Yeni Üyelik
3.
Bölüm
@aybenimicin

Zaman bir su misali akarken arada kalan yılları elimizle tutamıyor,onların varlığınıda kaybediyorduk.

 

Vücudumda hissetiğim soğuk rüzgarın keskin dokunuşları vücudumun titremesine sebeb olurken derin bir nefes aldım.

 

"Alvina!"Duyduğum ismimle dudaklarımda hayat bulan gülümsemeyle arkama dönerek bana doğru koşan küçük kız çocuğuyla kollarımı açarak onu kollarımın arasına davet ettim.

 

Küçük bedeni bana neşeyle koşarken içimi kaplayan huzurla derin bir nefes verdim.

Çocukların gülümsemesi her şeye bedeldi.

 

Siyah saçlarını iki yandan da örmüş uçlarına yeşil tokalar bağlamış,yeşil gözlerindek özlemle kollarımın arasına girerek ona sımsıkı sarılıp yukarı kaldırdım.

"Seni çok özledim."Başını koyduğu boynumdan kaldırarak gözlerime bakarak yanaklarıma sulu bir öpücük koydu.

 

"Bende çok özledim."dedim.

 

Saniyelik olarak sıkışan kalbimle kollarımın arasındaki kız çocuğunu daha sıkı tutarak önünde durduğum Konas devlet hastanesinden uzaklaştım.

 

Bir şey olacaktı,kalbime çöken ağırlık bunun habercisiydi.

 

"Neden daha önce gelmedin,ben bugün taburcu oluyorum."dedi sesindeki neşeyle birlikte.

 

"Taburcu olmuyorsun hayatım sevk ediliyorsun!"diyerek yanlış bildigini düzeltmeye çalıştım.

 

"Bu hastaneden taburcu oluyorum yani?"Küçük yaşına rağmen işlek bir dille konuşmasına dayanamayarak soğuktan kızarmış yanaklarına sert bir öpücük kondurdum.

"Pamuk yanaklı yasmin kokulu yaseminim benim."

 

Gözlerimi ela gözlerine çevirerek,hastanenin nerdeyse çıkışında yer alan arabama doğru ilerliyorduk.

Kucağımdan inmezken beni öpmeye devam ediyordu.

"Güzeller güzeli laviva çikolatam benim!"

Gülümseyerek yanağını okşadım.

"Bu son değil mi?"içine kaçmış sesiyle kalbime çöken ağırlık derin bir okyanusun dibine yerleşiyormuşum gibi hissetiriyordu.

 

Küçük yaşına rağmen farkında olduğu gerçekler beni bile üzerken kim bilir küçük omuzlarına nasıl ağrı geliyordur...

 

Yasemin,benim küçük bebeğim.

 

"Ne yemek istersin Yasminim?"dedim uzun,kahverengi kaşe kabanımın cebinden arabanın anahtarını almaya çalışırken.

 

"Kebab ama önce kelle çorba-" istediği yemekleri söylemesi yarım kalırken bir kadın sesi hastane avlusunu doldurdu.

 

"KAÇIN!KAÇIN!CANLI BOMBA!"

Duyduğum kelimelerle yasmin dahada bana sokulurken,anahtarı hızla çıkartarak arabanın kapısını açtım.

 

İçimi kaplayan korkunun sebebi gün yüzüne çıkarken ön koltuğa Yasemini bırakarak kemerini bağladım.

Yasemin'nin yüzündeki ağlamaklı ifade beni daha da korkuturken anlına sakin bir buse kondurdum.

 

Etraftaki çığlık sesleri gittikçe artarken,küçük kızımın gözleri dolmaya başlamıştı.

"Bir şey yok,hayatım ben burdayım izin verir miyim bir şey olmasına!"demiştim ama bu dediğime ben bile inanmıyordum.

 

Bomba patlarsa elimden hiç birşey gelmezdi.

 

"Ama gideceksin oraya!"dudaklarını dışa doğru bükerek söyledikleriyle yumuşak saçlarını okşadım.

 

Korkuyordu.

Normaldi çünkü bende korkuyordum eğer canlı bomba varsa ve buraya doğru gelirse küçük bebeğime zarar gelirdi.

 

Canlı bomba buraya gelir miydi?

