@athermia
|
"Sen Azalea Gryffindor olmalısın, merlin adına bir de soruyorum şu kızıl saçlara ve özgüven dolu bakışlara bakarak bile Lenna'nın kızı olduğunu görebiliyorum!"
Kalın ve gür bir sesin neşeyle yanımda dikilmesiyle hafif irkilsem de bozuntuya vermeden elimde tuttuğum benim için oldukça kutsal olan kitabı kapatarak bakışlarımı bu dev gibi adama çevirdim. Kıvırcık, siyah saçları ve sakalları bir bütün oluşturmuş iri yüzünü çevreliyordu, boyu uzun ve cüssesi de bir hayli genişti. Normalde bakan bir kişi uzun süre şaşkınlık ve korkuyla bakacak olsa da ben onun Hagrid olduğunu anlamış, Dumbledore'un Diagon yoluna gitmem için onu görevlendirdiğini kavrayınca içim rahatlamıştı. Koca alışveriş süresi boyunca manipülatif bir ihtiyarın durmadan yaptıklarımı gözlemlemesine katlanabileceğimi -doğal olarak- hiç sanmıyorum. Elimdeki Dorian Gray'in Portresi kitabının sansürsüz özel basımına -ihtiyaç odasından almıştım ve sabah gördüğüm an okumaya başlamıştım- hüzünlü bakışlar atarak yemeklerin çoktan kalkmış olduğu masaya bıraktım.
"Sen de Hagrid olmalısın, Hogwarts'ın bekçisi, tanıştığıma memnun oldum."
Elimi uzattıktan sonra iri elleriyle tutup sallamaya başlamasıyla ufak çaplı bir sarsıntı yaşadım. Yarı dev adam ise yaşattığı sarsıntıyı fark etmeksizin sevecenlikle gülümseyip elimi bırakmıştı. Büyük Salondaki masalardan yemeklerin çoktan kalkmış olduğunu görünce elimizi çabuk tutmamız gerektiğini, işimizin uzun sürebileceğini söylemiş, ben arkasından onunkine göre ufak adımlarla ilerlerken Dumbledore'un odasının önüne gelmiştik. Hagrid'in arkası dönük olduğu için görmeyeceğini bilmenin verdiği rahatlıkla göz devirdim -malum kendisi ihtiyara sonsuz bir güven, bağlılık ve sevgi duyuyordu. Hagrid heykelin önünde durduğumuzda annem hakkında konuşmayı bırakıp şifreyi söyledi
"Şekerli Ananas."
Midemin bulanmasıyla yüzümü buruşturmadan edemedim. Zaten kahvaltıda kitap okuduğum için dalgınlıkla pek bir şey yiyememiştim, birde şekerli ananas yediğimi hayal edince içim kçtü olmuştu.
Hagrid iri cüssesiyle sesli adımlar atarak açılan merdivenden çıkarken peşinden aynı şekilde takip ediyordum. Daha sonra 'Dumbledore, efendim' benzeri şeyler söyleyerek kapıyı açmış, önde o, arkada ona göre küçük kalan ben olacak şekilde tablo dolu odaya giriş yapmıştık.
Dumbledore Hagrid'e kısık sesle bir şeyler anlatırken odanın diğer köşesinde bulunan şömineye doğru ilerledim. Bu sırada Hagrid ve Dumbledore 'çok önemli ve gizli' konuşmalarını bitirmiş, Hagrid benim yanıma, şöminenin yanına kadar gelmişti. Dumbledore'un bize iyi yolculuklar gibi bir şeyler dediğini duysam da karşılık vermek yerine başımı geçiştirircesine sallamış Hagrid'in direktifleriyle birlikte şöminenin üstünden alıp uzattığı kavanozdan yeterli olacak şekilde uçuş tozu alıp şöminenin içinde girmiştim. Tozu sakince alevlere atıp zümrüt yeşiline dönen ateşin yakmayacağını bilerek şömineye girdim
"Diagon Yolu."
Açık ve net bir şekilde söyledikten sonra başım dönüyormuş gibi hissetmeye başladım. Kulaklarımda dolanan sağır edici bir ses varmış gibiydi ve sürekli dönüp duruyormuş gibi hissediyordum. İstemsizce kapattığım gözlerimi dirseğimin bir duvara değdiğini hissetmemle yavaşça açtım.
