Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@auecee

Dünya hassas kalpler için cehennemdir.

 

-Johann Wolfgang von Goethe

~

On beş yıl önce;

 

Doğru notalar, doğru müzikler, doğru şarkılar. Pera, elinin acısıyla bir başka notaya geçmişti. Çok hızlı çalıyor, her yanlış notaya bastığında elinin üzerine cetvelle vuruluyordu. Sofia son günlerde böyle böyle bir şeyler öğreteceğini düşünerek Pera'dan uzaklaşmıştı.

 

Pera bu hızda yanlış notaya basmasının bir sakıncası olmadığını düşünüyordu. Sofia ise yarın akşam ki yemek için her şeyin mükemmel olması gerektiğini düşünüyordu.

 

"О, моя красивая девочка kendi isini zorlastiriyorsun." Sofia kendi Türkçesini geliştirmek için sürekli bu dili kullanıyordu.

 

Yine yanlış notaya bastı Pera. Bu sefer devam etmedi. Durdu ve eline vurulmasını bekledi. Sert bir darbe daha indi eline. Artık her hücresinin acıdığını hissediyordu. Yine de sesini çıkarmadı. Zamanı geldiğinde burda işkence gördüğü her salise için herkesten hesap soracaktı. Kendinden bu kadar emindi.

 

~

 

Uyuyamamıştım. Her gece mışıl mışıl uyuyan ben bu gece uyuyamamıştım. Bütün gece yatakta oturup bir şeyler düşünmüştüm. Ne düşündüm? Kocaman bir boşluk vardı. Cam kırıklarıyla dolu siyah bir oda.

 

Odanın içinde ben varım. Yerde cam kırıkları ve sıcak kömürler var. İki elimde zincir. Bütün gece aklımdan geçen tek şey buydu. Hiç bir şekilde bunu çıkaramamıştım aklımdan. Bazen uyuştu, düşüncelerim dondu ama sürekli ya bu görüntü vardı ya da koskocaman bir boşluk.

 

Odanın kapısı çaldı. Gözlerimi sımsıkı kapattım ve ayağa kalktım. Kapıyı açtığımda üstünde siyah atletle Lev duruyordu. O artık Lev değildi. O artık Kuzey Ekin'di.

 

"Sen bana Lev de vampir," Kaşlarımı çatarak ona baktım. Sanırım kelimeleri dışımdan söylemiştim. "Vampir mi?" Elini saçlarıma götürdü. Saçlarımı geri attı. "Gözlerinin altı mosmor, içi kırmızı, saçların dağılmış. Bütün gece uyumamışsın, yatakta dönüp durmuşsun ve şuan tam bir vampir'e benziyorsun." Güldüm.

 

"Peki neden sana hala Lev dememi istiyorsun?" Kapıya yaslandı. Odamda ki camdan esen rüzgar tenimi yavaşça okşuyordu. Tüylerim diken diken oldu. Üşümüştüm. Bu hava oysa ki benim için hiç bir şeydi. Rusya'nın en soğuk yerlerinde yaşamıştım. Yıllarca. Tek başıma. Kimsesiz.

 

"Lev'i yaratan kişi sensin. Neden sana karşı başkalarına olduğum gibi olayım?" Kaşlarımı çattım. Geldiğimizden beri bakışlarında tuhaflık, hareketlerinde yavaşlık vardı. "Kişilik bozukluğuna mı sahipsin?" Hiç beklemediğim bir hamleyle arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Ne tepki verdiğini bile anlayamamıştım.

 

Tam peşinden ilerleyecek iken telefonum çalmaya başladı. Bir kaç gün önce babam bana hat ve telefon almıştı. Telefonu aldım ve babamın gösterdiği gibi kullanmaya çalıştım.

 

"Güzel kızım, günaydın. Kahvaltıya gelecek misin?" Gülümsedim. Sadece on saat olmuştu yanından ayrılalı, yine de özlemiştim. "Yok baba, siz baş başa güzel bir kahvaltı edin. Bende burada kahvaltı eder çıkarım. Kendime kalacak bir yer bulmam gerek." Biraz sessizlik oldu.

