Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bölüm

@asmira

25

 

Radyo Viovio'yu açıp Orhan baba eşliğinde içli içli hem söyledim hem de kaderime ağladım. Yetmedi, karalar bağladım.

"Bana kaderimin bir oyunu mu bu? Aldı gençliğimi verdi zulmü..." dedim ve ıslak elimle özgürlüğünü ilan bir tutam saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Şarkıdan bağımsız, kendime göre bir şeyler söylemeye başladım.

"Ne leğenim var ne sabunum var, çoraplara bakıyorum ki!

Çamaşırsız günüm yok,

çorap ararsan çok, öyle yıkıyorum ki!

Bana abimin bir oyunu mu bu,

aldı makineyi verdi sabunu.

Makineye atmadan elde yıkayacağım. Yoksa öldürür Mahir Kahraman kanunu bu!

Bıktım artık yıkamaktan, sıkmakla biter mi çorapların bu suyu ah ah ah!

Bu makinesizlik, bu leğenler..."

Banyo sandalyesinde otururken gelen ilham ancak böyle olurdu. Bir elimde çorap diğer elimde deterjan banyo keyfi yapıyordum. Lanet girsin! Çorap yıkıyordum. Üstelik bunu yaparken oldukça sinirliydim. Abim o tespihi boşa çekmez demiştim. Kararını verip beni kölesi olarak kabul etmişti. Hesaplayamadığım ise bunu cidden uygulamasaydı.

"Ah be abi! Az kokanları yıkatsaydın bari! Ne var o ayakkabının içinde? Dışarıda sıkışınca tuvalet niyetine ayakkabına mı salıveriyorsun? Hayır onu geç bu kadar kokuşmuş çorap nereden çıktı? Bu kadar kirli çorabı sandığında çeyiz niyetine mi sakladın be!"

Bunları elbette abime söylemedim. Annem gibi KKSSH yani 'kendi kendine sesli söylenme hastalığına' yakalanmıştım. Buna halk arasında KD yani Kadın Dırdır'ı denilmekle birlikte maruz kalan kişilerde kalıcı beyin zafiyetine sebep olduğu öne sürülmüştür. Klinik araştırmalar devam ederken aslında bu hastalığa yakalanan kişilerde genetik yatkınlık tespit edilmiştir. Aynı zamanda bu hastalığın klinik tablosu ağır seyretmekle birlikte bilinen bir tedavisi yoktur.

Mehir spotunu kendime verdikten sonra kaldığım yerden devam ettim zira daha sinirim geçmemişti.

"Başıma dert olasın diye mi doğdum? Ne var yani kardeşini affetseydin, düşman mıyız sanki? Ne var yani ufacık bir yalan attıysam? İnanmayın sizde ya sanki ben diyorum inanın!"

Çorabı elimde çevirip iyice sıktım ve çorabın canına okudum. Hayır, o çorap değil bir nevi abimdi!

"Görürsün bak illa elime düşeceksin. O zaman görürsün Mehir kim? Köle olan kim?" dedim ve aklıma gelenle sinsice gülümsedim.

"Hamiyet! Lale! Lale'yi boşver! En iyisi Hamiyet!" Abimin onunla işi pişirdiğine emindim. Eğer Hamiyet'in ses kaydını alıp bunu anneme dinletmekle tehdit edersem köleliğim biterdi.

Ah ben ve entrikaya yatkın üstün zekâm... Süper miyiz neyiz?

Annem bu durumda beni unutup uyuz Mahir'i Hamiyet ile evlendirme işine girişebilirdi. Eğer mağdur durumda olmasaydım abimi kesinlikle ifşa ederdim. Bu durumdayken ancak şantaj yapabilirdim.

Bahçeye çıkıp çorapları asarken kulağımdaki kulaklığın çıkartıldığını farkettim.

Abimin sinirli yüz ifadesiyle karşılaşınca "Çorapları mis gibi yıkadım," dedim masumca ve elimdeki bir çift çorabı abimin burnuna doğru tuttum. Sevgili Mahir Kahraman tüm despotluğu bileğimden tutup sert bir şekilde elimi burnunun önünden çekti.

Kaşlarını arada çift şeritli bir yol olacak şekilde çatan abim "İşin bitince leğen ile güğüm getir ayaklarımı yıka," dediğinde abime kusacak gibi bakmaya başladım.

Leğen, güğüm ben ve ayak yıkamak! Oh yu ayak!