Diagon Yolu tüm ihtişamı ve kitapları okurken hayal dahi edemeyeceğim bir ihtişamla önümde duruyordu, sabahın erken saatleri olmasına rağmen az sayılmayacak bir kalabalık vardı. Başlarındaki şapkalarıyla oradan oraya gülerek ilerleyen cadıları Falmouth Falcons takımının Holyhead Harpies takımı karşısında hiç şansı olmadığını tartışan genç büyücüler takip ediyordu. Ben önümdeki manzaraya büyülenmişçesine bakarken çıktığım dükkandan iri cüssesiyle Hagrid'in çıkması ve beni dürtmesiyle ilerlemeye başladım. Daha sonra aklıma gelen şeyle ilerlemeyi kesip Hagrid'e döndüm
"Hagrid, sakıncası yoksa alışverişimi kendim yapmak istiyorum.- İtiraz etmeden önce bekle Hagrid, biliyorum Profesör Dumbledore beni sana emanet etti ama Diagon Yolu zaten güvenli bir yer. Hem kızsal şeyler de almam gerek ve bunları yaparken yalnız olmam daha iyi. Bana kasa anahtarlarımı verirsen gerisini ben hallederim, seninle de-" Florean Fortescue'nun Dondurma Salonu yazan ahşap yeşil kapılı dükkanı elimle gösterdim" 5 saat sonra tam şurada buluşuruz, tamam mı?"
Hagrid biraz gönülsüz gibi olsa da kızsal şeyler dediğim için fazla üstelemeyip cebinden biri altın rengi, tutma kısmının ortasında yakut taş bulunan, aslan işlemeli bir anahtar; bir de gümüş rengi, üzerinde çiçek motifleri ve ortasında zümrüt taş bulunan bir anahtar olmak üzere iki anahtarı uzatıp 5 saat sonra buluşacağımızı hatırlatarak dikkatli olmamı tembihlemişti. Anahtarları hızla uzattığı elinden alıp teşekkür ve onaylama sözcüklerini sıraladıktan sonra nerden bakılsa görülebilecek olan, tepesinde ejderha heykeli bulunan beyaz binaya ilerleyip, yine bina gibi beyaz merdivenlerden çıkarken kapının üzerinde bulunan yazıyı okumayı ihmal etmedim
Gir bakalım, yabancı, ama dikkat et, sakın kendini koyuverip de hırsa kapılmayasın,
Alın teri dökmeden köşe dönme hevesi canına okur sonra, bak bizden söylemesi.
Senin olmayan bir şey yürüteceksen unut, aklını başına al, sonra da kendini tut.
Hırsızlığa kalkarsan, bir daha düşün yine.
Başka şeyler bulursun çil altınlar yerine.
Mesela kocaman, ateş püskürten bir ejderha diye mırıldandım dudağım yukarı doğru kıvrılırken. Hagrid Harry'ye burayı soymaya çalışacak kişinin aklını kaybetmiş olması gerektiğini söyledikten 6 yıl sonra Harry aynı binada en çok tanınan ölüm yiyenlerden birinin kasasına arkadaşlarıyla girmiş, orayı korumakla görevli olan ejderha sayesinde de kaçmıştı. Hayatın cilvesi diye düşünmeden edemedim ve daha fazla oyalanmadan içeri girdim. Gümüş kapının önünde birkaç cincüce selam verirken mermer salona giriş yaptım. Uzun, geniş ve yüksek tabanlı bu yerde yüz kadar cincüce oldukça uzun olan bir bankın arkasındaki yüksek taburelere oturmuş, kocaman hesap defterlerine bir şeyler yazıyor, pirinç terazilerde para tartıyor, merceklerle değerli taşlar inceliyordu. Salondan dışarı açılan sayılamayacak kadar çok kapı vardı daha-muhtemelen kasalara giden yola açılan kapılardı-, başka cincüceler de o kapılardan insanlara yol gösteriyordu.
Hızla ve emin adımlarla banka yaklaştım ve önümdeki cincüceye baktım
"Günaydın, Selwyn ve Gryffindor kasalarından para almaya geldim."
Cincüce önündeki defterden kafasını şaşkınca kaldırıp bir süre beni süzdü, daha sonra şaşkınlık ifadesini tekrar düz bir ifadeye çevirdi
"Anahtarlarınız yanınızda mı, efendim?"
Hızla cebime koyalı 10 dakika bile olmamış olan küçük ama ihtişamlı anahtarları cincüceye uzattım. O ise anahtarlara bir süre bakıp inceleyerek memnuniyetle gülümseyip başka bir cincüceyi çağırdı ve ona anahtarları uzatıp bana döndü.
"Griphook sizi kasalarınıza götürecek efendim, Griphook! Geçen seferki gibi kasayı açtıktan sonra anahtarları sahibine vermeyi unutma hatasını yapma."
