Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@asmira

 9


  


Aynaya bakıp "Bugün günlerden pazar ve sen delirdin azar azar..." dedim kendime. Kafiyenin anasını ağlattığım bu anlarda bile çok yalnızdım. En iyisi kafayı yemeden dışarıya çıkmaktı.

Odama gidip süper ötesi cicilerimi giyindim ve gitarımı aldım elime... Üniversitedeyken arkadaşlarımla çalıp eğlenirdik ama artık arkadaşlarım yoktu ve bende çalacak başka kimseler bulmalıydım.

Gitarımı sırtıma takıp dışarı çıktım ve bulduğum ilk taksiye atladım. Şaşılacak şekilde sorunsuz bir yolculuk oldu. Taksim'e doğru havalı bir şekilde yürüdüm. Sırtımda gitarım, ayağımda postallar, siyah deri ceketim, yırtık kot pantolonum ve gözümde siyah gözlükler ile rock yıldızı gibiydim.

Taksim'in en münasip yerinde bir duvar dibine çöktüm. İnsan kalabalığının çıkardığı sese kulaklarım alışınca canım gitarımı kılıfından çıkardım ve akordunu ayarladım. Birazdan çalmaya başladığımda tüm Taksim sesimle büyülenecekti. Sokak şarkıcısı olduğumu söylemiş miydim?

Yere bağdaş kurdum ve havalı gözlüklerimi ipeksi saçlarıma taç gibi taktım. Nazan Öncel'in o güzide şarkısını söylemeye karar verdim ve gitarın teline vurdum... Son iki üç dört!

"O senin neyin olur derlerse

Gülüm olur balım olur diyeceğim

 O senin neyin olur derlerse

 Sevgilim sevgilim diyeceğim

 O benim kalbimi isterse

Seve seve veririm diyeceğim" dedim ve o sırada bir Kahraman gördüm tepemde!

Beni takip etmiş olabilir miydi? Milletin sapık takipçisi olurdu benim ise Kahraman takipçim vardı!

Yanıma oturdu ve Tarkan'ın söylediği kısmı gayet seri bir şekilde söyleyip eliyle tempo tutmaya başladı.

"Kedisini köpeğini. Dolaptaki ceketini. Pabucunu terliğini. Duvardaki resmini..." dedi ve sözü bana bıraktı.

  "Ne varsa alsın

 Toplasın gelsin

 Benim için gelsin

İsterse kalsın" dedikten sonra nakaratı birlikte söylemeye başladık.

  "Hay hay buyursun gelsin

 Hay hay temelli kalsın

 Hay hay buyursun gelsin

Beni seven gelsin hay hay..."

Şarkı bitince önüme baktım ve kendimi dilenci gibi hissettim. Ben para için değil keyfine şarkı söylemiştim. 'Fazla mal göz çıkarmaz' diyen iç sesime hayran kaldım. Bir hafta daha burada çalıp söylesem zengin bir sokak şarkıcısı olabilirdim. Pratikte zengindim ama babamın iflas etme ihtimaline karşı yedek hesap açabilirdim. Her şey geleceğim için!

"Ne işin var burada, niye işte değilsin yoksa beni mi takip ediyorsun? Zaten sorumsuz biri olduğun her halinden belli! Kesin işsiz kaldın ve benimle uğraşmaya karar verdin!"

Huysuz, lanet ve aksi ihtiyarlar gibiydim. Kesinlikle yaşlandığımda 'el öpenlerin çok olsun evladım' diyen o tonton yaşlılardan olmayacaktım. Elimi öpenin kafasına bastonumu geçirir ve hâlâ çok genç aynı zamanda seksi olduğumu söyleyip, kırmızı rujlu dudaklarımı büzüştürürdüm.

"Mehir burası halka açık bir alan ve gezmeye çıktım. Seni görünce eşlik etmek istedim."

  "Eksik olma."

Konuşacak konu bulamayınca "Söylesene Mehir ben senin neyin oluyorum?" diye sordu.