"Abi! Ne! Şaka de lütfen!" derken ünlemli kelimelerimle abime şaşı beş baktım.

'Abi!' derken 'Uyuz Mahir' demek istedim. 'Ne!' derken soru değil aksine 'anladım ama yanlış anladığımı duymaya ihtiyacım var' demek istedim. 'Şaka de lütfen!' derken... Umut dünyası işte gerçeğin kendisiyle ile yüzleşen insanın hâlâ bir çıkar yol aramasıydı.

"Anlaşmayı unutma yalancı civciv!" diyen abime devrik cümle kurup zaman israfı yapmaktansa devrik gözlerle bakıp hava attım. Lanet girsin köleyken bile havalıyım!

"Gözlerini bir daha devirirsen bu senin son hareketin olur!" diyen abime zorlamayla da olsa dümdüz baktım. Bir kere ben dümdüz bir insan değildim. Kendi içimde çelişkilerim vardı. Çetrefilli bir hayatım vardı. İç sesim bana düşmandı. Benim ideallerim vardı. Her şeyin Bakanı ben olacaktım bunun için yanardöner olmam gerekirdi.

Abim içeri tüm heybeti ile girerken bende arkasından baktım uzun uzun... Kalbi yok ki uyuzun! Kafiyeme sebepsin be abi!

Başıma bir bandana geçirip saçlarımı tepemde topuz yaptım. En sevmediğim eşofmanlarımı giyip yanaklarıma siyah göz kalemimle ikişer çizgi çektim. Koyu kırmızı rujumu sürüp aynaya bakıp kendime öpücük attım.

Savaşa hazırdım. O ayağı yıkayıp sonra kendimi dezenfekte edecektim. Eşofmanlarımı ise yakarak imha edecektim.

Mutfaktan bulaşık eldivenini alıp elime geçirdim ve banyoya doğru yöneldim. Acaba bu evde niye leğen vardı? Abimi görmeyeli yeni hobiler mi edinmişti?

Güğüme su doldurup odaya gittim. Annem ile Selin oturup televizyon izliyordu. Annem beni görünce şok geçirdi. Tepkisiz kalmaya devam edince korkmaya başladım çünkü hâlâ şokta!

"Anne iyi misin?" diyen Selin annemin kalakalmış haline korkuyla baktı. Sonra annemin bakakaldığı noktaya bakınca beni gördü.

Bir şok ifadesi ve ardından kahkaha patlaması... Lanet girsin sana Selin!

"Bu halin ne Mehir, ek iş olarak hizmetçilik mi yapacaksın? Bak ben sana diyeyim, elin evine gidip başına iş açarsan babam kafanı kırar. Hem paraya ihtiyacın varsa söyle hemen sana iki kuruş harçlık vereyim," diyen gereksizin zekâsına alkış tuttum.

"Bravo Selin! İki dakikada beni hizmetçi yaptın üstüne babamı kötü emellerine alet ederek kafamı kırdırdın! Asıl ben sana üç kuruş vereyim, yeter ki espri yapma!" dedim ve kahkaha atan evin kedisine ters ters baktım. İşaret parmağımı Selin'e sallarken diğer elimi belime koymuştum. "Gülme Selin, burada ciddi bir iş için hazırlandım!"

Annem ise sonunda şoktan çıkmıştı. Beni alıcı gözlerle süzdü ve dudağını büküp yüzünü buruşturdu.

"Al yazmalım filminde ki Asya gibi olmuşsun. Hayırdır kızım yeniden Al Yazmalım mı çekiliyor? Yoksa sen başrol müsün? Türkan Şoray'a da benzemiyorsun ama bu devirde o dert değil, benzetirler bir şekilde. Söylesene kızım filmde mi oynayacaksın? Baban izin vermez ki!" diyen annemin hayal dünyasına hayranlıkla baktım. Bu uzun konuşmanın ardından konuyu yine babama bağlamıştı ya helal!

Leğeni ve güğümü yere bırakıp koştum anneme sarıldım. İşte ben bu kadının kızıydım.

"Annecim film yok. Beni kurtar abimin elinden, ayaklarını yıkamamı istiyor," dedim ağlamaklı bir halde ve annemin omzuna başıma koydum.

"Olur mu öyle ilkel bir şey? Ne demek ayak yıkamak? Hangi devirdeyiz, ilkel çağ mı tövbe tövbe!" diyen annemin desteği ile rahat bir nefes aldım.

