Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@asmira

16


  


Benim kaldığım evin aksine abimin evi çok büyük ve lükstü. Günlerdir bir elim yağda bir elim baldaydı. Eve temizlikçiler ve aşçılar gelip her şeyi halledip gidiyorlardı. Ben oturduğum yerden kazandibini kâşıklarken onlara yapılacakları söylüyordum. Evin biricik leydisi gibiydim. Zaten yanlış zamanda doğduğumu düşündüğüm olmuyor değildi. Tarihi kurgu hikâyelerin leydi Mehirella'sı olmalıydım!

Abim kaybolan çantamı bulamasa da yerine yedek kartlar ve yeni telefon vermişti. Telefonuma gelen mesajlar ve aramalar gözlerimi yaşartmıştı. Aranan insan bendim!

Kimseye dönüş yapmadım elbette. Ben orada ölümle cebelleşirken birkaç mesajla yetinmişlerdi. Ayıp be! İnsan gider polise, aradığımız kişiye ulaşamadık birde siz arayın, demez miydi? Kıymetim iki tık kadarmış bunu da anlamış bulundum kaza sayesinde!

Annemi arayıp konuştuğumda ise annem "Torunum nasıl?" diye sormuştu.

Kızı kim, kimin umurunda? Torun baldan tatlı derlerde inanmazdım. Olmayan torunu kıskanan Mehir'in dramı...

"Ben iyiyim anne sen nasılsın?" dediğimde kısa bir sessizlik ve sonrasında "Torunuma ne oldu kız? Ölümü öp doğruyu söyle!" diye bir yakarış kulaklarımda patladı.

Bir an anneme doğruyu söyleyip kurtulmak istesem de sonra yeni bir yalanla durumu kurtarmaya karar verdim.

Mantıklı olarak artık abim benim yanımda kalacaktı ve annem yalanımı anlayıp ağzıma... Neyse ön görülü bir siyasetçi ruhu taşıdığım için hemen çözüm ürettim ve yaşadığım olayı biraz daha değiştirip anlatmaya karar verdim.

"Anne ben geçen hafta ufacık bir kaza geçirdim. Ben iyiyim ama bebeğimi kaybettim. Anne ben artık hamile değilim..." dedim ve boğazıma dizilen yumruları çözmek için bir kaç kez yutkundum.

Derin bir sessizlikte telefondan gelen cızırtıları dinledim. "Demek torunum melek oldu... Üzülme kızım ben yanındayım," diyen anneme karşı vicdanım, kalbime tekme atıyordu. Kalbim bu sözler karşısında ağır derecede ezilmişti. Bir daha iflah olmazdım. Ben buradan aklımı depresyona bağlar kendimi uzaya fırlatırdım.

"Anne, sen üzülme ben gidip yenisini yaparım..." dediğimde ağzımdan çıkanı beynimin süzmeden yolladığını anladım.

Amacım neydi, kime hizmet ediyordum? Annemi öldürmek için Azrail ile iş birliği yaptığımdan bile şüpheliydim.

"Sakın! Vallahi bu kez babana söylerim, kırsın kemiklerini! Yok, yok sen beni genç yaşta öldürmeye niyetlisin! Ben seni neyle besledim bilmiyorum ki? Kesin hastanede karıştın sen!" diyen annemin kutsal terliğinin kafama gelmesini bekledim. Gelmedi...

Mesafe böyleydi işte... Yanındayken ailemin kıymetini bilemedim. Şimdi ise bir gurbet kuşuyum... Kanatlarım güneye doğru açılırken aklım bıraktığım evimdeydi.

"Lafın gelişi anneciğim merak etme, bu kez mükemmel kocamdan hamile kalacağım. Aklın hiç bende kalmasın kendime mukayyet olurum," dedim ve durumu kurtardım. Annemin "Ohh, iyi iyi..." demesi ile gülümsedim.

"Seni özledim anne..."

"Ben de seni özledim kızım. Baban bıraksa hemen gelirim de bırakmıyor. Neymiş kadının yeri kocasının yanıymış! Valla bu adam yaşlandıkça huysuzlaşıyor!" diyen anneme kahkaha attım ve onların huysuz hallerini bile özlediğimi fark ettim.

"Babam haklı anne, bence beraber gelin," dedim ama gelmeyeceklerinden emindim. Babam işi gücü bırakıp bir yere gitmezdi. Giderse de iş için giderdi.

