Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@avery_fonce

Avery, yatakta oturuyordu. Odada bir sessizlik hakimdi, yalnızca kalbinin atışları duyuluyordu. Odaya düşen hafif Güneş ışığı, yüzündeki gerginliği daha da belirginleştiriyordu. Elleri sıkıca kenetlenmiş, tırnakları avuçlarına batıyordu. Gözleri kapıya sabitlenmiş, her an içeriye girecek olan polisleri bekliyordu. Onların sert ayak seslerini, merhametsiz bakışlarını ve soğuk yüz ifadelerini zihninde canlandırıyor, korkusunu daha da derinleştiriyordu.

 

Polisler... Avery için her zaman korkunun sembolü olmuştu. Güçlü, otoriter ve erişilmez. Onların varlığı bile Avery'nin içindeki ürpertiyi tetikliyordu. Birkaç dakika sonra, bu korkunç figürler odaya doluşacak, onu karakola götürecek ve hayatında hiç deneyimlemediği bir muameleyle karşı karşıya bırakacaklardı. Avery'nin zihninde binlerce düşünce dolaşıyor, her biri onu biraz daha çaresizliğin kollarına itiyordu.

 

Avery polisleri sevmiyordu. Bu, basit bir hoşnutsuzluktan öte bir nefretti. Onlar, her zaman gücün ve baskının temsilcileri olmuştu. Avery'nin hayatındaki adaletsizliklerin, yalnızlığın ve korkunun somut birer yansımasıydılar. Her biri, Avery'nin kalbine bir hançer gibi saplanmış anıların canlandırıcısıydı.

 

Dışarıdan yaklaşan ayak sesleri duyulmaya başladığında, Avery'nin nefesi daha da hızlandı. Her adım, yaklaşan kaçınılmaz sona bir adım daha yaklaştığını hatırlatıyordu. Korkunun gölgesi, odanın dört bir yanını kapladı. Avery, hayatında ilk kez bu kadar savunmasız hissediyordu. Korkunun ve belirsizliğin pençesinde kıvranırken, kapının açılmasını bekliyordu.

 

Avery, polisleri düşünürken bir anda geçmişin ağırlığına kapıldı. Gözlerinde bir hüzün belirdi, derin bir iç çekişle bu duyguyu serbest bıraktı. Oda soğuk ve kasvetliydi, ama Avery'nin zihni şimdi geçmişin sıcak ama acı dolu anılarına odaklanmıştı. Gözleri kapıdan yavaşça yere doğru kaydı, ayaklarının dibindeki eski halıya odaklandı.

 

Polislerin varlığı her zaman ona annesini hatırlatırdı. Annesi...şefkatli, soğuk ve ne yazık ki zayıf.. Avery'nin zihninde beliren anılar, onu hem teselli ediyor hem de yaralı kalbinde derin bir sızı bırakıyordu. Gözlerini kapattı ve kumsalda gömülü olan taşların denizin akıntısına karşı kaybedip sürüklenmesi gibi zihninin sürüklenmesine izin verdi...

 

˚○◦˚.˚◦○˚ ˚○◦˚.˚◦○˚ ˚○◦˚.˚◦○˚ ˚○◦˚.˚◦○˚

 

Soğuk bir kış günüydü. Dışarıda kar lapa lapa yağarken, çiftin evi içsel bir sıcaklık yayıyor, dışarıdaki soğuktan koruyordu. Ev mütevazıydı, belki mükemmel değildi, ama küçük bir aile için tam anlamıyla ideali temsil ediyordu. Odalar birbirine yakın, sıcak ve samimiydi. En üst kattaki çocuk odasından tatlı bir ninni yankılanıyordu, evin her köşesine huzur yayıyordu.

 

Oda, pastel tonlarda dekore edilmiş, duvarlar ise sevimli hayvan figürleriyle süslenmişti. Küçük kız, yumuşacık yatağında huzurla uzanmış, başını annesinin kucağına yerleştirmişti. Annesi, gri saçlara ve derin kırmızı gözlere sahipti. Saçları, dalgalı bir nehir gibi beline dökülüyor ve her hareketinde hafifçe salınıyordu. Annesinin kucağı, bir kuş yuvası kadar sıcak ve güvenliydi.

 

Annesinin kucağında uzanan küçük kız, en fazla üç ya da dört yaşlarındaydı. Gri saçları, annesi gibi uzun ve dalgalıydı, gözleri ise aynı kırmızı parlaklıktaydı. Kız babasına hiç benzememişti; hayır, babasından hiçbir iz taşımıyordu. Bu düşünce, annesinin gözlerinde beliren kısa bir hüzünle yankılanıyordu, ama o anın güzelliği bu hüzne yer bırakmıyordu.