 

"Burada kalmayacak mısın?" Sesinde ki hayal kırıklığı benim de içimi buruk hale getirmişti. "Yok baba, annemle anlaşabileceğimi sanmıyorum. Sen hep anlatırdın. Sever seni, kucağından indirmez diye. Şimdi beş metre yanıma yaklaşmıyor. Ne gerek var tadsızlığa? Ben bulurum kalacak bir yer." Babam bu sözlerim üzerine çok konuşmamıştı.

 

Annemin bana karşı olan tavrının oda farkındaydı. Benim bu sözlerimden sonra çok fazla konuşmamıştık. Üzerime bir şeyler giyip mutfağa geçmiştim.

 

Lev, arkasını dönmüş bir vaziyette duruyordu. Yanına doğru ilerlediğim de birden bana döndü. "Saçlarını örmemi ister misin?" Sunduğu bu teklifle şaşırmıştım. Durduk yere tuhaflaşmıştı ve bu beni ürpertmeye başlamıştı.

 

"Olurda, sen iyi olduğuna emin misin? Türkiye'ye geldiğimizden beri bir tuhafsın," Derin nefeslerle kulağıma doğru eğildi. Nefesini kulağımda hissettim, sıcaktı. Yumuşak bir sıcaklık. "Olacağım Pera, iyi olacağım. Sadece sakinleşmem lazım. Uzun yıllar sonra eski düzenine birden dönmek kolay de-" Bana baktı ve sustu. Hayatım temelinden değişmişti.

 

Annem beni istememişti. Ben rus bir adamın elinde büyümüştüm. Yıllarca babamın gözü önünde tecavüze uğramıştım. Kendi dilimi konuşmam yasaklanmıştı. O evde asla saçlarım açık gezemezdim. Odadan çok gerekmedikçe çıkmazdım. Babam veya Yekta amca çıkarırdı. Alex'in misafileri olduğunda çıkardım.

 

Evin içini dolduran zil sesi ikimizide kendimize getirdi. O tekrar arkadına dönerken ben kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda karşımda Yamaç duruyordu. Büyümüş, kocaman adam olmuş Yamaç'tı bu. Peşimde dolanan, benden kısa olan, bana sürekli seninle evleneceğim diyen Yamaç değil. Beni karşısında görmesi onda şaşkınlık yaratmıştı. Gözlerinden bu şaşkınlığı okuyabiliyordum.

 

"Ben Yamaç'a bakmıştım," İçeri doğru baktı sonra tekrar bana baktı. Ben ise ona bakıyordum. Sadece ona. Bakışlarını tekrar bana çevirdi. Bir şeyler söylemesini söyledim. En azından bir kere sarılmasını bekledim.

 

O sadece bana bir anahtar uzattı. "Bal ayıya gidiyoruzda, anahtar bırakıcaktım." elimi anahtara doğru uzattım. Anahtarı aldım, o sırada aşağıya Pamira indi. Aklımdan geçen kelimeler birden bire dudaklarıma döküldü. "Hadi ben neyse, öldüğünü zannettiğin baban gelmiş. Onunla özlem gider bari," Yamaç kendini geri çekmişti. Gözleri yerdeydi. "Benim babam ve ablam yoktu, olmayacakta. İlla birinin seninle özlem gidermesini istiyorsan, Pamir geliyor bugün."

 

Kaşlarımı çattım. "En küçük kardeşin. Gerçi sen ben doğduktan sonra ölmüştün değil mi? Babamda aynı yıl içinde şehit düştü, tabi annemi bir başına hamile bir şekilde bırakıp gittiniz. Biri karnında biri-" Yamaç'ın sesinin yankılanmasıyla Pamira durdu.

 

"Yeter! Yürü Pamira." Pamira kırıta kırıta elinde ki çanta ile aşağıya doğru inmişti. Sinirlenmiştim. Sinirlendiğimi çok kolay belli etmezdim, Pera'nın Pera olduğu zamanlar etmezdim.