Abimin çıplak ayakları görüş alanıma girdiğinde gözlerimi kapattım. En az 43 numaraydı bu ayaklar. Demek oluyor ki metrekareye düşen işçilik ücretim daha çok olmalıydı. Tabii bunu şantajla bedavaya yapıyor olmasaydım abimin servetini alırdım.

Ellerini belinin arkasında bağlayarak kasım kasım kasılarak, "Anne sen karışma, Mehir cezalı. Bir süre evin tüm işlerini ve benim özel işlerimi bizzat Mehir yapacak," diyen abime öfkeyle baktım.

Abim de zaten bana sevgi dolu bakıyordu. Yalanımı öpsünler: Abim bana 'katli helaldir' gibisinden bakıyordu.

Annemin az önceki dik duruşu gitti ve beni vebalıymışım gibi kenara ittirdi.

"Sakin ol Mahir, al Mehir burada ne yaparsanız yapın," diyen anneme esefle baktım. Bu kadar hızlı satışa gelmek içimi acıtmıştı. Hele Selin'in keyifli halleri ile iyice karalar bağladım.

"Doğru karar anneciğim," dedi Selin sırıtarak. "Selin!" dedim dişlerimin arasından omuz silkti.

"Hadi Mehir iş başına!" diyen abimdi. Kıkırdayıp gülen ise sinir bozucu Selin'di. Zaten başka kim olabilir?

"Anne ben evlatlık mıyım?" diye sordum gayri ihtiyari. Başka bir açıklaması olamazdı!

"Seni cami avlusunda buldum, yetimdir diyerek sevabıma baktım. Tövbe tövbe deli misin kızım! Hadi abin ne diyorsa yap ondan sonra bulaşıkları yıka," diyen benim annemdi! Benim, benim Mehir'in annesi...

Vurun beni, atın denizlere. Tüm ailem bana antiydi. #AntiMehir diye tag açılsa ilk katılımcılar #SalihaKahraman #ErhanKahraman #SelinArazi #MercanArazi ve biricik abim #MahirKahraman olurdu. Böyle de Mehir sever bir aileye sahibim.

"Eyvallah anne, bu iyiliğini hiç unutmayacağım!" dedim kinayeli bir şekilde.

Banyoya doğru yenik savaşçı gibi yürümeye başladım. Eli mahkûm, kaderime mecbur ve abimin isteğine razı gelmiş bir vaziyette banyoya girdim ve cephaneliklerimi kontrol ettim.

Leğen, sıvı sabun, lif, güğüm, ponza taşı, yumuşatıcı, havlu, yedek eldiven

Her şeyimle ayak yıkamaya hazırdım. Zor geliyordu hem de çok... 'Mahir Ağa'ya hizmet vatana hizmettir!' diyen siyasi iç sesime dönüp 'Mahir Ağa kadar başına taş düşsün!' dedim. Başına taş düştü mü, hayır! Düşecek mi, belki. Düşmesini çok istiyor muyum, kesinlikle evet!

"Güzel yıka, böyle pamuk gibi olsun," diyen canım abim sandalyeye oturup keyifle arkasına yaslanarak el-ense moduna geçti. Bir de geviş getirse tam olacaktı. Davar!

"Tabee! Pamığ gibi ederem Maho ağam!" diyerekten abimin toynaklarına içli içli baktım. Ne kadar iri ayakları vardı. Allah muhafaza bana şuradan bir tekme atsa yüzüm yassı epitel gibi dümdüz olurdu.

"Kızım ne bakıyorsun, ilk defa mı ayak gördün? Hem ne öyle şiveli konuşup şirinlik yapmaya çalışmalar? Mehir sadece dediğimi yap, az laf çok iş!" diyen abime masum bakışlarımı gönderdim.

"Ayak gördüm de toynak hiç görmemiştim ama artık ayağımsı toynak görmüş oldum."

"Sen bana laf mı sokuyorsun? Kızdırma beni yoksa maç oynadıktan sonra kokan ayaklarımı yıkatırım!"

Yok artık ameka! Bir de iç sesime düşman derdim. Abim ise beni gavur yerine koyup öyle davranıyordu. 'Vurun kappeye' diyen oldu da beni mi duymadım? Olay nedir, o kappe ben miyim? Lanet girsin büyük tehdit altındayım!

En iyisi alttan almak...

"Aaa abiciğim olur mu hiç öyle şey? Erkek ayağı dediğin senin gibi toynaklı olmalı, benim ayaklarım gibi narin olacak değil ya! Erkekliğin raconuna yakışmaz bir kere!"

