Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@asmira

                 

        

Sıkıcı hayatımın son günü ve mükemmel kocasız ilk günüydü. İzmir'e kucağımda bebek olmadan döndüğümde annem yalanımı anlayıp beni hemen evlendirmeye çalışacak. İlla ki evlenmem gerekiyorsa kendi kriterlerime uygun birini bulmak için yeterince vaktim var.

İstanbul'da yüksek lisans yaparken kendime koca, olmayan bebeğime bir baba bulabilirdim. Bebeğime baba, bana da koca olacak adam için kriterlerimi ise not defterime yazmaya başladım.

* Kesinlikle göbekli olmalı

'Göbeksiz erkek, balkonsuz eve benzer'

* Seyrek saçlı veya kel olmalı

'İleride çoğu koca gibi kel olacağına göre hayal kırıklığına uğramaya gerek yok'

      * Yakışıklı olmamalı

'Yakışıklı erkeklerin aldatma potansiyeli daha çok'

      * Fakir olmalı

'Zengin avcısı kadınlarla uğraşacak halim yok'

*Her şeye tamam karıcığım demeli

'Muhalefet partisi gibi evde kavga çekemem'

      * Yemek yapmalı

'Kocası yemek yapmayan arkadaşlara havam olsun'

      * Küfür etmemeli

'Küfür eden adam çocuklarıma kötü örnek olur'

      * Spor giyinmeli

'Klasik giyinen adamlar kuralcı olur'

      * Kıskanç olmamalı

'Bir evde iki kıskanç olmaz'

İzlendiğimi fark edince not defterimin arasına kalemi bırakıp yanımda oturan kadına ters bir bakış attım. Not defterime yazdıklarımı okumaya çalıştığı sinsi bakan gözlerinden belliydi.

Bir de utanmadan "İlginç!" diyen kadına bu kez dövecek gibi bakmaya başladım. Yok, yani yazdığımın neyi ilginçti! Gayet mantıklı düşünüp zekâmı konuşturdum.

"Bana mı ilginç dediniz?" diye sorarken gayet sinirliydim. Resmiyeti elden bırakmaya gerek yoktu. Neticede yarım saat sonra uçak inecekti ve bu kadına bir süre daha tahammül etmek zorunda kalacaktım.

Gülerek yüzüme bakmaya başladı ve neşeyle "Evet!" dedi.

Çirkinleşeceğimi bile bile kaşlarımı çattım ve "Hanım efendi ağzı açık ayran budalası gibi bana bakmayı keser misiniz!" dedim ve bu bir soru değildi.

Kadın beni duymamış gibi, "Gerçekten ilginç birisin. Tam aradığım gibi!" dedi heyecanla.

"Hanım efendi, bence belanızı arıyorsunuz ama benim başka planlarım var. Lütfen o belayı başka yerde hatta benden çok uzak bir yerde arayınız!"

"Evet, farkındayım başka planların var ama benim de bazı planlarım var," diyen kadının birden ciddileşmesi hayra alamet değildi.

"Hım, bak sen... Demek sizin de planlarınız var? Doğrusu hiç merek etmiyorum," diyerek arkama yaslandım. 'Yürü be Mehir, kim tutar seni' diyerek bana gaz veren iç sesimle sarılıp koklaştık. O bana beni sevdiğini söyledi, bende ona kendimi kocama sakladığımı söyledim. Kahroldu iç sesim, karalar bağladı ve beni terk etti! 'Sen benimsin iç ses' dedim ve iç sesim emrime uyup geri döndü. O artık bir kuma ve mutlu son.

"Tatlım beni dinle, farklı bir enerjin var. Ben Aheste Reklam Ajansı'nın sahibiyim. İlginç fikirler üretebilecek birine ihtiyacım var. Benimle çalışmak ister misin?" diye sordu. Bana dedi! Bana!

"Deli değilsin, reklamcısın ve bana iş teklifi ediyorsun! Doğru mu anladım?" dedim ve kadına alıcı gözle bakmaya başladım.

Az önce bana sevimsiz, itici hatta deli gibi görünen kadın birden bire annem kadar tatlı ve masum görünmeye başlamıştı.

Kadın sadece gülümseyip çantasını açtı ve cüzdanını çıkardı. Bana ahlaksız teklif edecekti kesinlikle! Reklam ajansında müşterileri ayartmamı isterse o cüzdanından çıkaracağı paralara tükürüp alnına yapıştırmazsam Mehir değil Mahir olayım, bıyıklarıma ağda yapmayayım ve beni Bıyıklı Bakan yapsınlar!

"Herkes biraz delidir, reklamcıyım ve evet iş teklifinde ciddiyim. Ajansımın iletişim bilgileri. Hemen cevap verme biraz düşün, istersen."

