Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Boş Daire

@asli_eryigit6

Sabah herkesin sevmediği bir ses vardır dimi? Benimki de alarm sesi. Artık tik oluştu her alarm çaldığında hızla kapatıyorum veya ona benzer bir ses duymaya tahammül edemiyorum. İşte gene o tahammül edemediğim ses beni yeni bir sabaha uyandırdı. Alarmı kapatıp geri yattım ama bu sefer diğer alarmımın sesi duyuldu.

“DERİN KIZIM KALK HADİ! OTOBÜSE GEÇ KALACAKSIN!” Dedi annem. Evet ikinci alarmım annem Neriman. Kendisi her sabah beni sekizde kaldırıp okula hazırlar, bunu on iki sene aralıksız her sabah yapıyor.

Yataktan sallana sallana kalktım ve lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Mutfağa gittim ve her sabah olduğu gibi mutfak masasında benim için hazırlanmıştı.

“Günaydın.” Dedim ve sofraya oturup peynirli yumurtamı yemeye başladım. Yumurtayı çok seviyordum ve her sabah yiyebileceğim bir şeydi. Kahvaltımı yapmaya başladım.

Ben kahvaltımı yaparken babam içeri girdi. Babam gene her sabah olduğu gibi çok sinirliydi. Babam Kenan ben kendimi bildim bileli çok sinirli bir insandı galiba bu siniri okul müdürü olmasında kaynaklıydı. Evet, babam Çalış Lisesi’nin müdürüydü ve bende o lisede okuyordum. Okulumun ismi neden çalış bende bilmiyordum galiba çok çalışalım diye bu ismi vermişlerdi. Babam çok otoriter ve disiplinli, adaletli bir insandır. Okulda herkese eşit davranıyordu bu kişi ben olsam bile.

“Derin okula geç kalma eğer geç kalırsan disiplin yazarım haberin olsun.” Dedi ve evden çıktı. Babamın bu huyundan nefret ediyordum. Neden bir insan kendi kızına kendi elleriyle disiplin yazardı. Ancak bunu bir vicdansız yapabilirdi ve benim babam kesinlikle vicdansız bir insandı.

“Hadi kızım babanı duydun geç kalma okula.” Dedi annem. Annem her zaman olduğu gibi babamı savunuyordu. Annem ve babam yirmi beş yıldır evlilerdi ve ben on sekiz yıldır buna katlanmaya çalışıyordum, aslında tamda on sekiz değil üç ay sonra on sekiz olacağım, anneme cevap vermeden yumurtamın son lokmasını da ağzıma attım ve mutfak masasından kalkıp lavaboya ilerledim.

Klasik dişlerimi fırçaladım ve okul formamı giyip saçlarımı ördüm. Sırt çantamı ve evden çıktım. Durağa geldiğimde her sabah olduğu gibi durak öğrenci kaynıyordu. Kulaklığımı taktım ve otobüsü bekledim. Telefonumu çıkardım ve sosyal medyada biraz gezindim. Aynı zamanda arada otobüs geliyor mu diye bakıyordum.

Aradan geçen beş dakika sonra sırtımda bir el hissettim. Arkamı döndüğümde Buse’yi gördüm. Buse benim biricik arkadaşımdı.

“Günaydın.” Dedim oda bana her zaman ki neşesiyle cevap verdi.

“Hele günaydın Bacım.” Dedi. Gülümsedim. Buse bu hayatta tanıdığım en neşeli insandı resmen Allah neşe dağıtırken kırk kere sıraya girmiş olabilirdi.

“Ya Buse bu hayat enerjisini nereden buluyorsun?” Dedim. Buse kocaman bir kahkaha atarak bana cevap verdi.

