@avery_fonce
|
Avery hafifçe gözlerini araladığında, vücudunu saran dayanılmaz bir ağrı dalgasıyla irkildi. Acının şiddeti, onu tam anlamıyla uyanmaktan alıkoyuyordu. Başını çevirmesi bile büyük bir çaba gerektiriyordu; her hareketi, her nefes alışverişi bir mücadeleydi. Kollarına bakmaya çalıştığında, her ikisinin de sargılar içinde olduğunu gördü. Sol kolunda bir serum bağlıydı. Hafifçe doğrulmaya çalıştığında ise, alt vücudunu kaplayan keskin bir acı yüzünden tekrar yatağa yığıldı. Acıyla mırıldandı, gözleri yaşla doldu. Kendini doğrultmak için iradesini zorlayarak, serumu oynatmamaya dikkat ederek yeniden denedi. Boğazı sıkılmış gibiydi, nefes almakta zorlanıyordu.
Odanın karşısında duran aynaya baktığında, gördükleri onu dehşete düşürdü. Yüzü ve bedeni yara bere içindeydi. Boynundan kollarına kadar sargılarla kaplanmıştı. Üzerinde klasik bir hastane kıyafeti vardı, ancak kıyafette hafiften kan lekeleri göze çarpıyordu. Gözleri çökük, yüzü solgundu; bitkin ve yorgun görünüyordu. Çok zayıflamıştı, adeta erimişti. Bacaklarındaki keskin acı yeniden yükseldiğinde, acıyla inledi.
"Neler oluyor..." diye mırıldandı, üstünü örten yorganı çekiştirerek bacaklarına baktı. Gördükleri karşısında nutku tutuldu. Her iki bacağı da alçıya alınmış ve askıya bağlanmıştı. Kesinlikle kırılmışlardı. Konuşamadı, ağzı kurumuştu. En son neler olduğunu hatırlamaya çalışırken, beynindeki bulanıklık ve acı birleşerek her şeyi daha da zorlaştırıyordu.
O anın şoku ve çaresizliği içinde kıvranırken, zihninde beliren belirsiz anılar ve imgelerle boğuşuyordu. Kafasında yankılanan sorular, kalbinin atışlarını hızlandırdı. İçindeki korku ve panik, acısıyla birleşerek onu bitap düşürüyordu. Hafifçe gözlerini kapatıp derin bir nefes almaya çalıştı, ama her şey çok ağır geliyordu.
Bu odada ne kadar süredir yatıyordu? Neler olmuştu? O dehşet verici anılar, zihin köşelerinde saklanan karanlık imgeler, bir türlü netleşmiyordu. Ağrının ve belirsizliğin içinde kaybolmuş gibiydi.
Avery'nin zihninde korkunç anılar birer birer canlanıyordu. Alya, Jonie ve Rei'nin o adamla karşılaştığı anı tekrar tekrar gözlerinin önüne geliyordu. Adamın verdiği şekeri yemişlerdi; o andan itibaren her şey kabusa dönüşmüştü. Kızlar delirmiş, ardından hepsi dehşet verici bir şekilde Avery'nin gözü önünde canlı canlı yanarak ölmüştü.
Midesi bulandı ve öğürdü. Gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı, kontrol edemediği bir hıçkırık boğazında düğümlendi. Başı deli gibi zonkluyordu. Anılar ve gerçeklik arasında kaybolmuş gibiydi, ama bir şekilde adamın onu tekerlekli sandalyeye bindirip ardından her şeyin kararmasını sağladığını hatırlıyordu. Bütün bu acı ve yaralar, adamın ona ne yaptığının kanıtı mıydı? Yoksa bu, acımasız kaderin bir oyunu muydu?
Zihni bir savaş meydanına dönüşmüşken, kapının açılmasıyla odaya birinin hızla girdiğini fark etti. Bu gelen Emris'ti. Yüzünde korku, endişe ve umut karışımı bir ifade vardı. Koşarak Avery'nin yanına geldi ve başucunda durdu. Avery, gözlerinden süzülen yaşlarla ve içindeki korkuyla ona baktı.