"Düet yaptıysak nikâhımıza mı aldık? Kimin neyisin bilmem ama benden sana yar olmaz."

Kahraman alınmış gibi dertli baktı ve gururunu kurtarmak için omuz silkerek "Bence de senden bana yar olmaz. Tipim değilsin bir kere. Ben esmer kızları tercih ederim. Eh ne demişler: Sarışının adı, esmerin tadı!" dedi.

"Tipin olup olmadığım umurumda değil. Asıl tipim olmayan sensin. Ne o öyle tişörtten bile belli eden kaslar, hiç bana göre değil üçgen vücutlar. Yaşasın armut tipli erkekler!"

"Senin saçları siyaha boyatsak, ben de sporu bıraksam biz olabiliriz?

"Sarı saçlarımla gayet mutluyum. Başka isteğin yoksa..."

"İşsizim, iş isterdim ama sen de benim gibi öğrencisin."

Benimle alay etmeye çalıştığı her halinden belliydi. Garson bozuntusuna bakın hele! 'Ben Mehir Kahraman'ım istesem garson zinciri kurar seni o zincirin en kaslı halkası yaparım.'

Aklıma gelen dâhiyane fikirle kendimle gurur duydum. Bir insan bu kadar zekiyse mutlaka bıyıklı ve ağda yapmayan bir bakan olmalıydı.

"Yemek yapmayı biliyor musun?" diye sordum ve 'evet' demesi için evrene mail attım. Evrende bana cevap yazdı. 'Hatlar meşguldür lütfen kendi işinizi kendiniz hallediniz! Evreni gereksiz yere meşgul etmeyiniz. Yeter be bir günde bir şey istemeyiniz!' diyerek bana atar yaptı. Üzüldüm.

"Biliyorum hayırdır lokantamı açacaksın?"

"Lokanta değil ama tatlıcı dükkânı açacağım ve ibreti âlem olsun diye senin baklavalarını kesip kızlara dağıtacağım. Hem sevaba girerim hem köşeyi defalarca turlarım."

  "Ne baklavası?"

"Aman şaka yaptım sen de anlamadın tabii ki! Sadece bana yemek yapmanı istiyorum," derken olabilecek en masum, şirin, çekici ve gizemli halime büründüm. Bu halime hayır diyecek bir insan evladı tanımıyordum.

"Anlamadım? Beni evine mi davet ediyorsun?"

"Bir nevi öyle denilebilir. Yani benim evde bir yardımcıya ihtiyacım var ama senden başka işsiz tanımıyorum ve yabancı birini evime almak istemiyorum. Eğer kabul edersen seni evime aşçı ve toparlayıcı olarak almak istiyorum."

"Heyy bu çok saçma!"

"İşe ihtiyacın olduğunu sanıyordum!"

"Aşçı tamam da toparlayıcı nedir?"

"Kibarlık yapayım dedim pişman ettin. Senin anlayacağın temizlik yapacak ve yemek yapacak birine ihtiyacım var."

Kahraman'ın kabul etmesini bekledim. Lokantalarda yüzlerce kişinin işini yapacağına benim işimi yapsın değil mi?

"Sen neden yapmıyorsun kendi işini?"

Şımarık büyüdüm, yemek yapmayı bilmiyorum demek yerine: "Çünkü yemek yapmayı sevmiyorum," dedim.

Bunun en iyi kaçak cevap olduğunun farkındaydım. Abimden öğrenmiştim kaçak dövüşmeyi.

'Nerdesin aşkım' diyen sevgililerine başka kızın yanında 'buradayım' dedikten sonra 'sen nerdesin' diye kızarak lafı kendi lehine çevirdiğine bizzat şahit olmuştum.

"Maaşsız çalışmayacağımı söylememe gerek var mı? Ücret olarak öpücüklerini kabul edebilirim."

"Haftalık bir öpücük yeter mi?" diyerek göz devirdim. "Bak, her kuşun eti yenmez, bu yüzden ayağını denk al yoksa sıkarım ümüğünü... O çok sevdiğin esmerlerin tadı boğazında kalır!"

