Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@asmira

  

17

  


  


Abimin kolunda seke seke yürümeye devam ederken, "Abi ne gerek var ben taksiyle giderdim!" diye veryansında bulundum. Adım Mehir değil Maral olmalıydı. Ne kadar da güzel sekiyordum.

"Sus Mehir!" diyen abimi dinleyip elbette susmadım. 'Sussam olmaz, konuşsam duymaz... Duysa anlamaz, anlasa takmaz...' moduna giren abime bu kafiyeli mısrayı söylemeyi çok isterdim ancak takılmadan uçma ihtimalini göze almadım.

"Abi sus diyorsun ama ben gerçekten yalnız gidebilirim!" deyip ikna çalışmalarına devam ettim. Okula velimle gidecek yaşları geride bırakmıştım. Bunu abime anlatacak biri olsaydı keşke!

"Tersimdesin sarı civciv!" diye çıkışan abime manidar bakışlarımı yolladım.

"Senin yaptığın gider, benim hoşuma gider tatlı çocuk..." Survivor anılarımı tazelerken abimin vahşi bakışlarını üzerime çekmiştim.

"Yeminle kardeş mardeş demem ağzının ortasına bir tane yapıştırırım Mehir! Bakalım yaptığım gider hoşuna gidecek mi?" dedi yüksek bir ses tonuyla. Abime dolu dolu gözlerle bakınca elini saçlarıma götürüp okşadı. Yumuşacık bir ses tonuyla "Anladın mı abicim?" dediğinde uslu kız oldum ve başımı olumlu anlamda hızla salladım. "İyi..."

Arabanın kapısını açıp binmeme yardımcı oldu. Hayır, o bir centilmen değil. Salon erkeği hiç değil! O bildiğiniz katıksız kıro! Sadece sakat kardeşine iyi davranan bir abiydi.

Biraz yol alınca küskünlüğü unutup "Abi okul işini nasıl hallettin?" diye sordum ama yine cevap alamadım. İki günden beri papağan gibi seriye bağlayıp bu soruyu soruyordum. Ne vardı yani yöntemlerini bana anlatsa da nasiplensem?

"Abi okuldan atılmadığıma eminiz değil mi?"

"Sus dedim civciv! Cik cik cik ötüp durma, beynimi kemirdin!"

"Söyle, kurtul. Nasıl ama güzel fikir değil mi?"

"Bak daha güzelini yapabilirim. Arabadan at, ebediyen kurtul!"

"Neyse ki şaka yaptığının farkındayım." İçimdeki korkuya rağmen gülümseyerek abime şirinlik yapmaya çalıştım. Bana döndü, tek kaşını kaldırıp 'Ciddiyim' demek istedi.

  "Sustum!" 

Susunca can sıkıntısından kulaklığımı takıp şarkıyı son ses dinlemeye başladım. Ups! Murat Boz aşkım çalıyordu. "Yangın var... İmdat!" dediğimde ani bir frenle öne doğru savruldum.

Başımı ön cama çarpıp tekrar hafızamı kaybetmekten ölesiye korkmuştum. O at bu kez bir öpücükten daha fazlasını isteyip beni nikâhına alabilirdi. Ah canım at! Düşüncesi bile berbat!

"Ne yangını?" diyen abimin neyden bahsettiğini anlamamıştım. Ben burada geleceğimi düşünürken abim başka telden çalıyordu. Hatta kulağımda bir ses... Şarkı çalıyordu! Şarkıyı mırıldandığımı sanıp sesli söylemiş olmalıydım.

Müzik çalarımı gösterip "Murat Boz, Yangın var içimde, imdat diyor abi! Yani gerçekte yangın yok!" dedim panikle ve yavru kedi gibi koltuğa sinip yok olmayı diledim.

"Ver onu bana!" diyen abime anlamsızca baktım.

"Bunu mu?" dedim ve dehşetle gözlerimi açtım.

"Canımı al, müzik çalarımı alma," derken mp3 çalarıma sımsıkı sarıldım. Kablosunu boynuma doladım ve abime haince baktım. "Boynuma dolandı abi çözemeyiz ki!"

Abim ise oflayıp elini kulaklığa atıp pratik bir şekilde boynumdan çıkardı. Avuçlarımın arasına sakladığım cihazı güçlükle almaya çalışırken ben çırpınmaya devam ettim.

"Nooo! Olmaz!" diye itiraz etmeme fırsat vermeden ellerimin arasından müzik çalarımı alır almaz camdan dışarı fırlattı.