Bir bilinmezlik içerisinde kaybolurken,arabanın kapısını kapatarak hızla bende öbür tarafa binip onu burdan uzaklaştırmak istedim.

 

Küçük bedeni bu ana,bu sese şahit olsun istemedim ama ya orada kalan küçük bedenler onlar,onlara ne olucak?

 

Düşündükçe bir çukura giriyormuş gibiydim

 

"Kulaklarını sıkıca kapat,ben aç diyene kadar açmak yok!"dedim sesimden gizlediğim korku kalbime akarken orada feda olacak canlar,canımı acıtıyordu.

 

Dediğimi yaparak dolu gözlerini yumup ellerini kulaklarına bastırdı.

 

Ne kadar uzaklaşırsam,o kadar iyiydi bizim için elimi telefonu alarak bir yandan yola bakıyor bir yandan gerekli kişinin numarasını arıyordum.

Aradığım numarayı bulup tıkladim,kulağıma yaslayarak direksiyonu çevik bir hareketle sağa kırdım.

Ocağın ilk günlerinin getirisi olan kar etrafı kaplamıştı ortalığı aydınlatıyordu.

 

"Efendim?"telefondan gelen sese karşılık olarak etrafı saran yüksek patlama sesiyle

 

kulağımda hissetiğim çınlama beynimi durduruyor gibi hissederken öne doğru sarsılan bedenimle ellerimi direksiyondan çekerek hızla kulağıma bastırdım.

 

Dakikalarca o çınlama kulağımı esir tutarken gözlerimi açarak arabayı durdurdum.

Hastaneden oldukça uzaklaşmama rağmen vücudumda hissetiğim gerek bu sarsıntı gerek kulağımdaki çınlama patlamanın hastanede olmadığını gösteriyordu.

 

Esir alınan kulağım yavaş yavaş eski haline dönerken,ağlayan Yasemin'nin sesi kulaklarıma dolmaya başlamıştı.

 

"Alvina,Alvina kulağım!"

 

Ona doğru döndüğümde cenin pozisyonuna geçmiş ağlıyordu.

İçimi dağlayan bu görüntüyle konuşmaya başladım.

 

"Geçti,Geçti bebeğim!"diyerek kollarımın arasına alıp sakinleştirmeye çalıştım ama tek ağlama sesi ondan gelmiyordu.

Dışarıdan gelen çığlık,acı verici feryatlar içimi yakarken kollarımı ondan çekerek arabayla geri geldiğimiz yolu geçtik.

 

Biraz önce sesizlikle bürünen bu yollar şimdi acı çığlıklarla kana bürünmüştü.

Yollar ortasında kara inat varlığını sürdüren alevler,bazı binaların enkaza döndüğünden etrafta oluşan gri toz bulutları.

Ve en acı görüntüde yerde parçaları birbirinden ayrılmış silületler.

 

Enkaza dönüşen binalardan anladığım kadarıyla bir değil birçok bomba patlamıştı.

 

Gittikçe Yerde,kanlar içinde dağılmış olan insan uzuvlarıyla dudaklarımın arasından istemsiz olarak "Kıyamet."sözcükleri döküldü.Başka açıklaması olamazdı.

 

Gözlerini kapatmış,her şeyden soyutlanmış Yasemin iyiki bunları görmüyordu.

 

"YARDIM EDİN!YARDIM EDİN!"kucağında çocuğuyla yola atlamış simsiyah olan kıyafetleri tozlarla kaplanmış ve kol kısımları aşınmıştı.

Kucağındaki çocuk ise kandan gözükmeyen yüzüyle,kadının göğsünde öylece gözleri kapalı bir şekilde duruyordu.

 

Ölü değildi değil mi ?

 

Arabayı durdurdum,Yasemin hiç tepki vermeden öylece gözlerini ve kulaklarını yummuş bir şekilde oturuyordu.

 

Hızla indim bagajda duran ilk yardım çantasını alarak kadına doğru koşmaya başladım.

"Yardım et,çocuğum ölüyor."kadının Sesindeki acı bir bir vicdanıma saplanırken kucağındaki çocuğu alarak yere bıraktım.

 

Gözleri kapalı ama göğüsü inip kalkarken "Duyuyor musun?"dedim bilinci ne olur yerinde olsun.

