan ağa sonunda pes etti. "Ah ana ah! Tamam dediğin gibi olsun. Bil ki gözüm kulağım sende." Dedi. Bu sırada taş balkondan inen Hümmen hanım yeğeni Adaletin yanına geldi. Ardından gelini Saliha hanım kaynanasını takip etti. "Hoşgeldin Adalet sende hoşgeldin Hamza ağa " Yaşlı kadın dedi. "Hoşgeldin Adalet hanım sende hoşgeldin Hamza oğlum." Ardından gelen gelini dedi. Adalet hanım kendisinden büyük kadının elini öpüp anlına koydu diğer kadına da sarıldı. Sonuçta biri öz teyzesi diğeri onun geliniydi. Öfkeli ağa her iki kadının elini öpüp anlına koydu. Ağa olması kendinden büyüklere saygı göstermeyeceği anlamına gelmiyordu.


Selamlaşma evresi bittikten sonra Hamza ağa gözleriyle kadınları takip etti. Taş balkonda kara gözlerine güneş saçlar takıldı. "Bu kim?" Diye içinden geçirdi. Kız kardeşinin bahsettiği Erce miydi? Eşsiz farklı güzelliği var demişti. Karısının doğum sırasında ölümünden sonra evliliğe tövbe etmişti. Ama bu kadını görünce her erkek gibi evlilik kelimesi aklından geçirmemesi mümkün değildi. Yakın akrabalarından birileri istemeye gelmişti fakat Robar ağa vermemişti. Üstüne üstün gelen tüm ağalara kendi ağazıyla vermeyeceğini söylemişti. Bu kadını görüpte beğenmeyen erkek ya aptal ya da aklından zoru olmalıydı. Robar ağa ya bu kadını saklayacaktı ya da tüm herşeye göğüs gerecekti.


Kadınlar içeri girmiş krem ve kahverenginin hakim olduğu salona girip divanlara oturdular. Saliha Hanım haz etmediği kadına inat neşeli sesiyle "Eee hanımlar ne içelim çay, kahve ?" dedi. "Bi çayını içeriz Salihacığım ama bol demli olsun anca bize atılan kazığı bir nebze olsa azaltır." Dedi. Adalet hanım lafını sokmadan duramadı. İçindeki acıyı bir o bilir birde yardan böyle intikamını alacaktı. Saliha hanım bu kadından bıkmıştı gelir gelmez iğneliyici lafları canını sıkıyordu. Tam cevap verecekken kaynanasının uyarıcı bakışlarına maruz kaldı. Hümmen hanım yeğeninin imasını anlasada ses etmedi. DAÐSOY aşiretini KARAKAN aşiretinin başına o musallat etmişti. Fakat torunununda suçu yok değildi. Sevdiği kızdan bahsetseydi kız arayışına girmeyecek bu olanlar olmayacaktı. Torununa sorduğunda "Tamam" cevabını vermişti.


Saliha hanım baş ucunda yeni evlenmiş kıza baktı. Başındaki eşarbı kaymış boyalı kızıl saçları ortaya çıkmıştı. Mor çiçekli pemyenin üzerine elle örülmüş pembe yelek giymiş altına da kendi yaptığı belli olan kırmızı güllerin ağırlıklı olduğu etek giymişti. "Kızım bize tavşankanı çay demle malum yakında düğünümüz var içmeye fırsat bulamayız." Dedi. Kaynanasının dediğini yapmış Adalet hanıma karşılık vermemişti. Baş ucunda duran genç kıza söylemişti. Elinden gelen bir şey değildi kendisini tutamıyordu. Aşık olduğu adamı laf sokmasıyla kendine aşık ettirmiş koskoca ağayı kapısında köpek ettirmişti. Herkes onun önünde eğilirken o aşık olduğu kadının önünde eğilmişti. Oğlu hiç haz etmediği kadının kızı ile evlenmediği için bayram ediyordu. Adaleti tanırdı şimdi içi içini yiyiyor fırtınalar kopuyordu.


