Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@asmira

20


  1 Aralık

  


"Mehir hadi kızım git bana su getir." Kendime su içmek için bile mutfağa gitmeye erinirken annem için hiç tembellik yapmadan kalkıp mutfağa giderim. Çünkü o anne, terliği var.

Mutfağa girdiğimde pencereden bir tıkırtı geldi. Korkarak başımı sağa çevirdim. Pencereden bana bakan Kalender miydi? Yok artık! Bizzat kendisi! Onun ne işi vardı burada? Ben böyle kadere razı değilim! Lütfen değişelim, takas makas ne olursa!

"Ka-pı-yı aç..." dedi ağzını hareket ettirerek. Bağırmıyordu göt korkusundan, eliyle kapıyı işaret etmeye devam ediyordu.

Kaşlarımı kaldırıp gözlerimi belerttim ve orta parmağımı kaldırdım. Bu tam olarak 'N.a.h. açarım!' demekti. Hayır, bunu ona söylemedim o böyle anladı. Ben gayet edepli olarak parmaklarımdan birini gösteriyordum.

"Aç!" dedi ama bu kez sesli bir şekilde. Panikle arkama baktım neyse ki kimse yoktu.

"Ge-ri-ze-ka-lı sus!" dedim sessizce heceleyerek. Aynı zamanda şakağıma dokunup elimi havada çevirdim 'deli' der gibi. Annemler evdeydi ve her an durumu yanlış anlayıp potansiyel koca adayı diye beni baş göz edebilirlerdi.

Oflayıp bahçe kapısının kilidini açtım ve bahçeye çıktım. Arkamdan kapıyı çektim ve yanıma bir bıçak almadığım için pişman oldum. Bıçak ile soğan değil Kalender doğramak hobimdi. Önce tırnakları sökerdim hijyen açısından sonra ise en sevdiğim kısım tüylerini tek tek yolardım. Derisini ise büyük bir ustalıklı etten sıyırırdım. Horoz kasabı olacak kızmışım da haberim yokmuş!

Onu pencereden uzaklaştırıp çardağın arkasına ittirdim. "Ne var, hangi yüzle geldin?" dediğimde pişkince gülümsedi ve elini bana doğru uzattı. Ağır çekimde eli bana doğru gelirken ben bir adım geri attım. Yüzsüzlüğü midemi bulandırıyordu.

"Seni özledim ve özlem aramıza girmesin dedim bebeğim," diyen Kalender'in toynakları yanağımı bulduğunda "Hoşt, köpek! Nerden bebeğin oluyorum?" diyerek elini tuttum. Üstelik aramıza Özlem değil dünyadaki tüm kızlar girse umurumda değildi.

Elini tutmamı yanlış anladığı aşkla bakan gözlerinden belliydi. Ona doğruyu göstermek için bileğini geriye doğru sertçe büktüm. "Dur! Ne yapıyorsun?" dedi acıyla ve yüzünü buruşturdu. Nasıl içim parçalandı, anlatamam.

"Bana baksana sen! Yediğin dayak az mı geldi, yoksa alışkanlık mı yaptı?" dedim ve alayla güldüm. Ne güzel dövmüştü abim. Oh olsun!

"Mehir'im neden kaçıyorsun benden? Bak istediğin gibi çok yiyip, az sıçıp göbeklide olurum. İstersen saçlarımı da kazıtırım, kel kafamdan öpersin beni. Başka ne istersen söyle hemen yapayım. Yeter ki benim ol, kadınım ol!"

"Tövbe Yarabbi! Beni deli kullarından sakın Yarabbi!" diye göğe bakıp dua ettim ve ardından Kalender Meşrep'e döndüm. Adam hâlâ durumun ehemmiyetini anlamamış gibi yalvaran gözlerle bana bakıyordu. "Alışık değilim bu kadar karaktersizliğe, ağır geldin be!" dedim. Kalender ise beni duymuyor gibiydi.