Abimin ters bakışları, Selin ile annemin seyirciliği eşliğinde abimin toynaklarını yıkamaya devam ettim. Özellikle Selin'in yüzündeki o gevşek gülümseme cidden sinir katsayılarımı zorluyordu.

Annem ise ufo gören masum köylü gibi şaşkınlıkla bizi izliyordu. "Bir yaşıma daha girdim," diyen annemi duymazdan geldim. Ben burada gencecik yaşımda derdimden yaşlandım ama sesi mi ediyor muyum?

"Ayy teyzem ne yapıyosun?" diyen Mercimek, Selin'in bluzunu çekiştirerek "Gözleyim bana oyun mu oynuyo anne?" dedi. Gözlerini tombiş elleriyle ovup bana tekrar baktı. Resmen yeğenim ağzı açık baka kaldı.

Bir ay öncesine kadar bana Meme teze diyen yeğenim ne ara böyle laflar öğrenmişti. Bu gençlik nereye gidiyor? Gençleri bırak veletler bunları nasıl aklında tutuyor?

Ben çocukken çok saftım mesela gözlerimle değil barbi bebeklerimle oyun oynardım. Laf ebeliği değil oyunda sobelenip ebe olurdum.

Sonra çocukların bankadan alındığını sanırdım. Neden mi? Çünkü babamın iki lafından biri bankaydı. Her şeye bankalar sayesinde sahip oluyordu. Babam beni bankadan çekip anneme hediye etmişti değil mi? Şimdi sorsam Mercimeğe olayın anatomisini bile anlatırdı.

"Çokbilmiş seni gel teyzene yardım et!" dedim ama çok sevimli yeğenim bana dilini çıkardı.

İşime dönüp abimin ayağına sıcak suyu bastım. Daha doğrusu bastığımı sandım çünkü kaynar su soğumuştu. Abim kadir gecesinde doğmuş olabilir miydi?

Evde yeşil sabun olmadığından eski usulden çok uzak bir şekilde elime sıvı sabunu döktüm ve abimin ayaklarını lifle köpürte köpürte ovmaya başladım. Ardından elime ponza taşını alarak abimin narin toynaklarını ölü deriden arındırmak için güzel güzel törpüledim ve duruladım.

Son işlem olarak da elime bolca çamaşır yumuşatıcısı döküp abimin ayaklarına sürdüm. Abimin ayakları artık temiz çamaşır gibi kokuyordu. Ohh mis! Son kez abimin ayaklarını kimyasal maddelerden temizledikten sonra yanımda duran havluya sarıp kuruttum.

"Mehir ile temiz ayaklar, mutlu adımlar!" dedim kendi reklamımı yaparak. Melike burada olsaydı hemen bu repliği de çalardı. Pis emek hırsızı!

"Aferin kız iyi iş çıkardın," diyen abime göz devirdim.

"Yaptığım her işin hakkını veririm abiciğim!" Bu yalan bile olsa, diye tamamladım içimden.

Mercimek, Selin'in bacağına yapışıp, "Anne sende benim ayağımı yıkasana. Hadi anne. Anne hadi. Hadii anneee. Anneğğğ yıka anneğğ..." diye ortalığı ayağa kaldırarak yalandan ağlamaya başladı. Tıpkı teyzesi mübarek!

"Mercan gel bakalım dayının yanına," diyen abimin neyin peşinde olduğunu anlamaya çalıştım.

"Kızıyon, gelmem!" diyen yeğenim nasılda zekiydi. Aynı ben.

"Kızıl cadı gel diyorsam gel. Bak teyzen senin de ayağını yıkayacakmış."

"Höh! Çööhh! Uçamayan filler aşkına ben toynakmatik miyim?" Sonunda isyan ederek elimde tuttuğum lifi leğene atıp ayağa kalktım.

"Sözlerine dikkat et canım kardeşim unutma cezalısın!" diyen abimin baskısına bir son vermeliydim.

"Yemişim cezayı, böyle hayat mı olur?" Gözlerimi karartıp anneme döndüm. Söyleyip kurtulmak en iyisiydi!

"Anne benim sana bir şey söylemem lazım. Ama kızmak yok. Kutsal terliği de rahatsız etmeyeceksin!"

"Ne sıkıntın var kızım? Yoksa kötü yola mı düştün?" diyen anneme yanlış anlama ödülü vermek istiyordum.