Hümmen Hanım gelinine baktı. Onu dinlemediği için kızmamıştı cevap vermezse aslında şaşıracaktı. Gelinini zaman içinde çok iyi tanımıştı. Kendisini tutamadığını biliyordu bazen o bile kendini aşarken gelinine ne diyebilirdiki. Koca entrika kadını Hümmen gitmiş yerine herşeyden bıkmış kocasının yanına gitmeden önce torunlarının mürvetini görmek isteyen biri gelmişti. Yaşlandığının farkındaydı bu yüzden son entrikalı planını devreye sokacaktı. Fazla zamanının olmadığını ecelin her an kapısını çalacağını biliyordu. "Gelin kızımız nerede Saliha? Yoksa yanımızda oturmaya tenezzül etmiyor mu? Bilirsin buraların taşı, toprağı, örf adet, gelenek görenek der. Rüzgarı sıcak ama sert eser sonra ojeli tırnakları kırılmasın." Dediği esnada krem renkli kapıdan iki genç kadın girdi. "Burdayım efendim hoşgeldiniz." Dedi genç kadın.


Adalet Hanım kızı Nazar ve yanlarında gelen dedikoducu Şükriye adeta dillerini yutmuşlardı. Çünkü karşılarına masallardan fırlamış peri kızı çıkmıştı. Adalet hanımın içinde bulunan ufarak umut kırıntısı yok olup uçmuştu. Kızı karşısındaki güzel engele rağmen pes etmeyecekti. Birine benzetiyordu ya da bir yerde görmüştü ama çıkartamıyordu. Bu kadını da diğerleri gibi uzaklaştıracaktı. Zoru başarmak onun işiydi imkansız sadece zaman alırdı.


Bu sırada olayları duyan tüm ağalar iki tarafı sakinleştirmek için Karakan konağına gelmişlerdi. Avludaki semendere oturmuş olayı aslıyla öğrenmeye çalışıyorlardı. "Ah Hümman hanım ah! Gider ayak başıma yine iş açtın." Diyen Robar ağa diğer ağalara cevap verdi.

Kendine gel Hozan ağa ne dediğinin farkında değilsin? Ya da dilinin dediğini kulakların duymaz.


- Duydunuz işte benim size dediğim bu dur.


- Hamza ağa senin dediğin hiç bir ağaya yakışık almaz kimseyi kendin gibi belleme.


- Robar ağa haklı ağalar öyle iş olmaz. Kadınlar kendi aralarında sözleşmişler Robar ağanın haberi olmadan.


- Madem iki tarafta kendi aralarında sorun çözülmüş anlaşmışlar daha da konuyu delmeye gerek yok.


- Bizde bunun için gelmemiş miydik?


Hozan Ağa lafların ona geldiğini biliyordu. Bu sefil konakta daha fazla kalamazdı. Heleki onun perdenin arkasından gizlice baktığını görünce o dehşet verici an aklına gelmişti. Çocukluk aşkı kadın ile evlendiği için her gün o adama lanet etmişti. Bu hayat öyle bi kahpeydi ki boşuna demiyorlardı 'devran geri döner' diye. Onun ona yaptığını o da onun oğluna yapmış intikamını almıştı. Midyatın dilinde dolaşan Robar Zühre aşkını yok etmişti. Babası gibi ihanet kanına işlemiş kendine birini bulmuştu. Belkide her şey çocukluk aşkından ibaretti daha fazlası yoktu.


Oğlu da babasına çekmiş öldükten sonra Karakan aşiretinin ağalığı ona kalmıştı. Yakın zamanda aşkı gibi ağalığı da ondan alacaktı. Ölse de arkasında aşka ihanet eden kendi gibi oğlunu bırakmıştı. Hızla ayağa kalkıp "Madem sorun çözüldü benim yapacak işlerim var." dedi. Elini ne kadar uzatmak istemesede uzatıp el sıkıştılar. Oğlu ve yanında getirdiği adamlarla beraber konağın kapısının yolunu tuttular. Ardından diğer ağalar gitmek istediklerini belirtip el sıkıştılar. Birer birer konağı terk ettiğinde kadınlarda konuşmalarını yarıda bırakıp Hamza ağanın emriyle kalkmışlardı. Semenderde tek başına kalan ağa her zamanki gibi baş uca oturmuş başını arkaya doğru uzatmıştı.


