@avery_fonce
|
Avery, hastane odasının soğukluğunu üzerinde hissederek yatağında oturuyordu. Odanın beyaz duvarları, steril kokusu ve tavan ışığının soluk parıltısı, içindeki huzursuzluğu daha da derinleştiriyordu. Kendi düşünceleriyle baş başa kalmış, gözleri boş bir noktaya odaklanmışken, kalbinin atışları sessizliği yırtarcasına yankılanıyordu.
Bir anda kapı, beklenmedik bir hızla açıldı. Odaya giren taze hava, anın ağırlığını bir nebze olsun hafifletirken, Avery'nin nefesi kesildi. Kapıdan giren kişinin kim olduğu, bu anın getireceği huzursuzlukla birleşerek, daha da karmaşık bir hal alıyordu.
Avery, kapının açılmasıyla birlikte hızla başını çevirip korkuyla kapıya baktı. Kalbinin atışları hızlanırken, karşısında nefes nefese kalmış birini gördü. Emris'ti bu. Kapının eşiğinde duruyor, yüzündeki endişeyle odanın karanlığına karışıyordu. Avery, onun varlığıyla birlikte içindeki korkunun bir nebze olsun hafiflediğini hissetti, ama Emris’in gözlerindeki telaş ve yorgunluk, durumu daha da ağırlaştırıyordu.
Avery, Emris’i kapıda gördüğünde tüm vücudu hafifçe titredi, içindeki gerginlik bir anda yüzeye çıktı. Emris, Avery’nin bu hâlini fark eder etmez tereddüt etmeden ona doğru koştu. Yürek burkan bir hassasiyetle kollarını Avery’nin etrafına sardı, onu sımsıkı kucakladı. Avery, Emris’in bu sıcak dokunuşuyla biraz olsun rahatladı, ancak yine de derinlerde bir yerde hâlâ titremekteydi.
Avery, neredeyse duyulmayacak bir sesle, “Korkuyorum,” diye mırıldandı. Sözcükler dudaklarından dökülürken tüm kırılganlığı hissediliyordu. Emris, bakışlarında yumuşak bir kararlılık ile başını hafifçe eğerek ona cevap verdi, “Biliyorum. Bu yüzden yanındayım.” Sözleri, Avery’nin içine işleyen bir sıcaklık taşıyordu. Emris, Avery’i sakinleştirmek için onun ellerini nazikçe tuttu. Parmaklarının arasındaki o ince ürpertiyi hissederken, ona güven ve sükûnet aşılamaya çalıştı.
Avery'nin sesi titreyerek çıktı, "Bana ne yapacaklarını bilmiyorum." Sözleri, odadaki gerilimi artıran bir fısıltı gibi yayıldı. Korku, gözlerinde açıkça görülebiliyordu. Emris, endişesini gidermek için bir an tereddüt etmeden, onun omzuna hafifçe vurdu. Dokunuşu, yumuşak ama kararlıydı, sakinleştirici bir etki yaratmaya çalışıyordu. "Sana bir şey yapmalarına izin vermeyeceğim," dedi, sesinde sarsılmaz bir kararlılık vardı. Avery'nin içine biraz olsun huzur vermeyi umut ederek, gözlerinin derinliklerinde güvenli bir liman sunmaya çalıştı.
Avery'nin korkulu sesi, "Senin demenle olmaz... İşin içindeyim ve kendimi savunamıyorum bile," şeklinde bir inleme olarak yayıldı. Sözleri, içinde bulunduğu çaresizliği ve korkuyu derinleştirdi. Emris, Avery'nin böyle acı içinde olduğunu görünce, yüreğinde ağır bir sıkışma hissetti. Yavaşça yatağın kenarına oturdu, derin bir üzüntüyle yüzüne yayılan bir ifade belirdi. Gözleri, Avery'nin yaşadığı zorlukların ağırlığıyla dolmuştu. İçindeki çaresizliği ve derin üzüntüyü gizleyemeden, arkadaşını daha da rahatlatmaya çalıştı.