Dudaklarını ıslak bir şekilde yaladı ve gözlerini kapatıp "Sık hadi ama unutma... Senin dokunduğun yerde kelebeklerin ömrü uzar. Dikenler can yakmaktan vazgeçer. Sen güzel kız, gözlerinin kaç çeşit yeşili barındırdığını bilmeden bana her seferinde ilkbaharı müjdeliyorsun. Bu yüzden senden gitmek için aptal olmak gerek, yâre varmak için sırılsıklam âşık..." dedikten sonra çikolata gözlerini gözlerime akıttı.

"En sevdiğim şiirlerden biri ama ne diye bu şiiri okuduğunu anlamadım. Neyse konumuz bu değil, teklifimi kabul ediyor musun etmiyor musun?"

"Elbet bir gün anlarsın ama dediğin gibi konumuz bu değil! İş teklifini kabul etmiyorum ama istersen sana yemek yapmayı öğretebilirim."

"Ben ve yemek yapmak! Ahh unut gitsin ben yumurtayla gayet mutluyum."

"Evde kalırsın bu kafayla ama üzülme söz veriyorum evde kalırsan seni alırım."

"Manavdan karpuz mu alıyorsun? Hem merak etme, annem hayattayken evde kalmam söz konusu değil."

Kahraman'ın yerde duran gitarı eline alması ile ne yapmaya çalıştığını anlamadım. Sonra duvara yaslanıp bir ayağını kırdı ve gitarın teline tak tak vurmaya başladı. Kalın ve büyüleyici sesiyle ilk defa duyduğum bir şarkı söylemeye başladı.

"Ah be nazlı güzel, seni eller üzer

Sana demedim mi yemek yapalım diye

Bak bu çocuk o zaman seni çok sever

Pilav üstü döner

Yanına çoban salata iyi gider

 Ah bir de olsa sevdiğim 

Aç karnına üç öğün gider"

Ben şok içinde Kahraman'ın bol atmasyonlu, az biraz acıklı ve giderli şarkısını dinlerken arkamdan bir alkış tufanı koptu. Arkamı döndüğümde sanki Taksim'e tüm kızlar toplanmış gibi etrafımızı sarmışlardı.

"Bir daha, bir daha, bir daha!" diye tempo tutan bir esmere diğer kız sürüsü uyup eşlik etmeye başladı. Sinirlerim tavan arasında sinsice gezerken, ben sakince kollarımı önümde bağladım. Kahraman'ın kabaran egosuna acımadım elbette. Herkesin duyabileceği şekilde "Gitarımı alabilir miyim artık!" dedim ve kızların hayal kırıklığı ile inlemelerini keyifle dinledim. Hatta çilli bir kızın bana kin dolu baktığını görmüştüm.

"Elbette!" dedi Kahraman dişlerinin arasından ve gitarı sert bir şekilde ellerime tutuşturdu.

Kafamda kırmadığına şükredip kılıfına yerleştirdim ardından sırtıma astım ve yoluma baktım.

Arkamda kalanlara son bir bakış attım. Kahraman kızların arasında sıkışıp kalmıştı. "Mehir! Bekle konuşalım!" dese de onu duymazdan geldim ve Taksim kalabalığının içine karıştım.

Kahraman'ın bana göz koyduğunun farkındaydım ama kriterlerime fiziksel olarak uymuyordu. Hele kızların çok beğendiği serseri ve yakışıklı bit tipte olması tamamen onun aleyhineydi. Misal, göbeği olsaydı bugün o kızlar onun çevresinde öyle yığınak oluşturup sağanak sağanak adamın üstüne yağmazlardı.

Aklımdan geçen "Kahramanlı" düşüncelere sektir çekip, temiz havayı ciğerlerimin en kuytusuna kadar çektim.

Amacımın ne olduğunu asla unutmamalıydım. Yoluma çıkan ultra çekici taşlara takılıp aynı hataya düşmemeliydim.

  ***

  


Loading...
0%