Küçük çaplı selsenişten yanına birinin oturmasıyla gözlerini açtı. Kendini dik konuma getirip yanında oturan yaşlı kadına baktı. "Ben ne yapacağımı bilmiyorum." Üzgün sesiyle dedi. Bu yaşlı kadını çok sevmesine rağmen bir o kadar da sinir oluyordu. Dedesinin son nefesini verirken ona emanetiydi. "Hümmen hanım sen düşünme ben hallettim." Dedi genç adam. Yaşlı kadın yine özrün peşine düşmüştü. Sorun çıkartır sonra pişman olur özür dilerdi. Her zaman olduğu gibi ağa sorunu çözer yaşlı kadını affederdi. Ne kadar kolay: yap, pişman ol, özür dile.Kırılan kalpler gerçekten de beş heceyle tamir edilir mi? Ne kadar var desekte kağıt üzerinde adalete ne gerek vardı?


- Hakkını helal et Robar Ağa.


- Hakkım sana helal olsun Hümmen Hanım.


- Robarım, kalbi kırık bir kadının bedduası o kişinin hayatını lanetler. Heleki başka bir kadının yerine konulmuşsa daha da fenadır. Bir kadın için en aşalayıcı şeydir.


- Düşündüğün nedir bilirim ama öyle bir şey yapmıyorum babaanne bana inan.


Yaşlı kadın yanındaki bastonunu alıp gözü yaşlı ayağa kalktı. Oğlunun ölümünden yıllar sonra torunu ona ilk defa babaanne demişti. O gün söylediği yeminini sarışın kadın için bozmuştu. Yaşlı kadın torunu ona inan dediyse inanacaktı. Yıllardır ne o ondan vazgeçmişti ne de o ondan vazgeçmişti ikiside cazgır ve birbirini sinir etmesine rağmen birbirlerinden vazgeçemiyorlardı. Yaşlı kadının eğer öyle bir düşüncesi olsaydı önce kocası daha sonrada oğlundan vazgeçerdi. Kan bağı denen illet bazen zırvalardan çıkıyordu. "Babana çekmişsin." Deyip gözünden akan yaşları kimse görmeden eliyle silip bastonunu yere vura vura gitti.


Genç adam bu sefer başını öne doğru eğip elleriyle kapattı. Çok yorulmuştu çok yormuşlardı bu şehri terk etmek istesede edemiyordu. Akşam akşam üstüne gelmişlerdi. Bir kaç dakika sonra küçük bir sarsıntı hissetti. Genç kadının geldiğini burun deliklerini dolduran papatya kokusundan anlamıştı. İki gençte sessizlik oyununda birbirine üstünlük sağlamak için rekabet ediyorlardı. Genç kadın konuşulanları duymamıştı ama o da kaynanası gibi onları izlemişti. Patronunun sert konuştuğunu beden dili ele vermişti. Sessizlik oyununu ilk bozan genç kadın oldu. "Galiba size özür borcum var." Utanarak dedi. Arkasına yaslanan adam yanında duran elmas'tan daha değerli kadına baktı. "Galiba mı?" Dedi bir kaşını havaya kaldırarak. Yüzü renkten renge giren kadın sonunda kırmızıda karar kıldı. "Ben özür dilerim. Kız kardeşinizle konuşunca size haksızlık yaptığımı anladım." Dedi. Ah! Birde genç adamın başında bu konu vardı. En azından kendi kendine birazda kız kardeşinin yardımıyla hâl olmuştu. Genç adam yanındaki renkten renge giren kadınla oynamanın keyfini çıkartmak istiyordu. Dudağının bir kenarı kendiliğinden kıvrıldı "Kuru kuru kabul etmem." dedi. Genç kadın patronunun oyununa ayak uydurup gülümsemekten geri kalmadı. "Tabiî ki de kuru kuru özür dilemeyeceğim. Size ufak bir sürprizim var." Dedi.