Birazdan düşüp bayılırsam bunun sebebi Kalender'in garip halleriydi. Aşk insanı bu kadar geri zekâlı yapıyorsa ben mantık evliliği yapmalıyım. Bebeklerimi mantıklı doğurmalı ve onlara mantıklı olmanın önemini anlatarak büyütmeliyim.

"Mehir dinle güzelim, benim niyetim ciddi! Hemen evleniriz, ikimize benzeyen beşizlerimiz olur. Hepsinin adını sen koyarsın. İster nane koy, ister maydanoz, serbestsin. Aslına bakarsak kekikte güzel olur. Sen ne dersen o olur," dediğinde ben kusmak için yer aradım. Midemi tuttum ve derin derin nefes çektim ciğerlerime. Bu adamla iki gün evli kalsam üçüncü gün ağır baharatik şoktan ölürdüm.

"Ay içime fenalık geliyor! Erişte çorbası mı yapıyorum nane, maydanoz koyayım! Sus, gözünü seveyim sus!" dedim ve elimle ona sus işareti yaptım.

Bu halimle sessizlik isteyen hemşire gibiydim. Ne yazık ki hastam Şükrü Özyıldız değil, laftan anlamayan Kalender'di.

"Olur, gözümü sev! Yeter ki sev beni. Sonra başka yerlerimi de seversin acelesi yok nasıl olsa," dediğinde ben şöyle bir durdum, baktım. Olmadı döndüm kendime baktım. Nerede hata yapıyordum?

"Ne diyosun be! Ben senin nereni sevecekmişim. Tövbe estağfurullah! Abdestimi bozdurdun!"

"Ne kadar Müslüman bir görl! Tam teyzemin istediği gibisin!" Espri yapmaya çalışırken...

"Bu ne arkadaş, yapıştın amele sülüğü gibi! Şimdi bir tane geçireceğim ama ha!" dedim atarlı genç havasında ve sözümü ikiletmeden omzuna bir tane geçirdim. Benim tehditlerim lafta kalmaz, bir dediğimi iki kere söylemeden uygular, anında yumruğu gömerim!

Kalender sanki ona ilanı aşk yapmışım gibi derin bir nefes alıp elini kalbinin üzerine koydu. Hülyalı gözlerle bana bakarken sanki beni alenen soyuyormuş gibi hissettim. Gözlerim gövdeme doğru indi ve açıkta kalan seksi vücudumun bir parçası var mı diye baktım. Lanet girsin! Giyinikken daha çekiciyim!

"Geçir bebeğim istediğin yerden geçir, yeter ki değsin tenin tenime. Belki aramızdaki elektriği fark edersin," dediğinde şöyle bir düşündüm. Bu kadarı fazla... Gerçekten! Kimin vebalini aldım acaba? Annem, kesin annem ah etmişti. 'Yağtın beni anneeğğğğğ' diye içimden geçirdim. İç ses hemen ortaya attı kendini ve 'Türkçeyi katletme mal!' dedi. Saygı duydum, sustum.

"Neden ben? Anlatsana biraz."

"Yeşil gözlerin beni benden alıyor... Yatağımda kokunu bırakıp öyle gitmişsin sevgilim. Söylesene sensiz o yatakta uyumak beni öldürmez mi?" dediğinde içimden tek geçen 'geber!' oldu ama bunu yüzüne söylemek çok kaba olurdu. Benim gibi tatlı kızlar tatlı tatlı kızmalıydı.

"Keşke ölseydin de beni sevmeseydin be gulüm!"

"Bana gülüm değil gulüm dedin! Görüyor musun bak aramızda bir samimiyet olmaya başladı bile!"

"Lanet girsin bana!" diye kendime sövdüm ve Kalender'e baktım. "Benim gözlerime bak bi! Ne görüyorsun?" dedim gözlerimi iyice açarak.

