@asyaymisimm_
|
Güneşten nefret ederdim. Her sabah ışıklarını saçan güneş tarafından uyandırılmaktan rahatsız olduğum için, odamın ve evin perdelerini sabahları asla açtırmazdım. Çünkü güneş parlaktı. Ve herşeye rağmen parlıyordu. Ben ise öyle değildim. Bu yüzden hak etmediği halde güçlü durabilenlerden nefret ediyordum. Yemek odasından gelen çatal bıçak sesleriyle birlikte kahvaltıya inme vaktimin geldiğini anladım. Yere kadar uzanan düz sade ve bir o kadar da şık duran bordo elbisemin kenarlarından tutarak merdivenlerden inmeye başladım. Yemek odasında indiğimde kapıda duran korumalara selam vererek içeri girdim. Burası gereğinden fazla şaşalı ve büyüktü. Abartıyı sevmezdim Annem ve ablam ise benim tam tersimdi. Herşeyin en güzeli,pahalısı ve süslüsü olsun isterlerdi. Bu nedenle zevkim yüzünden onlarla pek çok kez tartışmıştım. Benim ardımdan odaya annem,ablam ve abim girdi. Kardeşlerim arasında en çok Aiden'i seviyordum. Çünkü bir tek o beni anlıyordu. Beni yıllarca büyüten ve eğiten annemle babam değildi. Oydu. O benim herşeyimdi.Hem abim,hem en yakın arkadaşım,hem de evimdi. Aiden'i görünce durgun suratım hafif bir tebessümle kaplandı. Başımla ona ufak bir selam verdikten sonra, babamın gelmesini beklemeye başladık. Kısa bir süre sonra babam gelince hepimiz ayağa kalktık komutu verince yerimize oturduk. Günlerdir kafamda haftalardır konuşmasını yapmayı beklediğim anım dünüyordu. Sonunda o anın geldiğini düşünerek boğazımı temizledim ve söze başladım, "Öncelikle Sevgili Kralım Derek- " der demez Sevgili annem her zaman ki gibi sözümü kesti. "Sonra Adalie." Bu kadardı. Sadece iki kelime susmama yetmişti. Bu sonraların asla gelmeyeceğini biliyordum. Hep yaptığım gibi susarak kafamı tabağıma gömdüm. Salonda çatal bıçak sesleri yankılanıyordu. Bu sesten de nefret ediyordum. Çekip gitmek istiyordum. Sahte. Her şey sahte. Sahte bir taht, sahte bir şato ve sahte gülücükler. Ama susuyordum işte. Çünkü susmam gerekiyordu. Bu lanet yerden gitmek istiyordum fakat tahtın vârislerinden biri olduğum için bu imkansızdı. İmkansız. Bu kelimeden de nefret ediyordum. Hiç bir şey imkansız olmamalıydı. En azından benim için... Tabağımdakileri çatalımla dürtüklerken Sevgili ablam Tracy'nin bana attığı ukala bakışları fark ettim. Tek kaşımı kaldırarak suratında dik dik bakınca gözlerini devirerek tabağına döndü. Kahvaltıdan sonra odama çıktım. Hazırlanmam gerekiyordu, birazdan dost olduğumuz krallıktan misafirlerimiz gelecekti. Bu yüzden güzel olmam gerekiyordu. Annem her zaman ki gibi aralarından seçmem için abartılı elbiseler göndermişti. Hiç biri benim tarzım değildi. Kıyafetlere boş bakışlar attıktan sonra kendi kıyafet dolabıma yöneldim. Kısa bir süre göz gezdirdikten sonra askıdan siyah, altın işlemeleri olan korseli bir elbise çıkardım. İşte bu mükemmeldi, aradığımı bulmuştum. Yanıma hizmetçilerden birini çağırdım. Elbisemi giymeme yardımcı olduktan sonra sade ama bir o kadar da göz alıcı bir makyaj yaptı. Ardından saçlarımı yapmaya başladı, hafif dalgalı bir saç istemiştim. Saçlarım bitmişti, artık hazırdım. Aynadan kendime bakıyordum, gerçekten çok güzel olmuştum. Uzun zaman sonra ilk defa kendimi güzel hissetmek moralimi yerine getirmişti. Dalgalı siyah saçlarımın üzerine küçük taşlarla kaplı zarif bir taç taktım. Böylesi çok daha iyiydi. Misafirlerin gelmesine çok az kalmıştı, hizmetçiler ordan oraya koşuşturuyordu. "Adalie," sert bir sesle bana sesleneni duyunca arkamı döndüm, annemdi. Çatık kaşlarıyla baştan aşağıya beni süzüyordu. "Bu ne hal?" dedi hafif kızgın bir tonla. "Derhal üstünü değiştiriyorsun ve sana gönderdiğim elbiselerden birini giyiyorsun," tam ona cevap vermek için ağzımı açacakken beni