Emris'in sesi, duygusal bir titremeyle, "Bana o gün neler olduğunu anlatmadın," dediğinde, Emris'in sözleri Avery'nin içindeki derin yaraları tekrar açtı. Emris'in bu beklenmedik sorusu, Avery'nin içinde bir ürpertiye neden oldu. Gözleri, duvardaki eski izleri tararken, eski hatıraların ağırlığı altında ezilerek nasıl anlatabileceğini düşünmeye başladı. En yakın arkadaşıyla bu derin ve korkutucu anları paylaşmanın nasıl bir şey olduğunu düşünürken, içsel bir çatışma yaşadı. Korku, utanç ve çaresizlik arasında sıkışmıştı; yaşadığı travmayı açığa vurmak, ona büyük bir yük gibi geliyordu.
Avery, gözlerini kapattığında aklında, o korkunç günün yankıları canlandı. Üç kızın acıyla dolu çığlıkları ve bedenlerinin yanışları, zihninde keskin bir şekilde belirginleşti. Her bir çığlık, onun ruhunda derin yaralar açmıştı ve bu sesler sanki hafızasında bir korku koridoru yaratmıştı. Avery, vücudunda bir titreme hissetti; bu titreme, sadece fiziksel değil, ruhsal bir sarsıntının da yansımasıydı. Korkunun getirdiği soğuk terler, parmak uçlarından akıp, yavaşça vücudunu sardı. Bu görüntüler ve hislerle başa çıkmakta zorlanıyor, yaşadığı travmanın gölgeleriyle yüzleşmekten kaçınıyordu.
Emris, Avery'nin yüzündeki korkuyu ve titremeyi fark ettiğinde, hemen kendini toparladı. Gözleri, endişeyle dolu bir şekilde Avery'e odaklandı. Sakin bir ses tonuyla, "Tamam," dedi, "Özür dilerim. Sormamalıydım."
Elini Avery'nin eline daha sıkı bastırarak, ona güven vermeye çalıştı. Kafasını eğdi, empati ve üzüntü dolu bir bakışla göz teması kurdu. Emris, Avery'nin yaşadığı acıyı paylaşmanın ötesinde, onun yanında olduğunu hissettirmek istiyordu. "Sana zarar vermek istemem," diye ekledi. "Sadece, ne yaşadığını anlasam da sana daha iyi nasıl destek olabileceğimi bilmek istiyorum. Ama şimdi önemli olan, senin kendini güvende hissetmen."
Kendi rahatsızlığını ve duygularını bir kenara bırakıp, Avery'nin içsel korkusunu yatıştırmak için elinden geleni yapmaya kararlıydı. Yatakta otururken, vücudundaki gerginliği çözmeye çalışan Emris, bir yandan da ona destek olmak için düşüncelerini toparlamaya çalışıyordu.
Avery, hafifçe Emris'in sözlerini keserek, derin bir nefes aldı. "Hayır," diye fısıldadı, sesi titrek ve çaresizdi. "Aslında hepiniz bilmelisiniz bunu...Fakat..." Sözleri yarıda kaldı, boğazı düğümlendi. Gözleri hızla dolmaya başlamıştı.
Sonra dayanamayarak yüzünü ellerine gömdü, gözyaşları parmaklarının arasından süzülüyordu. Vücudu hafifçe titredi, içinde biriken tüm duyguların ağırlığı altında eziliyordu. Ne kadar güçlü olmaya çalışsa da, o ânın gölgesi her seferinde üzerine çöküyordu. O an, yalnızca Emris'in varlığı, bu acı dolu yükü biraz olsun hafifletebilirdi.
Emris, Avery'nin titreyen bedenini kollarıyla sararak ona bir kez daha yaklaştı. Kalbi, arkadaşının bu kırılgan halini görmekten büyük bir acıyla doluydu. "Kendini zorlamak zorunda değilsin," diye mırıldandı, sesi yumuşak ama kararlıydı. Avery’nin acısını hafifletmek, ona destek olmak için elinden geleni yapmaya hazırdı. Onun yanında olduğunu hissettirmek istiyordu, ne kadar zor olursa olsun, bu yükü birlikte taşıyabileceklerini anlatmak istiyordu.