Ben kadını boş verip ajansın kartına hasretle baktım. Çünkü bir reklam ajansında çalışmak benim en büyük hayalimdi. Sağlık okuyanlar tüccar, öğretmenlik okuyanlar polis, siyaset okuyanlar ise pazarlamacı olur bizim oralarda. Ben de mimarlığı sırf reklamcı olmak için okudum.

"Reklam diyosun... Hımm..."

Kadına, 'Sektir git kadın! Benim senin işine ihtiyacım yok' diyecekken iç sesim 'geri zekâlı mısın Mehir?' diye sordu. İç sesimden duyduğum hakarete tam tepki verecekken beni susturdu ve devam etti. 'Bende seni akıllı bilirdim Mehir. Kadın diyor ki reklam ajansında gel çalış. Oraya gelip giden küçük esnafları bir düşün bakalım. Tam senin kriterlerine göre adaylar bulabilirsin, alanı genişletmiş olursun. Sokaktan herif kaldıracak halin yok ya! Hemen kabul et, ömür boyu senin koca derdini çekemem.'

Haklı... Ya bu kadının yanında çalışıp fakir öğrenci rolü yapacaktım ya da okula gidip gelirken sokakta kel ve göbekli adamlara göz gezdirecektim.

Hem sokakta bir kel görsem, 'Pardon siz benim istediğim gibi kel ve göbeklisiniz, eğer yemek yapıp kıskançlık yapmayacaksanız ben sizi kendime koca seçtim!' diyerek millete evde kalmış kız imajı mı çizecektim? Rüyamda görsem inanmam.

Aklıma gelen düşüncenin korkusuyla bir çırpıda "Kabul ediyorum," dedim.

"Seninle çok iyi anlaşacağız tatlım. Aramıza hoş geldin!" dedi ve yanağıma sulu bir öpücük bıraktı.

Bu kadında bir numara vardı veya 900'lü numaralar gibi zorla aranmak istiyordu. Benden ya belasını bulacaktı ya da ben kendimi vuracaktım. Konumuz ile pek ilgisi yok ama Aheste Reklam Ajansının müdiresinin adı Melike'ymiş. Nedense son ana kadar adının Aheste olduğunu düşünüyordum.

Uçaktan inip yeni yuvama kanat takarcasına gitmek isterdim lakin bindiğim taksi trafikte sıkışıp kaldı.

"Bacım gidip çay alıcam şuradan sende ister misin?"

"Yok abicim ben çay sevmem ama oralet varsa içerim."

"Hemen kapıp geliyorum."

Kafeye gitmedim, sadece duran trafikte çay keyfi yapan taksici beyle jet hızıyla kanka oluyorduk.

"Bacım ayıptır sorması o kadar bavulda ne var? Kaçak malsa baştan söyle başımı derde sokma."

"Ben de kaçakçı tipi mi var? Neyse belli ki gözlerinde sorun var ama ehliyeti vermişler." Adam dik dik bakınca tatlı tatlı gülümseyip "O bavullarda şahsi eşyalarım var güzel abicim. Ne güzel duyarlı vatandaşların nesli tükenmemiş," dedim.

"Bir oralet daha ister misin?"

"Kafi, teşekkür ederim."

"Ne demek, bacımsın."

Taksici beyi biraz ihmal ederek annemleri aradım. Annem sesimi duyunca nasihat vermeye başladı. Yola çıkmadan söylediklerinin çoğunu tekrar ederken ben içim şişmiş vaziyette bilindik şeyleri dinliyordum.

"Kapını mutlaka kilitleyip evde otur, tamam mı güzel kızım? Haa bir de uyumadan evvel..."

"Ezberimde anneciim, uyumadan evvel pencereleri, kapıyı, ocağı, bacayı, ışıkları, suyu kapatırım."

"Su çok önemli, boşuna israf etme."

Abimin verdiği adrese ulaşınca taksicinin de yardımıyla bavulları apartmanın kapısına kadar taşıyabildik. Abimin öğrencilik yıllarında kaldığı bu evde artık bende öğrenci olarak kalacaktım. Abimin bunun dışında İstanbul'da lüks bir villası vardı ancak o gideceğim üniversiteye uzak olduğu için ve apartmanın daha güvenli olacağını düşündükleri için burada kalmama karar verildi.

Bavulları içeri alır almaz ilk iş olarak ayaklarımı sehpaya uzattım. Ev normal üç oda bir salonluk daireydi. En güzel tarafı da evde yardımcı yoktu. Annem yardımcı tutalım demişti ama hamilelik yalanımın ortaya çıkmaması için, 'Anne gerek yok lazım olursa ben bulurum' diyerek durumu geçiştirmiştim... Karnım büyümeyince elbette durum fark edilecek ve tüm planlarım alt üst olacaktı. Her detayı düşünmem sayesinde artık güvendeyim.