"Tamam kızım. Huysuz herif ikna olursa geliriz."

Günler su gibi akıp giderken ayağımda iyileşiyordu. Kazanın üzerinden nerdeyse üç hafta geçmişti ve evde yan gelip yatmaktan sıkılmıştım. Biraz daha toparlayınca okula geri dönüp hayata kaldığım yerden devam etmeliydim.

  ***

"Ne oldu yüzün düştü birden bire."

Abimin sesiyle girdiğim transtan çıktım. "Mahir abi... Ben bittim, dekan beni devamsızlıktan bırakmış, fakülteden arkadaşım Semra söyledi. Ne yapacağım şimdi, off ya!" dedim sızlanarak.

Bu kez boşluğa bakmak yerine elimdeki telefona içli içli baktım. Telefon bana baktı karanlıklar içinden ve aramızda bir çekim oldu. Allah için şebekem çok iyi çekiyordu. Telefonla bakışmamız uzadıkça uzadı ve aramızda derin bir aşk başladı. Telefonu titreşime aldım ve benim için titremesini istedim.

Bakışlarım daha çok derinleşirken sanki telefonun ucunda beni terk eden sevgilim vardı da aramasını bekliyordum. Aradığında bin tane küfrü sayıp döküp telefonu yüzüne kapatacakmış gibi hissettim. Ne yazık ki beni terk edecek bir sevgilim bile yok.

Sinirimi abimden çıkarmaya çalışsam beni pinpon topu gibi camdan dışarı fırlatırdı.

Abime Semra dedim ama altında başka bir şey aramasın diye yalan söyledim. Aslında arayıp kara haberi veren Kahraman'dı. Ne diye arayıp haber vermişti sanki? Kara haber tez duyulur da bu kadar hızlı olmak zorunda mıydı? Ne bileyim ne de üzüleyim hayat felsefemdi. Felsefemle yaşamama bile izin vermeyen bir iletişim ağındaydım.

Asıl sorun ise... Okuldan atılıp memlekete geri mi dönecektim? Bir de annemin bulduğu mükemmel kocalardan biriyle evlenirdim. Evimin kadını olup ömrümü çürütürdüm. Şahane bir planın çöktüğü andaydım. Tek kurtuluş biletim abimdi! 'Abiğğğ kurtarr beniğğğ' diye kendimi yerlere atmak istiyordum.

"Demek devamsızlıktan kaldın. Hangi densiz dekan seni bıraktı?" diyen abimin hızına yetişemiyordum. Dakikalarca bunu sormak için mi o tespihi çekti!

'Huyuna git Mehir!' diyen iç sesime sonuna kadar hak verip damardan girmeye karar verdim. Oradan kan alıp gözyaşımdan ürettiğim serumu taktım mı olay biterdi zaten. Abimin kalbi teklerse bir EKG çeker ekstra pratik hemşire modunda tarihe geçerdim. Ne de olsa bu gözyaşı serumuna kalp dayanmazdı.

"Abi... Hocalar insafsız abi! Demediler bu kız yaralı, ayağı sakat, okula gelemez, evde dinlensin... Yaktılar tüm geleceğimi abi! Kariyer yapacaktım abim... Kendimi Veli gibi beş para etmeyen erkeklere ezdirmeyecek ailemize yakışır bir mimar olacaktım. Mehir Kahraman'a bu yapılır mı? He abi, sen söyle!" dedim ve sesimi ağıt yakar gibi dertli bir tona getirdim.

Mahir abim bir "Fesuphanallah!" dedi ve elindeki tespihi havalı bir şekilde çekmeye devam etti.

Ağır çekimde başını kaldırdı ve benim yeşilliklerimi ezdi. 'Kalpsizsin abi! İnsan bir ah vah kardeşim der be!' dedim ama içimden... Sağ kaşını havaya kaldırıp düşünceli bir şekilde gözlerini gözlerime odakladı.

Nefesimi tutup bekledim. Ağzından çıkacak her kelimeyi hatim edecek gibi duruşumu ciddileştirdim. 'An' dese 'Ananı...' diyecek kadar ciddiydim.

"Geri zekâlı! Diyeydin, sana bir rapor alır, verirdik okuluna. Ne diye bana ağlıyorsun şimdi? Yeminle doğduğun günden beri başıma dert oldun. Aha dedim, sektirdi gitti okumaya! Ama yok! Yine geldin, bir şekil beni ayağına getirttin. Bak ne diyeceğim. Bence okul sana çok bile dayanmış!"

