@asmira
|
22
'Biraz huzuru ararken en çok olmak istediğim yerdeyim. Biraz deniz... Biraz oksijen ve bolca huzur... Martılar uçup dururken etrafımda, saçlarım savrulur rüzgârda... İstanbul gibi düşüyorsun aklıma... Yedi Tepe İstanbul'un mavi gözleri yok bende... Yeşildir sahillerim. Gecemi gündüzüme katıp aradığım sen değil misin? Kalabalığın içinde tutunacak tek dalım senin yüreğin iken... Ne var biliyor musun, senin dışında her şeyim var. Sensiz çok eksiğim çok... Bilmiyorum, sahipsiz bir mektup gibi sende beni mi arıyorsun? Biliyorum beni gördüğünde 'bu, o' diyeceksin. Yanımdan öylece geçip gidemeyeceksin. Kokum genzine dolunca olduğun yere saplanıp kalacaksın. Huzurum deniz kokuyor, yalnızlığım ise sen... Biraz daha uzansam güneşe... Yansa tenim senin aşkınla. Yanık tenimden öpsen beni... Huzur değiyor sonra avucuma... Kelimelerim 'sen' diye bağırıyor. Sensiz tükenirken ömrüm, kalemim seni yazarak tükenmek istiyor. Sensizlikle yanıyor, kavruluyorum. Ya şimdi gel sevgili ya da bir akşam serininde ben üşürken... Üşüdüm.' Defterimi kapatıp denize bakarken yanımda bir hareketlilik hissettim. Kulaklığımı çıkardığımda yanıma kurulan Remzi ile şoka girdim. Ben Remzi'ye şok içinde bakarken o "Döktürmüşsün vay be!" dedi. "Okudun mu?" diye sordum. "Yani gözüm kaymış olabilir. Bir de neren yandı hemen öpeyim de geçsin," dediğinde avucumu alnıma yapıştırdım. Aslında duvar bulsam kafamı duvara geçirirdim. Ben oturup huzur ile ilgili deneme yazayım adam gelsin işine geldiği gibi yorumlasın. "Beynim yandı Remzi! Nasıl okursun bana sormadan!" diye carladığımda sahilden geçenler korkuyla bana baktı. Remzi ise alınmış halleri ile gözlerini yere indirdi. Neden bu adam üzerinde etkili olamıyordum? "Niye kızıyorsun ki bak evren mesajını aldı ve beni karşına çıkardı. Sevineceğine kızıyorsun..." dedi üzgün bir ses tonuyla ve eliyle yanağından süzülen bir iki damla gözyaşını sildi. Şaka gibi bir akşamdı! Erkek dediğin iki dırdırla ağlayacaksa, ohoo ülkeyi sel basardı be! Boğazımı temizleyip sabır çektikten sonra sakince "Remziciğim, eski iş arkadaşım sen yanlış geldin sanırım! Bak balıkçılar az ileride hadi cicim yürü endamını göreyim!" dedim. "Bak şuraya yazıyorum eninde sonunda bana kalacaksın Mehir." "Ya he he!" deyip gözlerimi devirdiğim tarafta gelen çifte gözüm kaydı. "Aa Timuçin!" diye tepki verdiğimde Timuçin ile yanındaki kızda beni gördü. Adımlarını bana doğru yöneltip yanımıza geldiklerinde Timuçin'in şaşkın bakışlarını gördüm. "Mehir abla, Remzi abi siz yoksa! Oha olaya bak!" dediğinde neye bu kadar şaşkın baktığını anladım. "Ne diyorsun Tim?" "Diyorum ki ablacım sahilde, martılar, gemiler, romantik, durumlar vesaire... Ama gücenen olmasın, sen Remzi abiden daha güzelsin Mehir abla," diyen Timuçin'in sesi ile hayal âleminden çıktım ve okşanan gururumla havalara girdim. Yanıma yakışacak erkek daha karşıma çıkmamıştı. Ne kadar mütevazı olduğumu