      ***

      

                  

  15 Eylül 

      

Sıkıcı hayatımın son günü ve mükemmel kocasız ilk günüydü. İzmir'e kucağımda bebek olmadan döndüğümde annem yalanımı anlayıp beni hemen evlendirmeye çalışacak. İlla ki evlenmem gerekiyorsa kendi kriterlerime uygun birini bulmak için yeterince vaktim var.

İstanbul'da yüksek lisans yaparken kendime koca, olmayan bebeğime bir baba bulabilirdim. Bebeğime baba, bana da koca olacak adam için kriterlerimi ise not defterime yazmaya başladım.

* Kesinlikle göbekli olmalı

'Göbeksiz erkek, balkonsuz eve benzer'

* Seyrek saçlı veya kel olmalı

'İleride çoğu koca gibi kel olacağına göre hayal kırıklığına uğramaya gerek yok'

    * Yakışıklı olmamalı

'Yakışıklı erkeklerin aldatma potansiyeli daha çok'

    * Fakir olmalı

'Zengin avcısı kadınlarla uğraşacak halim yok'

*Her şeye tamam karıcığım demeli

'Muhalefet partisi gibi evde kavga çekemem'

    * Yemek yapmalı

'Kocası yemek yapmayan arkadaşlara havam olsun'

    * Küfür etmemeli

'Küfür eden adam çocuklarıma kötü örnek olur'

    * Spor giyinmeli

'Klasik giyinen adamlar kuralcı olur'

    * Kıskanç olmamalı

'Bir evde iki kıskanç olmaz'

İzlendiğimi fark edince not defterimin arasına kalemi bırakıp yanımda oturan kadına ters bir bakış attım. Not defterime yazdıklarımı okumaya çalıştığı sinsi bakan gözlerinden belliydi.

Bir de utanmadan "İlginç!" diyen kadına bu kez dövecek gibi bakmaya başladım. Yok, yani yazdığımın neyi ilginçti! Gayet mantıklı düşünüp zekâmı konuşturdum.

"Bana mı ilginç dediniz?" diye sorarken gayet sinirliydim. Resmiyeti elden bırakmaya gerek yoktu. Neticede yarım saat sonra uçak inecekti ve bu kadına bir süre daha tahammül etmek zorunda kalacaktım.

Gülerek yüzüme bakmaya başladı ve neşeyle "Evet!" dedi.

Çirkinleşeceğimi bile bile kaşlarımı çattım ve "Hanım efendi ağzı açık ayran budalası gibi bana bakmayı keser misiniz!" dedim ve bu bir soru değildi.

Kadın beni duymamış gibi, "Gerçekten ilginç birisin. Tam aradığım gibi!" dedi heyecanla.

"Hanım efendi, bence belanızı arıyorsunuz ama benim başka planlarım var. Lütfen o belayı başka yerde hatta benden çok uzak bir yerde arayınız!"

"Evet, farkındayım başka planların var ama benim de bazı planlarım var," diyen kadının birden ciddileşmesi hayra alamet değildi.

"Hım, bak sen... Demek sizin de planlarınız var? Doğrusu hiç merek etmiyorum," diyerek arkama yaslandım. 'Yürü be Mehir, kim tutar seni' diyerek bana gaz veren iç sesimle sarılıp koklaştık. O bana beni sevdiğini söyledi, bende ona kendimi kocama sakladığımı söyledim. Kahroldu iç sesim, karalar bağladı ve beni terk etti! 'Sen benimsin iç ses' dedim ve iç sesim emrime uyup geri döndü. O artık bir kuma ve mutlu son.

"Tatlım beni dinle, farklı bir enerjin var. Ben Aheste Reklam Ajansı'nın sahibiyim. İlginç fikirler üretebilecek birine ihtiyacım var. Benimle çalışmak ister misin?" diye sordu. Bana dedi! Bana!

"Deli değilsin, reklamcısın ve bana iş teklifi ediyorsun! Doğru mu anladım?" dedim ve kadına alıcı gözle bakmaya başladım.

Az önce bana sevimsiz, itici hatta deli gibi görünen kadın birden bire annem kadar tatlı ve masum görünmeye başlamıştı.

Kadın sadece gülümseyip çantasını açtı ve cüzdanını çıkardı. Bana ahlaksız teklif edecekti kesinlikle! Reklam ajansında müşterileri ayartmamı isterse o cüzdanından çıkaracağı paralara tükürüp alnına yapıştırmazsam Mehir değil Mahir olayım, bıyıklarıma ağda yapmayayım ve beni Bıyıklı Bakan yapsınlar!

