Yeni Üyelik
3.
Bölüm

1- Geçmişten Bir Kuple (2)

@ay_yonar


Üzerimde zümrüt yeşili ve saten bir elbise vardı. Sol tarafında baldırıma kadar uzanan bir yırtmaç ve kalın askılara sahipti. Arka tarafında, tam belimin olduğu kısımda ise kurdele modeli vardı. Sarı saçlarımın ucu maşalı, gözlerime parlak bir makyaj yapılmıştı. Daveti verdiğimiz yerde, Beylerbeyi Sarayı'nın bir odasındaydım. Aynada kendi yansımamı izlerken iki defa kapıya vuruldu. "Gel." Diye seslenmemin ardından kapı sonuna kadar açıldı ve girişte beni izleyen yeşil gözlere baktım.


Elbisemden sadece bir kaç ton açık gözlerine hayranlıkla bakıyordum. Ben gülümserken o çenesini havaya dikip odaya girdi ve kapıyı arkasından kapattı. Başımı omzuma doğru yatırırken, "Abi," Diye bir mırıltı dudaklarımdan çıktı. "Gelmişsin." Yüzüme uzun uzun baktığında ben de onu inceleme fırsatı buldum.


Üzerinde kusursuz ve muhtemel Valentino marka bir smokin vardı. Siyah smokin abimin vücuduna tam oturmuştu ve göz alıcı gözüküyordu. Benim gözlerim papyonuna takılırken uzun zamandır telefonlardan duyduğum sesini şimdi canlı bir şekilde duydum. "Geldim. Aşağı inmeden önce hala biraz daha vakit var." Dedi.


Kocaman gülümserken kollarımı açıp ona doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Beni kollarına kabul ederken yanağımı göğsüne yasladım. "Çok özledim." Diye fısıldadı. "İyi ki geldin küçük kardeşim." Geriye çekildiğimde benden uzun olduğu için kafamı kaldırıp ona baktım. Kısa bir insan olmamama rağmen o yine de her defasında benden uzun olmayı başarıyordu.


"Bende seni çok özledim abi. Burayı... Her şeyi çok özledim. Geri dönmek harika." Kollarından çıktım ama ellerimi tutan ellerini bırakmadım. Onları daha çok sıkınca gülümsedi.


Bir an hiç gülümsemeyecek sandım.


"Gülümsemeni de özlemişim." Dedim alayla ama bu onu daha da güldürdü. "Telefonda dediklerim hala geçerli. Sadece sana." Başımı salladım. Ellerimi bıraktığında kolunda ki bir başka pahalı olan eşyaya, yani saatine baktı. "Vakit geldi, aşağı iniyorum." Önden onun inecek olması içimdeki heyecanı bir nebze de olsa dindiriyordu. "Aşağıda görüşürüz." Dedikten sonra odadan çıktı.


Yeniden aynaya doğru döndüm ve elimi yansımama bastırdım. "Hadi Sara," Dedim. "Her şey asıl şimdi başlıyor. Yapabilirsin, neleri yapmadın ki?" Odadan çıkarken kendi kendime düşündüm. Gerçekten bu zamana kadar neler neler yapmıştım. Ama bunların en büyüğü Amerika'da ki şirketi büyük bir başarıyla ayakta tutmaktı. Bundan son derece gurur duyarken içimden sessizce annemin ve babamın da benimle gurur duymasını diledim.


Biliyordum ki... Gururdan fazlasını hissediyorlardı.


Abimin sesini yankılı biçimde duyarken merdivenleri inmeye başlamıştım. Salona açılan son basamakları indim. "Size taktim edeyim. Bu gece yalnız değilim. Kız kardeşim Sara Ataman bizlerle!" Dediğinde tüm salonun önüne çıktım. Abim bana döndüğünde merdivenleri teker teker indim. Kamera flaşları yüzümüzde patlamaya başlamıştı.


Alkışlar salonu coşturuyordu. Kalabalığa başımla selam verip abime döndüm. O ise gülümseyerek bana bakıyordu.


"Evine hoş geldin Sara Ataman." Dedi.


Başımı salladım ve bende gülümsedim.


"Evime hoş geldim Meriç Ataman."


İkimiz de kalabalığa karışırken yanıma aşina olduğum insanlardan bir kaçı geldi. Hepsi ülkeye geri dönmemi tebrik ederken ne kadar büyük işler yaptığımla ilgili sırasıyla övgüler yağdırıyorlardı. Daha önce görmediğim bir gazeteci kadın yaklaşarak bana gülümsedi. "Sara Hanım bir kaç dakikanızı alabilir miyim?" Normalde kabul etmeyeceğim bu teklifi aşırı bunaldığım için kabul ettim. Salonun bir köşesinde James'le göz göze gelirken peşimden gelmesine gerek olmadığını işaretlerle anlatmaya çalıştım.