söylemiş miydim? "Tim! Bak yanında fıstık gibi bir kız var diye sesimi çıkarmıyorum ama sen yine de şansını zorlama." "Hıı öyleyse konuyu kapatıp sizi İrem ile tanıştırayım. İrem kuzenim olur. Kuziş bu tatlı çiftte ajanstan arkadaşlar," dediğinde yanındaki şeker gibi kıza baktım. Pek bir şirineydi. Hani kuzenim demese sevgilisi mi diye şüpheye düşerdim. "Memnun oldum İrem. Ben Mehir Kahraman, ajanstan ayrıldım ve mutluyum," dediğimde kızcağız utangaç bir şekilde gülümseyip elimi sıktı. Ayağa kalkıp kızı yanaklarından şapadanak öptüğümde bana gözlerinde kalpler ile baktı. İrem, "Çok güzelsin gerçekten," dedi gülümseyerek. Tatlılık. "Bende Remzi Çırpıbacak..." diyen Remzi'nin lafını bıçak gibi bir ünlemle ben kestim. Oh may kara baht! "Yok artık! O gelen Kahraman Doğan ama bir cacık olamayan mı?" dediğimde ağzım iki metre açılmıştı. Ne kadar tesadüflü bir sahildeyim. "Abimi tanıyor musun?" diyen Timuçin'e kocaman açılmış yeşil gözlerimle bakarken çok şapşal görünüyor olmalıydım. "Kim abin, Kahraman mı?" dedim ve bunun bir şaka olduğunu düşünmek istedim. Kahraman'ın gözleri yeşil, saçları sarı, teni beyaz ve sıska değildi aksine gözleri koyu kahve tonlarında, saçları ve teni kumral, boyu uzun ve oldukça yapılıydı. Timuçin ile ortak tek noktaları erkek olmalarıydı. "Evet, o benim abim. Hatta sana fotoğrafını gösterdiğim abim Kahraman," dediğinde ben bayılmak üzereydim. Kahraman'ın ayakkabılarını gördüğümde başımı kaldırdım ve bir çift kızgın bakışla karşılaştım. "Ooo Mehir Hanım sizi buralarda görmek hem de yanında Remzi ile! Hayırdır?" diye hesap soran Kahraman'a sinir olmuştum. Sana ne ha kimsin sen? Hesap soramaz kimse bana! Aklıma gelen dâhiyane fikirle "Remzi benim sevgilim!" dediğimde kızgın bakışların yerini kırgın bakışlar almıştı. Pişman olmuş muydum? Hayır! "Yaa bilmiyordum bir sevgilin olduğunu, bilseydim... " dedi ve sustu. Ardından Remzi'ye bakıp dişlerini sıktı. Kıskanç bakışların hedefi Remzi'ydi. "Bilmeni gerektirecek ne var ki altı üstü sınıf arkadaşıyız," dedim umursamaz bir tavırla. Bu söylediğim çok zoruna gitmiş gibi yüzü gerildi. Kahraman, titreyen sesine kattığı öfkeyle "Haklısın gerek yok!" dedikten sonra seksi bedenini alıp hızla yanımızdan uzaklaştı. İrem ile Timuçin bana şaşkınlıkla baktılar. Kahraman'ın bu şekilde kızıp gitmesi herkesi şoka sokmuş, oradan eli boş çıkarmış gibi bir etki yapmıştı. Hayal kırıklığı görüyordum Timuçin'in gözlerinde. Muhtemel yenge adayını kaybetmişçesine yıkılmış duruyordu. "Görüşürüz Mehir abla, ben gidip abime bir bakayım." Anlayışla gülümsedim ve İrem ile Timuçin'e "Görüşürüz gençler," dedim Timuçin ile İrem yanımızdan koşarak uzaklaşırken Timuçin'in sesini duydum. Bizden hayli uzaklaşmış olan Kahraman'a "Abi bekle..." diyordu ama umursadığını sanmıyordum. "Sevgilim..." deyip elimi tutan Remzi ise yanımda kalan son kişiydi. 