Tam ben ağzımı açıp saydırmaya başlayacakken abimin işaret parmağının sallandığını ve abimin kızgın bir şekilde bana atarlandığını gördüm. Ben iç dünyamda sarsılırken abim ise dış dünyamı sarsıyordu. Zalimsin abi!

"Bir kelime daha edersen seni de fırlatırım!" diyen abime karşı sessizliğe bürünüp intikam planları kurmaya başladım.

'Ekmek arası dünya döner, bugün atar yapanlar yarın el öper!' dedim içimden ve bunu bir 'Mehir Atasözü' olarak defterime kaydettim. Abim ne yazdığımı okumaya çalışırken gözlerimi kısıp abime baktım.

Okula vardığımızda abim ciddiyetle bana döndü ve bir hoca edasıyla konuşmaya başladı. "Ufaklık okulda yaramazlık yapma. Dersini iyi dinle! Ders bitince mesaj at seni almaya gelirim."

"Olur!" dedim. Arabadan inerken abimin hangi ara inip koluma girdiğini anlamadım.

"Gerek yok. Sen git, ben tek başıma yürürüm!" Müzik çalarımı attığı için onu en az üç gün affetmeyeceğim.

"Sevgili kardeşim şansını zorlama, hadi!" dedi ve bir elini belime dolayıp ağırlığımı üzerine aldı.

Okulun girişinde duran Kahraman ile göz göze geldiğimizde bir garip hissettim. Sanki yıllardır görmediğim bir arkadaşımı görmüş gibiydim. Hafıza gidip gelince böyle oluyormuş demek ki!

Kahraman'ın keskin bakışları benim yerime abimi bulurken içimde bir kurt uyandı ve 'Ohaa' dedi. Bu ne derin bakış ameka! Yedin abimi be!

İnsanların cinsel tercihlerine saygılıydım. Tabii bu tercih içinde abim seçiliyorsa bir 'hop!' derim.

"Nereye bakıyorsun sarı civciv?" diye soran abim Kahraman'a baktığımı fark etmiş gibi yanından geçerken ona ters bir şekilde baktı.

"Hiç öyle gözüm takıldı," dedim ve abimin kolundan destek alarak seke seke yürümeye devam ettim.

Sınıfa girdiğimizde içeri de bir kaç kız vardı. Önce şaşkın balık bakışları ve sonra bir 'Ooo!' diye çıkan bir uğultu!

  'Sevgilisi taş gibi!'

'Allah çirkin şansı verince...'

'Bu çocuk salak!'

'Bu erkekse bizim sevgililer ne?'

'Gökten zembille inmiş, insan olamaz!'

'Gözlerinde boğulmak istiyorum. Dalgalı deniz gibi...'

  'Adı Deniz olmalı!'

"Adı Mahir! Sağır değiliz!" dedim ve abimin muzip bakışlarının aksine adam öldürecek kadar delirmiştim. Resmen bana çirkin dedi yosmalar!

"Adı Mahir'miş! Çok karizmatik yeaaa..." diye ağzını yaya yaya konuşan Hamiyet'e döndüm.

"Deme yaa çok karizmatik ama sizi bağlamaz!" dedim ve muzip bir gülüşle sınıfa göz atan abimin karın boşluğuna dirseğimi geçirdim.

"Selam, kızlar! Benimle ayran içmek isteyen var mı?" diyen abime "Oha!" dedim. "Gündüz vakti ne ayranı!"

Abim resmen sınıfımdan kız kaldırıyordu. Hamiyet hevesle yerinden fırlayıp abimin yanına geldi. "Ben Hamiyet, seninle ayran değil zıkkımın pekini bile içerim!"

"Çüş!" diyen bendim. Hayvan gibi abimin üzerine atlayan Ham-iyet abimi ham edip yiyecek gibi bakıyordu.

"Sevgilin biraz kıskanç mı?" diyen Hamiyet'in rahatlığı karşısında bana fenalık geldi. Gerçekten sevgilim olsa demek kızın umurunda olmayacaktı!

"Sevgilim değil kardeşim!" diyen abime Oscar ödülü bile verebilirdim. Bu ne çapkınlık be abicim.

Abimle Hamiyet gülüşüp giderken ben sırama oturup not defterimi açtım.

Genel geçer Mahir Abi Kuramları:

1- Erkeklerin yanında sevgili rolü yapar.

2- Kızların yanında cici abi ayağına yatar!

3- İşine gelmeyince ağır abi, keyfine gelince kanka gibi...

