@avery_fonce
|
Avery, bayıldığı o günden sonra hâlâ başındaki ağrıyla mücadele ediyordu. Doktor, onun yaşadığı psikolojik stresin ve fiziksel çöküşün ciddiyetini göz önünde bulundurarak ona bir hafta okuldan izin vermişti. Emris, onun evde dinlenmesi gerektiğini sürekli tekrarlıyor, yüzündeki endişeyi gizleyemiyordu. Avery, odasında oturmuş, derin düşüncelere dalmıştı. Başını ellerinin arasına alarak geçmiş günlerin karanlık anılarını hatırlamaya çalışıyordu. O odadaki adam, soğuk sesi, karanlık bakışları… Her şey gerçek miydi yoksa sadece zihninin ona oynadığı bir oyun muydu? Bu düşünceler beynini kemiriyor, içindeki korkuyu besliyordu. Bir an için gözlerini kapattı ve o ürkütücü sahneleri tekrar yaşamaya başladı. Karanlık oda, adamın sesi, kapının aniden kapanması… Bütün bu anılar zihninde yeniden canlanıyordu. İçinde, o odaya geri dönme arzusu giderek güçleniyordu. Orada ne olduğunu, kiminle karşılaştığını anlamalıydı. Emris'in endişeli bakışlarını ve telkinlerini düşündü. "Evde kal ve dinlen, Avery," demişti. Ancak Avery'nin içinde yükselen bu merak ve korku, onu yerinde duramaz hale getirmişti. Bu sıradan bir korku değildi; bu, karanlığın derinliklerine doğru bir yolculuğun başlangıcıydı. Avery, derin bir nefes aldı ve kararlı bir şekilde ayağa kalktı. Şakaklarındaki ağrıya rağmen zihnini toparlamaya çalıştı. O sokakta başlayan bu kabus, belki de orada son bulacaktı. Kendi kendine mırıldandı, "Oraya geri dönmeliyim. Ne olduğunu öğrenmeliyim." İçindeki korku ve merak, onu tekrar o karanlık sokağa çekiyordu. Emris ve doktorun uyarılarına rağmen, Avery artık kararını vermişti. Evde oturmak ona bir çözüm getirmeyecekti. Gerçeği bulmanın tek yolu, bu korkutucu yolculuğa çıkmaktı. İçindeki karanlıkla yüzleşmeye hazırdı. Ancak, bu yolculuğun ona ne getireceğini, hangi korkularla yüzleşeceğini bilmiyordu. Avery, derin bir iç çekerek odasından dışarıya adım attı ve kaderine doğru ilerlemeye başladı. Bu, onun için geri dönüşü olmayan bir yolculuğun başlangıcıydı. ☽☾ ☽☾ ☽☾ ☽☾ ☽☾ ☽☾ ☽☾ Avery, Emris’e evde kalacağına dair söz vermişti ama içindeki huzursuzluk onu durduramıyordu. İçinde büyüyen merak ve korkunun etkisiyle, kendini yeniden o meydanda buldu. Gözlerini etrafta gezdirdi. İnsanlar, günlük işlerine dalmış, hayatlarına devam ediyorlardı. Her şey normal görünüyordu, fakat Avery’nin iç dünyasında fırtınalar kopuyordu. Avery, meydanın köşesinde, o korkunç sokağa doğru baktı. Kalbi hızla çarpmaya başladı, elleri titredi. Sokağın girişinde durdu, derin bir nefes aldı. Gerçekten oraya gidecek miydi? Bu düşünce, içindeki korkuyu daha da büyütüyordu. Sokağın karanlık girişi ona adeta meydan okuyordu. Kendi kendine fısıldadı, "Buraya geri dönmem gerek. Cevapları bulmalıyım." Ayakları ağır ağır onu sokağa doğru çekti. Her adımında kalbi biraz daha hızlanıyor, içindeki korku büyüyordu. Meydanın gürültüsü yavaş yavaş uzaklaştı, yerine sokağın ürpertici sessizliği geldi. Sokağın başına vardığında, gözleri etrafı taradı. Kirli