'Hadi gözümüz aydın sonunda sevgili yaptın' diyen iç sesimi saymazsak... Ben ki bir bahtsız bedevi, çölde Remzi'yi bulan... Ben ki bir ot beyinli, kendini Remzi'ye altın tepside sunan... Altın tepsiden aşağısı zenginliğime yakışmazdı. Yok, abi yok, benim devreler inattan kısa devre yapıp yanmış olmalıydı. Ne demek 'Remzi ile sevgiliyim' diye ortaya yalan atmak. Al işte sonuç yakama yapışan ve 'sevgilim' diyen, maydanoz dişli sahte bir sevgili. "Hemen evlensek mi?" diyen Remzi'ye bakarken transa geçmiştim. Sanki başka bir evrenden Remzi'ye bakar gibiydim. Bedenim burada ama ruhum uzayda! Ne ettin Remzi sen bana? "Bu bir evlilik teklifi!" dedim heyecanla. Şoku biraz üstümden atınca devam ettim. "Yok, yok beni kesin at tepti ve kafamı çarptım. Çek o ellerini be! Hemen de atladın!" dedim ve ellerimi Remzi'nin tombiş ve yumuşak ellerinden kurtarıp denize doğru yürüdüm. Bir soru: Ben nasıl bu hale geldim? Bir cevap: Göbek havası çarpmıştır! "Dur! Yapma! Ölmek için çok bekârsın. Önce evlenelim sonra atla Mehir..." diye arkamdan bağıran Remzi'ye başımı çevirip son kez baktım. Evet, ölmek için çok bekârdım. 'Temel kızı Fadime, açılmadan iade...' diye Karadeniz fıkrasını yazarlardı artık mezar taşıma. Hüzün bastı be! Yoksa şeytana uyup denize mi atlayacaktım? Niye öyle baktım ki? Tüm sorularımın cevabı az sonra... Kendime verdiğim reklam arasında koşup makyajımı tazeledim. Çirkin ölme ihtimalim dahi olmamalıydı! "Gelme Remzi... Ben sensizliği seçtim. Deniz kucaklayacak beni. Üstelik o deniz güzel kokuyor... Senin gibi çiğ köfte kokmuyor. Bu ilişki bitmeli Remzi. Ben seninle yapamam. Deniz ile tek ortak noktan mavi gözlerin ama yetmez..." "Neden Mehir? Oysa sen ve ben tıpkı elma ile bıçak gibiyiz. Soy beni Mehir, ye beni Mehir," dedi ve sanki onu ben soyuyormuşum gibi gömleğinin iki düğmesini açtı. Vuu huuu! Döşü gıllı erkekmiş ya bu Remzi. Çok seksi değil mi? Ben o tüyleri yolup kendime yastık bile yaparım ama konumuz onun seksi döş kılları değil. Resmen ahlaksız teklifte bulunuyordu. Ben bunun hesabını sormaz mıyım, elbette sorarım! "Kendine gel be! Kimi nereye soyuyorum? Günaha sokma beni pis abaza!" dedim ve ellerimi göğe açıp Remzi'nin iftiralarından Yaradan'a sığındım. "Tövbeler olsun Yarabbi, lütfen günah yazma... Öyle bir niyetim yok vallahi billahi. Hep yalan, elmalı iftira! Bir daha ağzıma elma sürersem iki olsun. Hele bıçak, asla elime almam! Tövbeler tövbesi..." diye sesli ettiğim tövbeden sonra elimle yüzümü kapatıp "Remzi kulunu ıslah et, beni onun sapık ruhundan koru Yarabbi..." dedim ve ardından en içten halimle "Amin," dedim. Remzi'ye döndüğümde beni kendi elleriyle denize atacak gibi agresif bakıyordu. "Ya ne kastın kızım? Beni istemeyeni ben hiç istemem! Hadi eyvallah..." deyip başı dik bir şekilde çekip giden Remzi'nin arkasından bakakaldım. En kafiyeli şairane halimle, "Gitme kal, orda kal, portakal!" diyemedim. İzledim gidişini... Huzurum kaçtı haliyle. Haksızlık mı yapmıştım? Oysa