Avery, boğazında düğümlenen kelimeleri zorla çıkardı, "Teşekkür ederim," dedi hıçkırıklar arasında. Bu basit ifade, yaşadığı derin minnetin küçük bir yansımasıydı. Emris, arkadaşının acısını biraz olsun hafifletebilmiş olmanın huzuruyla ona sıcacık bir gülümseme sundu. "Her zaman," diye fısıldadı, bu sözler hem bir söz hem de bir teselli olarak yankılandı odada. Emris, Avery'nin yanında olmanın verdiği güvenle, onun bu karanlık anlarını aydınlatmaya çalışıyordu.
Tam o anda kapı tekrar açıldı ve içeriye Rayne girdi. Yüzündeki soğuk bakış, odadaki gerilimi daha da artırdı. Sessiz adımlarla ilerlerken, odada bir anda bir ağırlık hissetmek mümkündü. Avery, Rayne'nin keskin mavi gözlerindeki ciddi ifadeye bakarken, bir an için korkusunun daha da derinleştiğini hissetti. Rayne’nin varlığı, zaten gergin olan atmosferi iyice baskı altına almıştı.
Rayne, sert bakışlarını Avery’e yönelterek, soğukkanlı bir şekilde, "Hazır mısın?" diye sordu. Avery, titreyen sesiyle "Evet" diye fısıldadı, ama bu kelime onun içinde bir yankı gibi büyüdü. Gerçekten hazır mıydı? Korkusu her an patlamaya hazır bir volkan gibi içinde birikiyordu. Rayne’nin bakışları, Avery’nin tüm cesaretini sınarken, Emris’in yanındaki varlığı bile ona yeterli güveni veremiyordu. Kendisini sarmalayan korku, her zamankinden daha güçlüydü.
Rayne, Avery’nin korkuyla dolu bakışlarını görünce kısa bir an duraksadı, derin bir iç çekişle sessizliğin yükünü hafifletmeye çalıştı. Sert görünümünün altından çıkan yumuşak bir mırıltıyla, "Sadece ifadeni alacağız," diye fısıldadı. Sesi sakinleştirici ama yine de ciddiydi. Ancak bu basit cümle bile, Avery’nin yüreğindeki korkuyu tam anlamıyla silemedi. Rayne'nin bakışları, genç kızın içinde kopan fırtınayı sezmiş gibiydi, fakat bu sürecin kaçınılmaz olduğunu da biliyordu.
Avery, yavaşça başını kaldırarak Rayne’nin gözlerine baktı. İçinde yankılanan korkuyu bastırmaya çalışarak, zar zor duyulabilecek bir sesle "Tamam..." diye mırıldandı. Kelimeler ağzından dökülürken, bakışlarında beliren çaresizlik, içinde taşıdığı yükün ne kadar ağır olduğunu bir kez daha hatırlatıyordu. Rayne, Avery'nin bu hali karşısında sessizce bekledi, onu acele ettirmeden, zorlamadan. Her adımında biraz daha cesaret toplaması gerektiğini biliyordu.
Avery'nin zihninde Rayne'in sesi yankılanırken, aklından babasının görüntüsü geçti. İçinde bir sızı belirdi. Hastanede geçirdiği bu süre boyunca babası onu bir kez olsun ziyarete gelmemişti. Babasının yüzünü hatırlamaya çalıştı; güçlü, kararlı ve soğuk bakışlı adamı. Ama şimdi o yüz, bir gölge gibi uzaklarda kalmış gibiydi. Avery, gözlerini tekrar yere indirirken içinde bir boşluk hissetti. Babasının ilgisizliği, onu daha da yalnız hissettiriyordu. O, her şeyin üstesinden gelebilecek kadar güçlüydü, ama bu zayıf anlarında bile onu yanında görememek, ruhunda derin bir yara açmıştı.
Emris, sanki Avery'nin aklını okuyormuş gibi aniden konuşmaya başladı. "Baban her şeyin farkında," dedi, sesi yumuşak ama kararlıydı. "Buraya gelirse fenalaşır diye gelmemesini söyledim."