duvarlar, eski çizimler ve yayılan çöp kokusu, her şey hafızasında canlanıyordu. O anıları yeniden yaşar gibiydi. Bir an için geri dönmeyi düşündü ama cesaretini topladı ve sokağın derinliklerine doğru ilerlemeye başladı. Adımları ağırlaştı, zihnindeki korkunç görüntüler daha da netleşti. Avery, titreyen elleriyle duvara dokundu. Soğuk ve nemliydi. O an, geçen gün yaşadıklarını hatırladı: o karanlık oda, soğuk bakışlı adam, duyduğu korkutucu sesler. Kalbi daha da hızlandı, nefes alması zorlaştı. Fakat geri dönmek bir seçenek değildi. İçindeki karanlıkla yüzleşmek zorundaydı. Sokağın sonunda, kapıyı yeniden gördü. Gözleri karanlıkta biraz daha alışınca, kapının üzerindeki çizimleri fark etti. İçinde bir ürperti hissetti. Kapıya doğru adım attığında, başındaki ağrı yeniden şiddetlendi. Sanki beyninde bir şeyler hatırlamaya çalışıyor ama bir türlü hatırlayamıyordu. Kapının önünde durdu, derin bir nefes aldı ve elini kapının koluna uzattı. Titreyen elleriyle kapıyı yavaşça açtı. İçeriye adım attığında, karanlık oda ve ağır koku onu karşıladı. O an, bir şeylerin gerçekten değişmek üzere olduğunu hissetti. Bu sefer daha hazırlıklıydı, bu karanlıkla yüzleşmeye kararlıydı. Her adımında, korkusunu biraz daha yenmeye çalışarak odaya doğru ilerledi. Avery, hafifçe içeri girince odadaki kokuyu fark etti. Şey gibi kokuyordu... leş? Midesi bulandı. Odanın derinliklerine doğru birkaç adım daha attığında, gördüğü manzara karşısında dehşete kapıldı. Yerde, ölü bir kedi yatıyordu ve onu kemiren fareler etrafta dolaşıyordu. Gözleri fal taşı gibi açıldı, ağzını kapattı ve çığlığını bastırmaya çalıştı. Midesi kasılarak bulandı. Hemen arkasını dönüp odadan kaçmaya yeltendiğinde birine çarptı. Sendeledi, neredeyse düşecekti, ama adam onu hafifçe tuttu. Adamın yüzünde maske ve gözlük, kafasında şapka, vücudunu kaplayan bir ceket vardı. Şüpheli görünüyordu. Buna rağmen, sesi nazikti. "İyi misiniz?" diye sordu adam. Avery, nefesini toparlamaya çalışarak başını kaldırdı ve adama baktı. Yüzünü kapatan maskeye rağmen, gözlerindeki soğuk ifadeyi hissetti. Ama bu ifadeyi hatırlamıyordu, daha önce gördüğü biriydi ama nerede? "Özür dilerim," diye mırıldandı Avery, hala şokun etkisiyle. "Ben sadece... sadece burada ne olduğunu merak ediyordum." Adam, Avery'yi bir an süzdü. "Bu tür yerlerde dolaşmak tehlikeli olabilir," dedi, tatlı ama alaycı bir tonda. "Burası pek de hoş olmayan sürprizlerle dolu." Avery, adamın sesinde bir şeylerin yanlış olduğunu hissetti ama adını koyamıyordu. Kafası karışmıştı. "Siz... siz kimsiniz?" diye sordu, hala ürkek bir sesle. Adam, bir an için durakladı, sonra yüzünde bir gülümseme belirdi. "Bu önemli değil," dedi, sesi hala tatlı ama içindeki siniri ve iğrenmeyi saklamaya çalışıyormuş gibiydi. "Asıl önemli olan, buradan uzaklaşmanız gerektiği." Avery, adama baktı. Bir şeylerin çok yanlış olduğunu hissediyordu ama ne olduğunu anlamıyordu. "Ben... gitmeliyim," dedi ve adamın onu serbest bırakmasıyla hızla geri çekildi. Kapıya