Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24. Bölüm

@asmira

24


Çakır iki günlüğüne izinli olduğu için abimle birlikte evden çıkıp okula giderken aklımda hâlâ Vildan Teyze'nin meşhur oğlu vardı. Acaba nasıl biriydi?

"Ne düşünüyorsun bakalım?" diyen sevimli abime baktım. Ne sanıyordu, ona düşündüğüm şeyleri açıkça söyleyeceğimi mi?

"Vizeler yaklaştı abiciğim onu düşünüyordum."

"İyi bakalım öyle olsun," diyen abimin sesi soğuktu. Aynı zamanda imalı bir şekilde bana göz ucuyla bakması içime kurt düşürmüştü.

Daha fazla dayanamayıp abime döndüm ve içimdeki kurtları saldım. "Öyle olsun derken, öyle zaten! Niye imalı konuştun ki şimdi? Sanki bi şey olmuş gibi..." dedim.

Abim bana sessiz ve gergin bir şekilde baktı. Sert bir tavırla, hatta dövercesine "Çıkışta seni alırım Mehir, bir yere kaybolma! Konuşacağız!" dedi. Korkudan ödüm bokuma elbette karışmadı. İşedim be işedim! O nasıl bir 'konuşacağız' demektir?

Abimin tersi kötüdür valla, hayatım bile tehlikede olabilirdi. Ya beni timsahcıklarına atarsa? Gerçi Sahra kankim bana kıyamaz ama Timur beni çiğ çiğ yer! Erkek milleti değil mi hepsi beni yeme derdinde, timsahı da aynı insanı da!

"Çıkışta diyorsun farkında mısın abi?" dedim ve lise anılarım aklıma geldi. "Genelde bu 'çıkışta görüşeceğiz' lafı, 'sana ebeni göstereceğim' demek olur. Ebemi görmeye hiç mi hiç meraklı değilim Mahir abiciğim!"

"Mehir sana ebeni gösteremem ama aklını alacağım kesin. Gerçi aklın olsa böyle bir işe yeltenmezdin!" dedi öfkeyle.

Ben neye yeltendim? Çevirdiğim hangi dolap abimin radarına takıldı? Yoksa... Yok yok değildir! Öyle olsa direk beni İzmir'e götürür, çiftlik evindeki evcil hayvanlarına beni hediye ederdi. Naci ile Naciye beni ısırırken abim elinde çayıyla benim parçalara bölünmemi keyifle izlerdi.

"Geldik, insene Mehir!" diye bağıran abimin sesiyle yerimden sıçradım. Yarım saatlik yol korku filmine bile taş çıkarabilirdi. Ben hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum.

"Tamam, bağırma! İndim işte! Sen beni alma kendim eve dönerim!" diye atarlandığımda abimin ters bakışları susup hızla arabadan uzaklaştım.

  ***

Lanet girsin, abim yüzünden derse geciktim. Kapıyı çaldım ve hocanın işaretiyle içeri girdim. Hoca ile bakıştık... Maşallah adamın gözlerinden önce göbeği bana 'merhaba' der gibi bakmıştı.

"Girebilir miyim Gö... Gökhan Hocam?" dedim. Nerdeyse 'Girebilir miyim Göbek hocam?' diyecektim. Dilime sahip çıkamasaydım bu sınıfımı son görüşüm olabilirdi.

Soğuk bir ses tonuyla "Geç..." dedi ve dersine döndü. Bana uzaktan kızgın bakan Kahraman'ı görmezden gelip boş bir yere geçip oturdum. Hocanın söylediklerini not alırken aklım hâlâ abimdeydi.

Ders bitip çıkacağım sırada Kahraman yanıma geldi. Tabii onunla birlikte gelişmiş üçgen peynir vücudu ve kasları... Lütfen kaslı erkekler kısa kollu ve daracık tişört giymesin. Bu nedir abi? Resmen kızları yoldan çıkarmanın kısa yolu gibiler. Benim gibi göbek düşkünü bir kızı bile raydan çıkaranlara hakkım helal değil! Haramsınız olum!

"Mehir... Benim Remzi'den neyim eksikti? Neden o? Neden beni istemedin?" diye isyan eden Kahraman'ın yüzünde bir an Sezai Paracıkoğlu'nu görür gibi oldum. 'İsyaağğğnnnn' diye bir çıkış bekledim ama her kelimesi isyan diye bağırıyordu zaten.