4- Erkekler hakkında ültimatom verir. Kendinden yola çıkarak 'Hepsi yalancı, inanma!' der.

5- Kız kardeşinin rahibe gibi eve kapanmasını ister. Kendisi gecelere akar.

6- Başkalarının kardeşine potansiyel Jennifer Lopez gibi bakar. Başkası kardeşine bakarsa kafa göz dalar!

7- Kardeşleri trip atınca 'Kes!' der, sevgilileri atınca 'Trip atarken bile tatlısın' der.

8- Kardeşin az konuşanı makbulken sevgiliyle muhabbete doyum olmaz!

9- Abi evlenir. Gelin kuzu, görümce kurttur. Niye? Çünkü abi, kardeşin varlığını tamamen unutur. Kardeş kıskançlıktan kurtlaşır ve gelinin burnundan getirir!

10- Bebek gelir. Abi ile yengen gezer, 'bebeğe sen bak halası' der. O gezmelere kardeş hiç davet edilmez çünkü joker bakıcıdır!

Sonra 'neden kötü görümcesin' derler! Yenge adaylarından ne hayır gördüm ki iyi olayım. Yoksa abimi ailesinden izole etmeseler ben gayet iyi bir görümce olabilirim.

Dün bir bugün iki, hop biri gelir senin yerini ziyadesiyle alır ve sen dış kapının paspası bile olamazsın. Adalet mi, o da kim?

  ***

Ders başlamadan evvel Kahraman gelip yanıma oturdu. "Okula geldiğin mavi gözlü adamı demin Hamiyet ile çıkarken gördüm," diyen Kahraman'a yan bir bakış atıp tekrar önüme baktım. Bakışları üzerimde gezinirken bir şey söylememi beklediğini anladım.

"Eee!" dedim ve somurtarak kalemi elimde çevirmeye devam ettim. Kalemi parmaklarımın arasından geçirip çevirirken sanki Hamiyet'i evire çevire dövüyormuşum gibi hissettim.

"Ağlaman gerekmiyor muydu?" Kahraman kaşlarını çatıp elini omzuma koydu. "Omzumda ağlayabilirsin..." dediğinde klişenin alasını yaşamak üzere olduğumu anladım. Kız ağlar, çocuk teselli eder ve aşk!

"Neden ağlayayım, abim manita yaptı diye mi?" Kahraman'ın teselliye hazır elini tutup sıraya koydum.

"Abin mi? Ben şey sandım..." dedi ağzında lafı geveleyerek.

"Olur öyle yanlış anlaşılmalar ben de abime göz koyduğun için Hamiyeti kıskandığını sanmıştım."

"Hayır tabii ki, saçmalama Mehir! Şakası bile hoş değil." Ciddiydim oysa ki...

"O halde sevgilim mi sandın?" dedim ve başımı kolumun üzerine koyup sıraya yayıldım. Yorgun hissediyordum. Günlerdir evde pineklemekten üstümde bir halsizlik vardı.

"Sanırım," diyen sıra arkadaşıma gülümsedim. Olaya felsefik bir şekilde yaklaştım ve elimdeki kalemi havaya kaldırıp olayı anlattım.

"Bazen gördüklerimize bile inanmamak gerekiyor. Dünya bile düz görünürken yuvarlaksa, ben bir göz yanılsaması bile olabilirim. Gözünü kapat ve burada değilsin! Karanlıktayız. Bende yokum belki! Büyük bir tiyatro sahnesinin en iyi oyununu oynuyoruz. Bazen âşıkmış gibi, bazen yalnızmış gibi... Bazen yokmuş gibi yaşıyoruz... Söylesene Kahraman ben uyuduğum zamanlarda yaşadığımdan bile emin değilken bir rüya görmediğime kim beni inandırabilir?" dediğimde Kahraman önce hayran hayran baktı ardından gülümsedi.

"Haklısın. Gerçek olamayacak kadar güzelsin. Hayal ürünüm olmalısın!" dediğinde yıkıldım. Başımı sıraya vura vura kendimi hunharca öldürmek istedim.

"Her şeyi istediğin yere çekmen adil değil!"

"Dünyanın bir tarafı yanıp bir tarafı donarken benden adaletli olmamı bekleme!"

  "Sen de haklısın!" 

O esnada sınıfa giren Dekanın şaşkınlığı ile sınıf sessizliğe gömüldü. Kesinlikle okuldan kovulduğumu açıklayacaktı.

