@astasyaaa
|
Ayakkabılarımın içinde kayarak benimle yürüyen yağmurun soğukluğu, ayaklarımda yoğunlaşıyor, her adımda biraz daha derinleşiyordu. Bez ayakkabılarımın içi, suyla dolmuş, adımlarımda her an daha da ıslanıyordu. Şimşek gökyüzüne her çaktığında, tırnaklarımı avuç içlerime batırarak, içimdeki huzursuzluğu biraz daha artırıyordu. Yağmurun soğukluğu bir nebze rahatlatıyor olsa da, şimşekten gelen korku içimi sarıyordu. Her gürültüsünde beynim sanki bir anlığına karanlığa gömülüyordu,şimşekten korkan yalnızca moğollar değildi her ne kadar çevremdeki herşey bana soğukkanlı olmayı öğretiyor olsada bu gök yüzünün yarattığı korku İçimi ürpertiyordu . Alnımdan damlayan su damlacıkları, burnumun kalkık hatlarıyla birleşip yanağıma kayıyor, sonra yere doğru süzüldü. Bu döngü, sanki bir tür içsel ritüel gibiydi. Yağmurun her damlası vücudumda yankı buluyor, ben de bir şekilde bu içsel fırtınayla devam ediyordum. Adımlarımda sızlayan ayak parmaklarım, bez ayakkabılarımın soğukluğu yüzünden her geçen saniye biraz daha acıyordu. Dışarıda böyle bir hava varken, eve gitmek dışında başka bir seçenek yoktu. Hava durumuna bakmadan bez ayakkabı giyip dışarı çıkmanın bedelini, her adımda hissediyordum. Cebimden titreyen telefonun bildirimine gözlerimi devirsem de, cevap vermek zorundaydım. Beyaz trençkotumun cebinden gelen bu küçük ses, düşüncelerimi kesiyordu. Hızımı artırarak, kasabaya doğru yol alırken, bu adam beni her gün biraz daha çıldırtıyordu. Ne kadar gözlerimi ekrandan çevirmeye çalışsam da, onun mesajlarına karşı bir cevap verme zorunluluğu hep vardı. "Yaşamak mı daha zor, ölmek mi?" "Yaşamak, Paşa." "Kural bir: bilinmezliğe kumar oynamayacaksın." "Hayatın kendisi zaten bilinmez bir denklem ve sen benden her şeyi bilip, öyle oynamamı istiyorsun." "Bilmezsen ölürsün, bilmezsen ölürler." Günlerdir zihnimi işgal eden o anı, bitmek bilmeyen bir ızdırap gibi içimde dolanıyor. Öyle bir vebal yüklenmiş omuzlarıma ki, her geçen saniye biraz daha fazla boğuluyorum. Kenarları camla kaplı, üstü kapalı durağın önünde durdum. Camların buğusuna eski öğrencilerimin yazdığı kağıttaki "Gazze'de çocuklar ölüyor" başlığındaki boykot ürünleriyle ilgili yazılar yansıyordu ama vicdanımı sızlatan şey, tek başına kalmış, kimsesiz bir minik meleğin, bombalanmış evinin içinde, gözlerinden hem kan hem yaş süzülen halini görmekti. O çocuk, henüz hayatı bile tam anlamadan, ölümün kollarına düşüyor. Ama belki de biz, o çığlıkları duymayı unutmuşuzdur. Belki de vicdanımız, alıştığı sessizlik içinde, insanlık suçlarına karşı kör olmuştur. Bir çocuğun gözlerindeki korkuyu görmeden, bir annenin evladını kaybedişinin acısını hissetmeden, nasıl olur da huzurlu uyuyabiliyoruz ? İçim sızlayınca derin bir nefes aldım, yönümü duraktakilere çevirdim. Ama o çocuk, o minik meleğin gözlerindeki acı, her adımımda beni takip etmeye devam ediyordu. İçimdeki boşluk, her geçen saniye büyüyordu. Gazze’nin yıkıntılarında, her kaybolan çocukla birlikte, insanlığımızın da bir parçası kayboluyor gibiydi. Sanki dünya, bu acıya kayıtsız kalmıştı. Bu dramı izlerken, bir çocuğun ölümüyle kaybolan bir parça insanlık, bizim de ruhumuzda bir iz bırakıyordu. Hemen arkamda, beyaz başörtüsünü takmış hamile bir kadın oturuyordu. Başörtüsünün arkasındaki teni, alaca karanlıkdaki ay gibi parlıyordu. Burnu küçük değildi, hatta büyüktü; düz ve kalkık, yüzüyle