"İlişkime saygı duyup kenara çekilmeni bekliyorum," dedim buz gibi bir ses tonuyla. Herkes sınıftan çıkarken ben de elimle onu kenara ittirip sınıftan çıkmaya çalıştım.

Ben tam iki adım atmıştım ki hayvan herif kolumdan tutup beni kendisine doğru çevirdi. Aşk acısı çektiği için ona acımaya başladım.

"Gidemezsin öylece! Beni böyle bırakamazsın!" dedi. Birden yanaklarımı avuçlarının arasına alarak dudaklarıma yapıştı. Benden karşılık almayı bekledi ama nafile! Tepki vermeden beni bırakmasını bekledim.

Geri çekilip alnını alnıma yasladığında derin derin soluklanmaya başladı. Tek kaşımı kaldırıp diğer kaşımı eğdim ve gözlerimi belerterek, "Bu neydi şimdi?" diye sordum. An itibari ile çarpılmış bir yüz ifadesine sahip olduğumu biliyordum. Ne bileyim belki benden korkup kaçar diye yersiz bir hayale kapıldım.

"Anlamadın mı seni küçük şapşal? Sen de beni seviyorsun. Kaçma artık!" dedi ve adele zengini kollarını benim incecik belime doladı.

"Beni öpen sensin! Sana karşılık verdiğimi mi sanıyorsun! Hayvan!"

Aramızda bir akım, bir çekim, bir med-cezir ve birkaç adet tokat vuku bulmuştu. Nasıl mı?

Elimi kurtarıp yüzüne tokadı yapıştırdığımda oda bana bir tane yapıştırdı. Ben ona daha sert karşılık verdim ve tepki olarak bir tokat daha yedim. Oh may tokat! Tıpkı Yeşilçam filmleri gibi ihtiraslı bir ilişkimiz vardı.

Biraz daha mevzu uzarsa tekmeleme aşamasına geçip karakolluk olabilirdik. Aklıma gelen dâhice bir fikirle son tokadı bastım ve ağlamaya başladım. Ağlayınca çok çirkin olduğum için Kahraman benden kesinlikle soğuyacaktı. Hatta gördüğü yerde yolunu değiştirip uzaya bile gidebilirdi.

"Ah, ben, şey... Vurmak istemedim. Özür dilerim. Ağlama tamam, geçti. Gel buraya çirkin ördeğim" Düşündüğümün aksine benden kaçmak yerine bana sımsıkı sarıldı.

Akan sümüğüm daracık tişörtünü yapışırken 'Oh olsun' dedim içimden. Titreyen sesiyle "İyi misin?" derken başımı usulca okşuyordu.

"İyi değilim! Bırak beni, bir daha karşıma çıkma! Bana attığın tokatların hesabını vereceksin. Tabii beni zorla öpmenin cezasını ayrıca çekeceksin," dedim ve bacak arasına dizimi geçirip yüzünü tırmıkladım.

"Ah!" dedi ve iki büklüm kıvranmaya başladı. Tuvalete sıkışan ilkokul çocukları gibi yüzü garip bir hal almıştı. Kendine gelince "Ne yaptığını sanıyorsun?" diyerek üstüme bağırdı.

"Bugünün hesabını yarına bırakma derler. Kıvran dur bakalım!"

Abim beni cepten arıyordu. Hemen sınıftan koşarak çıktım. Önce lavaboya girip şeklimi şemalımı düzelttim ve telaşla bahçeye doğru koştum. Dışarı çıkınca abimi kalabalığın içinde fark etmem zor olmuştu. Kızlar akbaba gibi abimin etrafına tünemiş ve bariz bir şekilde abimi kesiyorlardı. Abim arabasına fiyakalı bir şekilde yaslanıp beni çaldırırken oldukça havalıydı.

Beni görünce "Telefona niye cevap vermiyorsun?" diyerek atarlandı.

"Derste sessize alıyorum, görmedim abicim. Keşke zahmet edip gelmeseydin. Ee artık eve gidelim mi?"

O sırada cesaretini toplayıp abimin dibine giren Lale abimin dikkatini üstüne çekmeyi başardı. Abimle fingirderken abim ona kartvizitini verip gülümsedi. Resmen iki dakika da başka bir sınıf arkadaşımı ayarttı. Hamiyet de görseydi keşke.