Yok artık ameka! Abi değil düşman sanki! Ne umduk ne bulduk? Düşene tekme atmak adettendir ama kardeşiz şunun şurasında. Bir avantajımızda olmasın mı? Benim aksime iç sesim 'abin haklı Mehir' dediğinde yıkıldım. İç sesimi boş verip kendi yöntemlerimle abimi insafa getirmeye karar verdim.

"Ben senin başına dert mi oldum yani? Keşke ölseydim de na'şımı alsaydın. Oyy dağlar, beni beni, alsın beni! Başımı alıp gideceğim abi... Soran olursa sevdiğinden gitti dersin... Zaten hep ben sevdim ama kimse beni sevmedi. Niye beni sevmiyorsunuz, Mehir Gül'ün suçu neee?" dedim ve salya sümük ağlamaya başladım. Gözlerime biriken yaşlar şelale gibi akıp giderken arada kayan sümüğüm beni şaheser gibi gösteriyordu. Bir insana ağlamak ancak bu kadar yakışırdı.

İçli içli burnumu çekişim, gözyaşlarımı elimin tersi ile silişim, burnumu abimin omzuna sürüşüm gerçekten nadide bir sahne gibiydi. İhtiyacım olan bir el, bir destek, bir kaç teselli sözü değil sadece bir mendildi.

"Dur kızım be! Üstümü sümüğünle yıkadın. Ağlama be şakaydı! Yarın gidip o dekana ayar veririm, merak etme. Kimse Mahir Kahraman'ın kardeşini üzemez! Acımam, yakarım!" dediğinde sevinçten ağlamaya başlamıştım. İşte bu benim dramımdı. Dertli ağla, mutlu ağla, ağla babam ağla... Ne ağlak bir yüreğim varmış be!

Az önce sümüğümü sildiğim omuza başımı koydum ve yıkama yağlama işlemine başladım.

"Var ya senin gibi insan bu dünyada yok. Nasıl bir abisin sen ya? Yeminle eşin benzerin yok. Seni mumyalatıp saklamak, gelecek nesillere örnek insan ve mükemmel abi diye sergilemek lazım. Çok seviyorum seni be! 'Mübarek insan, örnek abi' diye namın yürüyecek bu dünyada. Fanların olacak abi! İnan bana,"

"Ne saçmalıyorsun, anlamıyorum sarı civciv."

"Kitabını yazmaya karar verdim diyorum abiciğim. Ben buradan edebiyat dünyasına sağdan soldan her türlü yürürüm. Meşhur bir yazar olup tarihe adımı Asabi Abim'in yazarı olarak yazdırırım. Kitap kapağındaki model de sen olacaksın tabii ki. Bi de imza günüme birlikte gittik mi seyreyle cümbüşü. İzdiham, katliam ve aşk cinayetleri ile gündeme otururuz. Başlık şu: Mahir Kahraman'ı paylaşamayan kızların hazin sonu!"

Yağ limitlerimi zorladığım bu anlarda abim bana sevgiyle bakmadı elbette. Deli görmüş gibi bakarken gözlerini devirdi. Bunu yapmayacaktın be abi! Senin için ne hayallerim vardı!

Ayağa kalkıp ceketini aldı ve bana "Beni bekleme, bu saçmalıkları unutup uyu!" dedi ardından çıkıp gitti.

"Emrin olur abiciğim... Sen uyan diyene kadar uyanmam..." dedim son ses ve cevap olarak kapının arkasından gelen iki tık sesi geldi. Yani "Yat, zıbar!" demek istemişti abim.

"Tamam!" dedim ve huzurla seke seke odama gittim.

Üç haftada sektirme kraliçesi olmuştum. Topal ayağıma şarkı bile yazabilirdim... Hatta söyleyebilirim gitarımla!

"Sektire sektire gidersin gelin

 Onu bunu bırakın bana gelin

Ablama derler evin kedisi Selin

 Yoktur göbeği abimin...

  Sektire sektire gidersin gelin

Bana göbekli koca bulu verin

İstemem göbeksizi beni sevsin

Bana terası açık koca verin...

Sektire sektire yürürsün Mehir

 Annenin adayları coşar gelir

Rüyalar hayra alamet midir?

Bak karşıdan göbekliler gelir..."

Ninni misali söylediğim şarkının peşi sıra rüyalar alemine biletsiz geçmiştim.

  ***

  


Loading...
0%