mükemmel bir uyum içinde olan burnu, ona karakter katıyordu. Mavi gözleriyle kesişen gözlerim, kısa bir süre sonra utanarak geri çekildi. Normalde asla böyle hatalar yapmam, ama bu günlerde oldukça dalgınım. Soğuyan kulaklarıma yardım etsin diye trençkotumun başlığını kafama geçirdim. İçimde bir boşluk vardı, vicdanımı sızlatan, bir çocuğun ölümünün yankıları kadar derin bir boşluk. Ve bir gün, bu boşluk her şeyi kaplayacak gibi hissediyorum. Gazze’deki o çocukların gözleri, peşimizden gelip ruhumuzu sorgulayacak. O zaman ne yapacağız? O çocukların tek başına kalmış, gözlerinden hem kan hem yaş süzülen o hallerini unutabilecek miyiz? "Dikkat etsene kadın !" Nisa olsaydı kadına nazar değdirdin derdi oysa yıldızım çok düşüktür.Kadın ayağı kalkarken yanında oturan adamın ayağına basmıştı . "Çok özür dilerim yanlışlıkla oldu bir anda dengemi kontrol edemedim ." Tatlı ve mahcup çıkan sesi beni tebessüm ettirmişti yüzüme gelen uzun saçımı kulağımın ardına atarken adamın gözlerinde gördüğüm öfke gülüşümü aniden soldurdu . "Eğil temizle ayakkabımı öyle özür dilemekle olmuyor !" Beyaz spor ayakkabısı kirden siyaha terfi etmişken böyle ukala konuşması Dünya'da ne kadar boş insan olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi . "Islak mendil vereceğim işinizi görür." "Abimi duymadın mı sen sileceksin !" "Manyak mısısız ya ? Yanlışlıkla oldu diyorum neden uzatıyorsunuz ?" Olaya burnunu sokan üçüncü şahıs tahminen yirmi beş yaşlarındaydı abi dediği kişiylede biyolojik olarak uzaktan yakından alakası yoktu,tek benzerlikleri ikisinin göz altlarındaki kızarıklık ve serseri ayakları .Bu iki soytarı dışında durakta olayı benim gibi izleyen altı erkeğe tek tek baktım .Üst dudağımı ısırmak bile beni sakinleştirmiyordu . Topulumdaki bu duyarsızlık gerçekten çok büyük bir sorun.Bir Allah kulundan ses çıkmazken ayağına basılan adam yerinden kalkar kalkmaz kadının kolundan tutmuştu.Birinden bir tepki bir 'durun' bekledim ama nafile . "Bırak kolumu ne yapıyorsun ?' Siyah yağmurluğu ıslanmıştı ve kolunu tutan pislik o kadar sıkıyorduki kumaştan gelen dişleri kaşındıran sürtünme sesi tüm kuvvetini aktardığını gösteriyordu . Mavilerinden beyaz tenine yol alan çaresizlik damlası tüm sinir uçlarıma dokunmuştu . "SİLECEKSİN DEDİYSEM SİLECEKSİN LAN !" Boğazımı temizleyip bakışları üzerime çekerken onlara doğru bir adım attım . "Onun yerine ben silerim,tabi kolunu bırakırsan ." Kaşları şaşkınca çatılırken parmaklarını kadının kolundan yavaşça çözdü . "Benim için hava hoş ,sil hadi ." Yanağından damlayan yaşı siler silmez bana bakarak kafasını salladı . "Hayır bunu yapmayacaksın ! Ben şimdi polisi ara-" Az önce kolunu tutan pislik yumruğumla şimdi cama çarpmıştı.Kadın elini ağzına kapatıp çığlığını bastırırken, abisine kıyamayan diğer pisliğin bana kalkan yumruğundan sıyrılıp hak ettiğine tüm içtenliğimle karar verip karnına aldığı tek darbeyle eğilirken tuttuğum ensesini eğip hızını yüzünde durduran dizimle birleştirdim . Patlayan dudağı ve kırılan burnuyla yetinmeyip demir oturağa fırlattım . Yerden kalmaya korkan ilk kurban kanayan burnuyla sadece beni izliyordu .Ona doğru yaklaşırken topuklu ayakkabılarımın çıkardığı tok ses zamanda yelkovan misaliydi.Ayaklarını uzatmış sırtının yarısı camda diğer yarısı kaldırımın boşluğundayken oturuyordu . Dizlerimin üzerine çöküp başımdaki şapkayı geri indirdim . "Burası