doğru adımlarken, arkasına bir kez daha baktı ve adamın gözlerinde bir şey gördü - bir öfke, bir iğrenme. Ama bu düşünce zihninde belirsiz kaldı, çünkü hızlıca sokağın güvenliğine doğru kaçtı. Sokağa çıktığında, derin bir nefes aldı ve titreyen elleriyle yüzünü sildi. O an, o adamın kim olduğunu anlamasa da, içindeki korku büyüdü. Gerçekten neler oluyordu? Ve neden her şey bu kadar karanlık ve ürkütücüydü? Kafasında bu sorular dönerken, bir yandan da geri dönüp dönmemesi gerektiğini düşünüyordu. Ama bu sefer, daha hazırlıklı olacaktı. O karanlıkla yüzleşmek için tekrar geri dönecekti. ☽☾ ☽☾ ☽☾ ☽☾ ☽☾ ☽☾ ☽☾ Adam, kız odadan çıkınca tek başına kaldı. Yerde leşi yenen kediye baktı. Hiçbir şey hissetmiyordu. Buraya, geçen gün yaşanan olay için gelmişti. İstediği çocuk yerine neden bir kızın geldiğini ve nerede hata yaptığını anlamaya çalışıyordu. Çünkü Emberheart şu ana kadar hiç hata yapmamıştı. Bu durum onu garip hissettirmişti. Üstelik, yine o kızla karşılaşmıştı. Derin bir iç çekti ve odanın kapısını kapattı. Odanın karanlık derinliklerine doğru ilerledi. En köşede duran kırık dolaba yürüdü ve kapağını açtı. İçeride bir çocuk vardı, elleri ve kolları bağlı, ağzı kapatılmış, hıçkırıklarla ağlıyordu. Emberheart, yüzündeki maskeyi ve başındaki şapkayı çıkardı. Boğazlı kazağını biraz çekiştirip rahatlamaya çalıştı. Çocuğa baktı ve tek kaşını kaldırarak işaret parmağını çocuğun alnına dayadı. Sesi soğuk ve sabırsızdı. "Eğer o gün o kız yerine sen gelseydin, şu an burada olmak zorunda kalmazdım," dedi. Çocuk ağlamaya devam ederken, Emberheart'ın sabrı tükeniyordu. Bir anlık öfkeyle çocuğun boğazını kavradı ve onu havaya kaldırdı. Sesi delirmiş bir sakinlikle hırlıyordu. "En çok nefret ettiğim iki şey var: İlki, ağlayan bebekler..." Çocuğu sertçe yere fırlattı ve önüne düşen saçını üfledi. "Ve planlarımın bozulması." Çocuk acı içinde kıvranırken, Emberheart onun üzerine eğildi. "Bu sefer işler farklı olacak. Seni burada bırakmamın bir sebebi var," diye mırıldandı. Çocuğun gözlerindeki korkuyu izledi. "Seninle işim bitmedi. Şimdi sus ve ağlamayı kes. Aksi takdirde, seni susturmanın başka yollarını bulurum." Çocuk korkuyla sessizleşti, hıçkırıkları azaldı. Emberheart, onu izlerken içindeki öfkeyi ve hayal kırıklığını kontrol etmeye çalışıyordu. Her şeyin planlandığı gibi gitmesi gerekiyordu. Ve eğer işler yolunda gitmezse, Emberheart her zaman alternatif yollar bulmayı bilirdi. Ama bu çocuğun ağlaması, sabrını zorluyordu. Bir süre sessizce çocuğa baktı, sonra dolabın kapağını kapatıp derin bir nefes aldı. Kendi düşüncelerine dalarken, yeniden kontrolü ele geçirmek için soğukkanlılığını topladı. Bu sadece bir aksaklıktı ve Emberheart, her zaman olduğu gibi, bunu da aşacaktı. Emberheart, derin bir nefes alarak cebinden bir şırınga çıkardı. Şırınganın içindeki sıvı, odadaki zayıf ışıkta parladı. Yavaşça eğilip şırıngayı çocuğun şakağına dayadı. Çocuğun gözlerinde korkunun yoğunlaştığını görebiliyordu, bu da ona bir tür hastalıklı