durdurdu, "İtiraz istemiyorum." Öfkelenmeye başlamıştım. Bu evde hep annemin istedikleri oluyordu, bir kere bile kendi kararlarımı vermeme izin vermemişti. Oysa ablam ve abime karşı öyle değildi. Ona nedenini sorduğumda ise, öyle bir şey olmadığını ve bu konuyu kapatmamı söylemişti. Hiç bir zaman neden bana ayrımcılık yaptığını anlayamamıştım. Kararlı bir tonla "Hayır," dedim. İlk defa anneme karşı çıkıyordum. "Hayır anne, bu sefer senin istediğin şeyleri yapmayacağım. Aptal misafirlere nasıl göründüğüm umrumda bile değil. Sırf seni tatmin etmek için bu elbiseyi giydim, en azından buna karışma." Tek nefeste söylediklerim karşısında bana hayretle bakıyordu. "Hadsiz." Ona cevap vermeden arkamı döndüm ve salona doğru ilerledim. Kapının çalmasıyla birlikte herkes ayaklandı. Hizmetçiler büyük demir kapıyı yavaşça açarken, yüzüme vuran güneş ışığı yüzünden gelenleri göremiyordum. Homurdanarak elimi yüzüme siper ettim ve kapıda onları karşılamak yerine, salonda beklemeye başladım. Annem kapının önünde beni bulamayınca hızlı adımlarla yanıma gelip sıkıca kolumu tuttu ve kulağıma eğilerek, "Eğer misafirlerimize karşı yanlış bir hareketini görürsem." dedi. Devamını getirmemişti, çünkü neler olacağını çok iyi biliyordum. Misafiler umrumda değildi fakat sırf annemi sinir etmek için umursamaz bir tavırla, "Bakarız." dedim. Kolumu iyice sıkınca dudaklarımdan istemsizce ufak bir inilti çıktı. Annem, misafirlere geç kalmamak için kolumu savurur gibi bıraktı ve çok değerli misafirlerini karşılamaya gitti. Demir kapının kapanma sesini duyulunca, misafiler salona doluşmaya başladı. Hiç birini tanımıyordum. Tek tek hepsini incelerken gözüme biri takıldı. Siyah saçlı ve siyah takım elbise giymiş biri. Gözüme bir yerlerden çok tanıdık gelmişti. Kim olduğunu anlamaya çalışmak için ona doğru yürümeye başladım. Yüzü hafif yana doğru dönüktü, yaşlı bir kadınla konuşuyordu. Omzuna hafifçe dokunduktan sonra, "Pardon, acaba sizi bir yerlerden tanıyor- " Karşımdakinin yüzünü görünce cümlem yarım kaldı. "Sen," dedim öfkeden parlayan gözlerle. "Senin burda ne işin var?" sesim istemeden yüksek çıkmıştı bu yüzden bir kaç kişinin suratı bize dönmüştü. Annemden ceza almamak için sesimi alçak tutmaya çalışacaktım. En azından bugün sorun çıkartmamalıydım. Bana üstten üstten büyük bir nefretle bakan Ryan, beni gördüğüne şaşırmış gibi görünüyordu. "Vay canına, kimleri görüyorum, Quiras Krallığı'nın küçük Vârisi Adalia." Alayla söylediklerini boş bakışlarla dinlemiştim. "Şovu kes Ryan, ve hemen bana neden burada olduğunu açıkla." Bir an önce açıklamasını yapıp, burdan defolup gitmesini istiyordum. "Hey sakin ol prenses, bizi o kadar davet etmişsiniz gelmemek ayıp olurdu." Bunları söylerken dudağının köşesi alayla kıvrılmıştı. "Etmişsiniz derken?" dedim sorgularcasına. "Seni asla davet etmeyeceğimi biliyorsun. Annemle babam davet etti, çoğul ekini kullanma." sesim beklediğimden sert çıkmıştı. Ellerini teslim olurcasına havaya kaldırdı, "Ah, çok üzgünüm Prenses. Lütfen beni bağışlayın." Bu adam komik olduğunu falan mı sanıyordu? Sinirle güldüm. "Ne zaman gitmeyi düşünüyorsun?" İki kaşını havaya kaldırarak, "Gitmek mi?" dedi. "Aynen öyle," dedim "Bakıyorum da burda kalmaya baya meraklısın." "Ah, Sevgili Kralım Derek ve Sevgili Kraliçem Freya beni evlerine davet etmiş, elbette burda kalacağım." "Dalga geçmeyi bırak Ryan, komik değilsin." Bu adamın her şeyle dalga geçmesine sinir oluyordum. Bana cevap vermek yerine siyahlıklarını bir kaç saniye gözlerime dikti, ardından omzuma çarparak önümden geçti. Beni görmezden gelmesine sinirlenmiştim. Bunu belli etmemeye çalışarak önümdeki masada, hiç içilmemiş olan şarap bardağını kafama diktim. |
0% |