küçük yer ve ben bir daha bir kadına zorbalık yaptığını duyarsam bu ayakkabılarını katranda kaynatır sana yediririm.Ha birde ayaklarını çekersen ayağını kırarım ." Gülümseyip yavaşça ayağı kalktım .Kulağıma dolan siren seslerini umursamadan ayakkabımın altını pis ayakkabılarına sürerek temizlemeye başladım . "Ya baksana bayağı kirliymiş ayakkabımın altı ." Silmeye devam ederken arkamı hafifçe döndüm . "Bayanlar ah pardon baylar , isterseniz sizde ayaklarınızın altını silebilirsiniz ." Hepsi yüzüme tuaf tuaf bakarken sahte tebessümümü söndürüp kıstığım gözlerimle hepsini tek tek süzdüm . Polis aracı durağın önünde dururken bitirdiğim işimle yerde yatanın ayağına sivri topuğumu polis memuru bana ulaşana denk basılı tuttum initlisi gerçekten kulağa çok hoş geliyordu... 🌹 Tozlu nezaretin duvarları etrafımı sararken, her nefes alışımda hava biraz daha sıkışıyordu. Beyaz duvarlar, her zamanki gibi sade ve yansızdı, ama bir türlü rahatlatıcı bir etkisi yoktu. İçerisi, ne çok dar ne de çok genişti; bir tür sıkıcılık vardı, insanı içine çeken ve boğan bir boşluk. Siyah parmaklıklar hemen önümde duruyordu onlara her baktığımda aklımda aynı düşünce dönüp duruyordu "Aylardır ben buradayım, şimdi de sen ol." Küçükken izlediğim hapsolmuş Casper hayalet gibi hissediyordum kendimi.Telsizden gelen sesler arada bir başımı kaldırmamı sağlıyordu ,ağrı yapmasıda cabası . Nezaretin kapısı açılırken, genç bir memur anahtarla kilidi çevirmeye çalışıyordu,bana bakarken yüzünde kısa bir an suçluluk izleri belirdi. "Dövdüğün çocukların avukatı geldi zerre sevmem nerede bir çocuk var gider onu savunur ."Rahat küfredemeyince mi kızarıyor yoksa sinirli olduğu için mi anlayamadım ...? "Nereye gidiyoruz ?" "Amirimin odasına, sizi bekliyorlar ." "Oda da kimler var ?" "Oooo kimler yok ki ?" Çaldığı kapının ardından gelen gel sesiyle açtığı kapıdan ilk benim geçmem için yol verdi . Attığım ilk adımda kızaran gözleriyle bana bakan güzel bayanın oturduğu yerden kalkıp boynuma atlamasını tabikide beklemiyordum . "Özür dilerim çok özür dilerim benim yüzümden oldu. Ben çok özür dilerim." Evet gerçekten ağlıyordu boşta kalan ellerimi yavaşca sırtına koydum . "Lütfen ağlama özür de dileme hiç birşey senin yüzünden değil ." Hayran olduğum ünüforma içinde bize doğru gelen yüzbaşı yavaşça bana sarılan bayanı benden ayırdı . "Ağlama kurban olduğum, yapma böyle harap ettin kendini ." "Aslan benim yüzümden oldu ." Tekrar hıçkırarak ağlamaya başlamıştı ,sanırım hormonları bu durumu çok zorlaştıracak . Sarılırken yanında küçücük kalan kadını göğsüne öyle saklamıştıki sanki cesareti olan gelsin de söküp alsın diyordu .Uzun boyu kahverengi gözleri yapılı vicuduyla oldukça yakışıklıydı .Yeni taraş olduğu her halinden belli olsada esmer teni bunu biraz gizliyordu . "Esin lütfen artık ağlama bak şimdi gidip sıkacağım kafalarına!" Amir boğazını temizlerken beni getiren polis memuruna eliyle işaret verdi . "Oğlum Esin hanımla bizim kızlar ilgilensin birde papatya çayı ikram edin,hadi ." Onu ilk kez bu kadar yakından görüyordum. Bir an, yalnızca beni izleyen o gözlerde kayboldum. Sanki dünyanın tüm sesleri sustu ve tek bir şey kalmıştı, o bakışların ağırlığı. Koyu yosun yeşili gözleri… İnsan bu gözlerin içine bir kez baktığında, oradan kaçmanın mümkün olmadığını anlıyordu. Sanki yalnızca görmekle kalmıyor, derinlere inip sakladığın her düşünceyi, her