Bakışları, istemsizce Avery'nin kırık bacaklarına kaydı. Onun güçsüz ve savunmasız halde yatıyor olması Emris’in içinde derin bir üzüntü yaratıyordu. Hafifçe mırıldandı, "Seni böyle görürse, üzülürdü..."
Söylediği her kelime, Avery'nin ruhunda yankılandı. Bir yandan babasının onu görmemesi gerektiğini anlasa da, diğer yandan babasından gelen bu mesafe, yalnızlığını daha da derinleştiriyordu. Emris’in sözleri teselli ediciydi, ama kalbinde büyüyen boşluk dolmuyordu.
Avery, başını hafifçe eğdi, derin bir iç çekişle duygularını bastırmaya çalıştı. "En iyisini yapmışsın," diye mırıldandı, sesi neredeyse duyulmayacak kadar kısıktı.
Sözleri, hem kabullenmenin hem de içinde büyüyen kırılganlığın bir yansımasıydı. Babasının onu görmemesinin en doğru karar olduğunu bilse de, bu durumun yarattığı boşluk, kalbinin derinliklerinde bir türlü kapanmıyordu.
O anda, sessizliği bozan bir hareketle içeriye bir hemşire girdi. Elinde, parlak metal detaylarla kaplı tekerlekli sandalye dikkat çekiyordu.
Avery, tekerlekli sandalyeyi görünce irkildi. Aniden, geçmişin anıları zihninde yankılandı; o anların dehşeti ve korkusu, sandalyenin metalik parıltısında canlandı. Kalbi hızla çarpmaya başladı, gözleri korkuyla açıldı.
Avery’nin gözleri, sandalyeyi görünce dehşet içinde genişlemişti. Anılar, onun zihninde aniden belirdi: Doktorun, onu bir oyuncak gibi avuçlarının arasına alıp, tekerlekli sandalyeye koydu. Doktorun soğuk bakışları altında, Avery’nin uyuşmuş bedeni sandalyede sürükleniyordu, her hareketi adeta bir ölüm kalım savaşı gibiydi. O anın korkusu, sandalyenin metalik görünümünde ve tekerleklerin gıcırtısında yankılanıyordu.
Emris, Avery'nin ürkütücü anıların gölgelerinde kaybolduğunu görünce endişeyle seslendi. "Avery?" diye sordu, sesindeki korku ve belirsizlik belirgin bir şekilde hissediliyordu. Avery, geçmişin karanlık izlerini gözlerinde hissettiği an, gerçeklikten hızla sıyrıldı. Emris'in yüzündeki endişe, içindeki korkunun derinliğini daha da artırıyordu. Ancak Avery, kendini toparlamak zorunda olduğunu biliyordu. "İyiyim," dedi, titrek bir sesle. Sözleri, o ânın baskısından kurtulma çabasının bir ifadesi gibi görünüyordu, ancak sesindeki derin sarsıntı hâlâ devam ediyordu.
Emris, Avery'nin kısa yanıtına ve yüzündeki gerginliğe rağmen, başını hafifçe sallayarak onun iyiliğini önemseyen bir tavır sergiledi. Hemşire, odanın karanlık köşesinden seslenerek, Avery'nin bacaklarındaki yaraların aciliyetini belirtti. "Bacaklarınızın durumu yüzünden buna binmek zorundasınız," dedi, mesafeli bir profesyonellik içinde. Avery, bu açıklamayı duyduğunda içindeki gerilim daha da arttı, fakat tepkisini dengelemeye çalışarak başını salladı. "Tamam," dedi, derin bir nefes alarak. Sözleri, kabul etmek zorunda olduğu bu zorunluluğun bir ifadesiydi, ama gözlerindeki korku ve endişe hala belirgindi.