Griphook denen cincüce onu biraz mahcubiyetle onaylarken ilerlemesiyle onun arkasından, salondan dışarı açılan kapılardan soldakine ilerledim. Griphook kapıyı açtı ve önde cincüce arkasında ben ilerlerken meşalelerle aydınlatılmış, taşlı, dar bir koridora çıktık. Koridor yerde bulunan incecik raylar ile birlikte dimdik bir şekilde aşağıya doğru iniyordu, ben bakınırken Griphook'un ıslık çaldığını duydum. Onun ıslık çalmasıyla beraber hemencecik raylar üzerinde gıcırdayarak küçük bir araba geldi. Arabaya bindik ve kasalara gitmek üzere yola koyulduk. Önce bulmacaya benzeyen dönemeçli geçitlerden geçtik ama yönleri takip etmeye çalışmıyordum bile. Tamamen kendi iradesiyle ilerleyen araba zangırdayarak ilerlerken geçidin sonunda alevlerin yükseldiğini görmemle oraya bakmaya uğraşmayarak sırıttım, yerde ve tavanda kocaman sarkıtlar, dikitler bulunan bir yeraltı gölünden geçerek daha da derinlere daldık. Araba sonunca geçit duvarında bir kapının yanında durduğunda sarsıntılı yolculuğun getirisiyle beraber bir an önce kurtulmak için hızla indim ve destek almak için duvara yaslanarak cincüceyi bekledim. Bu sürede Griphook arabadan inmiş, üzerinde aslan arması bulunan ve sırlar odasının girişinde tasvir edilen kapıyı andıran kapının kilidini yakut taşlı anahtarla açtı ve kenara çekildi. Onun çekilmesiyle içeri girip etrafa göz gezdirdim; tahmin edildiği üzere kasa olabildiğince genişi ve Gryffindor soyuna yakışır bir şekilde mücevher ve altınlarla doluydu. Koluma asmış olduğum bez çantanın ağzını açtım ve içerisine yapacağım büyük alışveriş için 120 galleon doldurdum. Bu kadarının yeterli olduğunu düşünmüşken kenarda gördüğüm düşünseli seti ile birlikte genişçe sırıtıp onu da çantanın içine attım ve çantama saptanamaz genişletme büyüsü yaptığı için istemeden de olsa Dumbledore'a minnet duymaya başladım. Bez çantamı kapatıp kasadan çıktım ve cincücenin kasayı tekrardan kilitlemesini izledim. Daha sonra tekrar arabaya bindik ve sarsıntılı bir yolculuk daha geçirdikten sonra -ilkinden sonra biraz daha alışmıştım- gümüş kapılı, anahtardaki gibi çiçek motifleri olan kapının olduğu duvarın yanında durduk ve hızla inerek cincücenin kapıyı açmasını bekledim. Kapıyı açtıktan sonra içeri girdim ve Gryffindor kasası kadar geniş ve dolu olmasa da Kutsal 28'e yakışır bir şekilde dolu olan kasayı inceledim. Para ve mücevherleri es geçip alabileceğim ilgi çekici herhangi bir nesne olup olmadığına baktım ve köşede gördüğüm defter-cübbe ikilisiyle oraya ilerledim. Defterin üzerinde çiçek ve krallık temalı desenler bulunurken ortasında bulunan isim kısmı boş bir şekilde duruyor, defteri açmaya çalışsam da açılmıyordu. Kaşlarımı çatarken bu meseleyle daha sonra Hogwarts'da ilgileneceğimi kendime hatırlatıp kaşlarımı tekrar düzelttim, bez torbaya onu da yerleştirdim ve pelerini elime aldım. Pelerin neredeyse sıvı diyebileceğim bir yapıda dururken tahmin ettiğim şey olup olmadığını anlamak için kaşlarım istemsiz bir şekilde tekrardan çatıldı ve pelerini incelemeye başladım; ta ki arasından bir kağıt düştüğünü görene kadar. Kağıdı elime aldım ve üzerindeki yazıları okudum:
'Ayda bir defa, dolunay zamanlarında pelerini ayın enerjisiyle şarj et; ay ışığının vurduğu bir yerde asanı pelerine tut ve 'sırlarımı sakla'demeyi unutma.'