"Mehir'den Mahir'e acil çağrı," diye mırıldandım tepki alamayınca "Deprem oluyor kaç!" diye bağırdım.

Lale gittikten sonra Abim gözlüğünü çıkarıp gözlerimin içine dik dik baktı. "O depremi sana birazdan yaşatacağım yalancı civciv!" Kolumdan tutup beni arabaya tıktı.

Yol boyunca tüm çabalarıma rağmen abim konuşmamış ve şehir içi hız sınırında arabayı sürmüştü. Trafik kurallarına uyan bir abim olduğu için çok şanslıydım. En azından filmlerdeki gibi gaza basıp beni Azrail İle burun buruna getirmiyordu.

Yolu değişip farklı bir yöne girdiğimizde "Nereye gidiyoruz abi?" diye sordum. Sinirle yola bakmaya devam etti, öfkeyle "Sabret!" dedi.

Ormanlık bir alana girdiğimizde abim arabayı sağa çekti. Arabadan ağır abiler gibi indikten hemen sonra kapımı açarak beni de kolumdan tutup çıkardı.

Karşıma dikilip kollarını önünde bağladı. Kesin bir ifadeyle "Anlat!" dedi.

Abimin neye kızdığını anlamıyordum. Yoksa Kahraman'ın beni öptüğünü mü görmüştü. Açık vermemek için korkuyla karışık endişeyle "Neyi?" diye sordum.

"Sana anlat diyorum lan!" dedi.

"Neyi anlatayım ya? Bağırma öyle korkuyorum..." dedim çaresiz bir halde.

Belinden silahı çıkarıp bir el havaya ateş edince kalp krizi geçirecektim. Neyse ki sağlam bir kalbe sahibim ve hâlâ hayattayım.

"Bir daha 'neyi' dersen o laftan anlamaz kafana sıkarım! Anlat şimdi niye İstanbul'a geldiğini, kimden hamile kaldığını, her şeyi anlat!" diyen abime şok içinde baktım. Nereden öğrenmişti? En önemlisi ise bu bilgi benim infaz biletimdi.

An itibari ile sağlam kalbim bile bu heyecana dayanamadı. Sanırım ben öldüm zira o yeşilliğe doğru yeniden gitmekteydim.

"Mehir..." diye korkuyla bağırıp beni tutamayan abime kınayan baygın gözlerle baktım. Yere yapıştığımda gözlerim ile birlikte algımda kapanmıştı. Abimi göremiyor ve duyamıyordum. Sanki ben bu anı daha önce yaşamıştım. Yoksa köprüyü tutan beyaz ve sapık at ile yine mi pazarlık yapacaktım?

  ***

"Mehir uyandı mı?" diye bir ses duydum koridordan. Bu ses abime aitti.

Biri "Eli kulağında Mahir Bey..." diye cevap vermişti. "Uyanmazsa eğer bunun hesabını sorarım sana Şakir! Şu an asker arkadaşım değil doktorsun!" dedi kızgınlıkla.

"Sakin ol Mahir. Birazdan uyanır."

"Sıkıyorsa uyanmasın!"

Abimin doktora posta koymasıyla tekrar o saçma rüyaya geri dönmek istedim ama uyku tutmuyordu. Ama bir dakika abim 'doktor' demişti!

Gözlerimi tamamen açtığımda yabancı bir odada tek başıma yattığımı fark ettim. Burası bir hastane odasıydı. Her tarafım ağrıyordu. Acaba abim beni baygın olduğum halde arabasıyla ezmiş miydi?

Abim tüm heybeti ile içeri girip başımda dikildi. Derin bir nefes çekip "Sonunda!" dedi. Canım abim ya nasılda telaşlı, bir daha uyanamam diye çok korkmuş olmalıydı.

"Abi..." dedim ve duygusala bağlamama izin vermeden üstüme doğru eğildi ve "Anlat!" dedi.

"Taburcu olsaydım önce..." dedim yutkunarak. Abim ise hiç oralı olmadan gitti ve odanın kapısını sımsıkı kapatıp yanıma geri döndü.

"Mehir hadi sabrımı zorlamadan anlat. Sakın bayılayım deme! Bu kez kafanı duvara çarpa çarpa kaldırırım seni. Anladın mı sarı civciv?" diyen abime kocaman gözlerle bakıp pilli bebek gibi başımı salladım.

