@author_buse
|
1 Hafta Sonra... Arabanın camından hızlıca yanımzıdan geçen caddeleri, evleri, ağaçları ve insanları izliyordum. Yeni okulumuza gidiyor ve yeniden başlıyorduk denebilecek kadar heyecan vardı içimizde. Ama bu benim için o kadar önemli değildi çünkü kafamda binlerce soru vardı. Hala daha o ölen kişinin kim olduğunu bilmiyor, Sedef hoca'dan bile bunun cevabını almaya cesaret edemiyorduk. Zaten kadın günlerdir bizleri okullara yerleştirebilmek için uyumuyordu diyebilir bunu da yüzündeki yorgunluktan anlayabiliyordum. Bir yandan veliler, bir yandan öğrenciler kadının kafasını o kadar çok şişirip, canını öyle çok sıktılar ki asla üstüne gidemiyorduk. Bugünde bizi -okul yine de yürüme mesafesinde olmasına rağmen- arabası ile okula götürmeyi teklif etmiş ve biz bu yordun ama düşünceli olan kadını kırmamıştık. Bu yüzden ben, Elif ve Derin sessizce koltuklarımıza sinmiş ve bir an önce yeni okulumuza varmak istiyorduk. Hatta şunu eklemem de gerekirse eğer, Sedef hoca okul üniformalarımıza kadar ayarlamıştı. Okul üniformalarımız eski okulumuza göre daha kaliteli ve göze daha değişik geliyordu. Siyah şort etek, beyaz gömlek, kan kırmızısı ve uzun kolu, üzerinde okulun amblemide olan bir ceket, son olarakta kırmızı olan ve üzerinde beyaz ile siyah çizgileri olan kravat. Gayet iyiydi denebilir hatta kendimi bir an "Griffindor" öğrencisi gibi de hissetmedim değil hani. Ateş Yolu Koleji. Evet şu anda geldiğimiz okul tam olarak burasıydı. Bizim için yeni ve arkasında bilmediğimiz insanların olduğu alışılmadık bir yer idi. Tüm bunlara rağmen gözümüzün önünde ölen birisinden sonra yeni bir başlangıç olarak söylemek çok ama çok zordu benim için. Kim olduğunu bilmiyorum ama sonuçta onun bir insan olması ve atan bir kalbinin olduğunu bilmek diğerlerini bilmem fakat beni çok etkilemişti. Şimdi ise arabadan indiğimiz gibi okulun içine adımlarımızı atmış olup müsür yardımcısının odasına gidiyorduk. Tabii bu sırada okulu incelemeden de geçmiyorduk. Bizim eski okulumuzdan daha büyük ve daha büyülü bir havası olduğu kesindi. Hatta öyleki sınıfların olduğu koridorlarda kırmızı renkte okul dolapları da bulunuyordu. Bu bana sanki Amerikan filmlerinde izlediğimiz okulların ki gibi gelmişti ve gayet iyiydi. İnsanın kendi özel eşyalarını saklaması benim içinde gayet önemliydi. Sonunda müdür yardımcısının odasına geldiğimizde Sedef hoca kapıya hafifçe vurdu ardından kapı kolunu çevirerek içeri geçmemizi sağaladı. İçeri girdiğimizde bilgisayarının başında işi ile uğraşan sarı saçlı, yeşil ve iri gözleri olan naif bir kadın bizi büyük gülümsemesi ile karşıladı. "Hoş geldiniz!" diyerek ayağa kalktı ve bizim tarafımıza geldi. Hiç vakit kaybetmden Sedef hoca ile tokalaştırlar. "Hoş bulduk hocam." dedi Sedef hoca ve bizi gösterdi. "Bunlar öğrencilerimiz Elif, Asya ve Derin." diyerek bizi tanıştırdı. "Ben müdür yardımcınız Rüya Okyay. Okulumuza sizin gibi güzel öğrencilerin gelmesine çok sevindim. Hepinizin okul notlarını inceledim ve ne kadar başarılı olduğunuza gözlerimle şahit olmuş oldum." dedi ve bunu söylerken gerçekten de bizi içtenlikle takdir etmişti. Elif birden lafa girdi. "Sizi tanıdığımıza bizde çok sevindik hocam." dedi en kibar haliyle. Arkasından Derin'de hiç vakit kaybetmeyerek