Emris, Avery’i kucağına almayı düşünürken, Rayne yaklaşarak onun bu niyetini engelledi. Rayne’in soğuk ve keskin sesi odada yankılandı. “Arkadaşın seninle gelebilir fakat hep yanında duramaz,” dedi, sesindeki sertlik kararının kesin olduğunu hissettiriyordu. Emris, Rayne’in bu karışımı karşısında biraz çekilerek yerini bıraktı. Rayne, Avery’i nazik ama kararlı bir şekilde kucağına aldı. Avery, Rayne’in sert ama güvenilir kollarında kendini buldu. Emris’in endişeli bakışları arkasında kaybolurken, Rayne’in güçlü ve kararlı duruşu ona güven vermek istiyordu. Avery, Rayne’in kucağında taşınırken bir anlığına huzur bulmaya çalıştı, ama geçmişin gölgeleri hâlâ onun peşindeydi.
Avery, Rayne’in kucağında taşınırken bacaklarındaki hafif acıyı hissetmeye başladı, ama bunu belli etmemek için dişlerini sıktı. Rayne, onun hassasiyetini göz önünde bulundurarak, dikkatle ve nazikçe Avery’i tekerlekli sandalyeye yerleştirdi. Sandalyenin metalik yüzeyi, Avery’nin cildine dokunduğunda hafif bir soğukluk yayıldı. Rayne, sandalyenin arkasındaki kayışları ve emniyet kemerlerini dikkatle takarken, Avery’in bacaklarının düzgün bir şekilde desteklenmesini sağladı.
Emniyet kemerlerinin ve diğer bağlama noktalarının sağlam bir şekilde yerleştirilmesi, Avery’nin hareket etmeden, güvende ve rahat hissetmesini sağlıyordu. Rayne, her hareketinde özenli davranarak, Avery’nin acısını en aza indirmeye çalıştı. Avery, derin bir nefes alarak, Rayne’in bu titiz ve dikkatli yaklaşımına minnettar olmasına rağmen, korkmadan edemedi.
Rayne, Avery'i dikkatle sandalyeye yerleştirdikten sonra hafifçe başını eğdi ve yumuşak bir sesle sordu, "Rahat mı?"
Avery, içinde büyüyen korkunç hisleri bastırmak için derin bir nefes aldı. Gözlerini Rayne’den kaçırarak, "Rahatım," diye mırıldandı. İçindeki fırtınayı gizlemeye çalışırken, dışarıdan sakin görünmeye çabalıyordu. Ama o anların izleri hala zihninin köşelerinde dolanıyordu, her ne kadar bu durumdan kaçmak istese de. Rayne, Avery’nin sesindeki hafif titremeyi fark etti ama üzerine gitmedi. Avery’nin hazır olmadığını biliyordu.
Rayne, Avery'nin cevabını aldıktan sonra başını hafifçe salladı. "Tamam," dedi, ardından sessizce tekerlekli sandalyenin arkasına geçti. Sandalyenin tutma yerlerine sağlam bir şekilde kavradı, dikkatlice ve yavaşça odadan dışarı doğru sürmeye başladı.
Koridorun sessizliği, Rayne'nin adımlarının yankısıyla bozulurken, Avery, her bir tekerleğin dönüşünde, geçmişin karanlık gölgelerinin peşini bırakmadığını hissetti. Rayne, sandalye ilerlerken, kızın sessizliği içindeki fırtınaları fark ediyor ama bunu dışa vurmanın doğru zaman olmadığını biliyordu. Avery’nin ne kadar güçlü görünmeye çalıştığını ve içindeki savaşın ne kadar yıkıcı olduğunu anlayabiliyordu.
☽☾ ☽☾ ☽☾ ☽☾ ☽☾ ☽☾ ☽☾
Karakolun kapısından içeri girdiklerinde, Avery'nin burnuna hemen o tanıdık, rahatsız edici koku çarptı. Nemli duvarların rutubet kokusu, eski mobilyaların ağır havası, hafif bir antiseptik karışımıyla birleşmişti. Her ne kadar temizlik yapılmış olsa da, bu tür yerlerin kokusu insanın üzerine sinen bir ağırlık gibi kaçınılmazdı. Avery, tekerlekli sandalyesinde otururken, etrafındaki her şeyin onu daha da baskıladığını hissediyordu. Rayne, sandalyesini sessizce ileri doğru iterken, Avery’nin omuzlarındaki gerilimin farkındaydı. Bu soğuk atmosfer, yaşadıkları tüm o korku dolu anları daha da gerçek kılıyordu.