Genç adam imalı sesle "Süprizleri sevdiğimi söyleyemem. " dedi. Genç kadın işaret parmağını adama 'Hayır' anlamında salladı. "Robar Bey sizin sevdiğiniz ne var? Pasta ve sürprizleri sevmiyorsunuz, kendi doğum gününüzü bile kutlamıyorsunuz. Yaşadıklarımdan sonra ben bile kutluyorum. Ayrıca süprizler söylenmez o yüzden adı süpriz." Dedi. Genç adam kadının parmağını indirmiş tebessümü gülümsemeye dönüşmüştü. "Kaş yapayım derken göz çıkartmayın sonra yine özür dilemek zorunda kalırsın. Bu sefer kolay kolay affetmem huyumdur süründürürüm." Dedi. Bu küçük oyunları her geçen salise genç kadının hoşuna gidiyordu. "Bu hoşuna gidecek doğru olanı yapıyorum." Masumca dedi. Genç adam konuşmalarının başından beri kafasına takılan şeyi söyledi. "Bey demekten vazgeçmelisin. Büyük ihtimalle bizi izliyorlardır." Dedi. Genç kadın kafasını sallayıp "Tamam" dedi. Küçük çaplı muhabbetlerinden sonra tekrar sessizlik oyununa geri döndüler.


İki gencin sessizliği en büyük gürültüleriydi.

Etraftaki sesleri algılıyorlardı fakat dillerine gemici düğümü bağlanmıştı.


Birkaç dakika sonra bu sefer genç adam oyunu bozmuştu. "Senin yerinde başka biri olsaydı kabul etmezlerdi." Dedi. Genç kadın adamın kahveliklerine baktı. Şaka mı yapıyordu bu adam? Kim onun yerinde olsa sırf adamın yanında kalmak için bile kabul ederdi. Kader genç kadının yüzüne gülmüştü. "Kendimce sebeplerim var. Annemin ölmeden önce son arzusu 'Senden yardım isteyene sakın arkanı dönme.' Olmuştu. Diyelim ki böyle bir şey yok ama evren bizi yine bir araya getirecekti. Burç falımda öyle yazıyordu. Bir kadın olarak şunu söylemek istiyorum ki inanın kim benim yerimde olsa o da kabul ederdi." Tüm samimiyetiyle dedi.


Genç adam kadının maviliklerine boş boş baktı. Fal denilen illete inanmıyordu. Ya Rab'tan başka kaderi hiç kimse ya da hiç bir cisim bilemezdi. Hayatında bir kere o da zorla gençlik yıllarında süryani ihtiyar kadına el falı baktırmıştı. Ağzında bir şeyler geveleyip "Zamanı geldiğinde toprak okyanusa boğulacak. İşte o zaman tekrar karşısına çıkacağım Robar ağa" demişti. Ondan sonra sevgilisi bir hafta kadar onunla konuşmamıştı. Genç adam yaradanın hiç bir şeyi boşuna yaratmadığını biliyordu ama fal yardan katında yasaklanmıştı. Bunu bildikleri halde bakmak büyük günahtı. Genç adamın amel defteri ahlarla dolup taşmıştı yeni bir günah eklemek aptallık olurdu.


Genç kadın ceketinin iç cebinden telefonunu çıkarıp ekranı açtı. Üyesi olduğu ____________ uygulamadan dünün günlük burç yorumunu ağaya sesli şekilde okudu. "Farklı kültürlerden yeni insanlarla tanışabilir, bakış açınızı genişletebilirsiniz. Sevgi dolusunuz." dedi. Genç adam umursamazca "Evet , farklı kültürlerden insanlarla tanıştın hattâ onlardan biri ile sahte de olsa sözleneceksin. Ama sevgi dolu musun bilmiyorum." çapkın gülüşüyle dedi. Genç kadın sitem dolu sesiyle "Aşk olsun Robar alay edeceksen okumuyorum." dedi. Genç adam kadının sizli bizli konuşmamasına sevindi. Kalbi 'keşke' desede beyni her zamanki gibi reddeti.