memnuniyet veriyordu. "Denek 204828," diye mırıldandı. Sesi, soğuk ve duygusuzdu. Emberheart, şırıngayı çocuğun şakağından içeri soktu. Çocuk acıyla titredi ve gözlerini sıkıca kapattı. Emberheart, şırınganın içindeki sıvıyı yavaşça enjekte ederken, kendi düşüncelerine dalmıştı. Bu deneyin sonuçları, planlarının bir parçasıydı ve bu küçük aksaklıklar onu durduramazdı. Şırıngayı geri çekerken, çocuğun gözlerinde boş bir bakış belirdi. Emberheart, şırıngayı dikkatlice geri çekti ve çocuğun titreyen bedenini izledi. İçinde hiçbir merhamet ya da pişmanlık yoktu. Tek düşündüğü, deneyin başarılı olup olmayacağıydı. "Bu sefer, hiçbir şey planlarımı bozmayacak," diye mırıldandı kendi kendine. Çocuğun yanına eğilip gözlerine baktı. "Sen sadece bir araçsın. Ve bu araç, amacımı gerçekleştirmem için kullanılacak." Emberheart, çocuğu bir süre izledikten sonra ayağa kalktı. Şırıngayı dikkatlice cebine geri koydu ve dolabın kapağını kapattı. Mahzendeki diğer laboratuarlara doğru ilerlerken, kafasında yeni planlar ve hesaplamalar yapıyordu. Her şeyin kontrolü altındaydı ve bu kontrolü asla kaybetmeyecekti. ☽☾ ☽☾ ☽☾ ☽☾ ☽☾ ☽☾ ☽☾ O günden iki gün sonra, Avery hâlâ izinliyken, yaşadıklarını düşünmemek için kendini meşgul etmeye çalışıyordu. Yorgun olduğu için bir şeyler izlemeyi düşündü. Kendini dünyadan kopmuş gibi hissettiği için haber izlemeye karar verdi. Koltuğa oturdu ve televizyonu açtı. Haberleri izlerken, bir anda ekranda "Önemli!" yazısı belirdi. Haber kanalında, acil bir haberi paylaşıyorlardı. Spikerin ciddileşen yüzü, haberin ağırlığını hissettirdi. Avery, dikkat kesilerek dinlemeye başladı. "Bugün, şehir merkezindeki terkedilmiş bir binada, 11-12 yaşlarında bir erkek çocuk cesedi bulundu. Ceset, odada bulunan kırık bir dolapta saklanmıştı. Doktorlar, çocuğun öldürülme zamanını incelediklerinde, cinayetin iki gün önce işlendiğini belirttiler. Çocuğun saat 14 aralarına kadar yaşadığı tespit edilmiştir." Avery'nin tüm bedeni buz kesti. Korku ve suçluluk duygusu içinde titremeye başladı. Ekranda gözüken şehir merkezi, sokak, oda... hepsi o gün onun gittiği yerle aynıydı. Ayrıca saat, Avery, o 14 gibi odadan çıkmış, çocuk ise bir kaç dakika sonra öldürülmüştü. Televizyondan gelen soğuk, acımasız gerçekler, zihninde yankılanıyordu. O oradayken, çocuk belki de hayatta kalmak için ona yardım için yalvarmıştı, ama Avery onun varlığını bile fark etmemişti. Kalp atışları hızlandı, nefesi düzensizleşti. Eğer o gün orada biraz daha kalsaydı, korkularına yenik düşmeseydi, çocuk yaşıyor olabilirdi. Bu düşünce, içinde derin bir acı ve pişmanlık yarattı. Vücudu koltuğa yayıldı ve gözyaşları yanaklarından süzülmeye başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlarken, içinde bulunduğu durumun dehşeti ve çaresizliği onu sarstı. Avery, yaşadığı kabusun gerçekliğini ve kendi korkularının bir çocuğun hayatına mal olduğunu kabullenmeye çalışıyordu. "Tanrım... Yardım et bana lütfen..." Ve ağlamaya devam ederken son sözü bu oldu. |
0% |