 

Küçük kız, annesinin saçını nazikçe tarayan ince, soluk elini hissediyordu. Her bir teli özenle tararken, elinin yumuşaklığı ve hareketlerinin zarafeti, kızının içini huzurla dolduruyordu. Annesinin her dokunuşu, kızının saçlarını tararken bir ritim oluşturuyor, odayı sıcak bir sevgiyle sarıyordu.

 

Kız, annesinin elinin taradığı her bir saç telinde, annenin kucaklayıcı sevgisini ve sıcaklığını hissediyordu. Odadaki lambanın yumuşak ışığı, annesinin gri saçlarına ve küçük kızın kırmızı gözlerine düşüyor, bir masal dünyasını andıran bir atmosfer yaratıyordu. Annesinin hafif dokunuşları, karanlık kış gecesinin soğuğuna karşı bir kalkan gibiydi. Küçük kız, annesinin kucağında, dünyadaki en güvenli yerin burası olduğuna inanarak, annesinin saçlarını okşayan ellerinin ritmine teslim olmuştu.

 

Ninni, annenin yumuşak ve nazik sesiyle odayı dolduruyor, küçük kızın gözlerini ağırlaştırıyor ve onu tatlı bir uykuya davet ediyordu. O an, dünyanın tüm soğukluğu ve karanlığı, annenin kucağındaki sıcaklıkta ve sevgide eriyip gitmişti. Küçük kız, annesinin yanında olmanın verdiği güvenle gözlerini yavaşça kapattı, kalbinin derinliklerinde annesinin sevgisinin sıcaklığıyla dolup taştı.

 

"Tili tili bom..." Annenin dudaklarından dökülen ninni, karanlık bir yankı gibi odayı doldurdu. Avery, bu ninniyi sevmezdi. Kaç kez annesine söylemiş olmasına rağmen, annesi onu asla dinlememişti. "Şimdi gözlerini kapat..." Annenin sesi huzurlu, ama bir şekilde ürpertici ve tehditkar bir tınıya sahipti. Her kelime, derinlerde bir yerde soğuk bir ürperti bırakıyordu, sanki bir uyarı ya da karanlık bir sırrın habercisi gibi. Annenin huzur verici ninnisi, tüyler ürperten bir rahatsızlık yaratıyordu, sanki görünmeyen bir gölge her an üzerine çökebilirdi.

 

"Biri evin dışında." Annesinin tırnakları, hafifçe kızının kafasına battı. Gerginlik her bir hareketine yansıyordu. Ninniyi her zamanki gibi, huzursuzca ve titrek bir sesle söylüyordu. Annenin gerginliği odayı dolduran her kelimeyle birlikte büyüyordu, sanki dışarıdaki karanlık varlık içeri girmeye çalışıyormuş gibi. Annesinin sesinde, Avery'nin tüylerini diken diken eden bir korku ve çaresizlik vardı, her hecede, bilinmeyen bir tehlikenin yakınlığını hissettiriyordu. Bu ninni, sevgiyi hissettirmek yerine, karanlık bir uyarı gibiydi, her an daha da yakınlaşan bir tehlikenin habercisi.

 

Annesi, parmaklarını yanındaki küçük sehpaya tıklattı, her tıklama odada yankılanıyordu. "Ve kapıyı çalıyor," dedi, sesi titrek ve rahatsız edici bir tonda. Tıklamalar, kapıya vurulan sert darbeler gibi yankılanıyordu, her birinde yaklaşan tehlikenin ağırlığını hissettiriyordu. Annesinin gözleri, karanlık bir dehşetle büyümüş, bilinmeyen bir korkunun pençesinde sıkışmış gibiydi.

 

Bir süre sonra annenin sesi yine o ürpertici ninniyi mırıldanmaya başladı. "Tili tili bom..." Rüzgar sertçe cama vuruyordu, sanki içerideki huzursuzluğu dışarıdan teyit edercesine. "Gece kuşları ötüyor." Ve her zamanki gibi, bu sözlerin ardından kuşlar ötüşmeye başladı, tam da ninnide anlatıldığı gibi. Avery'nin içini bir ürperti kapladı, vücudu istemsizce titredi. "Şimdi o evin içinde..." Annesinin sesi, sanki kelimelerle birlikte karanlık bir varlığı çağırıyordu. Koridordan gelen ayak sesleri duyuldu, her adım ağır ve tehditkardı. "Uyuyamayanları ziyaret etmek için..." Annesinin sesi alçalıp tizleşti, odadaki atmosfer daha da soğuk ve huzursuz hale geldi. Korku ve karanlık, her köşeyi kaplamıştı, Avery'nin içindeki dehşet, annesinin huzursuz sesiyle daha da derinleşiyordu.