“Hayatım Allah vergisi bende bilmiyorum. Mesela hiç depresyona girdiğimi hatırlamıyorum veya siyah giyindiğimi. Dolabım renk patlaması yaşıyor.” Dedi. Cidden Buse’nin bir şeye üzüldüğünü asla göremezsiniz. Bende de o kadar hayat enerjisi olsa bende üzülmezdim. Ben sadece hedeflerim için bu hayata katlanıyordum. Hedefimi başardığım zaman benimde hayat enerjim olacaktı. Buse ile havadan sudan konuşurken otobüs geldi ve birlikte otobüse bindik. Buse telefonda sevgilisi Ali ile konuşuyordu. Muhabbetleri çok uzun süreceğini bildiğim için kulaklığımdan müzik açtım ve en sevdiğim şarkılardan birini dinlemeye başladım.

Yalnız kalsam, hiç konuşmasam

Kendi dünyamda seni bulsam

Sorsalar bana bunca zaman neredeydin

Söylesem sana tozlu sayfalı kayıp rüyamı

Bu şarkıyı her dinlediğimde benden bir parçaymış gibi hissediyordum. Hayatım çok monotondu ve hiçbir heyecanı yoktu. Buse’ye döndüm. Onun hayatı çok heyecanlıydı hayat enerjisi vardı, onunla ilgilenen bir babası vardı, ilgi hep onun üstündeydi ve her gün yeni bir olay yaşıyordu. Ben ise okuldan eve evden okula hayatı yaşıyordum. Yani Buse’nin hayatının tam tersini. Buse’yi kıskanmıyordum hatta onun için mutlu bile oluyordum ama bazen düşünüyordum böyle bir hayatım olsa nasıl olurdu. Bunları düşünürken gözlerimi kapatmıştım ve müzik devam ediyordu. Koluma biri dokundu. Gözlerimi açıp koluma dokunan kişiye baktım.

“Kanka kalk hadi geldik.” Hemen ayağa kalktım ve otobüsten indik. Saate baktım, sekize on vardı yani daha dersin başlamasına on dakika vardı. Buse koluma girdi ve okula doğru ilerledik.

“İlk ders neydi ya?” Dedim. Buse telefonunu açtı ve ders programına baktı.

“Edebiyat. Hayır ya, olamaz.” Buse Edebiyat dersini hiç sevmiyordu.

“Ödev vardı.” Dedim.

“Yaptın mı peki?” Buse’ye döndüm ve bakışlarımdan ne demek istediğimi anladı.

“Babam müdür olduğu için yapmak zorundaydın dimi?” Dedi, başımı salladım.

“Evet ama bu babamın okul müdürü olmasından kaynaklı değildi normalde de ödevlerimi eksiksiz yapan bir öğrenciydim. Sınıfa doğru ilerledik ve yerlerimize oturduk. Evet, Buse aynı zamanda sıra arkadaşımdı. Buse ile dolaplarımızdan kitaplarımızı aldıktan sonra sıramıza oturduk ve Buse bana her sabah olduğu gibi Ali’yi anlatmaya başladı.

“Bu geçen gece gene bir kavgaya bulaşmış. Çocuğun ağzı yüzü kan içindeymiş kanka.” Bunu çok normal bir şeymiş gibi anlatmıştı ama bu pek de normal değildi. Buse neredeyse her sabah aynı şeyi söylüyordu.

“Kanka biliyor musun Ali dün kavga etmiş.”

“Kanka Ali karakoldaymış onun yanına gidiyorum.”

“Kanka Ali en yakın arkadaşım Batuhan’ı dövmüş, çok kıskanç biri.”

Ali’yi asla onaylamıyordum ve ileride Buse’ye zarar verebileceğini düşünüyordum bunu her ne kadar Buse’ye açıklasam da Buse beni dinlemiyordu. Buse’yi gördükçe aşık olmak istemiyordum. Kısa bir süre sonra zil çaldı ve Edebiyat hocası sınıfa girdi. Hepimiz ayağa kalktık.

“Günaydın gençler, ödevlerinizi çıkartın.” Dedi ve okul başlamış oldu.