duyguyu okuyor gibiydi. Gözlerinin keskinliği, sana kim olduğunu, neyi gizlediğini sorgulatan bir aynaydı .Sanki içimden geçen her şey açığa çıkmış gibiydi. Ben ne kadar kaçmaya çalışsam da, o gözler benim söyleyemediklerimi çoktan çözmüş gibi görünüyordu. Yüzü, bu bakışların ağırlığını taşıyabilecek kadar güçlü ve keskin hatlara sahipti. Elmacık kemikleri, çenesinin net çizgisi, her şeyiyle bir kararlılığın ve cesaretin yansımasıydı. Dolgun dudakları kapalı, ama sanki binlerce şey söylüyordu. Burnu, ince ve hafif kalkık; yüzündeki bu sert güzellik ona kusursuz bir denge katıyordu. Asıl etkileyici olansa onun duruşuydu. Hiçbir şey söylemesine gerek yoktu, oturduğu yerden bile bütün varlığıyla bir güç yayıyordu. Omuzları genişti, ama bu genişlikte bir ağırlık değil, bir güven hissi vardı. Aşık olduğum o üniforma üzerine mükemmel oturmuştu; bordo beresi ise başlı başına bir otorite. Bu bereyi takmak sadece bir görev değil, onun kim olduğunu haykıran bir nişaneydi. Üzerimdeki huzursuzluk giderek yayıldı, onun yanında kendimi fazlasıyla çıplak gibi hissettim. Sanki içimden geçen her şey, en gizli korkularım ve en büyük zayıflıklarım, onun gözleri tarafından çoktan okunmuştu. Onunla aynı odada olmak bile insanı sınırlarının ötesine zorlayan bir deneyim gibiydi. Bakışlarının üzerimde olması, bir yandan beni ürpertiyor, diğer yandan da ondan uzaklaşmamı imkânsız hale getiriyordu. Gücü yalnızca fiziksel değildi; ruhunun yaydığı o derin, sarsılmaz güven insanı içine çekiyordu,tuaf ama sanki bu beni büyülüyor. O an, bir sır sakladığını hissettim. Ama aynı zamanda benim de sakladığım her sırrı çoktan bildiğini… Gözleri, orman yeşili gibi derindi, bir bakışla her katmanımı inceliyor, her duvarımı yok ediyordu. Gözlerinin içine bakarken, içimdeki her şeyin ifşa olacağını biliyordum. O kadar güçlüydü ki, hissettirmese de, duruşu ve hızı, tüm varlığıyla bana her adımda yakınlaşıyordu. Kaslı yapısı, bedenindeki her hareketle kendini belli ederken, korkusuzluğuyla ortamı domine ediyordu. O kadar derin ve sağlam bir güven vardı ki onda, kelimelere gerek yoktu; o yalnızca duruyordu, ve her şey ona itaat ediyordu. "Öğretmen hanım ?" "Efendim ." Bu gün ikindir aynı rezaleti yaşıyorum ve bu sefer üç kişiye yakalandım ,incelediğim kişinin bu sefer erkek olmasıda cabası .O kadar dalmışım ki Esin'nin odadan ayrıldığın farkında bile değilim .Utanarak eğdiğim başımla attığı top okul müdürünün camını kıran çocuk mahçupluğudan beter haldeyim. "Buyurun oturun ." Yaşı nereden baksan altmış üstü olan emniyet amiri beni onun tam karşına oturmam için davet etti .Ağıran başım biraz hafifletsin diye anlımı ovalarken yavaşça oturdum . "Başın mı ağırıyor ağrı kesici verelim kızım ?" Babacan tavrı bana Paşayı hatırlatmıştı .Dökülen saçlarından geriye kalanlarıda beyazlar esir almıştı, tombul yanakları onu tatlı gösteriyordu.Tebessümle kafamı salladım . "Hayır teşekkür ederim." Masanın üzerinde kapalı duran suyun kağıdını açıp yavaşça içtim . "Dosyanı inceledim hemde ayrıntılı inceledim başarıların takdire şayan benimde bir kızım var inşallah senin gibi olur ." İçtiğim suyu yerine bırakıp kaşlarımı hafifçe kaldırarak baktım . "Nezaretlere mi düşsün kızınız ?" "Sebepler önemli hocam bunu bir öğretmen olarak sizde çok iyi biliyorsunuz ,malesef ki değer yargıları bazen kanunların önüne geçemiyor. "Haklılık payı kesinlikle