 

Annesi, kızının saçını biraz sertçe kavradı, sanki korkusunu onunla paylaşmak istercesine.

 

"Yürüyor..."

 

Tırnakları, kızının kafasına battı, her kelimeyle biraz daha derine iniyordu.

 

"O geliyor..."

 

Aniden ayağa kalktı, ani hareketi Avery'nin içinde bir panik dalgası yarattı. Avery, korkuyla sırtını yatağına dayadı. Annesi ayakta, sırtı ona dönüktü. Hareketsizdi, ama varlığı bile korkutucu bir gölge gibiydi. Sessiz, ama bir o kadar da ürpertici bir şekilde fısıldadı.

 

"...yaklaşıyor."

 

Odanın havası bir anda soğudu, duvarların karanlığı Avery'nin üzerine çöküyordu. Annesinin sessiz fısıltısı, korkunun en derin tonunu yankılıyordu, varlığı odadaki her şeyi kasvetle kaplamıştı.

 

"Anne..?" Avery, sesinde titreyen bir korkuyla mırıldandı, annesine ulaşmak istercesine.

 

Annesi bir anda ona dönüp, öfkeyle bağırdı. Kızının saçını sertçe tuttu ve onu kendine doğru çekti. Gözleri kocaman açılmıştı, içinde nefret mi, korku mu, yoksa delilik mi olduğu belli değildi.

 

"Tili tili bom..." Annesi hâlâ ninniyi mırıldanıyordu, ama sözleri giderek hızlanıyordu. "Yaklaştığını duyabiliyor musun?" Kızının omuzlarından tutup onu şiddetle salladı. "Köşede! Pusuda!" Avery'nin kafasını acımasızca kavrayıp, odanın karanlık köşesine doğru bakmasını sağladı. Avery, korku içinde gözyaşlarına boğulmuştu.

 

"Dimdik sana bakıyor!!!"

 

Odanın karanlığı, Avery'nin üstüne bir örtü gibi çökerken, annesinin delirmiş gözlerinde yansıyan korku, Avery'nin içindeki dehşeti körükledi. Annesinin sesi, her kelimeyle daha da ürkütücü bir hal alıyordu, sanki evin dört bir yanına yayılıyordu. O an, Avery'nin kalbindeki huzursuzluk, gerçek korkunun ne olduğunu anlamasını sağladı.

 

Kadın bir anda durdu. Kızını bırakarak doğruldu ve kapıya doğru yürümeye başladı. Az önceki delice davranışlarının ağırlığını unutmuş gibiydi. Kapıya doğru adım atarken, ninniyi mırıldanmaya devam etti.

 

"Tili tili bom... Sessiz gece her şeyi saklar... O arkandan gizlice geliyor... Ve seni yakalayacak..."

 

Kadının sesi, hipnotize olmuş gibi monotondu, ama aynı zamanda ürkütücü bir ritim taşıyordu. Avery, annesinin bir anlık huzursuzluğunu izlerken, kalbi göğsünde çarpıyordu.

 

Kadın odadan çıkıp kapının önünde durduğunda, ninniyi mırıldanmayı kesmedi. Bir anlığına sessizlik oldu, ama bu sessizlik, odadaki huzursuzluğu daha da artırdı. Aniden, kadının başı kapının sivri köşesine doğru hızla hareket etti ve kafasını kapının sivri yerine vurmaya başladı.

 

Her darbe ile birlikte, Avery'nin içine işleyen bir korku yayıldı. Kadının yüzündeki ifadesizliği ve eylemlerinin anlamsızlığı, odayı bir kabusa dönüştürüyordu. Annesinin kendine zarar verişi, gerçekliğin sınırlarını zorluyordu. Avery'nin gözleri, annesinin her hareketini korku dolu bir şekilde takip ederken, odanın karanlığı daha da yoğunlaştı, sanki etraflarındaki hava bile tehditkâr bir hal almıştı.

 

Kadın, kafası kanayana kadar kendine zarar verdikten sonra, aynı donuk gözlerle koridora döndü. Yavaş ve mekanik adımlarla yürümeye başladı. Ninni, arkasından bir kefen gibi süzülüyor, evin soğuk duvarlarına yankı yapıyordu.

 

"Yürüyor."

"O geliyor..."

"...yaklaşıyor."