"Herkes biraz delidir, reklamcıyım ve evet iş teklifinde ciddiyim. Ajansımın iletişim bilgileri. Hemen cevap verme biraz düşün, istersen."

Ben kadını boş verip ajansın kartına hasretle baktım. Çünkü bir reklam ajansında çalışmak benim en büyük hayalimdi. Sağlık okuyanlar tüccar, öğretmenlik okuyanlar polis, siyaset okuyanlar ise pazarlamacı olur bizim oralarda. Ben de mimarlığı sırf reklamcı olmak için okudum.

"Reklam diyosun... Hımm..."

Kadına, 'Sektir git kadın! Benim senin işine ihtiyacım yok' diyecekken iç sesim 'geri zekâlı mısın Mehir?' diye sordu. İç sesimden duyduğum hakarete tam tepki verecekken beni susturdu ve devam etti. 'Bende seni akıllı bilirdim Mehir. Kadın diyor ki reklam ajansında gel çalış. Oraya gelip giden küçük esnafları bir düşün bakalım. Tam senin kriterlerine göre adaylar bulabilirsin, alanı genişletmiş olursun. Sokaktan herif kaldıracak halin yok ya! Hemen kabul et, ömür boyu senin koca derdini çekemem.'

Haklı... Ya bu kadının yanında çalışıp fakir öğrenci rolü yapacaktım ya da okula gidip gelirken sokakta kel ve göbekli adamlara göz gezdirecektim.

Hem sokakta bir kel görsem, 'Pardon siz benim istediğim gibi kel ve göbeklisiniz, eğer yemek yapıp kıskançlık yapmayacaksanız ben sizi kendime koca seçtim!' diyerek millete evde kalmış kız imajı mı çizecektim? Rüyamda görsem inanmam.

Aklıma gelen düşüncenin korkusuyla bir çırpıda "Kabul ediyorum," dedim.

"Seninle çok iyi anlaşacağız tatlım. Aramıza hoş geldin!" dedi ve yanağıma sulu bir öpücük bıraktı.

Bu kadında bir numara vardı veya 900'lü numaralar gibi zorla aranmak istiyordu. Benden ya belasını bulacaktı ya da ben kendimi vuracaktım. Konumuz ile pek ilgisi yok ama Aheste Reklam Ajansının müdiresinin adı Melike'ymiş. Nedense son ana kadar adının Aheste olduğunu düşünüyordum.

Uçaktan inip yeni yuvama kanat takarcasına gitmek isterdim lakin bindiğim taksi trafikte sıkışıp kaldı.

"Bacım gidip çay alıcam şuradan sende ister misin?"

"Yok abicim ben çay sevmem ama oralet varsa içerim."

"Hemen kapıp geliyorum."

Kafeye gitmedim, sadece duran trafikte çay keyfi yapan taksici beyle jet hızıyla kanka oluyorduk.

"Bacım ayıptır sorması o kadar bavulda ne var? Kaçak malsa baştan söyle başımı derde sokma."

"Ben de kaçakçı tipi mi var? Neyse belli ki gözlerinde sorun var ama ehliyeti vermişler." Adam dik dik bakınca tatlı tatlı gülümseyip "O bavullarda şahsi eşyalarım var güzel abicim. Ne güzel duyarlı vatandaşların nesli tükenmemiş," dedim.

"Bir oralet daha ister misin?"

"Kafi, teşekkür ederim."

"Ne demek, bacımsın."

Taksici beyi biraz ihmal ederek annemleri aradım. Annem sesimi duyunca nasihat vermeye başladı. Yola çıkmadan söylediklerinin çoğunu tekrar ederken ben içim şişmiş vaziyette bilindik şeyleri dinliyordum.

"Kapını mutlaka kilitleyip evde otur, tamam mı güzel kızım? Haa bir de uyumadan evvel..."

"Ezberimde anneciim, uyumadan evvel pencereleri, kapıyı, ocağı, bacayı, ışıkları, suyu kapatırım."

"Su çok önemli, boşuna israf etme."

Abimin verdiği adrese ulaşınca taksicinin de yardımıyla bavulları apartmanın kapısına kadar taşıyabildik. Abimin öğrencilik yıllarında kaldığı bu evde artık bende öğrenci olarak kalacaktım. Abimin bunun dışında İstanbul'da lüks bir villası vardı ancak o gideceğim üniversiteye uzak olduğu için ve apartmanın daha güvenli olacağını düşündükleri için burada kalmama karar verildi.

