Yeni Üyelik
2.
Bölüm

🔥 1 🔥

@author_buse

İs lekesi tüm duvarları kaplamıştı. Yanmış olan tüm o kitaplar, kalemler, kağıtlar, defterler, hepsi küllere dönüşerek orada oraya uçuyordu. Anılara ve pek çok şeye şahit olan duvarlar sanki birilerine bir şey anlatmış gibi cezalandırılmışlardı. Ama yoktu ki bu duvarların sesi oldukları yerde haykırabilsinler. Şimdi ise etrafta polisler, özel güvenlik ekipleri, itfaiye, olay yeri inceleme ekipleri vardı. Hepsi bir neden, bir gerekçe, bir sebep arıyordu ancak sadece umutsuzluk dolu kalıntılar bulabiliyorlardı. Bizler yangın alarmı duyulur duyulmaz hemen okulu boşaltmıştık ama içeride kalan öğrenciler de vardı. Tam şu anda da burada durmuş ve sönen yangına rağmen o çıkamamış öğrencileri bekliyorduk. Daha doğrusu ölümü ve yaşamayı bekliyorduk desek bu durumda daha doğru olurdu çünkü gelmek bilmeyen bir haber herkesin gözünü dolduruyordu. Neyseki benim sevdiklerim yanımdaydı ama sevinemiyordum. İçeridekiler her kim ise yaşadıklarını görmeden içimiz asla soğumayacaktı.

Bir giden bir daha geri dönemez. Ölüm bu yüzden mi korkutucudur?

Sonunda itfayecilerin kucaklarında çıkanlar vardı. Bazıları öksürmekten neredeyse ciğerlerini patlatacakken, bazılarının ise gözleri kapalıydı. Hepsini acı içinde kıvranırken görmek içimi parçalıyordu. Ve lanet olsun ki şimdi son çıkan kişi ise sedye ile çıkıyordu ve bedeni tamamen örtülüydü.

O bedeni insan yapan ruh artık yoktu. Et çürümeye hazırdı.

Beyazlar içinde gezinen adamlar sedye ilerlerken arkalarından geliyorlar, ellerindeki minik poşetlerde ölen bu kişi her kim ise onun sahip olduğu eşyaları vardı. Şimdi ilk durağı adli tıp, sonra morg, ve en sonunda herkesin bir gün elbet derin uykuya yatacağı o kara toprak.

Ama uyumak için çok erken. Şimdi uyumanın zamanı değil.

İtfayecilerden biri öne çıktı ve hepimize seslenerek konuştu.

"İçerdekilerin tahliyesi tamamlandı! İçeride öğrenci kalmadı, evlerinize gidebilirsiniz!"

Ama bu durum herkesin homurdanmasına sebep oldu. Tahliye edilenler eşya değildi, hepsi birer insandı. Ama insan, insana bunu yapar. Tanımadığı için onu yeri gelir bir hayvan, bir eşya gibi sözcüklere döker. Şimdi eve gitmek bizde neyi değiştirecekti ki? Tüm bunlar unutlacak mıydı? Aksine ölüm korkusu her gün tepemizde dolanacaktı.

Sonunda müdür velilerimizi beklememizi istedi ve şimdi okulun bahçesinde herkes velisini bekliyordu. Ölü olan bedeni bindirdikleri ambulans gitmiş ve geriye sadece yaralı olanlarla ilgilenen iki ambulans kalmıştı. Yangın tamamen söndüğünden polisler gerekli güvenlik önlemleri ile bu olayın nedenini bulmaya çalışıyorlardı. Ben ise oturduğum bankta bağımsız olarak salladığım ayağımla etrafımda olup biteni seyrediyordum. Sanki zaman gerçekten durmuş gibiydi.

"Al bakalım." diyerek yanıma ne zaman geldiğini fark etmediğim Elif yüzünden afallamıştım. Bana uzattığı şey ise su şişesiydi. Şişeyi elinden aldığım gibi kapağını açtım ve hemen kafama diktim.

"Herkes perişan oldu." dedi ve yanıma oturdu. Bende şişeyi ağzımdan çektim ve kapağını kapattım. "Daha da mı olmasın? Resmen biri gözümüzün önünde öldü." dedim.

"Sedef hoca ile konuşamadım bile. Ama duyduğuma göre soruşturalacak kişiler dışında diğer öğrencilerin başka okullara gönderileceği konuşuluyor."

"En azından bunu akıl edebilmişler." diyerek söylendim.

Kızgındım.

Çünkü okulun yangın sistemlerinin kontrol edilmesi ve bakım yapılması gerekiyordu. Aylardır bu durumu erteleyip durdular, şimdi ise hataları hafiflesin diye bu şekilde arınacaklarını zannediyorlar. Olan sadece masumlara olmuştu.

"Annenlerini aradın mı?" diye sordum. Elif olumsuz yanıt olarak başını sallamıştı. "Endişelendirmek istemedim. İyi olduğumu söylesem asla inanmaz." dediğinde haklı olduğundan bir şey demedim.

"Peki sen teyzene söylecek misin?"

"Hayır. Bende eve geldiğinde söyleyeceğim."

"Asya en azından annene haber verseydin."