Kafasını onaylar biçimde sallayıp yerinde kalırken anladığını fark ettim. Gazeteci kadının arkasından sarayın İstanbul Boğazı'na açılan manzarasına çıktık. Dışarıda hafiften bir esinti vardı ve bedenim çoktan hafiflemişti. "Sara Hanım bir kaç soru sormak istiyorum izninizle ve içerisi oldukça kalabalık. Umarım yanlış anlaşılmamışımdır?" Sarf ettiği cümlelerin sempati ile dolu olduğunu gözlerinden okudum.


Bazı gazetecileri gerçekten seviyordum.


"Hayır, sorun değil. Sorabilirsin." Derken önümdeki bir bukleyi parmak ucumla geriye ittim. "Pekala," Derken çantasından küçük bir defter ve kalem çıkardı. "İlk sorum burada ne kadar kalacağınızla ilgili. Amerika'ya geri dönecek misiniz?" Gözlerim kısılırken kadının mor, midi boy elbisesine baktım. "Döneceğim belli değil. Burada kalmamı belirleyecek olmam da işlerin durumuna bağlı. Ama en az bir ay buradayım gibi duruyor." Kadın not defterine yazarken başka bir soru sordu.


"Amerika da bulunan şirketinizin ismi çok duyuldu. Sizce aynı şey burada da olur mu?" Başımı kararlılıkla salladım.


"Kesinlikle." Dedim. "Tüm amacımız bu ve bunun için geldim. Abim harika bir iş adamı olsa da her işe kadın eli değmeli bence." Dediğimde karşılıklı güldük. "Pekala son sorum. Dünyada bu kadar duyulmanız ve Türkiye'de herkesin sizi tanıması nasıl hissettiriyor?" Bakışlarım İstanbul'un manzarasına kaydı.


Gülümserken duruşumu istemsizce dikleştirip kadına baktım. "Gurur." Dedim. "Bir kadın olarak sonsuz gurur hissediyorum." Son dediklerimi de not alıp elini bana uzattı. Tutup elini sıktığımda içten gülümsedi. "Çok teşekkür ederim Sara Hanım." Başımı salladığımda ellerimiz ayrıldı. Yüzünde biraz çekingen bir ifadeyle bana bakıyordu. Nefesimi seslice verip, "Sor bakalım." Dedim.


Yakalanmış gibi bakışlarını kaçırdı. "Bu soru tamamen meraktan Sara Hanım. Aşk hayatınızda bir gelişme var mı?" Başımı salladım ve kollarımı göğsümde birleştirdim. "Açıkçası bir aşk içine gireceğimi düşünmüyorum. Son derece meşgul biriyim." Kadın ağır ağır başını salladı. "Teşekkür ederim Sara Hanım. İyi geceler dilerim." Dedikten sonra yanımdan ayrılıp kalabalık salona girdi.


Arkasından baktıktan sonra hala içeriye girmenin iyi bir fikir olduğunu düşünmüyordum. Biraz daha manzarayı izlemek ve denizin kokusunu içime çekmek için orada durdum. Esinti artık bedenimi üşütüyordu ve kollarımı iyice bedenime sarmama neden oldu.


"Son derece meşgul bir insansın, evet Sara yıllardır kullandığın bahane bu. Bakalım yakın zamanda hangi bahaneye sığınacaksın?" Başımı iki yana salladım. "Aşk mı? İmkanı yok." Dedim.


Anında omuzlarıma bırakılan ceketle tüm vücuduma sıcaklık yayılmaya başladı. Abim arkamdan gelmiş olmalıydı. "Haksız mıyım abi?" Dedim. "Aşık olmamın imkanı var mı Allah aşkına?" Abime bakmak için döndüğümde nefesim ciğerlerimde bir yerlerde takılı kaldı. Dudaklarım bir parça aralandığında darbe yemiş gibi karşımdaki adama bakarak taş kesildim.


Yapılı saçları, sarayın yansıdığı ışıklarda görülen keskin yüz hatları ve kahverengi gözleri tam karşımdaydı. Yüzünden çekemediğim bakışlarım sadece siyah papyonunu görüyordu.


Karşımdaki adam oydu.


Dün akşam rüyamda gördüğüm,


Günlüğüme yazdığım.


Beni hayal kırıklığına uğratan ve ondan hala nefret ettiğim adamdı.


Karşımdaki adam bir zamanlar aşık olduğum adamdı.


"Var." Diye mırıldandı. Sesi pürüzsüz birer kristal gibiydi. Dokunsam kırılacaktı ama gözlerimi alamadığım bir parlaklığı da vardı. Bedenimi titreten sesi kulaklarımdaki tüm sesleri bir anda silmişti. Hiçbir ses yoktu. Sadece o ve ben vardım.


"En çok senin aşık olma imkanın var. Neden imkansız olsun? Merhaba Sara Ataman. Seninle yeniden karşılaşmak bugüne kısmetmiş. Ben imkansız aşka olan inancını kıracak o adamım. Beni tanıyorsun Safir. Fırat'ım ben. Fırat Kaan Dinçer."


Loading...
0%