Bavulları içeri alır almaz ilk iş olarak ayaklarımı sehpaya uzattım. Ev normal üç oda bir salonluk daireydi. En güzel tarafı da evde yardımcı yoktu. Annem yardımcı tutalım demişti ama hamilelik yalanımın ortaya çıkmaması için, 'Anne gerek yok lazım olursa ben bulurum' diyerek durumu geçiştirmiştim... Karnım büyümeyince elbette durum fark edilecek ve tüm planlarım alt üst olacaktı. Her detayı düşünmem sayesinde artık güvendeyim.

    ***

  

    

  

    20 Eylül

Aheste Reklam ajansında işe başlayalı iki gün oluyordu. Beklediğimden daha küçük bir ofisti. Çalışan sayısı ise oldukça azdı. Dün sadece Rüya'nın yardımıyla işleyişi hemencecik öğrenmiştim. Rüya tatlısı, Haremi abi, bu sabah gördüğüm Göbekli bey ve Melike cadısı firmaların reklam konseptini ve sloganlarını hazırlıyorlardı. Onların dışında muhasebeci, çaycı ve güvenlik elemanı varmış. Çaycının okulu olduğu için yarı zamanlı çalışıyormuş. Çaycı burada olmayınca çay servisini son gelen yapıyormuş falan filan.

Masamda oturmuş karşımda oturan Göbekli beye alıcı gözlerle bakıyordum. Aramıza giren part time çaycı görüş alanımı bozunca gözlerimi kısıp çaycının kafasına tepsiyi geçirmek istedim.

"Timuçin, çay bekliyorum bir saattir."

"Demlenmesini bekledim abla."

Rüya'nın sayesinde çaycı önümden çekildi. Mavi gözlü, yuvarlak yüzlü, tepesi açık ve göbekli beyi iyice süzdüm. Göbeğine baktıkça gözüm gönlüm açılıyordu. Sonra edepli bir kız olduğum aklıma geldi. Annem yanımda olsa 'Büyük günah kızım, göbek seversen babana ne derim!' derdi. Canım annem...

Timuçin'in önüme koyduğu oralet ile annemin yaptırdığı kekler, börekler yokluğunu iyice hissettirdi. Sonuç olarak birkaç günde ailemi özlediğimi fark ederek ajansın terasına çıktım ve annemi aradım.

"Alo annem, nasılsın?" dedim.

"Ben iyiyim, babanla uğraşıyorum işte. Beni boş ver ay parçam iyi misiniz kızım?" dedi.

Kimle iyi miyiz, diye düşündüm. Yer çekimine rağmen düşmeyen jetonuma bol noktalı bir küfür savurdum ve o an jeton düştü. Anneme "İyiyiz annem, torununun çok selamı var," dedim.

Telefonda hat düştüğünü sandım ve tam kapatacağım sırada annem tekrar konuşmaya başladı. "Kızım sende torunuma selam söyle," dedi heyecanla.

Bu muhabbetin nereye gideceğini kestiremediğimden "Söylerim anne, ders başlıyor. Hadi öptüm!" deyip telefonu kapattım. Karnıma bir bakış attım. Anneme hamilelik yalanı söylediğim yetmezmiş gibi bir de kuyruğunu uzatıyordum. Bir sabah uyandığımda burnum Pinokyo gibi olacak ve gelen giden yalancı Mehir diyecek bana. Kocamı uzun burnum yüzümden başkasına kaptırırsam, yıkılırım.

"Merhaba, Mehir bugün öğlen yemeğini beraber yiyelim mi?" dedi az önce kestiğim göbekli tatlı bey.

"Bilemedim ki. Olur mu?" diye sordum utanmış gibi yaparak. Çünkü kaçan kovalanır taktiğini uygulamaya karar vermiştim sanki az önce adama bakan ben değilmişim gibi.

"Niye olmasın canım, iş arkadaşıyız neticede," dedi samimiyetle. "İzindeydim tanışamadık gerçi. Ben Remzi Çırpıbacak, bu ajansın baş reklamcısıyım. Hatta bana şefim diyebilirsin," diyerek göz kırptı. Maviş gözlerini, şefliğini yirim!

"Ben de Mehir Kahraman, yeni eleman. Reklamdan anlamam ama nedense buradayım."

"Çok tatlı yani çok iyi olmuş anlamadığın, zira anlatmayı severim."

"Ne güzel, ben de dinlemeyi severim."

"Tanıştığımıza göre artık yemeğe çıksak mı? Karnım zil çalıyor."

"Zil ne yapsın, bu mideyi ancak çan kurtarır."

"Çok komikmişsin, severim"

"Şakadan anlayan canım iş arkadaşım, hadi yemeğe gidelim. Yemek mühim yoksa şekerimiz düşer. Senin gibi şeker bir adamın şekersiz kalmaması gerek," dedim ve üzerimdeki ağır abla havasının popişine tekmeyi attım.