Hâlâ gülümseyen genç adama göz devirip fal yorumunu okumaya devam etti. Onun inadına hepsini okuyacaktı. "Ay balık burcunda seyahat etmeye başlarken diğerlerinin problemlerine karşı duyarlılığınız artıyor. Bir takım ortaklıklar veya maddi girişimler söz konusu olabilir. Temkinli olursanız kazançlı çıkabilirsiniz. Deniz kenarında ya da doğada olmak ruhunuza iyi gelecek." genç kadın dedi. "Vay be dünü resmen anlatmış yarını da anlatıyor mu? Ona göre tetbir alalım." gülüşlerinin arasında genç adam dedi.


Genç kadın bozulup önüne döndü bacak bacak üstüne atıp genç adama bakmaya tenezzül etmeden konuştu. "Çok komiksin Robar ağa, komedyenlik sana daha çok yakışır." bozulduğunu bildiren sesiyle dedi. Genç kadının sesindeki açık kırgınlığı ve kızgınlığı anlayan adam uzatmak istemedi. "Komedyen olamam ama astrolog olmayı az çok becerebilirim. Yarını benim ağzımdan dinleyin Zümra hanım; Güneş uydulara selam vermiş Ay yıldızlara küsmüş Merkür kaplanla yemeğe gitmiş Venüs Jüpiterle el ele yürümüş. Bu esnada burç falının sahibi Mardin çarşılarında o mağazadan bu mağazaya bir kaç gün sonra giyeceği söz kıyafetini arıyormuş." dedi. Genç adamın söylediklerine kahkahalarla gülen genç kadın bir yandan da şaşkındı.


Evleneceği adamla iki senede düğün hazırlıklarını tamamlayamazken söz hazırlıklarını bir kaç günde bitirecekler mi? "Bun ne hız" dedi. Genç adam kadının yanında çok fazla gülümsediğini fark etti. Kendini yavaş yavaş kaybediyordu. Bu sefer kendi haline başını salladı. "Senin yerinde olsaydım güzelce dinlenirdim zira yarın geldiğin günden daha yorucu geçecek." dedi. İkiside birbirine bakarken göz temasını bozan kadın oldu. "Sevdim. Yarın ki burç falımı sevdim baya afilli çıktı. Hoşuma gitti. Bir ara Uranüs'e sabah kahvaltısında gitmiştim. Dünya milyonlarca ışık yolu uzakta olsada güzel görünüyordu. Nokta kadar." dedi. Kısık ve kesik kesik konuşarak.


İki genç semenderde otururken onları taş balkondan izleyen kişilerden bi haber sanıyordu üç kadın. "Nazar ve annesinin yüzünü gördün mü anne? Yengemi görünce mosmor oldular." genç kız dedi. Saliha hanım kızının anımsatmasıyla gözlerinin önüne o an geldi. Bir an kendini gülmekten tutamayacağını sandı. Gelininin güzelliği o şom ağızlarını kapatmıştı. "Allah var yukarıda birbirlerine çok yakışıyorlar. Anlamadığım şey siz o cadı kılıklı kızı benim dünya yakışıklı abime nasıl layık görüp istemeye gidecektiniz." dedi.


Genç kız doğru noktaya vuruş yapmıştı. Kızının çenesinden kendisi bile şikayet ediyordu. Bu gidişle garanti evde kalacaktı. "Erce'm güzel kızım babaannen akşam yemeğinde abine sorduğunda 'Tamam' demişti. Saliha hanım o kadının kızını gelin olarak hiç bir zaman istemiyordu. Kaynanası oğlunu evlendirmeye yemin etmişti. "Madem o beğenmiyorsa ben beğenirim." demişti. "Anneciğim abim onu kapıdaki korumaya kız isteyecektik ya onun için dedi. Valla pes yani ben orad..." cümlesini tamamlayamadan Saliha hanım devreye girdi. "Sus kız, anneye pes denmez. Müjdenin kızıda evleniyor. Evde kaldın." dedi.


Anne kız aralarında küçük çaplı ataşırken orada başka bir kadının varlığını unutmuşlardı. Hümmen hanım gelini ve torunu ile sohbet edecek değildi. Bir şeylerin ters gittiğini hissediyordu. 86 yılı boşuna harcamamıştı ikilinin kalbi birbirine çoktan kaymıştı. İki gencin bir yastıkta uyumadığını görmeden bu kapıdan adımını atmayacaktı. Peki içindeki sıkıntının sebebi aşk kuşları değilse neydi? Kimdi? Sıkıntının sebebini bulduğunda elinden çekeceği vardı. Onlar kiminle oynadıklarını bilmiyordu karşılarında koskoca Hümmen hanım ağa namı değer Entrika Hümmen vardı. O ilk görüşte aşık ettiği ve olduğu kocasını da bu sayede tanımıştı.