Bugün benim için finaldi. Bir yalanın finaliydi. Mutlu son mu? Hiç sanmıyorum!

"Anne ben..." Alt dudağımı dişledim, gözlerimi yere indirdim. Biraz cesarete ihtiyacım vardı.

"Söylesene çatlatmadan yoksa birini mi öldürdün?"

Annemin beyni yazar kafası gibi çalışıyordu. İki dakikada neler üretmişti. Önce kötü yola düştüm sonra katil oldum. Kısacası kötü yola düşen seksi bir katildim. Yirim kendimi yirim.

Derince bir nefes çekip "Anne ben katil değilim ama sana söylemem gereken..." dediğim anda abimin tok sesi ile susmak zorunda kaldım.

"Anne, Mehir benim pantolonumu ütülerken yakmış onu söylemeye çalışıyor," diyen abime 'Höh, Çöh, Oha, Moha, Yuh' kıvamında bakakaldım.

"Ne! Beceriksiz seni, var ya evi sana bıraksak iki günde ocağımıza incir ağacı dikersin. Ben sana tasarruflu olmayı hiç öğretemedim kızım. O pantolonun parası ile asgari ücretli aileler geçiniyor beceriksiz kızım. Git bari o pantolonu getir de abine kısa şort yapayım telef olmasın."

Normal şartlar altında içime fenalıkların gelmesi gerekirdi. Lakin annemin son sözü bende kayışı koparıp kahkaha atmama sebep olmuştu. Gülmeme bir son verip ciddiyetle annemin elini tuttum.

"Abim çöpe attı anne. Yer bezi yapacaktım ev ekonomisine katkım olsun diye ama abim gerek yok dedi. Kime çektiyse artık!" Zekice davranıp annemin dırdırını abimin üzerine saldım.

"Oğlum sende hiç kafa yok mu? Bak sen boşuna bunca yıl okudun. Mehir bile senden daha zeki."

Bile? Ne bile? Ne bilmeye? Şaka de anne şaka! Ben daha eseflerimi anneme iletemeden uyuz Selin anneme minnetlerini sundu.

"Anne ikisini bir lafınla gömdün be helal olsun!" diyen Selin'in çeyizlerine değil beynine o tuz ruhunu dökmeliydim. Bir abla bu kadar mı kalleş olur? Kesin bu kızı evlatlık almışlar.

"Şimdi ben sana buradan bi gömeceğim Selin göreceksin Anneyi Hanyayı!" diyen abimi ayakta alkışladım. Zaten ayaktaydım yani ekstra bir zahmete girmedim.

"Helal abi! Göm şu kızı ben üstünü toprakla kapatırım."

"Anne seni niye gömüyolar?" diye soran Mercimeğin masumiyeti yüreğimi sızlattı. Safım benim ya, aynı anası!

Selin bize ters ters bakıp "Çünkü kızım, onlar deli!" dedi. Oradan iç sesim olaya girdi ve 'He he delisin valla bak nasılda biliyor seni.' diyen iç sesime huniyi taktım ve çayıra saldım. Artık deli divane, çayıra amade bir iç sesim vardı. Çok şanslıyım çok!

"Sensin deli!" dedim hem Selin'e hem iç sesime hitaben.

Mercimek karşıma dikilip "Anneme deli deme," diye bağırdı.

Yeğenimin haykırışına sağır kulağımı çevirmedim. "Mercimek gel bakalım buraya." Yeğenimin kulağına eğilip bir şeyler söyledim.

"Annem deli," diyen yeğenime sevgi dolu bakışlarımı gönderdim. Nasıl da teyzesinin sözünü dinleyen bir kız...

"Mehir kızımı da kendine uydurdun ya pes artık! Ben bahçeye hava almaya çıkıyorum zira kardeşsiz hava sahasına ihtiyacım var yoksa kafayı yiyeceğim!"

"Aaa olur mu öyle, sen zahmet etme ben sana kafayı yediririm!" dediğimde Selin ayaklarını yere vura vura benden uzaklaştı.

Annem ile Selin ortalıktan kaybolunca ben de abime döndüm. Abimin niye beni susturduğunu anlamamıştım. Belki de affetmiştir!

"Abi beni niye susturdun yoksa cezam bitti mi?" diye sordum ama karşılığında bana sağır kulağını çevirerek giden bir abi buldum. Bu demektir ki hâlâ cezalıydım!

Lanet girsin sana ceza!

  ***

 

 

instagram: yazar_asmira

dreame: Asmira

 

Loading...
0%