Hafif meşrep olmak en makbulüdür. Her daim ağır ablalar gibi olsam, erkekler bu kız bizi döver diye yanıma yaklaşmazdı. Sonra 'lanet girsin, çok bekârım' diye dert yanardım.

    ***

"Ne yersin Mehircim?" dedi ve bana bakıp tatlı tatlı gülümsedi. Dişleri çok güzeldi. Gülümseyince çenesinde ki gamze gel beni öp diyordu. Yanaklarında gamze olsaydı dayanamazdım kesinlikle gamzeleri öperdim. Kendi yanaklarımdaki gamzeleri öpemediğimden oluyor hep...

Remzi'ye cevap olarak 'Seni yerim' demedim elbette. "Adana, yanına ayran..." dedim.

Garson yanımıza geldi ama garson demeye bin şahit lazımdı. İnsan bu tiple niye garsonluk yapardı? Git mankenlik ajanslarına başvuru yap fanların sana taş desin, meteor desin hatta seni yesin dimi! Neyin eksik mankenlerden? Fazlan bile var. Sempatik.

Gözlerimi adamın baklavalarından çekip gerçekleri kendime hatırlattım. 'Bir kere aldatıldım, ikincisi olmayacak!'

Remzi ve şekerparesi, üstüne üstü açık teras katı ile favori koca adayım olmak üzereydi. Zaten alternatifim henüz yoktu.

"Garson bize iki ayran, bir adana, iki porsiyon kuşbaşı, yanına bol salata ve mercimek çorbası olsun. Haa ekmeği bol olsun!" dedi.

    "Hay hay."

Üçgen tipli, kaslı ve sempatik garson siparişleri not alıp gitti. Arkadan baktığımda geniş omuzları garson olmaktan ziyade boksör omuzlarına benziyordu. Kesinlikle yanlış meslek ile bedenini çürütüyordu. Ben bu çocuğu televizyonda görsem en saçma filmi bile sırf onun için izlerdim. Yapmadığım şey değil. Aşkla ilgisi yok göz zevkim için sadece.

"Beğendin mi burayı? Hep gelirim. Çok iyi kebap yaparlar. Ama garsonu beğenmedim, yeni başlamış sanırım."

Etrafa baktım garson uzaklaşırken... Eski sandalye ve masalar... El yıkamak için lavabosu bile yoktu. Lokantanın toplam müşteri kapasitesi dört masa kadardı. Camın önüne dizilmiş tabureler ise manzaraya karşı kebap yemek isteyen müşteriler içindi. En son lisedeyken böyle salaş bir yere macera olsun diye arkadaşlarla gitmiştim.

"Evet, çok beğendim ama öğrenciyim ben. Burası bana göre çok lüks. Keşke bir köfteciye gitseydik! Boşuna bu kadar masrafa girmeye ne gerek vardı," dedim yalandan. Bir gün kesin çarpılcam.

"Hiç tasalanma öyle sandığın kadar pahalı bir mekan değil, kaliteyi uygun fiyata ikram ediyor. İskenderi de çok iyi ama Küçük İskender kadar değil." Esprili! Ayrıca tutumlu. Bu demektir ki müsrif biri değildi ve iyi bir aile babası olabilirdi.

Sanırım bu espriye gülmem gerekiyor. Kendimi zorlayarak gülümsedim. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi tontiş tontiş gülerek devam etti. "Benimle yemeğe çıkma şerefine ulaştığın için çok şanslısın Mehir, öyle herkesle yemeğe çıkan biri değilim," dedi Remzi'cim böbürlenerek.

Annem beni evliliğe ikna etmek için 'Erkek dediğin tutumlu alacak. Hazıra dağ dayanmaz kızım. Baban müsrif olsaydı beni alamazdı. Deden bu yüzden kaç görücüyü kapıdan çevirdi bir bilsen!' demişti. Sonrasında kendince mükemmel bir koca adayını önüme sürmüştü. Dedem Remzi'yi görse beni yıldırım nikahı ile evlendirirdi. Dedeme hürmetler.

O arada garson siparişlerimizi getirmiş ve önümüze gayet estetik bir şekilde koymuştu.

"Afiyet olsun... Başka isteğiniz var mı?" diyen garsona 'Seni yemedikten sonra kebabı kim neylesin zalımın evladı' demek istedim. Yanımda Remzi varken ayıp kaçar diye güzel çeneme sahip çıktım.

"Teşekkür ederim garson bey," dedim nazikçe. Gülümsedi yüzüme yüzüme.

"Başka isteğimiz yok. Gidebilirsin yeni garson!" dedi Remzi terslenerek. Ooo havaya bak! Kıskandık mı?