Karakolun kapısından girerken Avery, etrafı inceledi. Gözleri etrafı süzerken, duvarların koyu mavi tonlarla kaplı olduğunu, arada beyaz ve siyah çizgilerle bölündüğünü fark etti. İçeride bir kargaşa hâkimdi; donut yiyen polisler, uzun sıralar halinde bekleyen insanlar, bir köşede sessizce ağlayan yetişkinler, ve tehlikeli görünen, orta yaşlı adamlar vardı. Odanın ortasında kimileri yüksek sesle bağırarak tartışıyor, atmosferi daha da ağırlaştırıyordu. Avery, tekerlekli sandalyesinde sessizce otururken, bu tanıdık ama bir o kadar da rahatsız edici görüntüleri zihnine kazımaya başladı.
Avery, içinde yükselen huzursuzluğu bastıramadı. Polisler ve karakollar her zaman ona rahatsızlık vermişti, bu ortamda bulunmaktan hiç hoşlanmıyordu. Rayne, tekerlekli sandalyeyi dikkatlice sürerek onu kalabalığın arasından geçirip bir köşeye bıraktı. Sonra muhasebe masasına doğru ilerleyip, oradaki memurla kısa bir konuşma yaptı. Memur ona birkaç dosya uzattı; Rayne, dosyaları aldıktan sonra Avery'nin yanına döndü. Sandalyenin köşesini sıkıca tutarak, onu insanların arasından geçirdi ve loş, karanlık bir odaya soktu. Odaya girdikten sonra, hiç konuşmadan dışarı çıktı, kapı Avery’nin ardında sessizce kapandı. Avery yalnız kalmıştı, odanın içindeki sessizlik onu daha da sıkıştırıyor, içindeki gerilimi artırıyordu.
Avery, göğsünde bir ağırlık hissetti, nefesi daraldı. Karanlık oda, onu içine çekiyormuş gibi bir his yaratıyor, geçmişin karanlık anıları zihnine hücum ediyordu. Gözlerinin önünde beliren sahneler, acı dolu çığlıklar ve çaresizlikle dolu yüzler yeniden canlandı. Kötü hatıralar, sanki boğazını sıkarak onu odaya hapsediyordu. Avery, kendini kontrol etmeye çalışsa da, zihninin derinliklerine sızan bu düşüncelerden kaçamıyordu. Göğsünün daha da sıkıştığını hissederek derin bir nefes aldı, ama bu nefes bile rahatlatıcı değildi; korku, bedenini esir alıyordu.
Avery, nefesi daralarak etrafına bakındı. Karşısında, eski ve yıpranmış bir masa vardı; masanın öbür tarafında ise soğuk, metal bir sandalye duruyordu. Yukarıda asılı duran sarı floresan lamba, bozuk olduğu için zayıf bir ışık yayıyor, odanın içindeki gölgelerle boğucu bir atmosfer yaratıyordu. Her şeyin bu kadar eski ve kasvetli olması, Avery'nin içindeki gerilimi daha da artırdı. İçindeki sıkışıklık hissi, bu boğucu ortamla birleşerek dayanılmaz bir hale geldi. Sanki odanın duvarları üzerine kapanıyormuş gibi hissetti; buradan kaçmak istese bile, kaçacak yeri yok gibiydi.
Fakat bir o kadar da tanıdık bir his vardı bu odada. Geçmişin sisleri arasından, burası gibi bir yerde olduğunu anımsıyordu. Soğuk duvarlar, üzerindeki bozuk ışık ve kasvetli hava… Bunlar, çok uzun zaman önce yaşadığı bir anıyı geri getiriyordu. O da aynı şekilde sıkışmış, kapana kısılmış gibi hissetmişti. Geçmişin o anısı, tıpkı bir gölge gibi üzerine çöktü ve boğucu bir kâbusun içine çekiliyormuş gibi hissetti.
Evet, bu oda ona tanıdık gelmişti.
Yine, şu anki gibi, ondan ifade istemişlerdi.
Annesinin intiharı için.
|
0% |