 

Gözlerini açarak başıyla onayladı beni.Güzel gözleri acıyla dolmuş dudaklarını bükmüştü.

"Ne-nef-"tamamlayamadığı kelimeyle çantanın içinden malzemeleri çıkartırken bir yanda etrafta duyduğum yardım çığlıkları 'İşini hızlı yap."diye bağrıyordu.

 

"Nefes alamıyorsun?"dedim sorgulamak için gözünü kırparken bir anda ağzından akan kanla annesi olduğunu düşündüğüm kadın "AHMET!"diyerek bağırmaya başladı.

 

Hızla ağzını açmaya çalışırken,kandan gözükmeyen ağız içiyle ne yapmam gerekiyordu?

 

Çantanın içinden entübe etmek için çıkartığım malzemeleri kullanmak bana ağır gelirken bağıran kadını duydukça yapmam gerektiğini hissediyordum.

Ama yapamazdım.

 

Ağzını kandan temizlemeye çalışırken solunumunda sıkıntısı olan bu çocuğun akciğerleri havayla dolmalıydı.

 

Elime aldığım malzemelerle onu entübe ederken demir parçasını içine koyduğum;uzun çapı küçük boruyla ecel terleri döküyordum.

 

Yaptığım işlemle göğsü yükselen çocukla rahatladım.

Nefes aldırmıştım.

 

Allah'm çok şükür,bismillah

 

"Doktor bana da yardım et!"Duyduğum binlerce benzer cümledeki kelime kalbime ağır gelirken her birine yardım etmem gerektiğinin farkındaydım çünkü ben doktordum ve bu benim tek vasfımdı.

 

Ağlayan kadını yanıma doğru çekerek oturmasını sağladım elimdeki sıktığım malzemeyi ona doğru uzatırken "Böyle böyle!"diyerek ona öğretmeye çalıştım "Yapabilirsin?"dedim.

 

Gözlerini kırparak "Yaşayacak değil mi ?"Başımla onaylarak içimden inşallah dedim.

 

Hastaneye götürmem gerekiyor röntgen çekmem gerekiyordu ama hiçbirinden bahsetmeden yanından hızla kalkarak çantayıda alıp bana seslenen insanlara koşmaya başladım.

 

Hastanenin olduğu yerde soğuk kış gününün verdiği sislerin yerini yangının verdiği siyahlıkllar kapatmış etrafa dağılıyordu.

 

Aldığım nefesler yerde yardım bekleyen insanları gördükçe bana yetmezken,me yapacağımı düşündüm.

 

Onca insan,onca yaralı insan nerede tedavi görecekti ?

Şehrin artık bir hastanesi bile yoktu.

Düşüncelerim derinleştikçe girdiği yollar bir çıkmaz sokağa varıyordu.

 

Yardım isteyenlere bakıyordum ama elimden çokta bir şey gelmiyordu çoğunun Hastaneye gitmesi gerekiyordu.

Kanayan yarası olanların kanamasını durdurmuş,bazılarına burada dikiş bile atmıştım ama acı ile atılan çığlıklar susmuyor hatta daha da çoğalıyordu.

 

Bir patlama bu kadar etkili olabilir miydi ?

 

"Alvina!"Bana doğru seslenen Yasemine doğru dönerek,yerde uzanan adamın yarasına bastırmaya devam ediyordum.

 

"Telefon,çok acil diyor!"Bana doğru uzattığı telefonu alarak arayana baktım.

Bektaş.

 

Hızla kulağıma yaslayarak "Çok acil,ambulans gerekiyor!Onlarca insan var,onlarca insan acı içinde ölüyor acılarını bile dindiremiyorum!"diyerek hızlı ve telaşlı bir şekilde konuşuyordum.

 

"Yardıma geliyorlar,benim elimden bir şey gelmez!Sen orada kalıp gönüllü doktorluk yapabilirsin!"

 

Kelimeler bir uyuşturucu misali beynimi ele alırken,olmayan insanlık midemi bulandırıyordu.

 

"Ne demek elimden bir şey gelmez?Siz o hastanenin sahibisiniz!"Sinir sesime yansırken yaraya bastırmaya devam ediyordum.