Aldatma potansiyeli yüksek garsona asılmak yerine Remzi ile işi pişirmeye karar verdim. Vakit nakittir. 2 yıl sonra memlekete dönerken eli boş dönmemeliydim. Bebek yerine kocayla annemin karşısına çıkmalıydım. Babamı düşünmeyi reddediyorum, sonunda kırılan kol ve yen içinde kalan ben olacaktım.

"Remzi, yemek yapmayı biliyor musun?" diye sordum.

Remzi aşkım ağzına tıkıştırdığı eti midesine indirip bana baktı. Gülümsedi ve dişine yapışan maydanozu gördüm. Bakışlarımı fark etmiş olacak ki işaret parmağı ile dişindeki maydanozu alarak ağzına attı. Parmağını yavaşça yalayıp bana baktı. Bu bir mesaj mıydı?

    Mikrop!

Yemek yiyoruz şurada açız, ölüyoruz, mide bırakmadın Remzi! Demedim... Kahretsin ki güzel dudaklarıma mikroplu kelimeler yakışmıyor. Cici kızım ben, iyi aile terbiyesi gördüm.

"Çok iyi mangal yaparım yanında bir de çoban salata, parmaklarını yersin Mehir," dedi. Kahroldum.

Mangal yapmayı bilmeyen adama adam denilir mi bilemedim. Mangal yapmayı bilmek yemek yapmayı bilmek değil birinin bu adama gerçekleri söylemesi gerekiyordu. O kişi benim elbette... Dan dan dan yüzüne söyleyecektim ama sonra vazgeçtim. Eğer hayatımın aşkı Remzi ise onu ilk buluşmada ezmek istemedim.

Gayet tatlı bir ses tonuyla "Remziii" diyerek devam ettim. "Mangal dışında yaptığın bir yemek var mı?" dedim kaşlarımı küçük Emrah gibi havaya kaldırmıştım.

Acıklı film izler gibi Remzi'nin gözlerine bakmaya başladım. Yapma Remzi, etme eyleme Remzi, biliyorum de kap benden koca yıldızı...

"Ehh işte biliyorum birkaç çeşit yemek, öğrenci evinde kalırken öğrenmiştim. Laf aramızda kalsın çok iyi bulaşık yıkarım." Bulaşık ne alaka?

Gözlerimden fışkıran kalpler yemeğe dökülürken ben bende değildim. İlk kez karşıma yemek yapmayı bilen biri çıkıyordu. Arkadaşlarım kıskançlıktan çatlayacaktı.

"Mesela hangi yemekleri yapabilirsin?"

"Yumurta dışında her şeyi yaparım. Yumurta hiç sevmem. Ya sen yemek yapabilir misin?"

Efkârlandım bir cigara yaktım sonra içmeden bıraktım masaya... Sigara sağlığa zararlıydı ve erken öldürüyordu. Mükemmel kocayı bulmadan ne sigara içerim ne içki! Kocayı bulunca hiç içemem. Gözlerimin önünü karabulutlar sarıyordu. Sonra fark ettim ki o karabulut değil sadece sigaramın dumanıydı. Arka fonda çalan Ezginin Günlüğü- sigaramın dumanı şarkısı ise tam zamanında çalmaya başladı. İlahi mesaj dedikleri...

'Sigaramın dumanına sarsam saklasam seni

Gitme gitme gittiğin yollardan dönülmez geri

Gitme gitme el olursun sevgilim incitir beni... '

"Mehir soru çok mu zor geldi?" diye sordu. Alt dudağımı büküp Remzi'ye baktım.

"Yemek yapmayı bilmiyorum. Günde üç öğün yumurta ile besleniyorum!" dedim imalı bir şekilde.

"Nasıl yani?" dedi. Gayet basit bir cümle kurmuştum oysaki... Annem derdi mavi gözle erkekler zeki olur. Yalan! Külliyen yalan! Yeşil gözlüyüm ve bu adamdan daha zekiyim.

"Sabah tereyağlı yumurta, öğlen sucuklu yumurta, akşam biberli yumurta bazen de patatesli yumurta yapıp yerim. Değişiklik olsun diye yumurtayı haşladığımda oluyor. Omlet yapmayı beceremiyorum. Salçalı yumurta var bir de öğlen yemeğinde değişiklik olması için birebir. Tavsiye ederim!" dedim.

Adamın ağzı açık bir şekilde bana bakması ile ağzının içindekileri görmek tekrar midemi bulandırdı. Kriterlerime nezaket kurallarına uygun davranmayı eklemeliydim.

Hem bu kadar şaşıracak ne vardı. Ömür boyu salata ile beslenen kızlar vardı ve gayet normal karşılanıyorlardı. Yumurta ile beslenmekte gayet normal bir durumdu.