 

"Pınar," Bu sefer de onun lafını bölen ben olmuştum. "Pınar?" Etrafa bakındı, bana biraz yaklaştı ve dostça bir biçimde sarıldı. "Seni bir gün büyümüş ve kocaman bir kadın olarak karşımda görmeyi tahmin edemezdim Pınar." Son sözleri bunlardı. Beni kapının ağzında öylece bırakıp gitmişti.

 

İçeri geçtiğimde Lev'i kafasını geriye atmış ve yayılmış bir biçimde buldum. Orta da ki sehpa gibi olan şeyin üzerinde kahvaltılıklar ve bir bardak çay ve kahve vardı. "Noldu dışarda?" Boş boş baktım ona. "Arkadaşın tatile gidiyormuş," Anahtarı üzerine fırlattım.

 

Yanını işaret etti. Yavaş bir biçimde yanına oturdum. Sessiz sakin bir kahvaltı yapmıştık. Bugün Alex Türkiye sınırları içerisine getiriliyordu. Bunu bana babam bildirmişti. Bizden sonra içeri başka askerler girmiş ve onları sorgu için tutuklamışlardı.

 

Kahvaltı ettikten sonra sessizce odama geçtim ve üzerimi giydim. Askeriyeye gittikten sonra banka hesabımda olan bütün parayı Türk lirasına çevirmeye gidecektim. Hayatımda Rusya'ya dahil hiç bir şey kalsın istemiyordum. Hazırlandıktan sonra odadan çıkıp salona geçtim. Masa çoktan toplanmış ve silinmişti. Oturdum ve Lev'in hazırlanmasını bekledim.

 

Her yeri gri olan evi sessizlik kaplamıştı. Evin içine gelen tek sesler dışarada ki siren sesleri ve insan konuşmalarıydı. Daha sonra buna bir şey daha eklendi. Bir gümbürtü koptu Lev'in odasından...

 

Ayağa kalktım ve ne yaptığını umursamadan içeri girdim. Bir eli yerde öte ki eli başında olduğu yerde duruyordu. Hızla yanına eğildim.

 

"Hey, bana bak, bana bak." Yanaklarını avuçlarımın içine aldım. Bu sefer bir eli koluma gitmişti.

 

"Lev, neyin var?" Bana baktı. Birden kollarıma yığılmasıyla şaşırıp kalmıştım. Kendindeydi fakat bilinci kapanmış gibi kendini kucağıma bırakmıştı. "Biraz böyle kalabilir miyiz? Sanırım zehirlendim. Başım dönüyor."

 

Kocaman adam şimdi yerde, benim kucağımda öylece uzanıyordu. Nesi olduğunu anlamamıştım fakat iyi olmadığı her halinden belliydi. Sersemdi, ne konuştuğunu bilmiyor gibi...

 

Bir süre sonra baş dönmesi durmuş ve benim eşliğimde evden çıkmıştık. Onun başı döndüğü için arabayı ben sürmüştüm. Ehliyetimin olmamasının sorun olmayacağını söylemişti. Rus ehliyetim vardı.

 

"Doktora gitmeliyiz Lev," Başını geriye atmış bir şekilde oturuyordu. Araba sürerken arada onu kontrol etmeye çalışıyordum. "Gereksiz," Kafamı iki yana salladım.

 

Bu yolun sonu hiç iyi yerlere gitmiyordu...

 

~

 

Dışarıda ki tüm işlerimi halletmiştim. Paramın birazını Türk lirasına birazını ise euro'ya çevirmiştim. Zamanı geldiğinde bana lazım olacaktı.

 

Şu an ise askeriyede Albay'ın odasındaydık. Bana bir kaç kağıt imzalatmışlardı. Babam kağıtları imzalamadan okumamı istemişti. Ben ise ona güvenerek bununyapmıştım

 

Lev ise bu yaptığımı asla doğru bulmuyordu.