"Nefretle başlayan bir aşk görüyorum."

"Sen böyle değildin sonradan oldun! Bebeyken kızamık mı geçirdin? Beyninde yeni mi hasar yapmaya başladı, anlamadım ki! Bak sen buradan doğruca bir çocuk doktoruna git olur mu?" dedim gayet ciddi bir şekilde. Garibim kim bilir beyninde hangi virüs ile yaşıyordu.

"Her geçen saniye ilişkimiz ilerliyor... Farkında mısın benim için endişelendin? Bana karşı boş olmadığını biliyordum!" deyip şapşal bir ifade ile gülümsedi. Gülmek yakışıyordu hakkını yemeyeyim tabii bunu ona söyleyecek kadar ahmak değilim.

"Boş değilim elbette sana çok öfkeliyim, radyoda Sonped şarkısını dinlediğimden beri öfkem 100 kat daha arttı. Neden fikrimin üzerine kondunuz? Çalmayın, türetmeyin... Emeğe saygılı olup üretin! Ha üretecek potansiyeliniz yoksa o başka!" dediğimde önce bir şaşkınca baktı.

O gülen şapşal suratının yerine ciddili bir ifade takınarak tek kaşını kaldırdı ve "Bak güzelim iş başka aşk başka! Onun hesabını gidip Melike'ye soracaksın çünkü reklamı hazırlayan bizzat ekibi, ben sadece paramı verdim karşılığını aldım," dedi. Ben de af dileyip boynuna sarıldım. Ne kadar önyargılıymışım, yazıklar olsun bana!

"Hah! Bu mu yani! İsteseydin bu fikir Mehir'e ait deyip yeni bir konsept isteyebilirdin!" dediğimde, gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığını ellerimle tutabilecek kadar somuttu.

Sert çıktığında geri adım atacağımı sanmıştı ama ben Mehir Kahraman'ım, haklıyken haksız konuma düşmem. Haksız olsam da haksız konuma düşmem.

Sanki benim dediklerimi hiç algılamamış gibi gevşekçe gülümsedi. "İstersen işinin başına dönebilir, fikrine sahip çıkabilirsin!" dedi. Evime kadar gelen biri elbette iş yerinde beni rahat bırakmazdı.

"Dönmeyeceğim!" dediğimde yan bir bakış atıp Yeşilçam jönleri gibi rol kesti.

"Döndüğün kadar dönmediğin kader be gulüm!" dediğinde o rolü benden çaldığını anladım.

"Israr etmedin! Senin beynin kurtlanmış!"

"Esprili olman beni daha çok etkiliyor bebeğim!"

"Bir daha bebeğim dersen seni bıçaklarım!" Nusret'e bile taş çıkartacak sinirdeydim. Döve döve keserim ben bu herifi!

"Senden gelen her şeye razıyım. Ucunda ölüm olsa gözümü kırpmadan sana koşarım. Gözlerin benim aklımı firar ettirdi. Kalbimle düşünür oldum bu aralar," deyip romantiğe bağladığında içine neyin kaçtığını merak ettim.

Harbiden içine Mehir aşkı kaçmış olabilir miydi? Allah aşkına bu çok korkunç!

"Ağır gel koçuum! Ne ben sana yol veririm ne sen bana koş!" dedim ağır abla havasında ve ağzımı büküp boynumu öne doğru kırdım. Anasını satmayayım bir tespihim eksikti. Acilen abimin tespihlerinden birine el koymalıyım.

'Mehirrr... Kız su mu oldun?' diye bağıran annemin sesi ile anneme su götürmeyi unutup burada Kalender'e dert anlattığımı fark ettim. "Lanet girsin senin kıt beynine Kalender! Bende de akıl bırakmadın, abimden yine dayak yemek istemiyorsan annem seni görmeden sektir git!" diyerek onu bahçe kapısına doğru ittirdim. Kalender hayal kırıklığı içerisinde giderken ben de koşarak mutfağa girdim.