 

Kadının her adımı, eski ahşap zeminde gıcırdayarak yankılanıyordu. Avery, annesinin arkasından ürkek bir şekilde bakarken, odanın karanlığı ve soğukluğu daha da yoğunlaşıyordu. Annesinin sesi, her kelimeyle birlikte daha da derinleşiyor, sanki evin her köşesine korku yayıyordu.

 

Kadının adımları yavaş yavaş uzaklaşırken, ninninin ritmi de hızlanmaya başladı. Annesinin adımları, Avery'nin içinde yükselen korkunun bir yansıması gibiydi. Kadının gölgesi, koridorun karanlığında kaybolurken, Avery’nin zihninde dehşet dolu bir yankı bıraktı.

 

"Yürüyor."

"O geliyor..."

"...yaklaşıyor."

 

Avery, annesinin bu korkunç yürüyüşünü izlerken, evin derinliklerinden gelen bu ninni, ona yaklaşan bir tehlikenin habercisi gibiydi. Kadının adımları, ninniyle birleşerek evin her köşesine yayılan bir kabus haline gelmişti. Bu an, Avery'nin zihininde silinmez bir iz bırakacak kadar dehşet vericiydi.

 

☽☾  ☽☾  ☽☾  ☽☾  ☽☾  ☽☾  ☽☾  

 

Avery gözlerini açtığında, o zamanların ağır anıları zihninde yankılanıyordu. Göz kapaklarının ağırlığı ve soluk ışığın loşluğu, bu anıların ne kadar derinlerde saklı olduğunu hatırlattı. Oda, sessizliğin içinde, sadece kendi nefesinin yankılandığı bir boşluk gibiydi. İç çekti, derin ve yavaş bir nefesle, bu ağırlığı bir nebze olsun hafifletmeye çalıştı. Geçmiş, onunla odaya girmiş, gölgeler gibi etrafında dolaşıyordu.

 

Bu hatıralar, zihninde bıraktığı izlerle beraber, peşini bırakmıyordu. Her detay, her yankı, onu sarmalayan bir ağı gibi sıkı sıkıya sarılıyordu. Her şeyin başladığı anlar, annesinin tüyler ürpertici ninnisi, koridorun karanlığında yankılanan ayak sesleri, hepsi onunla kalmıştı. Bu anılar, onun hafızasında silinmez izler bırakmış, kalbinde derin yaralar açmıştı.

 

Avery, bu yükle yaşamayı öğrenmişti belki ama geçmişin pençeleri, onu her zaman hatırlatıyordu. Bu anılar, onunla yaşamayı hiç bırakmamıştı. İç çekişi, geçmişin ağırlığını bir nebze olsun hafifletmek için bir çabaydı. Ancak o biliyordu ki, bu ağırlık, onunla birlikte, her zaman bir gölge gibi peşinde dolaşacaktı.

 

Avery'nin gözleri bir kez daha kapıya kaydı. Zihninde, yaklaşan anın ağırlığı bir yumru gibi boğazında düğümleniyordu. Birazdan, polisler kapıda belirecek ve onun hayatında geri dönülemez bir dönüm noktası yaşanacaktı. Göğsündeki gerginlik, bir ipin her saniye daha fazla gerilmesi gibi dayanılmaz bir hal alıyordu.

 

Derinlerde bir yerde, ağır adımların yankısı duyuldu. Kalbi, bu adımlarla birlikte hızlanıyor, korkunun karanlık kolları onu sarmaya başlıyordu. Ayak sesleri yaklaşırken, Avery bir an için soluğunu tuttu. O an kapı açıldığında, karşısında beklediği sert yüzler yerine, Emris'in tanıdık ve endişeli bakışlarıyla karşılaştı.

 

Emris'in yüzünde, bir türlü gizleyemediği endişe, bir sis gibi havada asılı kaldı. Gözlerinde, durumu kurtarma çabası ve çaresizliğin izleri vardı. Avery, Emris'in kendisi için ne kadar endişelendiğini görebiliyordu. Ama bu, içindeki korkuyu ve belirsizliği yatıştırmaya yetmiyordu. Kapı arkasında bekleyen gerçek, çok daha ürkütücüydü.

 

"Beni onlara vermeyeceksin değil mi..?" Diye mırıldandı Avery. Cevabı bilse de, içinde var olduğunu umduğu bir parçası, aklında ki cevabı reddetmesini istedi.

 

Fakat, çokta umduğu gibi olmadı.

 

Emris'in ardından, polis girmişti. Klasik sert ifadesi yüzündeydi.

 

Onu almak için gelmişlerdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%