Genç kadın ağa ile konuşmasının ardından ona ait odaya gitti. Mor rengindeki yatağına uzandı. Odanın kapı sesiyle uykulu gözlerini açtı. Yatağında uzanırken uykuya dalmıştı hiç kalkmak istemiyordu ama istemeye istemeye yatağında doğruldu. Açılan kapının ardından gülümseyen görümcesini gördü. "Akşam yemeği vakti yengeceğim." dedi. Genç kadın yataktan kalktı. Kapıda bekleyen görümcesiyle değişik şekillerde taşların hakim olduğu uzun koridorda aile tablolarına bakarak ilerlerdi. "Yengeciğim istersen yemekten sonra aile albümüne bakalım. Abimin küçüklüğünde görmüş olursun." gülerek dedi. O sırada merdivenlerden zemin kata indiler. "Tabiî görmeyi çok isterim." dedi.


Büyük ikili kahverengi kapıdan odaya girdiklerinde kendini kraliyet ailesinin konuğu olduğunu sandı. Kahve, altın sarısı ve kremin hakim olduğu yemek odası göz kamaştırıcıydı. Kendini toparlayıp Robar'ın başıyla yaptığı küçük hareketten karşısına oturacağını anladı. Erkek arkadaşıyla konuşurken avluda sofra hazırlanıyordu. İçeride yiyeceklerine göre avludaki masa kimin için hazırlanmıştı? Eşarbı kaydığı için kızıl saçları ortaya çıkan genç hizmetli kadının önünde duran bas bas 'Ben en kaliteli porselenim' diğe bağıran altın sarısı çiçekli tabağa yemeğini koydu. Kısık sesle genç kadın hizmetliye teşekkür ettiğinde hizmetli utanarak kafasını salladı.


Genç kadın akşam yemeğinde Mardin yöresine ait muhteşem yemekler tanımıştı. Hümmen hanım yemekten sonra yaşlılığın verdiği yorgunluk ve akşam namazını kılmak için odasına çekildi. Saliha hanım konakta çalışanların hepsini avluya toplamış kulağına gelen dedikoduların ve konakta olan olayların kimin dışarıya taşıdığını öğrenmeye çalışıyordu. Konağın neşe kuşu Erce ve genç kadın oturma odasında yengesiyle çocukluk yıllarına ait fotoğraflara bakıyorlardı. Abisini nasıl delirttiğini sonunda hep üzülenin kendisi olduğunu ama ne olursa olsun yeniden abisine karşı geldiğini fotoğraflara bakıp kahkaha atarak anlatıyordu. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış o pehlivan da sahte görümcesi oluyordu.


Genç kadın hatıra albümüne hepsine bakmak istesede görümcesinin esnediğini görünce daha fazla yormamak için "Uykun geldiyse başka bir zaman bakarız." dedi. Güzel görümce cevap veremeyecek kadar yorgun olduğu için kafasını yetinmekle kaldı. Ayağa kalkıp kendi yatak odasına doğru yol aldığında "Tatlış rüyalar yengoş" dedi. Bu kıza biri imla kılavuzu vermesi gerekiyordu. Türkçe dersinden nasıl geçmişti?


Genç kadın koltuğun üzerinde duran albümü aldı. Zarar görmesini istemediği için kendiyle odasına götürdü. Genç kadının da uykusu gelmeye başlamıştı. Odasına girdiğinde gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. Krem tonlarında makyaj masasının üzerine albümü koyarken yere düşürdü. Albümün arasına sıkıştırılmış fotoğraflar özgürlüğe koşar gibi yere yerildiler. Bir an önce yatağa uzanmak isteyen genç kadın eğilip toplamaya başladı. Hepsi bittikten sonra albümün arasına koyarken bir tanesini makyaj masasının altında ucu görünür şekilde dururken gördü. Onu alıp ayağa kalktığında fotoğrafta patronunun boynuna sarılmış gülen kadını vardı. Mavilikleri patronunun gülen yüzünde takılıp kalmıştı.