Öğle arası

Öğle arası zili çalmıştı. Buse ile yemekhaneye gittik. Yemeklerimizi aldık ve masaya oturduk. Buse hem bir yandan yemek yiyorduk bir yandan da sohbet ediyorduk. Buse her zaman olduğu gibi Ali ile olan ilişkisini anlatıp benden tavsiye istiyordu.

“Bana geçen eski hoşlandığı kız yazdı. Neymiş onun niyeti bozukmuş ondan kurtulmam gerekiyormuş. Bende inanmıştım zaten safım sanki.” Dedi. Aslında bende zaman zaman Buseye aynı şeyleri söylüyordum ama Buse tıpkı beni dinlemediği gibi hiç kimseyi dinlemiyordu.

“Buse ben bu konu hakkında bir şey söylemek istemiyorum, başka bir konu konuşalım.” Dedim ve yemeğime devam ettim.

“Tamam canım o zaman şunu sormak istiyorum. Ne zaman bir eniştem oluyor?” Dedi. Yüzüne boş boş baktım. Konu gene erkeklere gelmişti.

“Buse hayatımız erkeklerden ibaret değil. Onları hayatımızın merkezine koyarsak bu sefer bizim bir hayatımız kalmaz. O yüzden erkek mevzularını bu kadar büyütme, onlar gelip geçici ama sen gelip geçici değilsin. O yüzden her dakika her saniye erkek konuşmak zorunda değilsin. Mesela hobilerinden bahsede bilirsin veya seni üzen bir konuda da konuşabilirsin.” Dedim. Galiba ilk defa bu kadar sett çıkışmışım ki Buse bir süre şaşırarak bana baktı.

“Derin içinden ne çıktı az önce. Tamam sen yeter ki iste başka bir konu konuşuruz.” Dedi.

“Peki o zaman senin hayatın nasıl gidiyor?” Gayet normal bir soru sormuştu. En azından içinde bir erkek lafı geçmiyordu.

“Aynı bildiğin gibi.” Dedim.

“Hiç mi hayatında bir değişiklik yok.” Diye sordu.

“Yok.” Keşke olsa. Ama yok işte aynı klasik hayatı yaşıyorum. Aslında uzun zamandır bunu düşünüyordum hayatım hiç iyi gitmiyordu. Hep aynı rutin yani monoton geçiyordu ve ben bundan rahatsızlık duyuyordum.

“Ama hayatından memnun musun peki?”

“Doğruyu mu istiyorsun yalanı mı?” Dedim. Buse bir süre bana baktı.

“Sen hangisini söylemek istiyorsun?” Hiç düşünmeden cevap verdim.

“Yalanı.”

Ben bunu söyleyince Buse ile aramızda derin bir sessizlik oluştu. İlk defa Buse’ye kendim hakkında bir şey anlatıyordum ve oda bunun farkındaydı. Buse tam bir psikolog edasıyla konuşmaya devam etti.

“Peki o zaman hayatından neden memnun değilsin?”

“Hayatım çok monoton ve bundan hiç memnun değilim. Hayatımda bir heyecan farklı bir şey arıyorum.” Dedim. Sonra bir anda arkama yaslandım ve ellerimi açıp dua ettim.

“Allahım, neden benim hayatımda hiçbir farklılık yok. Beni heyecanlandıracak bir olay yaşat.” Dedim ve dua ettim.

“Amin.” Dedi Buse gülerek.

Biz biraz daha konuştuktan zil çaldı ve yerlerimizden kalktık.

“Ders ne?” Diye sordu Buse.

“Din.” Dedim ve sınıfa doğru ilerledik.

Sınıfa girince sıramıza oturduk ve dersin başlamasını bekledik. Din öğretmenimiz Meryem Hoca sınıfa girince hepimiz ayağa kalktık.

“Oturun çocuklar.” Hepimiz yerimize oturduk ve Meryem Hoca da tahtanın önüne geçti.

“Çocuklar derse başlamadan önce sizinle bir konu hakkında konuşmak istiyorum.” Dedi. Hepimiz bunu duyunca pür dikkat Meryem Hoca’yı dinlemeye başladık.