onun alışık olduğumuz yılışık tavırlarlarını sergiledi. "Sizi asla utandırmayacağımızdan emin olabilirsiniz hocam." dediğinde gözlerimi devirdim. En son bana bunu söylediğinde hatırladığım tek şey geceler boyu kimse yanımda yokken hıçkıra, hıçkıra ağladığımdı. Rüya hoca bakışlarını bana doğru çevirdiğinde ona soğuk ama kibar bir gülümseme ile karşılık vermiştim. "Aralarındaki en sessiz sen misin yoksa Asya?" diye sorduğunda kaşlarımı böyle bir soru beklemediğimden havaya kaldırmıştım. "Niye ki hocam? Sesimi duyup bana şarkı mı söylettireceksiniz?" diye sorduğumda kimse benden böyle bir tepki beklemiyordu. "Ondan değilde sanki pek keyfin yok gibi. Yoksa okulumuzla ilgili kötü bir şey mi duydun?" diyerek soruma en sonunda soru ile karşılık vermişti. "Takdir ederseniz ki okulumuz yandı, düzenimiz bozuldu ve tanıyalım ya da tanımayalım bir arkadaşımızı kaybettik." dediğim anda herkes hüzünlü bir havaya bürünmüştü. "Haklısın Asya'cığım. Ama bizler yaşayanlar için hala bir şeyler yapabiliriz değil mi?" "Öyle. Çünkü ölenleri kimse getiremez." dediğimde küçük bir çocukmuşum gibi yanağımı okşadı. "O yüzden bizler kaldığımız yerden devam." diyerek arkasını dönerek masasına doğru ilerleyip, dosyalarının üzerinde duran üç anahtarı eline aldı ve yanımıza gelerek sırasıyla bize o anahtarları verdi. 3854. "Bunlar sizin okul dolaplarınız anahatarları. Üzerilerinde numaralardan dolaplarınızı rahatlıkla bulabilirsiniz." dedi açıklayarak. Sıradan bir anahtarı bu kadar incelediğimize inanamıyordum. "O halde öğrencilerim sizlere emanet hocam." dedi Sedef hoca. Bu cümle öylesine söylenmiş gibi geliyordu kulağa, ama benim için bir veda konuşması gibiydi. Amacım Drama Quenn olmak filan değildi ama Sedef hocanın ağzından çıkan bu kelimeler beni üzmüştü. "Yalnız hocam gitmeden size bir konudan bahsetmek istiyorum." dediğinde hepimiz Rüya hocaya odaklanmıştık. Ancak Rüya hocanın yüzünde istemese de bir gerginlik vardı. "Müdürümüz ve kurucu başkanımız Haluk Bey bu konuyu her kayıt sonrası muhakkak bilgi vermemizi istediği için daha önce sizinle bunu konuşamadım." dedi ve bizi daha da çok meraklandırmıştı. "Bizim okulmuz bir entegrasyon projesi içerisinde yer alıyor." diyerek konuşmasına başladı. "Yaşadığınız olay sonrasında okulumuza geldiğiniz için sizlerde bu proje adı altındasınız ve entegrasyon öğrencilerimiz için açılan sınıflara yerleştirildiniz." dedi ve birkaç saniyeliğine sustu. Bunda ne gibi bir gariplik olduğunu hala anlamış değilim. "Farklı kültürlerden çocukları mı kast ediyorsunuz?" diye soruyla karşılı verdi Sedef hoca. "Sayılır. Bu öğrenciler maalesef daha önce suçlara karışmış, bazısı aileleri tarafından terk edilmiş ve hatta bazıları da ıslah evinde yatmış çocuklardır." dedi. Sedef hoca şaşkınlıkla gözlerini aralarken bizde duyduklarımız karşısında afallamıştık. Hadi ben neyse ama Elif gibi duygusal bir kız asla onlarla baş edemezdi ki şu anda büründüğü kişilik tam anlamıyla yedi yaşında bir çocuğun korkudan altına ıslatması ile eş değerdi. "Siz ne diyorsunuz hocam?" diyen Sedef hoca endişe ve şaşkınlık arasında bir duygu sıkışmasına maruz kalmıştı. "Ama endişelenmeyin lütfen. Bizler öğrencilerin her zaman başındayız hatta güvenlik şirketlerinden tuttuğumuz çok iyi görevliler de