Kalbi sıkışmaya okyanusları taşmaya başladı. Gözleri kalbinin acımasını ister gibi her karesinde gezindi. Hoşlanmaya başladığı adamın elleri arkadan boynuna sarılan kadınını tutuyordu. Elinden kayıp düşmesinden korktuğu için sımsıkı tutuyordu. Fotoğrafın üzerine bir damla göz yaşı ardından bir kaç tane daha düştü. Genç kadın ağladığının farkında bile değildi. Fotoğrafın arkasını çevirdiğinde bilmediği bir dilde yazı yazıyordu. Bir kaç gündür gördüğü adama aşık olamazdı değil mi?


Genç kadının bugün çalışma odasında düşündükleri aklına geldi. Yanılmamıştı yakışıklı adamların güzel sevgilileri olurdu. Bu fotoğraf onun kanıtıydı. Kadınların böyle bir adamın yanlız bırakacaklarını sanmıyordu. Arkasında yazılanı merak ettiği için çekmeceyi açıp fotoğrafı oraya koydu kapattı. Gözü yaşlı banyoya doğru ilerlerken tökezledi. Son anda kendini duvarla tutup banyoya girdi. Ellerini beyaz lavabo taşının üzerine koydu. Gözlerini birkaç kere kapatıp açtı. Tekrar ojeli parmaklarını suya tutup yüzünü yıkadı. Ne olmuştu ona neden ağlıyordu? Kendisi bile bilmiyordu. Adamın sevgilisi varsa onu ilgilendirmezdi. Haline aynadan bile bakmaya korktuğu için bakamadı.

Banyonun krem rengli kapısını açıp üç aralı krem gardolaptan getirdiği askılı göğüslerinden dantelli diz üstü siyah saten geceliğini zar zor giydi. Yatağa uzanıp yatak örtüsünü başının üstüne kadar çekti. Kabullenmek istemesede kafasındaki soru onu yiğip bitiriyordu. "O fotoğrafın aile albümünde ne işi vardı?" Genç kadın kendini kandırmaya çalışsa bile okyanusları tuzlu suyunu taştırmaya devam ediyordu.


Genç adam her zamanki gibi çalışma odasında dosyalarla uğraşmaktan sıkılmış odasının balkonunda gökyüzüne bakıyordu. Eskiden yazdığı şiirleri yıldızlara okur onlar eğer beğenirse sırma saçlısına okurdu. Şimdi ise boş boş gökyüzünün lacivertten siyaha bürünen hâlini izliyordu. Gökyüzünün en parlak yıldızına baktı. "Kutup yıldızı hep kuzeyi gösterir Robar. Benimde kuzeyim sensin, kaybolursam yolun sonu sana çıkıyor." derdi. Hani nerdeydi kaybolmamıştı ama gitmişti.


Çıktığı yolun sonunda o var mıydı?


Genç adam her gökyüzüne baktığında bir zamanlar sevdiği kadının bu cümlesi aklına geliyordu. Kendisini soru dolu kazanına atıyordu. Genç adamının içi daraldı hayat üstüne üstüne geliyordu. Tekrar çalışma masasının koltuğuna oturdu. Bir kaç dakika rahatlamak bile ona haram olmuştu. Kalan raporları bitirmeye çalıştı. Saat gece yarısını geçmişti elinde son kalan kağıda da imzasını atıp masanın üzerini toparladı. Kendi odasına girip kısa bir duş aldı. Üzerine beyaz t-shirt altına siyah bez eşortman altı giyip kendini yatağa attı. Komidinin üzerindeki komandoyu alıp karşıdaki duvara montalanmış plazma tv açtı. Kanalları gezip dikkatini çeken tartışma programında karar kıldı. Yatak örtüsünü altına girip beline kadar çekti. İki elini başının arkasına koyup başını yastığa yasladı. Tuhaf ki uzun süreden sonra rahat uyku çekeceğini hissediyordu.

Loading...
0%