vardı. "Buradan ne zaman çıkarım ?" "Şikayetlerini geri çekmezseler bu gece burada misafirim olursun kızım ." Soluduğum derin nefesim ciğerlerime iniş yaparken alnımı tekrar ovaladım ."Telefon görüşmesi yapabilir miyim ?" "Bir sen eksiktin !"dediğimde iç sesim dışa kontrolsüzce çıkmıştı . "Birşey mi söylediniz ?" "Evet söyledim." Çantasını masanın üzerine ukalaca koyup yanıma oturur oturmaz sol ayağını sağ bacağının üzerine yerleştirdi sarı küt saçlarının dibi gelmişti oysaki sadece bir hafta önce görmüştüm ,saçları çok çabuk uzuyor demekki .Galiba kapalı alanda kalınca beynimi üşütmüştüm düşündüğüm şeye bak ya! "Biraz daha sesli söyle bizde duyalım."dedi "Kapıyı çaldığında gel sesi duymadan içeri girdiniz avukat hanım ,siz önce doktora görünün daha sonra ben duymanız gerekeni duyururum ." Gülümseyerek bana bakmasına aynen o şekilde karşılık veremiyorum istesemde bunu yapamıyorum .Üst dudağımı dişlememek için kendimi kasmaya devam ettim .Üzerimde hissettiğim delici bakışları iliklerime kadar hissediyordum tuaf olansa tedirgin hissetmem . "Müvekkilimi darp etmişsin üzülerek söylüyorum ki sadece bu gece buradasın" "Hiç suçsuz birini savunduğun oldu mu ?"Alaylı tebessümüme karşılık mesleki deformasyonunun arkasına sığınışı acizlikten öte değildi . "Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanarak yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir .Salt haklı yada salt haksız yoktur adalet için suçlununda savunulması gerekir kötülük dediğimiz kavramın içinde yer asalar bile ..." Bana ezberlediklerini onurken sırtımı geriye iyice yasladım. "En azından savunduklarının kötü olduğunu kabul etmen iyi birşey ." "Kötüleri savunmak gibi bir huyum var kendimi bundan alıkoyamıyorum ,bir gün mutlaka sizide savunmalıyım." Yaptığı imaya sesli bir tebessümden sonra iki kere boğazımı temizledim saçımı kulağımın arkasına atınca alt dudağımı temizleyip ona doğru döndüm gözlerinin en içinde kendimi görüyordum . "Kötüymüşüm gibi konuşursanız sizi haklı çıkartırım ." Anında düşen yüzüyle öfkeyle gözlerini benden kaçırdı.Nefretle bakan gözlerim o kendini geri çeksede bakmaktan geri durmadı.Yaptığım tehdidi her zerresi algıladı ve asla unutmayacaktı . "Basit bir öğretmen benimle bu şekilde konuşamaz ." "Firavunuda öldüren bir sinek ." Bakışlarımı sudan çekip saf nefret bulundurduğum gözlerimi gözlerine diktim. "Ne yaparsın ?" Sözümü kesmesiyle bana doğru eğilmişti . "Ardına saklandığın adalet kimliğini elinden alırım ve inan bana bunu yapmak bir günümü bile almaz" Bozguna uğrayışını gözlerim görmesede tüm hücrelerim hissediyordu . "Sen kimsin de benimle böyle konuşuyorsun ?" Öfkesi bedenini ele geçirdiğinde tüm soğukkanlılığımla gözlerimden çıkan bir zafer pırıltısıyla cevap verdim,"Hiç kimse" Her adımımı hesaplayarak, her hamlemi özenle planlayarak yaşarım. Her bir tanım, bana bir parça daha ekler ama tek bir şey kesindir; kim olursam olayım, ben her zaman güçlü bir Türk istihbaratçısıyım. Geçmişin gölgesinde değil, geleceğin ışığında yol alırım. Hayatım bir meydan okuma; ve her meydan okuma, beni daha da güçlendirir. Ben adının devletinin özgürlüğündan alan İlkuş’um. Ve bu, sadece bir başlangıç… Uzun bir yolculuğa çıkıyoruz ?İlkuş hem sizi hem beni yeri gelince en derin acılara gömüp yeri geldiğinde bulutları aşacak kadar mutlu edecek, sürükleyici bir kurguya hazır mısınız? tiktok.com/@efteellyaa_ |
0% |