var." dedi ve bu sefer gözlerini hem benim, hem Elif'in hem de Derin'in üzerinde konuşurken gezdirdi. "Sizden ricam çocuklar onlarla çok fazla muhattap olmamanız. Bir derdiniz veya bir sıkıntınız olduğunuzda onlara değil biz öğretmenlerinize gelin." dedi. Bu içlerinde kim bilir kaç psikopatın olduğunu bilmediğinden dolayı aldığı bir tedbir gibi görünüyordu. "Hocam bu en son bahsedilecek bir olay değil." "Biliyorum Sedef hocam ama dediğim gibi Haluk Bey bu şekilde ilerlememiz gerektiğini söyledi." "Kısaca tuzağa düşürmek diyebiliriz yani." diyerek kendimi tutamamıştım ve Rüya hocanın olduğu yerde sessiz kalmasına neden olmuştum bana öylece bakarken. "Hocam bu şekilde ben bu çocukları burada bırakamam." dedi Sedef hoca kayıdımıza itiraz ederek. "Bakın endişelendiğinizin farkındayım. Ama buna gerek yok çünkü onlara bulaşılmadığı sürece kimseye bir şey yapmıyorlar." "Nasıl yani?" diye sordu Derin. "Onlar her zaman belli gruplar halinde takılır ve grup arkadaşları dışında kimse ile konuşmazlar. Evet kötü bir geçmişleri var bunu kabul ediyorum, ayrıca sizi anlıyorum da. Ama biz eğitimciler olarak onlara yaşadıkları bu kötü hayattan, girdikleri bu bataklıktan çıkarmak vazifemiz değil midir?" Bu çok duygusal bir bakış açısıydı ama söz konusu can güvenliği olduğunu düşünürsek, en fazla ne yapabilirler ki sorusuna çıkıyordu. Diğer yandan burası bir okuldu ve buraya gelişimizin tek amacı lanet lise hayatını bitirip kendi yollarımıza gitmekti. Sedef hoca gözünü bizim üzerimizde gezdirdikten sonra kararsız olduğunun farkındaydım. Onun yerinde bende olsam bende emanet olan çocukları böyle bir riske atmak konusunda tereddüt ederdim. "Bence bir sorun çıkmaz." dedi Derin birden uzun süren sessizliğin sonunda. Bu hepimiz adına verilen bir karar olduğu için hem şaşırtmış hem de afallamıştık. "Ayrıca kızlara ben göz kulak olurum." derken bunu bana bakıp söylediğinden gözlerimi devirerek bakışlarımı ondan çektim. Sedef hoca son bir kez bizim üzerimizde göz gezdirdi. "Emin misiniz?" diye sordu ben ve Elif'e. Derin dünden razı gibi hareketler sergilediğinden bu saatten sonra onun fikri o kadar da önemli değildi. "Şimdilik başka şansımız yok gibi görünüyor hocam." dedim. Gerçekten öyleydi tüm öğrenciler yakın çevredeki okullara bir şekilde yerleştirilmişti ve açıkta kalan sadece bizdik. Derin sağolsun üçümüzü ayrı tuttuğu için assolistlerin çıkışı gibi son çıkan biz olmuştuk. "B-Bir şey olursa biz size haber veririz hocam." dedi panik atak arkadaşım benim. Elif'in panikten bayılmasını istemiyorsam ona olabildiğince sahip çıkmalıydım. "Peki o halde..." dedi Sedef hoca ve parmağını kaldırarak konuştu. "Ama her ne olursa olsun bana hemen haber vereceksiniz." diyerek bizi uyarınca bizde bu dediğine hepimiz başımızı sallayarak cevap vermiştik. Birkaç uyarı ve ikaz sonrasında Sedef hoca içi rahat etmesede bizi Rüya hocaya teslim etmişti. Yanımızdan ayrılırken korku dolu kalbi yüzünden sürekli omuzunun üzerinden bize bakıp yanlış bir şey yapıp yapmadığının hesabını hem riske atıyor hem de vicdanına hesap vermek durumunda kalıyordu. Biraz sonra Rüya hoca bizi yerleştirdiği sınıflara götürdü. Sınıfa doğru giderkende Elif koluma girmiş ve aşırı heyecanı ile başa çıkmaya çalışıyordu. Onun bu halini hem tatlı buluyordum hemde üzüldüğümden yürüdüğümüz yol boyunca ona sakinleşmesi için öğütler veriyordu. Ama o çok duygusal bir kelebek olduğu için alışana kadar böyle gidecekti sanırım. 