"Saldırıya devam edilebilirmiş, doktorlarımı oraya götürüp ölümlerine seyirci olamam!"

 

"Yani onca insanın ölümüne göz yumabilirsiniz?"dedim.

 

"Biz doktoruz doktor!Vazifemiz yardıma ihtiyacı olana yardım etmek."

 

"Senin önceliğin hastaların olabilir Ulubağ!Benim önceliğim çalışanlarım!"

 

Her doktorun amacı hastası olmalıydı bunun için yemin ediyorduk.

 

Çalıştığım bölgedeki hastanenin sahibi olan Turan Bektaş'ın söyledikleri sinir kat sayımı yüksekltirken,düşündüm aynı mesleği yapan insanların nasıl burda onca insanı tek bırakabilirlerdi.

 

"Gerekli tıbbi malzeme yardımını yapacağım başka bir şey yapamam!"

 

"Acil durumu olanlar da buraya ge-"

 

Kesilen sesiyle telefonu kulağımdan çektim,çekmeyen telefonla "Siktir,bu eksikti."

 

Telefonu cebime koyarken diğer elimi yaradan çekerek adamın yüzüne baktım "Bastırmaya devam et!"

 

Ayağa kalkarak Yaseminin elini tuttum"Arabaya dön."

 

Ya teröristler sokaklardaysa ve ona zarar verirlerse?

 

İçime düşen bu soruyla onunda elini tutarak hastane yolunu seri adımlarla yürümeye başladık.

 

Yerlerde yatan bedenler birer cesete dönerken,elimden hiç bir şey gelmiyordu.

Nefes almak bile ceza olarak gelirken,bu şehir nasıl yetişecekti?

 

"Ah!"

 

"Birisi yok mu ?" Ve nice benzer duyduğum sesler.

 

Yükselen siyah dumanlara daha da yaklaştıkça gördüğüm manzara beni dehşete düşürüyordu.

 

Patlama hastanenin içinde gerçekleşmişti.

Nerden mi anladım ?

Hastane artık bir enkazdı. Hayatlarını devam ettirmek için burayı tercih eden insanların sonu olmuştu bu hastane.

 

Yeşil hastane duvarları üstüste binmiş sarsıcı bir deprem olmuş gibi hissettiriyordu.

 

Koca enkaz yanıyordu,soğukluk vücudumu terk etmiş korku hiç sormadan vücuduma yerleşmişti.

 

Burası o sokaktan daha kötü haldeydi etrafta birbirine karışan ölümün verdiği korkuyla bağıran insanların sesleri duyuluyordu ama çoğu gözükmüyordu.

 

"Yasemin,burada kenarda beni bekle.Tedirgin hissetiğin an bağır tamam mı ?"hızlı hızlı Söylediklerimi Başıyla onaylarken,onunda korkutuğun farkındaydım.

 

Saçımı bileğimdeki tokayla topladım,üstümdeki kabanın kemerini sıkıca bağlayarak kendimi sakinleştirdim.

 

Elbet yardıma gelinecek,böyle bırakılmazdı.

Bırakılmazdı değil mi?

 

Burası Konastı askeri üssün merkeziydi öylece kadere mahkum edilmezdi.

 

İlk yardım çantamda kalan malzemelere baktım,kalan 2 ağrı kesici iğne ve bolca gazlı bez vardı kalan hepsini kullanmıştım.

 

Etiketlere baktım en azından durumlara göre ayırırsam gelen yardımla daha hızlı haraket ederdik.

 

Enkaz dışında kalan hastaları durumlarına göre ayırırken,yanan enkazdaki alevler gittikçe çoğalıyordu.

 

Siyah bant bittiğinden durdum,öylece durdum arkama döndüm sadece enkaz dışındaki ölü sayısı 50"yi geçerken sessizliği içinde boğuluyordum.

Ciddi ciddi ölümün verdiği sessizlik içinde boğuluyordum.

 

Yaklaşık 2 saat olmuştu ama ne gelen vardı ne giden diyeceğim ama çok giden var...

 

"ALVİNA!BİRİLERI GELDİ!"hızla siyah bantı yapıştırarak koşmaya başladım.

İçimde sönen umudun ışığı yavaş yavaş tekrar yanmaya başlamıştı.