"Merhaba arkadaşlar buraya önemli bir konu hakkında bilgi vermek için geldim. Mehir Kahraman ayağa kalkabilir mi?"

Usulca yerimden doğruldum korku dolu bakışlarla dekana baktım. Adam ile uzun uzun bakışırken benim sabrım taşmaya başlamıştı. Okuldan atıldığımı neden söylemeyip bu işkenceyi uzatıyordu, kahretsin buna daha fazla dayanamayacaktım!

"Fakülteden atıldım değil mi? Madem attınız neden abime yalan söyleyip duygularımla oynadınız, kalbimi çok kırdınız çok!"

"Kızım, otur yerine! Abin doğru demiş..." Abim söylemedi bari dekan aşkım anlatsın dimi!

"Abim size ne dedi ki?"

"Abin dün yanıma geldi kızım. Hafızanı kaybettiğin için okula gelmediğini söyledi. Hastane raporlarını da getirdi. Devamsızlık olayını hallettik. Ben de geçmiş olsun demeye geldim..."

"Sahiden atılmadım mı? Abim doğru söylemiş. Aha ha süpermiş ya!" diye sevinç ve şaşkınlık arasında mekik dokurken overlokçu olmaya karar verdim.

"Biraz daha konuşursan atarım seni okuldan, psikopat Mahir'in kardeşi Mehir!" diyen uyuz Dekana sevimli bakışlarımı gönderirken içimden 'çıkışta görüşeceğiz oğlum!' diyordum. Ayrıca abimin ne psikopatlığını görmüş olabilirdi? Acaba abim ona timsahlarından mı bahsetti?

"Çok iyisiniz Sayın Dekanım. Nazikçe uyardığınız için size müteşekkirim."

"Rica ederim. Dekan olmak bunu gerektirir! İyi dersler..." deyip giden dekanın arkasından rahat bir nefes alıp yerime çöktüm.

"İyi toparladın. Okuldan kendini attırmadığına sevindim!" diyen Kahraman'a ters ters baktım.

"Ne var biliyor musun Kahraman, sinirimi bozuyorsun!" dedim. "Bir huzur verin be! Çok mu zor?"

"Bozduysak düzeltiriz. Kızma tatlı Mehir..." deyip bana yapışan Kahraman'a yan yan bakıp "Kahramansız hava sahası istiyorum! Gider misin az öteye!" dedim ve kalçamla onu ittirmeye çalıştım.

Odun değil sıraya kök salmış ağaç gibiydi mübarek! Gel dedim evimin hizmetçisi ol dedim, gelmedi. Git dedim... Gitmiyor! Nöronları olayları yanlış algılıyor kesinlikle. İmpulsları kulaktan beyine gitmek yerine kıçına doğru yol alıyor olabilirdi! Sırf bu yüzden 'kıçından anlama' tabiri hayatımıza girmiş olabilirdi.

"İstemem yan cebime koy diyorsun yani!" deyip tek kaşını kaldırıp bana pas atan Kahraman'a kafa atmadım tabii ki. Gayet hanım efendice cevabını verdim.

"Hayır gülüm! Sektir git diyorum!" Lanet girsin! Hiç oralı olmadı. Mal! İnsanlar bu kadar arsız olmamalıydı. Hele arsız bela hiç olmamalıydı.

"Kırıcı oluyorsun ama sarışınım... Çıkışta bir çay ısmarlayıp bunu telafi edebilirsin!" dediğinde kalktım ve sırayı tutup kafasına geçirdim. "Kendine gel, sen Kahraman'sın, ailen sana bu adı kızları koruyup Kahraman ol diye verdi, askıntı olup Kazanova ol diye değil!" dedim ve tekrar başa sarıp bozuk kaset gibi bir kelimeye takıldım.

"Sarışınım derken! Bana baksana sen! Seni boğarım..." dedim ve sırayı kaldırmaktansa boğarak öldürmeyi daha makul gördüm.

"Sinirlenince çok ateşli görünüyorsun..." dedi kulağıma usulca yaklaşıp ve nefesini ensemde hissettim. An itibari ensemden huylandığımı da anladım.

Şairin biri 'nefesini üfle geceye' diye şiir yazar, çapkının biri olayı yanlış anlayıp gelir enseye üfler! Yok, abi bu erkeklerden koca moca olmaz! Olsa olsa turşu olur. O turşudan da hayır gelmez.

"Ateşli öyle mi? Yakarım oğlum çıranı!" dedim ve öfkeyle Kahraman'ın boğazına yapıştım. Sınıfın bizi izlediğini söylememe gerek yok sanırım!