Emris, odaya adım attığında Avery'nin zayıf ve yaralı bedenini gördü. İçinde bir yerler acı ile sızladı, gözleri doldu. Hemen onun yanına koştu ve arkadaşına sımsıkı sarıldı. Kollarını, sanki onu asla bırakmak istemezcesine sardı. Avery, titreyen elleriyle zar zor da olsa Emris'in üstündeki hırkayı tuttu. Bu, onun "Buradayım" deme şekliydi. Emris, başını Avery'nin gri saçlarına gömerek, onun tanıdık ve güven verici kokusunu içine çekti. Gözlerinden süzülen yaşları durdurmakta zorlanıyordu. İkisi de birbirlerinin kollarında titreyerek, sessizce ağladılar.
Bu an, ikisinin de dayanışma ve sevgiyle birbirine tutunduğu, acının ve korkunun bile koparamayacağı bir bağın kanıtıydı.
Emris, sarılmanın ardından başını hafifçe geri çekti. İki eliyle Avery'nin yüzünü nazikçe kavrayıp, yanaklarına dokundu. Gözleri kızarmış, yaşlarla doluydu. Yorgun ve endişeli bakışları, Avery'nin yüzünde gezindi.
Avery, titreyen elleriyle Emris'in ellerini avuçlarına aldı. "Emris..." diye fısıldadı. "İyiyim... ben iyiyim..." Sesi zayıf ama kararlıydı, arkadaşını sakinleştirmek için elinden geleni yapıyordu.
Emris, gözlerindeki yaşları silmeye çalışırken, hâlâ onun uyandığına inanamıyormuş gibi görünüyordu. Bu an, ikisi için de tarifsiz bir rahatlama ve yeniden bir araya gelmenin sevincini taşıyordu.
"Sormam gereken şeyler var..." dedi Avery, sesi zayıf ve titrekti. Tereddüt ederek durdu, bakışları kararsızca Emris'e kaydı. Emris, başını sallayarak anlayışla sandalyeyi çekti ve Avery'nin yanına oturdu. Onun gözleri hala Avery'de, ama derin bir düşünceye dalmış gibiydi, sanki bu anın gerçekliğini kavrayamıyordu.
Avery, söze başlayamadı, kelimeler boğazında düğümlendi. Emris'in ona bakışlarındaki endişe ve korku, bu durumu onun için daha da zorlaştırıyordu. En yakın arkadaşını bu halde görmek, derin bir yara açmış olmalıydı. Yutkundu, ikisinin de bu zor anı paylaşırken hissettiği acı ve karmaşa, odanın sessizliğinde yankılanıyordu.
"Neler oldu bana?" Avery'nin sesi odadaki sessizliği bozarak yankılandı. Emris, bir anlığına daldığı düşüncelerinden sıyrılarak irkildi. Arkadaşına baktığında, gözlerinde derin bir kaygı vardı. Bakışlarını kaçırarak derin bir nefes aldı.
"O gün, herkes grupça birleştiğinde, en son siz geç kaldınız..." diye söze başladı Emris, sesinde titrek bir tını vardı. Avery'nin kalbi hızla çarpmaya başladı, içindeki stres ve korku her geçen saniye artıyordu.
"Jonie, Rei ve Alya nerede?" diye hemen araya girdi Avery, sesi panik ve endişe doluydu. Cevabı bilmekten korkuyordu ama aynı zamanda bilmek zorundaydı. Her kelimesi sanki boğazını sıkıyormuş gibi güçlükle çıkıyordu. Emris'in gözlerindeki karanlık ifade, cevabın hiç de iyi olmadığını anlatıyordu. Avery, yüreğinde büyüyen korkuyla yüzleşmeye hazır değildi, ama başka seçeneği de yoktu.
Avery'nin içini kaplayan panik yüzünden, kelimeleri dudaklarından kontrolsüzce dökülüyordu. "Onlar da burada, değil mi? Hepsi güvende, değil mi?" Sesinin titremesi, gözlerinden akan yaşlarla birleşerek odada yankılandı. Avery, Emris'in omuzlarını tutarak onu sarsmaya başladı. "Yaşıyorlar, değil mi?!"
Emris, Avery'nin gözlerindeki korkuyu ve çaresizliği gördüğünde kalbi sızladı. Arkadaşının kontrolünü kaybettiğini hissediyordu. Ellerini nazikçe Avery'nin ellerinin üzerine koyarak onu sakinleştirmeye çalıştı. "Avery, sakin ol!"