 

Yaseminin yanına gelirken "nerde?"dedim,demesine ama sormamla karşımda gördüğüm adamla kalakaldım.

 

Saatler önce bu şehre ayak atarken ya geçmişim karşıma çıkarsa diyordum.Ya birisi karşıma geçip 'Bak bizi bırakıp gittin ama biz burda öylece kaldık.'derse diye korkuyordum.

Şimdi karşımda duran geçmişimin ana etmenlerinden birisi gözlerime bakıyordu.

 

Derin nefes al Alvi!

 

"Tufan Amca?"dedim iki kelimeyi bir araya getirmek ilk kez bu kadar zor geliyordu.

 

Yüzü,yılların verdiği yaşanmışlıkları her kırışıklığın içine doldurmuştu.

Gözleri şaşkınlıkla bana bakarken,arkasındaki askeri araçlardan inen askerler dikkatimi çekmişti.

 

"Alvina kızım?"diyerek beni kollarının arasına hızla alırken yutkundum.

Kokusu geçmişi hatırlatırken kendimi hızla kollarının arasından alarak elimle arkayı gösterdim "Çok fazla yaralı var ama yardım edebileceğimiz bir alan yok.Ne yapıcaz?"dedim.

 

"Ağır yarası olanların Askeri revire götürecekler." Tufan amca yerine elinde benim gibi bir ilk yardım çantasını bulunan yaşıtım olduğunu düşündüğüm adam bana doğru gelerek çantayı uzattı.

 

"Askeri revirde ne yapılabilir düz bir revir?"dedim adama hitaben.

 

Sarı saçları rüzgarın etkisiyle savrulurken gözleri etrafta geziyordu.

"Düz bir revir değil.Konas'ın Reviri.Gidince görürsün."

 

Başımla onaylayarak Tufan amcaya baktım.

Gözleri özlemle bana bakarken gülümsemek istedim ama halimiz buna uygun değildi.

 

"Kaç bomba patladı?"dedim içime kaçan sesimle.

 

"Yedi.Üçü bu hastanede 4'ü sokaklarda."dedi o sarışın asker.

 

"Bunlar önemli değil önemli olan burdaki yaşayanlar.Daha fazla zaman kaybetmeden hadi!"

 

Başımla onaylarak hazır ol halindeki askerlere baktım "BİLEĞİNDE SİYAH BANT OLANLAR CESET TORBASINA KONULSUN!"

 

"KIRMIZI OLANLAR İSE REVİRE GÖTÜRÜLSÜN!"diye bağırdığımda hepsi kim olduğumu umursamadan onaylamış harekete geçmişti.

 

Elimdeki çantayı bırakarak,yenisini aldım.

Bazı askerlere enkaz alanıyla ilgilenirken ben etraftakileri ayırmaya devam ediyordum.

 

"Araç doldu askeriyeye gidiyorum!"

 

Dakiklar sonra bağıran Askerin sesiyle başımı hızla kaldırarak konuşmaya başladım "Yol üstünde entübe ettiğim bir hasta var onunda revire gitmesi lazım."

 

"Sende onlarla git Alvina!"diye bağıran Tufan amcayla durdum.

 

Ben Konas'ın askeriyesine giremezdim.Yillar önce bir daha dönmemek üzere gittiğim o yere nasılsın dönerdim?

Ama hastalarım geçmişimden daha önemliydi.

 

Kalkarak çantayı diğer doktorun yanına bıraktım.Başını sallayarak gözlerime baktı,gözleri sebepsiz tanıdık gelirken bunu sonra düşünmeye karar vererek hızla Yaseminin elini tutup askeri araca doğru ilerlemeye başladım.

 

"Alvi?"dedi ürkek bir sesle yasminim.

"Efendim bebeğim?"

 

"Bir günde bu kadar insan ölür mü?"

 

Bir şey demeden Başımla onayladım,ölür bir günde değil bir bin insan ölür demek istedim.

Araca bildiğimizden her köşe başındaki yaralıyı alarak ilerliyorduk.

 

İçerisi simsiyah olan aracın buğulanmış ön camıyla gözlerimi kapadım.

 

"Sizin de kulağınız çınladı mı asker bey?"Yaseminin sorduğu soruyla aracı süren askerin gülümsediğini hissetim.