 

Şimdi ise Albay'ın toplantı salonundan geri dönmesini bekliyorduk. Babam gergince Yekta amca ile konuşuyordu. Bu ortam beni germeye yeterince yetmişti.

 

"Kuzey..." Ayakta duruyordu. Kafasını eğip bana ne oldu der gibi göz kırpmıştı. Hiç gülmüyordu. Çok ciddi ve sessizdi. Benim alıştığım, bu değildi.

 

"Dışarı çıkalım mı? Çok daraldım." Kafasını salladı. Ben ayağa kalkarken o babamın yanına gitmişti. Babam bana döndü. Gözlerinde bir şeyler parıldı. Ben babamın gözlerinde ilk defa acı görüyordum.

 

Fakat bu acı asla ötekiler gibi değildi. Bu acı değildi. Bu ikimizin acısı değil, bu benim acımdı. Babam bana acıyordu. Bir insanın bana acıması en son isteyeceğim şeydi. Hızla oradan çıktım. Kuzey peşimden geliyordu.

 

Arabayı açıp ön yolcu koltuğuna oturdum. Kafam çok karışmıştı. Ben annemin beni sarıp sarmalayacağını zannetmiştim. Ben bir çocuğun hayalini kurmuştum. Fakat ben çoktan kadın olmuştum ve kadınlar küçük kız çocuklarının hayalleriyle yaşayamazlardı.

 

Kapının sesini duydum. Lev yanıma binip kapıyı kapatmıştı. "Annen," gözlerimi ona çevirdim. Gergindi. Gergindim.

 

"ondan nefret mi ediyorsun Pera?" Nefret. Nefret etmiyordum. Annemden kesinlikle nefret etmiyordum. Ona karşı içimde tek bir duygu yoktu. Benim içimde bir annemin olmayışının yangını vardı.

 

"Nefretin öncesi sevgidir Lev ve ben annemden nefret edecek kadar ne onu tanıdım ne de sevdim." Ortama büyük bir sessizlik hakim olmuştu. "Kemerini bağla." Arabayı çalıştırdı ve birden gaza bastı.

 

"Nereye?" Kemerimi bağlarken dikkatle onu izliyordum. "Seni biri ile tanıştıracağım." Kaşlarımı çattım. Beni tanıştırabileceği birileri var mıydı etrafında?

 

"Pamuk kadar yumuşak kadın ile mi?" Kafasını iki yana salladı. O değilse kesin Albay'ın yanına gidiyorduk. Gözlerini asla yoldan ayırmıyordu.

 

Buraya geldiğimizden beri bir değişikti zaten. Sürekli benimle ilgilenen, herkese sert bana pamuk gibi olan adam gitmişti. Sesimi çıkarmamayı tercih ettim. Şu son zamanlar herkes için zaten yeterince zordu. Eminim ki Lev de kendi içinde zorluklarla mücadele eden bir adamdı.

 

"Geldik." Araba durdu. Ellerini direksiyondan ayırmıyor, sadece karşıya bakıyordu. "Pera, beni affedebilecek misin?" Kafamı çevirdim. Sesi çok fazla soğukluk barındırıyordu. "Ne konuda?" Birden arabadan indi ve kapıyı çarparak kapattı.

 

Mezarlığa doğru ilerlemeye başlayınca peşinden koşmaya başladım. Kocaman adımlar atarak yürüyordu. Ona yaklaşmış olsam dahi hızlı yürümek zorundaydım. Ölü bedenler ve bu bedenleri saklayan mezarlar beni ürpertmeye yetmişti.

 

Hayatımda ilk defa bir mezarlığa geliyordum.

 

Kuzey durduğunda bende adımlarımı durdurmuştum. Baktığı yere baktığımda bir Mezar gördüm. Küçük bir mezar. "Bu nedir?" Koca mezarlıkta ki tek ses bizim nefes seslerimizdi. "Bebek mezarı." Eğildi. Kafamı taşın üzerinde yazan yazıya çevirdim.