biraz görgü kuralları ile mükemmel koca kriterlerime yaklaşabilirdi. Biraz hafızamı zorlayınca aklıma Kalender ile Kahraman'ın yapışık halleri geldi. Keşke Remzi kadar onurlu olup benden uzak durabilseydiler. En azından zekâlarına saygım, kaslarına hayranlığım daim olurdu. Aslında onlarda haklı... Benim gibi bir kız milyonda bir dünyaya gelir. Asıl mesele ise benim gibi bir hatunu kaçıranların ömür boyu dertlerine yanacağıydı. Yok, yani erkek olsam bende kendime yürürdüm hatta koşardım. Remzi seri adımlarla yörüngemden uzaklaşırken ben, bana kaldım. Çok mu yalnızdım? Hali hazırda huzuru kendimde bulmuşken not defterimi çantamdan çıkardım. Durumumu anlatan bir şeyler yazıp üretken olabilirdim. Boş oturmaktan nefret eden biriyim. Bu yüzden defterimi her zaman yanımda taşırım. Bir gün bu not defterim birinin eline geçerse diye korkmuyor değilim. İlk sayfasına 'hayatınızı tehlikeye atacak devlet sırları içerir, okumadan imha edin' yazdığım için başım derde girer mi acaba? Korkularımı bir tarafa bırakıp pembe tüylü pelüş defterimi açtım: 'Çok yalnız kalacağım geldi bu gece Vurdum yalnızlığımı sahile Ayran içtim kafama esince Ah birde sen bana gülmeyince Hadi kaderine gül ve ağla Şizofrene aşkını bağla Sonra yüreğini dağla Yol gitmez bu davayla Ah be Mehir sen Remzi'ye çağla Çağla açmaz kış ayında Portakal yer misin pastayla Az biraz attımsa sağa sola Topla azıcık kendine sakla Bak orası çıkmaz sokak Yürüyoruz ağır aksak Ne olur biraz göbekliye baksak Sonra onları nikâhımıza alsak Koca istiyor canım kış ayında İçimdeki melek kış uykusunda' Vay be! Benim içimde ne kafiyeli şiirlerde yatarmış! Ben bu şiiri milat olarak kabul edip "Şiir gibi Kadın: Mehir" adı altında bir kitap bile basabilirdim. Kapağa da en afili fotomu koyup piyasayı güzelliğimle, yani şiirlerimle sallardım. Ticaret zekam yine ortalığı kasıp kavuracak! İlk sayfada yer alacak şiirimi böylece yazmaya başladım. 'Ateşler içinde yanayım Beni hastaneye koymayın Yüzünüze hapşırayım Bana avil yapmayın Alerjim yok tozlara Alerjim var doktora Bak sana diyom hemşire abla Bana iğne yapmayın Uzaktan varsa tedavin Üfür beni hoca efendi gibi 5 dakkaya olurum turp gibi Muska neyim yazmayı biliyosan Yaz onu reçete yerine Bak nasıl takarım böğrüme Bana ilaç demeyin Bitki çayı içeyim Anam çok güzel demler her birini Sonra hasta çorbası da iyi gelir Üstüne bol vitaminli meyvesi Bir de ver elime çekirdeği cipsi Değmeyin keyfime kalmaz ateşim Benim ateşim yalnızlıktan esasında Hastanede dediler var manita Hepsi artist gibiymiş Kalk dedim ana gidelim doktora Adım attım kapıdan Kel bi doktor dedi geçmiş ola Oradan göbekli yürüyor sallana sallana Gözlüklüsü bana şaş baktı hoppala Kalk dedim ana gidelim bakkala En azından orda var çekirdek cipsi Yanında alırsak çikolata keki Aklıma bile gelmez yakışıklı bilmem nesi' -Dipnot: Bu şiirden sonra Şair ruhunu zirvede bırakmaya karar verdi.- ***
|
0% |