“Çocuklar son zamanlarda dikkat ediyorum ki çoğunuz bir şey den memnun değilsiniz ve bunun için dua ediyorsunuz.” Dedi. En son yemekhanede dua etmiştim.

“Yok, hocam niye memnun olmayalım.” Dedi Buse gülerek.

O sırada yemekhanede benimle psikolog gibi konuşan Buse

Hoca anlatmaya devam etti.

“Kızım genel olarak konuşuyorum farkındaysan kişi belirtmedim. Ancak size derse başlamadan önce şunu hatırlatmak istiyorum. Melekler ağızınızdan çıkan her dua ya amin derler ve Allah hayırlı dualarınızı kabul eder. O yüzden dua ederken bunu da göz önünde bulundurarak dua edin lütfen. Herkes ne demek istediğimi anladı dimi?” Dedi Meryem Hoca. Hepimiz başımızı olumlu anlamda salladıktan sonra gülümsedi.

“O zaman derse başlayabiliriz. Açın bakalım kitaplarınızı.” Dedi ve derse başladık.

Okul çıkışı

Çıkış zili çaldı ve Meryem hoca sınıftan çıkarken hepimiz toplanıp sınıftan çıktık. Buse ile birlikte durağa doğru yürüyorduk. Buse her zaman olduğu gibi Ali ile konuşuyordu. Buse arada ciddileşip kahkaha atıyordu. Onun bu haline mutlu oluyordum. Aynı zamanda Meryem Hoca’nın söylediklerini düşünüyordum. Meryem Hoca muhtemelen benim dua ettiğimi duymuştu. Aynı zamanda haklıydı ama şunu biliyordum.

Olacak dua’ya amin demek saçmaydı.

Belki olacaktı belki olmayacaktı ama bu gidişle benim duam kabul olmaya bilirdi. Düşüncelerimden sıyrılmam Buse’nin beni dürtmesi sayesinde olmuştu. Bakışlarımı Buse’ye çevirdim.

“Ali hala buluşma için ısrarcı. Bugün buluşmak istiyor.” Dedi. Ali sürekli birlikte buluşmak için ısrar ediyordu ama ben Ali ile aynı ortamda olmak istemediğim için kabul etmiyordum.

“Buse sınav senemiz olmaz belki sonra.” Dedim ve birlikte otobüse bindim. Boş iki koltuk bulduktan sonra kulaklığımı taktım ve sosyal medyada gezinmeye başladım. Instagram’a girdiğim reels izledim. Arada nerede olduğumuza baktım.

Aradan geçen on beş dakika sonunda benim ineceğim durağa yaklaştığımızı fark ettim. Buse ile kalkıp şoföre burada ineceğimizi söyledik. Otobüs durdu ve biz arabadan indik.

“Yarın durakta görüşürüz canım.” Dedi Buse ve bana sarıldı.

“Görüşürüz.” Dedi ve eve doğru yürüdüm. Apartmana yaklaştığım zaman apartmanımızın kocaman harflerle yazılan ismine baktım.

AŞIKLAR APARTMANI

Apartmanın adının niye aşıklar apartmanı olduğunu bilmiyordum fakat bir hikayesi olduğuna emindim. Apartmanın önüne geldiğim zaman nakliye araçlarını gördüm.

Bizim apartmanda boş daire yoktu. Sadece bir tane vardı oda bizim yan dairemizdi. Acaba orası mı tutulmuştu? Tutulduysa bile kim tutmuştu? Bunu şuan her şeyden çok merak etmiştim. Apartman kapısının önüne geldiğimde apartman kapısı açıktı. Anlaşılan eşya taşıdıkları için kapı açıktı. Kim olduğunu ancak otomatta yazan isimden öğrenebilirdim. Zillerde yazan bütün isimleri inceledim ve hemen babamın isminin yanında bunca zaman boş olan isimlikte on yedi yıl sonra yazılı olduğunu gördüm.

Daire 17: Kaan ÖKSÜZ

 

Loading...
0%