 

Tuğrul Kızı

Pınar KARACAHAN

D.T. 20üü.11.1996

Ö.T. 31.10.2000

Ruhuna El-Fatiha

 

"Her Türkiye'ye döndüğümde bu mezara gelip senin küçüklüğünle konuşuyordum. Daha doğrusu seninle değil başka biriyle konuşuyordum. Çünkü bu mezar senin mezarın değildi. Bomboş." Dizlerim beni taşımamaya başlamıştı adeta.

 

Toprağın üzerine çöktüm. Dört bir yanı papatyalar ve rüzgar gülüyle kaplı mezara baktım. Bu bendim. Bu boş mezarda benim küçüklüğüm yatıyordu.

 

Hayatımda ilk defa mezara gelmiştim. Kendi mezarıma gelmiştim.

 

"Baban düğünden önce kendi mezarını yıktırdı. Senin mezarını da yıktıracaktı." Dikkatli gözlerle ona bakıyordum. "İzin vermedim. Pera. Ben inan nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama..." gözlerine bakmak istiyordum. Gözlerini bana değdirmemek için her şeyi yapıyordu.

 

Elleri karnıma geldi. Ellerinin baskısını karnımda hissetmemle içimde soğuk bir ürperdi hissettim. Bu his çok değişik, çok soğuk bir histi.

 

"Ben vatanımın bağrına, tek başıma kendi ellerimle gömdüm kızımı. Ben vatanımın bağrına karlı yağmurlu hava da üşüyeceğini bildiğim halde gömdüm kızımı Pera." Kızım... Bu kelime ile kanım çekilmişti adeta. Bütün kemiklerimin titrediğini hissettim. Ben kızımı bir kere bile görememiştim. O ise bir süre yaşamış daha sonra ise ölmüştü. Ben kızımın kokusunu bile içime çekememiştim.

 

Benim kızım ise benim adıma yapılmış olan mezarda yatıyordu. Kendine ait bir mezarı bile yoktu.

 

Dilim tutulmuştu, hiç bir şey diyemedim. Bir kelime dahi söyleyemedim. Benim suskunluğum Kuzey için ölüm demekti. Çünkü ben onun yanında susmazdım. Ben bir tek ona gevezeydim.

 

"Tarık aldı, ölü bedenini. Götürecekti. Alex ile konuştum bir şekilde ikna ettim. Götürmedi kızımızın ölü bedenini Tarık. Bırakmak zorunda kaldı. Kendi kızı sandığı o bedeni son kez öptü ve bıraktı... O gün kendimden çok iğrendim. O dudakların bir sürü kadının tenine değmesi ve kızıma değmesinden... İğrendim. Sana değmesinden... İğrendim. Engel olamadım." Elimi bileğine götürdüm.

 

Bileğinde ki yanık izine değdirdim elimi. Bu yara ben bebeğimi kaybettikten sonra ortaya çıkmıştı. Daha öncesinde yoktu. "Bunu, Alex yaptı değil mi?" Gözlerini benden kaçırdı. "Beni tamamen kendi örgütüne katmak istedi. Bu A damgasını bastı sıcak demirle bileğime, bunun sayesinde kızımın bedenini bana verdi." Yüzü birden ifadesizleşti.

 

"Bunu bilmen seninde hakkın, biz ne kadar eskisi gibi olamasakta..." Eski halimizde birbirimizden asla ayrılmıyor, hatta birbirimizi görmek için şekilden şekile giriyorduk. Şuanda iyiydik. Fakat o zamanlat daha da iyiydik. Mükemmeldik. Şimdi ise sadece iyi.

 

O mezarlıkta saatlerce oturmuştuk. İkimizden de ses çıkmamıştı. En son babamın beni çaldırmasıyla mezarlıktan ayrılmak zorunda kalmıştık.

 

Kızımızı o soğuk mezarda bırakıp gitmiştik...

 

~

 

Her kötülüğün içinden bir iyilik doğar.

 

 

Loading...
0%