Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@asmira

11


  


Her zamanki gibi dersler çok sıkıcıydı ve yanımda kimse oturmuyordu. Not tutan arkadaşlara özenip ben de not defterimi çıkardım ve gelecekteki kocama mektup yazmaya karar verdim. Kim bilir belki bu mektup ile kaderim değişecekti.

"Çok Sevgili Mükemmel Kocam...

Ben sana bu satırları yazarken sen kim bilir kimin elini tutup 'benimle evlen kadın' demişsindir... Benden başkasına kibar olduğunu sanmıyorum. Çünkü öyle herkese kibar davransaydın ilgimi çekmezdin aksine yılışık gibi görebilirdim seni...

Evet, biliyorum seni bulmak tahmin ettiğimden daha zor oldu çünkü etrafımda beni yolumdan alıkoymak isteyen kişiler vardı. Belki seni bulana kadar hep yolumda olacaklar ve 'aaa sen göbekli mi seviyorsun' diyecekler. Ben onlara güleceğim haliyle... Bir kaç yıl sonra ise onların yüzüne güleceğim. 'Aaa senin baklavalı kocan şekerlenmiş şekerpare olmuş' diyeceğim. Üzülme sen kocacığım çünkü sen benim mükemmelimsin.

Ben vazgeçmeyeceğim sevgili göbekli kocam. Senden ziyade göbeğini seveceğim günleri sabırsızlıkla bekleyeceğim."

Yazdıktan sonra defterimi usulca kapattım.

"Dersimiz bitmiştir. İyi akşamlar!" diye gürleyip giden hocanın mikrofon yuttuğuna dair şüphelerim vardı. Bu adamın sesi nasıl bu kadar yüksek çıkabiliyordu hayret!

"Nihayet ders bitti, bir an sabaha kadar sürecek sandım." Semra yorgun hareketlerle kabanını giyerken ona hak verdim.

"Yorgunluk kahvesi içmeye gidelim mi?" diye soran Kahraman'dı. O Taksim olayından sonra sanki benimle arkadaşlık kurmaya çalışır gibi bir hali vardı.

"İşim var belki başka zaman."

Semra ise gayet sevinçle kahve teklifini kabul etti. "Bence çok iyi fikir, resmen derste uyku bastırdı."

"Biz gidelim o halde, görüşürüz Mehir."

Kahraman ile Semra birlikte sınıftan çıkarken bende çantamı koluma takarak yürümeye başladım. Taksi durağına giderken o mükemmel kocayı nerede bulabileceğimi düşünmeye başlamıştım. Karşıdan karşıya dalgınca geçerken bir korna sesi duydum ve ardından üzerime son hız gelen bir aracın acı dolu fren sesini...

Arabayı süren Kalender'den başkası değildi. O benim sonumdu... Birazdan ölecek ve mükemmel kocasız gömülecektim! Kaçmaya çalıştım ama sadece bir adım atabildim.

Bacaklarıma çarpan bir demir yığını ile arabanın üstünden takla atarak yere yapıştım. Başım çok ağrıyordu. Gözlerimden yıldızlar kayıyordu. Etrafımda acayip sesler duymaya başlamıştım.

"Kız ölüyor ambulansı arayın!" diye bağıran birinin sesini duydum ve ondan sonrası yeşillik...

  


  


  ***2 GÜNLÜK KOMA***

  


O kazadan sonra kendime gelmeyi beklerken bedenim sanki bana ait değilmiş gibi geliyordu. Büyük, beyaz ve güzel kanatlarım vardı. Bir melek misali göklerde süzülüyordum.

Masmavi gökyüzünde süzülürken, "Sanırım bu iyi bir şey. Demek ki ölmedim..." dedim boşluğa doğru.

"Nah iyi bir şey! Öldün sen kızım!" diyen boğuk ses yüzünden dengem bozuldu ve yere metrelerce yüksekten çakıldım. Burnum dahi kanamadı. "Ne oluyor böyle? Öldüm mü gerçekten?"

"Ölüler bir daha ölemez!" diyen gaipten sese ister istemez hak verdim. Beyaz kanatlar, gökten düşüp burnumun kanamaması... Ben gerçekten ölmüş olabilirdim. Normal şartlar altında yani fizik kurallarına göre en azından canımın acıması gerekiyordu.

"Yok ya ölsem bilirdim..." dedim kendi kendime. Kendimi bile ikna edememiştim. Etrafıma baktım her taraf yeşillikti. Ot sevseydim cennete düşmüş olabileceğimi düşünebilirdim lakin ne yumurta vardı ne de tava! Üç güne açlıktan ölürdüm ben burada.

Etrafım karanlıktı. Beyaz bir at kişneyerek ve ışık saçarak üzerime doğru geliyordu. Ben son Fatiha'mı okurken at birden durdu ve başını önümde eğdi.

"Bana bin! Hırrr..." diyen ata hayretle bakakaldım. Ben nereye düşmüştüm böyle?

"Sen kimsin, sana neden bineyim?" dememe rağmen birkaç saniye sonra kendimi atın üzerinde bulmuştum. At dörtnala koşmaya başladı ve bir köprüye geldik. Aslında köprüden ziyade asmalardan örülmüş bir geçitti. Asmaların bizi kaldırabileceğini hiç sanmıyordum.

"Hooo! Dur at kardeş!" dedim ve atın yelesini okşadım.

"Burası yolun sonu Mehir. Bu asmalara dokunduğum anda sen bir eşek olacaksın ve ömür boyu bu rüyanın içinde sıkışıp kalacaksın. Eğer asmaya dokunmamı istemiyorsan, beni alnımdan öpüp her şeyi unutman gerekiyor. Ya eşek olacaksın ya da tüm geçmişini unutacaksın!" diyen atın üzerinden inmeye çalıştım ama popişim eyere yapışmıştı sanki.

Bu dediği çok saçmaydı! Ne yani ben eşek cennetine mi düşmüştüm?

"At kardeş ben ölmedim mi zaten?" diye sordum ve heyecanla vereceği cevabı bekledim.

"Hayır, ölmedin henüz! Komadasın ve şu an araftasın. Ya her şeyi unutup döneceksin ya da dediğim gibi..." dediği anda sözünü kestim. Ben bırak eşek olmayı eşek bakanı bile olamazdım. Taş olmayı bile yeğlerdim zaten bir nevi taş sayılırdım.

"Tamam anladım! Ben ne olursa olsun dönmek istiyorum!" dedim ve atı alnından öptüm. Birden bire etrafımda yıldızlar uçuşmaya başladı. Kanatlı yıldızlar içinde ben dönüyordum. Yani kendi etrafımda dönüyordum. Yıldızlar kayboldu ve göğsümde bir ağrı hissettim. Beynim ise çarşamba pazarı gibiydi.

"Uyanıyor!" diyen yabancı sesten sonra gözlerimde bir ışık patladı. Göz kapaklarımı çekiştireni bulduğum yerde... Neyse küfür yok!

  ***

  


Loading...
0%