Kağıdı katlayıp pelerinle beraber bez çantaya atarken bunun tahmin ettiğim gibi bir görünmezlik pelerini olduğundan neredeyse emindim. Son bir kez etrafa baktım ve şimdilik işime yarayacak bir şey olmadığına kanaat getirip bu kasadan da çıktım. Cincüce kapıyı arkamdan kilitledikten sonra elimi uzatıp ondan anahtarları istemiş, verdiği anahtarları cebime koyarak salona tekrar dönmek için raylarda duran arabaya binmiştim. Hızlı ve sarsıntılı bir yolculuktan sonra geldiğim yolları geri yürüyerek Gringotts Bankası'ndan çıkmış, çıkarken bana selam veren cincüceye ufak bir şekilde gülümsemiştim.
Zaman hızlı bir şekilde akarken forma, iş cübbeleri, gündelik şapka, ejderha derisinden koruyucu eldiven, kışlık birkaç pelerin, kazan, teleskop, pirinç ölçek ve kristal şişe almış asa işini sona bırakmıştım. Ollivanders'ın asa dükkanına elim bez torbalarla dolu bir şekilde girdikten sonra torbaları köşede duran bir sandalyeye bırakıp soluklanmış, etrafa bir bakış atmıştım. Etraf tavandan yere kadar raflar ve asa kutularıyla doluyken bazı yerlerde açılmayı bekleyen karton kutular duruyor, dükkanın tepesinde bulunan lamba arada titreşerek sönmemek için direniş gösteriyordu.
"Bende sizin gelmenizi bekliyordum Bayan Gryffindor."
Tam içeriye seslenecekken dibimden gelen yüksek sesle çığlık atıp küfür mırıldanmış, bir elimi kalbimin üzerine koyarak gri saçları olan çatlak adama bakmıştım. Derince soluk alıp verip şoku atlatmaya çalışırken o bunu umursamamış, asa kutularına doğru ilerlerken bana hangi elimin asa elim olduğunu sormuştu. Sinirle bir nefes verip sol elimi kullandığımı söyledim. O birkaç kutu karıştırırken üst raflarda bulunan, dikkatimi inanılmaz derecede çeken bir asa kutusunu birazcık zorlanarak aldım ve yavaşça kutuyu açtım. İçerisinden büyülenmeme sebep olan, bordo ve siyah tonlarında, tutma yerinde yakut taş bulunduran bir asa çıkmasıyla Ollivanders'a seslendim.
"Ben bunu almak istiyorum." Seslenişimle beraber Ollivanders elinde bulunan birkaç asa kutusunu masasına koyarak yanıma ilerledi ve bana bakarak bilmişçe konuştu
"Sizi onaylamak isterdim Bayan Gryffindor ama ne yazık ki cadı ve büyücüler asayı değil asa onları seçer-"
Sözünü kesip hayran olmuşçasına bakmasının sebebi onu dinlemeden kutunun içindeki asayı elime almam, etrafıma ve içime yayılan gücü hissetmem, asayı salladıktan sonra da asadan çıkan siyah ve kırmızı dumanların ateşe dönüşerek aslan şeklini aldığını görmesiydi. Bakışlarımı sönen ışıktan alıp ukala bir şekilde gülümseyerek asanın kızıl ağaç özünden ve griffin tüyünden yapıldığını anlatmasını dinleyip istediği gibi 12 galleon uzatarak asayı bez bir çantaya koydurtup dükkana girdiğim çantalarla beraber hiç çanta bırakmadığımdan emin olarak çıkışa ilerledim.
Daha sonra köşede gördüğüm güzellik salonundan büyülü bir gardolap almış -dolabın önünde durup nasıl bir kıyafete ihtiyacınız olduğunu düşünerek asanızı 2 kere dolaba dokunduruyordunuz ve ihtiyacınız olan kıyafetler içeride beliriyordu-, gezilerde ve boş günlerde giymek üzere çeşitli kıyafetler alıp, makyaj ve saç ürünlerinden de bez torbalarımın nasibini almasını sağlamış ve pestilim çıkmış bir şekilde bu dükkandan da çıkmıştım.
Geri kalan 1 saatimi önce kitap alışverişi yapmakla geçirmiş -okul kitaplarım yedi sene içinde vardı o yüzden daha çok muggle ve büyücü edebiyatı kitapları, kara büyü kitapları ile işe yarar az bilinen büyü ve iksir kitapları almıştım- Hagrid ile sözleştiğimiz dondurmacıda bez poşetlerimle birlikte bir masaya oturmuştum ve limonlu-böğürtlenli dondurmamı yemekle meşguldüm. Hagrid'in 5 dakika geç kalarak gelmesinden sonra kararan havayla birlikte şömine ile geri Hogwarts'a gitmiş, onu Dumbledore ile orada bırakıp veda ederek ihtiyaç odasına ilerlemiş, dün kaldığım odaya tekrar ihtiyacım olduğunu söyleyerek içeri girmiş ve torbaları daha sonra almak üzere bir köşeye bırakarak rahat pijamalardan giyip kendimi nasıl olduğunu anlamadığım bir hızda uykunun kollarına bırakmıştım.