"Ne anlatayım abi?" dedim çünkü konuyu saptırıp diğer yalanlarımı da kendi kendime açığa çıkarabilirdim.

"Bebek kimden?" diyen abimin hafızası hâlâ yerli yerindeydi. Neden unutkan bir abim yoktu?

  "Ne bebeği abi?"

"Lan belanı arama Mehir! Kim seni hamile bıraktı? Sen nasıl böyle bir hataya düşersin! O adam kim?" diye beni soru yağmuruna tutan abime kaçak bakışlar yolladım.

"Abi bir sakin olur musun? Kim bu iftirayı attı bana? Ayıp ya göz göre göre kuru yalan, yani kuru iftira! İnanma öyle her denilene abiciğim," diye kendimi korumaya çalışırken abimin bakışları ise yemediğini gösteriyordu.

"Seni iş birlikçin ile konuşurken duydum Mehir! Kendine iftira atacak değilsin ya da anneme kuru yalan söyleyecek kadar aklı evvel de olamazsın! Değil mi?"

Ben bunlar sadece filmlerde oluyor sanmıştım. En olmadık zamanda biri gelir ve en olmadık şeyi duyar. Sonra olay dramatik bir hal alır ve başrol kız yıllarca acı çeker. Ne yani bundan sonra acı mı çekecektim? Bünyeme tersti bir kere! Ben acı çekerken bile iç sesim acıma saygı duymazdı. Bu kez beni güldürmek için iğrenç ötesi espriler bile yapabilirdi.

'Çektikçe uzayan şey nedir?' diye olaya atlayan iç sesime "Acı!" dedim. 'Dıııtt yanlış cevap. Doğru cevap lastik olacaktı.' İç sesim bile beni güldürmeyi başaramamıştı. Yanılmıştım! Dram olayı tam bana göreymiş!

"Kök saldım be, kendi kendinle konuşmayı bırak! Bana isim ver, gerisi bende!" diyen abime ne diyeceğimi bilmiyordum.

"Kendine iftira atan o aklı evvel benim!" dediğimde abim bana kaşlarını çatarak baktı. Hadi çık çıkabilirsen işin içinden!

"Ne diyorsun Mehir?" diyen abime ağlamaklı baktım.

"Sana her şeyi tüm çıplaklığı ile anlatacağım..." dedim hüzünle.

Oturup abime olan biten çoğu şeyi kendimce anlattım. Affedildim mi? Hayır!

Kariyer yapmak için annesine yalan söylemek zorunda kalan mağduru oynadığım için kimse bana madalya takmadı. Sadece evlilik meraklısı olmadığıma abim sevinmişti. Bu da bir şeydi!

"Ne olursa olsun böyle bir yalan söyleyip annemizi üzmen yanlış. Bir de kadıncağız torununun öldüğünü sanıyor değil mi? Anneme gidip her şeyi itiraf edeceksin!" diyen abime nasıl baktıysam artık adam gözlerini kapattı.

"Abi bunu yapma bana! Annem beni merdane ile kovalayıp sınır dışı eder. Kardeşinden olursun abi! Yapma! Sen Mahir Kahraman'sın, kardeşin Mehir Kahraman'a kıyamazsın. Egosu arşa değenler kolay yetişmiyor, kendinden biliyorsun," dedim ve abimin kararlı bakışları ile bir kez daha yıkıldım.

Abim tepki vermeyince başka bir yol bulmam gerektiğini anladım.

"Ne istersen yaparım abi. İstersen çoraplarını bile yıkarım, donunu ütülerim. Yapma abi lütfen! Bak çok iyi yumurta yaparım, sana her gün protein takviyesi yapıp kasların için çalışırım. Burnundan çıkan kılları bile çekerim abi. Bak sen bir düşün, olmadı iki kere düşün ama hayır deme! Abi bende gizli kalp var valla annem beni sağ koymaz!"

Abim bana deli görmüş gibi bakarken tespihini eline alıp ince ince çekmeye başladı.

Abim tespih çekiyorsa demek ki büyük bir karar verme arifesindedir. Kurban olayım ben abime, bayramı bedavaya gelsin. Bayramlık kurban olacak kadar her şeye tamam deme kıvamındaydım. Bakalım abim bu işe ne diyecek?

  ***

  


Loading...
0%