 

"Hayır,sizin çınladı mı küçük hanım?"gözleri bir yandan dolu bir yandan ise konuştuğu kişiden dolayı umutla doluydu.

 

"Evet iyiki annem kulaklarımı kapatmayı söylemiş yoksa kulaklarımın zarı patlardı!"

Elini kullanarak anlattıkları bu durumda bile beni gülümsetirken saçlarına bir öpücük kondurdum.

 

İyiki vardı.

 

"Iyiki söylemiş o zaman!"dedi aracı süren asker.

 

Aracın içini dolduran telsiz sesiyle dikkatlice dinlemeye başladım.

 

"609 konuşuyor."

 

"Dinliyoruz Harabe söyle!"Sert sesiyle verdiği karşılıkla Yasemin yanıma doğru yanaştı.

 

"Bize mi diyor?"dedi Yasemin bana bakarken.

 

Başımı olumsuz anlamda salladım."Hayır telsizdeki adama."

 

Başını göğsüme yaslayarak,bir öpücük koydu.

 

Dakiklarca konuşulan telsiz konuşmasını duymadan camdan dışarıya bakarak kendimi içimdeki seslere açtım.

 

Bunca insan,bunca nefesi kesilenin hesabı nasıl ödenecekti?

 

Haberler yine örtbas mi yapacaktı.

 

"Askerlerimiz sınır dışında görevdeydi bu durum olunca hızla geri dönmek zorunda kaldılar aralarında durumu ağır olan askerlerimiz varmış."

 

Bana açıklama yapan askere "Adın ne?"dedim.

Benim kim olduğumu bilmiyordu,belliydi.

 

"Araf."

 

Başımı sallayarak benden birkaç yaş büyük olduğuna emin olduğum adama baktım.Üstündeki askeri kıyafetinin ilk düğmeleri açık içindeki haki olan atlet gözüküyor üstünde ise künyesi duruyordu.

Asker tıraşlı yüzü pürüzsüz dururken,konuşurken dudaklarının yanında oluşan çukurlar dümdüz dururken bile yerini belli ediyordu.

Kahverengi gözleriyle yola bakarken konuşmaya başladım "Açıklama için teşekkür ederim.Durumu ağır olanlar helikopter ile şehir dışına gönderilecek değil mi?"sorduğum soruya başını olumlu anlamada sallayarak aracı durdurdu.

 

"Gönderilecek."dedi ve siyah kapıyı açarak aşağı indi.

 

Bende hızla ona ayak uydururken Yasemini yere bıraktım.

 

"Beni takip ediyorsun."başıyla beni onaylarak kucağıma aldığım baygın genç kızla Arafı takip ediyordum.

Tanıdık askeriyede gözlerimi gezdirmemeye dikkat ederken,içime akmak için hazırda bekleyen göz yaşlarıma.

Zor dur diyordum.

 

Önüne geldiğimiz bembeyaz üstünde kırmızı renkte Revir yazan yere girdiğimde hissetiğim hastane kokusuyla etrafa baktım.

 

Gördüğüm en az 10 sedye ve monitörler beni şaşırtmıştı,beklemiyordum bu kadar büyük olmasını.

En son sadece bir sedye vardı...

 

En son 6 yıl önce girdiğin revirde,6 yılda bir şey değişmemesi acayip olmaz mıydı sencede?

Bana yanıt veren iç sesimle başımı iki yana salladım.

 

Kucağımdaki kızı bırakarak,arkamdaki Yasemine döndüm "Şu masanın arkasına geç ve otur bebeğim."kızarmış gözleriyle beni onaylarken paytak adımlarla ilerlemeye başladı.

 

Askerler yaralıları birbir getirken ben her birine müdahale etmeye başlamıştım.

Gelen 12 hastanın 3'nün ameliyat olması gerekiyordu.

 

Elimdeki malzemeyi yerine bırakarak kolumla yüzümdeki saçı çekerek başımı kaldırdım.

 

"Ambulansalar geldi,dayanabilecek olanları bunlarla gönderelim."dedi yabancı bir ses Başımla onaylayarak.

 

Gözlerimi beyaz hastane tavanından çekerek önüme döndüm.