Deliksiz ve huzur dolu bir uykudan gerinerek kalkmış, saatin öğlen 3 olduğunu öğrendikten sonra hızla üzerimi değiştirerek ihtiyaç odasından çıkmış ve kaçırdığım kahvaltıyı telafi etmek için zindanlarda bulunan mutfağa girip sandviç meyve suyu gibi şeyler alarak karagölün yanında gölü izleyerek sakinlik ve huzur içinde geç bir kahvaltı yapmıştım. Biraz daha orada oyalanmış sonra havanın hafiften kararmasıyla Hogwarts öğrencilerinin yavaş yavaş geldiğini görüp toparlanarak kimse görmeden kütüphaneye gitmiş, rastgele bir muggle romanını önüme çekmiş okurken kütüphane görevlisinin Mcgonagall'ın beni birinci sınıflarla birlikte Büyük Salonun önünde beklediğini söylediğinde kalkıp acele adımlarla oraya doğru ilerlemiş, Hogwarts'ın büyük camlarından havanın tamamen kararmış olduğunu görmüştüm.
Sonunda bilgilendirme kısmı bitmiş, birinci sınıflarla büyük salona giriş yapmıştık. Aralarında boy olarak daha uzun olduğum için göze çarptığımdan büyük salonda fısıldamalar olduğunu görmüş ama Mcgonagall'ın bana birinci sınıflardan önce seçileceğimi söylemesiyle en önde, hemen ardından seçmenin yapılacağı tabureye doğru ilerlemiştim. Seçme yapılmadan önce Dumbledore benim hakkımda bazı bilgilendirmeler yapmış, 5.sınıflarla öğrenimime devam edeceğimi söyleyip konuşma hakkını seçmen şapkaya vermiş ve seçmen şapka klasik şarkısını söylemişti
"Bu şapka, dersiniz, çirkin mi çirkin!Ama öyle hemen karar vermeyin.Toz olurum varsa benden güzeli,Eşsizim kendimi bildim bileli.Ne kasket dinlerim ne de silindir,Şampiyonluk kaçmaz, hep bana gelir.Hogwarts okulunda Seçmen Şapka'yım,Her gün, her ay, her yıl başka başkayım.Karşımda şöyle bir ürperin biraz,Dünyada hiçbir şey gözümden kaçmaz.Eğer geçirirsen beni başına,Gideceğin yeri söylerim sana.Seni Gryffindor'a yollarım belki,Zamanla olursun aslanın teki,Yiğittir orada kalan çocuklar,Hepsinin yüreği, nah, mangal kadar.Belki de düşersin Hufflepuff'a,Haksızlığı hemen kaldırıp rafa,Adalet uğruna savaşıverirsin,Her yere mutluluk götürmek için.Ravenclaw kısmetin belki,Oradakilerin hiç çıkmaz sesi,Mantıktır onlarca önemli olan,Öyle kurtulurlar tüm sorunlardan.Düşersin belki de Slytherin'e sen,Bir başkadır sanki oraya giden,Amaçları için neler yapmazlar,Açıklasam bitmez sabaha kadar.Giy kafana beni! Çekinme sakın!Birinci koşul bu: Korkmayacaksın!Hiç kimseye gelmez kötülük benden,Şapkalar içinde en uysalıyım ben."
Şapkanın şarkısını bitirmesiyle kısa bir alkış kopmuş, Profesör Mcgonagall elindeki kağıda bakmaya gerek duymadan
"Gryffindor, Lenna Azalea"
Diyerek beni çağırmıştı. Bundan sonra salondaki fısıltılar ve hayret nidaları artmış Gryffindor binasından birkaç övgü dolu söz duymuştum. Hızla ve emin adımlarla ilerleyip Profesör Mcgonagall'ın şapkayı kafama koymasını bekledim ama şapka daha kafama değmeden haykırarak
"Gryffindor, şüphesiz bir Gryffindor!"
Diye bağırmış, engelleyemediğim kibir ve gurur dolu gülümsememle aslanlar gibi kükreyen binamın masasına ilerlemiştim. Gözlüklü dağınık saçlı bir çocuk ile siyah uzun dalgalı saçları olan çocuğun kaymasıyla aralarına oturdum ve tek tek masadakilerle tanışmaya başladım. |
0% |