11/D sınıfı. Şu an önünde durduğumuz kapısı olan kapının ardından az duyulsada gelen seslere bakılırsa çenesi düşük bir sınıf olma ihtimali yüksekti. Rüya hoca derin bir nefes aldıktan sonra bana ve Elif'e döndü. "Evet kızlar burası sizin sınıfınız." dediğinde yanımızda duran Derin şaşırmıştı. Başını anında bana çevirdiğinde zafer ile gülümseyen yüzüm ile karşılaşmıştı. Buna elbette zafer derim çünkü aklında kendince kurmuş olduğu saçma planların hepsi bir anda çöp olmuştu. Yırtılmış bir kağıdı tekrar birleştiremezsin Derin. Birleştirsen bile üstünde sana yazılmış olan yazılar bir daha asla düzgün okunmayacaktır. "Ben hepimizin aynı sınıfta olacağını düşünmüştüm hocam." dediğinde başımı Rüya hocaya çevirip vereceği cevabı bekledim. "Maalsef boş iki sınıfımız vardı ve boş sıralara baktğımda D sınıfında iki kişilik, C sınıfında da bir kişilik yer boştu. Bu durumda kızları ayırmak istemedim Derin. Senin centilmenliğin de bana anlayış gösterecektir diye düşünüyorum." dedi. Centilmenlik mi? Derin? Onu ilk tanıdığımda bende böyle düşünüyordum ama sonrasında yüzüne ne kadar başarılı bir maske taktığını görmüş oldum. Düşündüğümde gerçekten tanıdığımı sandığım ama asla tanımamış olduğum bir insanı önceden sevdiğini bilmek istemsiz olarak kendimden utanmama neden oluyordu. "Hadi bakalım." dedi Rüya hoca ve sınıfın kapısını çalıp, kolu çevirerek sırayla içeri girmemizi sağladı. Anında gözüm sınıfta gezindi ve her sıranın tekli olmasıyla bazı öğrencilerin takıladıkları arkadaşlarına doğru oturduklarını görmüş oldum. Herkes konuştuğu kişi ile sanki bir daire oluşturduğunda bu da sınıfın görüntüsünüde oldukça düzensiz gösteriyordu. Kapının dışında iken uğultu gibi gelen sesler şimdi daha bir yüksek sesle çıkıyor, bu çıkan seslerde dersin işlenmesinde zorluk çıkaracağını da gösteriyordu. Şimdi dikkat ettimde çember olan sıraların bazıları boştu. Kontenjana göre bu sınıfta iki kişilik yer vardı ama baktığımda en az on kişilik daha yer vardı diyebiliriz. Buna çok takılmadım ve cam kenarında sadece arka arkaya duran düzenli iki sıra vardı ve bunlar büyük ihtimallem bizim oturacağımız sıralardı. "Kusura bakmayın Tarık hocam dersi bölüyorum." dedi Rüya hoca. Sınıfa bakılırsa pek böldüğümüz söylenemezdi bana kalsa çünkü içeri girmemize rağmen kimse yüzünü çevirip bize bakmamıştı bile. Elindeki tahta kalemini bırakan hocamız ceketini düzelterek bize döndü. Sakin ve güler yüzlü birine benziyordu sanırım. "Hoş geldiniz hocam." dedi ve sınıfa bir göz attıktan sonra "KESİN SESİNİZ!" diyerek bağırmış ve bizi yerimizde sıçratmıştı. Kendi aralarında konuşanlarda anında susmuş ve en sonunda bizi görme zahmetinde bulunmuşlardı. "Bu sınıfın geri kalanı nerede?" diye sordu Rüya hoca. "Bilmiyormuş gibi konuşmayın hocam." dediğinde Tarık hocanın bu ses tonunda bir bıkkınlık sezmiştim. Bu arada sınıf arkadaşlarımız resmen bize şüphe ile bakıyorlardı. Ön yargı durumu her insanda kabul ettiğimiz bir durum olduğundan ötürü fazla büyütmezdim, ama yeşil gözlü ve açık kahve renginde saçları olan orta sıralardaki kızın bakışlarını