"Ben yumurtayı yemekten saymıyorum zaten yemem de. Kahvaltıda kıymalı menemen olmazsa olmazım. Yanına kır soğanı ohh mis," dedi. Kahvaltıda soğan, ilginç!

"Tabii menemen şart!" dedim ve düşündüm. Baya ciddi ciddi düşündüm bu menemen olayını.

Yemeğimizi yedikten sonra önümüze gelen hesaba Remzi baktı ve eli titreyerek elini cebine attı. Eli boş bir şekilde bana baktı ve beni kahreden o sözleri söyledi.

"Cüzdanım ofiste kalmış, tühh be!" dedi.

Ve yine karabulutlar sardı dört yanımı, mükemmel koca adayım küme düşmüştü. İnsan dediğin öğrenciyim, fakirim diye sızlanan birini yemeğe çıkardıysa ona hesap ödetmeyecek!

Remzi dedim, yarim dedim, sen ne yaptın ha? Tuttun yemek parasını bana kilitledin! Mavi gözlerinden utan be adam! Yaa o tatlı göbeğinden hiç mi utanmadın? Ben sustum, gözlerim konuştu. Gözlerime hücum eden gözyaşlarının sebebi hayal kırıklığıydı.

"Sorun değil, bende var! Bu ay ki okul harçlığım!" dedim sesim titreyerek. Çantamdan parayı çıkarıp tabağın altına koydum.

"Kasaya vermen lazım Mehir," dedi. Bir kez daha yıkıldım! İlk kez kasaya gidip hesap ödeyecektim. Hani hesap defterleri, hani benim hayallerim....

Pos bıyıklı ustadan bozma kasiyere para uzatırken gözlerini gözlerime dikti.

"Kolonya?" dedi. Bedenimden ruhum firar etti. Yalnızım dostlarım! Bana kolonya tutan pos bıyıklı amcaya baktım. Ağlamamak için kendimi zor tuttum.

"İstemem sen onu Remzi'ye dök Pala bey!" dedim.

"Tamam bacım, ne kızıyon," dedi ve ben arkama bakmadan çıktım gittim olay yerinden.

Arkamda bir adet şaşkın pos bıyıklı kasiyer, bir adet pinti ve mikrop koca adayı ve mankenden bozma bir garson bırakmıştım.

Kaldırımları arşınlarken hüzün, yolda bana eşlik etti. Efkâr, başımda bekledi. Keder, evlen benimle dedi.

"Mehir!" diye seslenen Remzi'ye 'sektir git Keder ile sözlendim şansını kaybettin pis mikrop' demek istedim.

"Bana mı pis mikrop dedin?" dedi gözlerini pörtleterek.

En son Nick Bateman'ı rüyamda görüp öptüğümde bu kadar utanmıştım kendimden. Nasıl olurda Nick'i nikâhıma almadan bırakabilirdim. Hâlâ kendime inanamıyordum. Neyse ki ondan sonra okuduğum Aşk Karası kitabının karizmatik adamı Karan Paşazade'yi rüyamda görmüştüm ve nikâhı basmıştım. Sonra beni terk edip Firuze'ye âşık olmasını hatırlamak dahi istemiyorum. Rüyada olsa hoşlaştığım erkekler tarafından tekrar ve tekrar aldatılmak çok acıydı.

'Göbekli koca candır!

Aldatılmak kader değil salaklıktır!

  Evlen göbekli kocayla, 

Sür keyfini doya doya!'

Ben kendi felsefem doğrultusunda koca bulmaya çalışırken annem yeminliymiş gibi kaçtığım o koca profillerini önüme dayamıştı! Üçgen vücut, geniş omuzlar, keskin yüz hatları ve bir çok kızın rüyasını süsleyen zenginlik...

Neymiş efendim artık yaşım gelmiş evlenmem lazımmış. Neymiş yaşıtlarımın boy boy çocukları olmuş. Annem bana zengin boy sunarken ben ekonomik boy istiyordum. Ekonomik boy kocadan boy boy minnaklarım olsun bende isterdim. Normal şartlar altında öyle bir kocaya atlardım ama benim aklım hâlâ başımdaydı. En azından aklımın çelinmemesi için gayret ediyorum.

Evde çocuğumu emzirirken acaba kocamın peşinde hangi yelloz vardır diye düşünmek bana göre değildi. İş seyahati diye gidilen o ülkelerde farklı çiçekleri koklamasına müsaade etmek ise kabus gibiydi. Ben Mehir'im ve kimseye kendimi ezdirmem. Ezecek adamla da evlenmem. Nokta, bitti.

    ***

    

  

  

  

    

  

  

    

  

Loading...
0%