"Yak beni, doğal afet gibi depremler yaşat bana... Yık beni ama gitmemi isteme..." dedi ve ellerimi boynundan çekip avuçlarına aldı. Buyur buradan yak ameka! Bu herifin nöronları lafı kıçından anlayınca impulsları gaz kokusu ile devreyi yakıyor olmalı. Beyin duman altı, hepten devre dışı...

Elimi alnına koydum "Ateşin de yok. İyi misin Kahraman?" dedim endişeli bir ses tonuyla. Anaç tarafımı gören Kahraman birden elimi tutup ayağa kalktı. Beni de ayağa kaldırdı.

"Herkes buraya baksın! Ben bu kızdan hoşlanıyorum! O da bana karşı boş değil. Bizi yakıştıranlar ıslık çalsın. Yakıştırmayanlar alkışlasın. Onu alma beni al diyenler avucunu yalasın," dediğinde gülmemek için nefesimi tuttum. 'Avucunu yalasın' kısmında takılmıştım... 'Gülme!' diye kendime emir versem de can bu can! Kızardım, bozardım ve daha fazla dayanamayıp bastım kahkahayı...

  "Delirmişsin!" 

"Sevgili mi olsak biz?" dedi yanık impulsların etkisiyle.

Gülmekten gözlerimden yaşlar akarken bu kadar duygusallığa dayanamayıp "Yok artık!" dedim. Ellerimi ellerinin arasından çekip burnumu elimin tersiyle kapatıp kendime gelmeye çalıştım. Böyle bir teklif şeklini ilk defa yaşayarak görmüştüm.

Ne şans ama! Elin oğlu göklere yazdırır teklifini, bizimki halka açık oylama ile götürür işi! Oldu!

"İstersen olur," dedi...

"Olmaz!" dedim ve gözlerimi kocaman açtım.

"Olur olur. Neden olmasın?" dediğinde Kahraman'ı baştan ayağa hızla süzdüm.

Baklavalar bayramda yemelik, saçları balık sırtı örmelik, gamzesi tabutsuz gömülmelik... Yani kızların 'taş, meteor, oha kaya' dediği türdendi. Kalçaları bile benim kalçalarımdan daha sıkıydı ve bu tamamen kızlara haksızlık! Konumuz kaslarımız değil...

"Göbeğin bile yok! Saçlarında gür!" Etrafa göz gezdirdim. Kızlar şoriklerini silip bize bakarken erkekler ise bana yalvarır gibi bakıyordu. "Baksana kızların hepsi avucunu yalıyor! Kesinlikle olmaz!"

"Yakışıklı olduğumun farkındayım. Çoğu kızın hayalini süslediğimi de biliyorum. Bu yüzden mi beni istemiyorsun?" dediğinde kurtarıcı bir kapı sesi duydum.

"Hoca geldi!" dedim heyecanla ve Kahraman'ın çekim alanından çıkıp sıranın en ucuna doğru kaydırdım kendimi.

"Kaç bakalım!" diye fısıldayan Kahraman'a omuz silktim ve çalışkan öğrenci modunda ders notu almak için kâğıt kalem çıkardım. Yaşasın hayat kurtaran eğitim sistemi.

Gün boyunca Kahraman'dan uzak durmak için Semra ile takıldım. Semra'nın morali yok gibiydi. Kahraman'ın teklifini kabul edip etmeyeceğimi sorduğunda "Hayır, prensiplerime uygun biri değil," demekle yetindim.

"Kahraman benim mahalleden arkadaşım, iyi biridir. Ama peşinde dolanan çok kız var. Onlarla nasıl baş edilir bilmiyorum."

"Amaan bana ne, Kahraman'ın sevgilisi olmak isteyen düşünsün."

"Doğru, sevgilisi olmak isteyenler bunu dert etsin. Neyse abin geldi, hadi sen git."

Semra ile vedalaştıktan sonra Kahraman'ın uzaktan uzaktan bakışları altında abime doğru sektire sektire yürümeye çalıştım. Abim yürüyemediğimi fark edince arabadan çabucak inip yanıma koşturdu. Koluma girip ağırlığımı üstüne aldı.

Hamiyet ortalıkta yoktu. Ayran çarpmış olmalıydı veya abim! Neyse en iyisi kötü şeyler düşünmemek...

"Hamiyet yok mu?" dedim abime ve aldığım cevap ise upuzun bir "Yok!" oldu.

  ***

  


Loading...
0%