Fakat Avery için sakin kalmak mümkün değildi. İçindeki korku ve acı, bedenini sarıyor, kalbini yüz parçaya bölercesine kesiyordu. Her nefes alışında daha da derinleşen bir yara gibi, arkadaşlarının nerede olduğunu bilmemek onu paramparça ediyordu. Emris'in sözleri bir anlığına bile olsa içindeki yangını dindirmeye yetmiyordu.
Avery'nin başı ağır ağır öne eğildi, omuzları ve elleri kontrolsüzce titriyordu. Hıçkırıklar, derin bir acının yankısı gibi odada yankılandı. Sesi kısık, neredeyse duyulmaz bir tonda, "Cidden öldüler, değil mi..?" diye fısıldadı. Bu cümle, sadece bir soru değil, aynı zamanda derin bir umutsuzluk ve kaybın kabullenmesiydi.
Emris, arkadaşının acısını derinden hissediyordu. Avery'nin kırılgan hali, onun kalbini paramparça ediyordu. Onu bu kadar çaresiz ve acı içinde görmek, Emris'in kendi içindeki gücü de tüketiyordu. Avery'nin gözyaşları, Emris'in ruhunda derin yaralar açarken, ona nasıl teselli vereceğini bilememenin çaresizliği içinde kıvranıyordu.
Emris, Avery'nin omzuna dokunarak onu biraz olsun rahatlatmaya çalıştı. Fakat ne yaparsa yapsın, arkadaşının içindeki bu derin yarayı saramayacağını biliyordu. Avery'nin fısıldadığı sözler, odanın sessizliğinde yankılanırken, Emris de gözyaşlarını tutamıyordu. İkisi de, acı ve kaybın keskin pençeleri arasında sıkışıp kalmışlardı.
Emris, sözlerini toparlamaya çalışarak arkadaşını sakinleştirmeye çabaladı. "Bak, onları bulamadık. Ama ölü olduklarına dair hiçbir işaret yok. Belki yaşıyorlardır..." Sesinde çaresizlik ve umut karışımı vardı, ama sözlerini tamamlayamadan odanın kapısı aniden açıldı.
İçeri giren adam, uzun boylu ve arkasından küçük bir şekilde toplanmış kahverengi saçlarıyla dikkat çekiyordu. Mavi gözleri, ciddi ve soğuk bir ifadeyle parlıyordu. Üzerinde polis üniforması vardı ve yaka kartında "Rayne" yazıyordu.
Emris, hızla ayağa kalktı ve sert bir sesle araya girdi. "Afedersiniz, fakat bir hastanın odasına böyle aniden girmek ne kadar saygılı?" dedi. Ancak Rayne, cüzdanından polis kimliğini çıkararak gösterdi ve Emris'in sözünü kesti. Avery'e soğuk bir bakış attı.
"Ne olduğu benim için pek önemli değil. Önemli olan, bu üç kızın kayıp olması ve sadece bu kızın bulunması," dedi, Avery'nin gözlerine bakarak. Cebinden bir belge çıkardı ve Avery'nin önüne koydu. Bu, hukuken onu karakola götürme emriydi.
Avery, gözlerini belgeden Rayne'e çevirdi. Kalbi hızlı atıyordu, korku ve belirsizlik içinde ne yapacağını bilemez haldeydi. Emris, bir adım öne çıkarak Avery'yi korumaya çalıştı. "Bu ne anlama geliyor?" diye sordu, sesinde kızgınlık ve endişe karışımı.
Rayne, sakin ama kararlı bir sesle yanıt verdi. "Bu, Bayan Grimfrost'un bizimle karakola gelmesi gerektiği anlamına geliyor. Onun ifadesine ihtiyacımız var." Avery, belgenin üzerinde yazanları okumaya çalışırken, içinde büyüyen panik ve korkuyu bastırmakta zorlanıyordu. Rayne'in soğuk tavrı, onun üzerindeki baskıyı daha da artırıyordu.
Emris, araya girmek için bir adım öne çıktı. "Arkadaşım uyanalı daha yarım saat olmadı. O resmen bir aydır komadaydı!" Bu sözler Avery'nin yüzünde bir şaşkınlık ifadesine neden oldu.