görene kadar. Bu aptal burada yapamaz! Evet tam olarak bakışlarında bu vardı. Ama benim adım da Asya Türkönder ise o bakışları yanına bırakmazdım. Bende onun bakışlarına karşılık meydan okurcasına baktığımda yüzündeki alaycılık sönmüş onun yerine daha ciddi bir ifade gelmişti. "Yeni sınıf arkadaşalarınız Asya ve Elif ile tanışın lütfen. Ve bu okuldan mezun olana dek lütfen birbirinizi üzmeyin." dedi Rüya hoca. Tam bu sırada sınıfın kapısı sertçe açıldı bir koruma gibi duran güvenlik görevlisi hemen içeriye girip arkasındaki öğrencilere döndü. İçeri girmeleri için bir yandan sert uyarı yapıyor bir yandan da eliyle işaret ediyordu. İlk önce kısa boylu sarışın bir çocuk Rüya ve Tarık hocayı selamladı ardından çekingen tavırları ile koşar adımlarla sırasına oturdu. Sırayla birkaç öğrenci geçerken daha yerimize oturamadan olaylara başladığı için derin bir nefes verdim. Son bir kişi daha sınıfa girerken bakışlarım onda takılı kalmıştı. Uzun boylu, fit vücuda sahip, kıvırcık ve açık renk saçları olan,hafif çekik gözlü, suratında ciddi ama keskin bakışları olan biri girdiğinde bakışlarımı ondan çekememiştim. Dıştan belli olan havalı tarzı belki de dikkatimi çekmiştir diye düşünüyordum. O keskin bakışları önce sınıfta göz gezdi, ardından ona baktığımdan olsa gerek benim buluştu. "Demek sonunda gelebildiniz İskender Bey." diyen Tarık hocaya rağmen hala o bana, bende ona bakıyordum. Kaderin var mıdır bir bildiği bu üzerimizden çekemediğimiz bakışların sebebini? Sanki bugün ölecekmişim gibiydi. Adının öğrendiğim kişi yani İskender, bakışalarını en sonunda benden çekti ve ona laf söyleyen Tarık hocaya cevabını verdi. "Ortalık temizliyordum diyelim hocam." dedi kalın ses tonuyla. Tarık hoca aldığı cevap ile sinirlenmiş ama aynı zamanda küçük dilini yutmuş gibiydi. İskender yüzünde sinsi bir sırıtış ile başka hiçbir şey söylemeye gerek kalmadan sırasına geçti. Ve onun sırasıda bizim için ayrılan sıralardan birinin yanındaydı. Ben daha hangimiz onun yanındaki sıraya oturacak diye sormaya gerek kalmadan Elif. "Ben onun yanına asla oturmam." dedi ve ihaleyi yine bana bırakmıştı.Bu sırada İskender hemen çemberin içinde bulunduğu arkadaşları ile sessizce konuşmaya başlamıştı. Ben ondan bir türlü gözlerimi alamazken o bir daha yüzüme bakmamış ve hatta beni sallamadığından çok emindim. Bu arada birkaç kişi gelmişti ama hala bazı sıralar boştu. "İskender! Yandaşın Sinan nerede?" diye sordu Tarık hoca. Onlarla bu şekilde konuşma tarzı hiç hoş değildi ama bir de bunu ona sormak lazımdı. Sanırım anlayacakları dilden kavramını Tarık hoca bu sınıfa uygulamaya çalışıyordu ama bir türlü başarılı olamıyordu. "Oradan bakınca bakıcısı gibi mi duruyorum? Çok istiyorsanız gidip onu arayabilirsiniz hocam." dedi ve bunu söyledikten sonra sinirden kıpkırmızı olan Tarık hoca sayesinde ben ve Elif'te gerilmiştik. Bu sırada kısa süre de olsa İskender ile tekrar göz göze geldik ama gerçekten de çok kısaydı. O yüzden dikkate alınacak bir şey yoktu, olmamalıydı da. "Kızlar sizde yerlerinize geçin. Bir sıkıntınız olursa lütfen yanıma gelin." dedin Rüya hoca. Anlaşılan sıkıntılarımız boyumuzu aşacak gibi görünüyordu.
Oylarınız ve yorumlarınız benim için çok önemli :) Lütfen hikayemize destek olmayı unutmayın. |
0% |