"Haber versem ne olacak ki? Kocasının koynundan kalkıp yanıma gelecek hali yok. Şu okul durumu belli olsun onada o zaman anlatırım."

Annem şu anda çok sevgili üçüncü kocası Ekrem ile beraber gününün keyfine bakıyordur. Ona şimdi bu durumu anlatsam bile Sığacık'tan kalkıp buraya gelmeyeceğini bildiğim için en iyi çarenin kendi başıma hareket etmek olduğunun kanaatına varmaktı. Annemin mahvolan hayatından sonra ilk gözden çıkardığı kişi bendim. Ona kalsa asla öyle değil, aksine son derece modern düşünceli ve gayet bilgiliydi. Onun mutlu olmasını elbet isterim ama ona en çok ihtiyacım olduğu zamanlarda beni bırakmıştı.

"O zaman gidelim mi?" diye sordu Elif. Omuz silkerek "Ne yapacağız?" diye sorusuna soru ile karşılık vermiştim. "Bilmem. Alışverişe gidelim, ya da vizyonda güzel bir film varsa sinemeya gideriz." dedi. Bu Elif'in bugün olanları umursamadığını değil aksine şu an içinde öyle şeyler kuruyordu ki bunları unutmak için bir yol arıyordu. Biliyorum ki akşam eve gittiğinde annesi ile konuştuktan sonra kesinlikle beni arayacak ve ağlayarak bugün olanları sanki tekrar yaşamış gibi anlatacaktı.

"Boşver Elif. Hiç keyfim yok." dedim. "Hem bizim bundan önce okulu halletmemiz gerekiyor. Daha bu konuda ne yapacağımızı bile bilmiyoruz."

"Ben onu çoktan düşündüm tatlım." dedi Elif'e ait olmayan bu ses. Bunu söyleyenin Elif olmasını çok istesem de bunu söyleyen kişi Derin idi.

Onu gördüğüm anda gözlerimi devirdim ve oturduğum yerde doğruldum. Saçlarını geriye doğru savurararak, gözlerini bir kez olsun benden çekmeden konuştu.

"Sedef hoca ile 2 dakika da olsa konuşma fırsatım oldu. Bizi aynı okulla transfer etmesi için rica ettim o da seve seve kabul etti. Zaten sizi ayırmayı da pek düşünmüyormuş." dedi. Derin bunu söylerken son derece mutluydu.

"Ben ve Asya neyse de sana ne oluyor?" diye sordu Elif. Tabii ki Derin hiç vakit kaybetmedi ve duymak istemeyeceğim bir cevap vermişti. "Bana ne mi oluyor? Tabii ki Asya nerede ise bende oradayım." dediğinde derin bir nefes alıp vermiştim. Unutmuyor, unutmayacak ve bana da unutturmatyacaktı anlaşılan.

Derin bana biraz daha yaklaştığında ona baktım ve elimi tutup dudaklarına götürüşünü izledim. Elimi öptükten sonra ise baş parmağı ile öptüğü yeri okşamıştı.

"Beni affedeceksin. Bunu biliyorum." deyip göz kırptı ve bana söz hakkı bile vermeden yanımzıdan çekip gitti.

O gidince Elif'in sinirli sesini duydum. "Sinir şey! Utanmadan yaptığı hareketlere bak!" dedi ve elini dizine vurdu. Sonrasında ise aynı sinir olmuşlukla bana döndü. "Şununla çıktığına inanamıyorum ya!" dediğinde gözlerimi kapattım ve doğru bir haykırışın pişmanlığın hançeri ile kalbime bir çizik atmasına izin verdim.

"Bende." dedim kısık bir sesle.

Derin ile birkaç ay önce ayrılmıştık. Onu gitmemesini istediğim bir parti için uyarmış hatta o günü birlikte geçirmeyi teklif etmiştim. Ancak o beni dinlemek yerine hem o partiye gitmiş, hemde bana yalan söylemişti. Sorun bir partide eğlenmesini istemediğim değildi. O partiyi düzenleyen kişi bir zengin züppesiydi ve Derin eğlence ortamlarında kendini kaybediyordu. Tanıdıklar sayesinde partide olduğunu öğrenmiş ve bende onu bulmak için gitmiştim. Gittiğimde ise üstü başı dağılmış, etrafında kendisi gibi kafası güzel pek çok insanın arasındaydı. Daha gördüklerimin yanında bu hiçbir şey idi. O yüzden Derin artık benim için bir gübre bile değildi çünkü gübrenin bile toprağa faydası vardı.

Derin eğlencesi için bizi öldürmüştü. Tabii "Biz" diye bir şey var mıydı? O zaman cevabını bilemiyordum ama şimdi eminim ki biz bir aynaya bakıyorduk ama o ayna bizi yanıltıyormuş.

"Acaba nasıl bir okula gideceğiz?" diye sordu Elif. Kafamın dolu olduğunu anlamış olacak ki hemen konuyu değiştirmişti.

"Nasıl olur bilemem ama sanırım bizi zor günler bekliyor."

"Niye öyle dedin?"

Omuz silktim.

"Bilmem. İçime doğdu."

 

 

 

 

Bu sadece başlangıç :) Bölüm uzunlukları hikayenin gidişatına göre değişecektir!

 

Loading...
0%