"Bir aydır komada mıydım..?" diye mırıldandı Avery, yaşadığı şoku ifade edemeyen gözlerle Emris'e baktı.
Rayne, soğukkanlılıkla araya girdi. "Evet, ve o üç kız kaybolalı da bir ay oldu. Umarım durumun ciddiyetini anlarsınız." Avery'nin gözlerinde korku belirdi, sesi titredi.
"Fakat ben suçsuzum..." dedi kekeleyerek.
"Size kimse 'suçlu' olduğunuzu söylemedi, hanımefendi. Neden gereksiz yere stres oluyorsunuz?" Rayne, Avery'nin içindeki korkuyu daha da derinleştiren bir tonla konuşuyordu. Avery, onun ne demek istediğini anladı ve başını hafifçe eğdi. Emris, arkadaşının bu halde olduğunu görünce kalbinin kırıldığını hissetti.
"Kendisi yeni uyandı, ona biraz zaman verin, daha doktorlar bile onun uyandığını bilmiyordur!" dedi Emris, öfkeyle.
Rayne, soğukkanlılığını koruyarak, "Özür dilerim, fakat üç kız şu anda çok kötü şeyler yaşıyor olabilir... taciz, tecavüz..." diye mırıldandı, Avery'nin yara bere içindeki vücuduna bakarak. "İşkence..? Kim bilir." Bu sözler Avery'nin içine bir bıçak gibi saplandı, öfkeyle polise baktı ve sesini yükseltti.
"Bana psikolojik baskı mı uygulamaya çalışıyorsunuz?" dedi, sesi titreyerek.
Rayne omuzlarını silkti. "Hiçbir şey ima etmedim. Fakat siz, çok şey ima ediyorsunuz."
Kapıya doğru döndü, sonra yeniden Avery'ye baktı. "Bu kapının önündeyken, konuşmalarınıza tanık oldum, 'Demek ki öldüler.' Böyle bir şey dediniz, değil mi? Neden böyle bir şey dediğinizi söyler misiniz?" Avery, sessiz kaldı, gözleri dolmuştu. Rayne, cevabını almışçasına ona baktı, soğuk ifadesi değişmeden. Bu sessizlik, odadaki gerginliği daha da artırdı, Avery'nin omuzları hıçkırıklarla sarsıldı. Emris, arkadaşının acısını paylaşıyordu, ama elinden bir şey gelmiyordu.
Rayne, Avery'nin kolunu sertçe tutup çektiğinde, Avery acıyla küçük bir çığlık attı. Yaraları henüz iyileşmemişti ve bu hareket onun canını yakmıştı. Rayne’in umursamaz tavrı, Avery’nin içinde hem korku hem de öfke yaratıyordu. "Gidiyoruz," diye emretti Rayne, soğukkanlı bir sesle.
Emris, hemen arkadaşının kolunu Rayne’in tutuşundan kurtarmaya çalışarak araya girdi. "Ne yapıyorsunuz? Daha yeni uyandı!" dedi, sesinde öfke ve koruma içgüdüsüyle.
O sırada, kapı hızla açıldı ve içeriye bir hemşire girdi. Avery’nin uyanık olduğunu görünce önce şaşırdı, ardından durumu fark edip hemen Rayne’e yöneldi. "Afedersiniz, ama hanımefendi yeni uyandı. Lütfen, önce bir yemek yesin ve kendine gelsin. Ayrıca, hastaneden hemen ayrılıp evine gidemez. Kendisi hâlâ bizim hastamız," diye hızlı ve endişeli bir şekilde konuştu hemşire.
Rayne, hemşireye bakarken iç çekti. Onun otoritesine karşı çıkan bu itirazlar hoşuna gitmemişti, ama kabul etmek zorunda kaldı. Kapıya yönelirken, "Bir saatin var," dedi ve odayı terk etti.
Avery, Rayne’in çıkışını izlerken içindeki korku biraz olsun yatıştı, ama endişesi dinmemişti. Hemşirenin yüzündeki ciddi ifade, durumun ne kadar karmaşık ve tehlikeli olduğunu hissettiriyordu. Emris, Avery'nin yanına oturdu ve ona destek vermek için elini tuttu. Avery’nin gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Yaşadıkları, bedenindeki yaralardan çok daha derin izler bırakmıştı...
|
0% |