Kapıdan girer girmez annemle burun buruna geldik. "Anne!"

  "Mehir!"

"Ben!" dedim şaşkınlıkla. Canım anneme damda çiftleşen mart kedisinin iş başında yakalanması gibi baktım.

"Evet, sen! Nerdesin yarım saattir, bahçeye niye çıktın?" diyen anneme yeşil yeşil baktım. Anneme elbette yeşillenmiyordum. Annemin şüpheli bakışları altında çim gibi ezilen bendim!

'Anneciğim eski patronum bana ilanı aşk için kapıma dayandı. Eh bende namuslu bir kız olarak sektiri çektim. Tabii anlamadı anne, o beni elledi. Bende elini kırdım ama masumum.' deyip olayı anlatmam durumunda annemin beni onunla evlendirme hazırlığı içine gireceğine emindim.

Şöyle bir düşündüm iki taşındım ve haliyle yalana sığındım. "Ya şey, kedi anne, mır mır mır bir susmak bilmedi. Dedim garibim acıkmış gidip biraz süt döktüm. Bir de tembihledim bahçedeki çiçekleri yemesin diye. Garibim açlıktan çiçeklere saldırmış! Aramızda anlaştık artık acıkınca direk bana gelecek. Canım ya çok sefil bir şeydi!" dedim ve derin bir iç çekip acıklı bir hale büründüm. Attığım yalana nerdeyse ben inanıp olmayan kediye ağlayacaktım.

Annem hüzünle gözlerime baktı ve "Vah vah... Evde mi beslesek acaba? Gerçi evde çocuk var olmaz öyle tüy müy döker, hasta olur torunum," dediğinde kulaklarımda alkış sesleri patladı. Ben bu rol yeteneğimle yaş tahtaya basıp düşsem de bunu kendi lehime çevirebilirdim.

"Ah anneciğim zaten sütünü içip gitti. Kedi işte nankööör be annem! Demedi şu kız bana süt verdi iki sırnaşayım, teşekkür edeyim. Yoook nerde acıkınca gelen kedileri boş verelim... Ben yine senden geçmeyeyim anneciğim hemen suyunu vereyim," diye dolaba doğru atıldım. Annemin karışan kafasını toparlamasına fırsat vermeden konuyu anneme bağlamıştım. Allah muhafaza kediyi aramak için bahçeye çıksa Kalender'i görse sonum olurdu.

"Deli kız sen beni kediyle bir mi tutuyorsun?" dediğinde içten içe kıkırdadım. Annemin alıngan hallerini en az terlik atan halleri kadar seviyorum.

"Yok, olur mu hiç annem? Sen benim baş tacımsın! Sultanımsın... Yirim ben seni yirim ana kraliçem!" dedim ve annemin yanağından bir makas aldım. Annemin çatılan kaşları ile onu kızdırdığımı anladım. Oysa ben gayet sempatik hareketler yapıyordum. Üzdün anne!

"Allahtan ikizin yok! Valla ikiz doğsaydın babanla ülke değişirdik! Verilmiş sadakamız varmış..." deyip tezgâha üç kere tıklayınca anneme dudak büktüm. Eskiden tahtaya vururlardı değil mi? Artık garanti olsun diye granit tezgâhlara...

Trip moduna aldım kendimi ve başladım kendimi savunmaya.

"He anne he... İkizim olsaydı dünya daha yaşanır bir yer olabilirdi. Düşünsene anne daimi bir destekçim var ve hayallerimiz aynı. Ben cumhurbaşkanı olurdum ikizimde başbakan. Vallahi ortalık iktidarın istikrarından geçilmezdi!" dediğimde annem önce bir gözlerini kocaman açtı. Sonra gözlerini yukarı dikip ağzının içinde 'Çok şükür tek' dedi.

  


Loading...
0%