 

Son dikişi atarak elimden eldiveni çıkartıp sedyenin yanında duran çöp kutusuna attım.

 

Elimle ambulansa bindirilcekleri gösterirken,kucağında hastalarla gelen askerlerin sayısı artıkça etraftaki hengamede gittikçe artıyordu.

 

Ve tabiki benim anksiyete.

 

Sessizlik kısa sürmüştü ve ben sesten nefret ederdim.

 

"Doktor Hanım!"diyerek bana seslenen adamlarla ağlayacak gibiydim gittikçe kalabalıklaşan revirde adım atacak yer kalmamıştı ama sıkıntı bu değildi durumu ağır olanların sayısı artmıştı.

 

"Helikopter?"dedim tek tanıdığım Arafa doğru "İniş yapıyor!"

"Çok iyi şimdi bu hastaları hemen hastaneye götürmemiz lazım!"dedim elimle yanyana duran iki hastayı işaret ederken.

 

"Tamam."Bir Hastanın sedyesini sürmeye başlarken "Yavaş sarılmaması lazım !"Verdiğim ikazla diğer tarafını da bir asker tutunca benimle birlikte bir asker sedyeyi dışarı çıkarttı.

 

Vücudumda hissettiğim soğukla ani titremeyle duracak gibi oldum.

Kabanı çıkartmak aptallıktı.

Üstümde bulunan bej gömleğin içine giymediğim atlet için lanet ettim.

 

Helikoptere yaklaştıkça çoğalan rüzgar saçlarımın arasında dağılırken başını hafifçe kaldırarak helikoptere baktım.

 

"Daha fazla alamaz!"dedi bir asker.

 

Yüzüne bakarak "Ne demek alamaz sınıra daha 2 kişi var!"

 

"Yaralı askerleri götürmemiz gerekiyor."Duyduğum ses yıllardır varlığını unuttuğum kalbimi bir uçurtma misali göğe doğru yükseltirken,sakince gözlerimi ona değdirdim,yutkundum.

 

Kahverengi gözleri yorgunlukla karışmış anlamsız bir öfkeyle bana bakarken dilimi ısırdım.

Ağzıma yayılan kan tadı midemi bulandırıken,Gözlerimi yasaklı gözlerinden hızla çekerek boğazımı temizledim.

 

"Ben kontrol etmeden karar veremezsiniz böyle bir durumda!"içime kaçmaması için ettiğim duaları bir ben bir Allah bilirdi.

 

"Kontrol etsende askerler gidecek!"Benimle emir verir gibi konuşan Azem'in ses tonu beni arkama bakmadan kaçırtacak kadar yaralıyordu.

 

Azem...Yıllar sonra yanyana aynı havayı soluduğumuz bu an belki eski ben olsam şükür sebebim olurdu.

 

Düşüncelerimin içinden beni tok,kalın sesi alırken "Bak,fazla vaktimiz yok."diyerek konuşan adama döndüm arkasında duran Timle elim ayağım boşalacak sandım.

 

Bakma onlara hastana bak.

 

Bir şey demeden helikopterin içine girerken,ağır metallik koku beni rahatsız ediyordu.

 

Gri zeminde yatan,asker kıyafetleri aşınmış olan adama doğru eğilerek durumuna baktım.

 

Vücudundaki kurşun yaralarından oluk oluk akan kanlar aslında adamın durumunu yeterince gösteriyordu.

 

"Araf,sedyeyi içeri taşıyın!Askeride burdan çıkartın."dizlerimin üstünde yürüyerek yatan diğer askere baktım.

 

Daha iyi durumdaydı,hatta yarasına burada da bakabilirdim.

 

"Beni duyuyor musun?"dedim gözleri kapalı olan adama.

"Evet."dedi zar zor bir sesle.

 

"Biriside bu askeri çıkartsın!"diyerek bağırdım.

 

"Onlarda gidiyor!"konuşan adamla

Başımı arkaya doğru çevirirken üstündeki cepanelikle sert bir şekilde gözlerime bakan Azemle gözlerimi devirdim.

 

"Burada doktor benim onu geçtim öncelik her zaman sivildedir!"Emir veren sert sesim beni şaşırtıyordu.

 

"Buranın komutanı benim ve benim önceliğim askerim."

 

"Böyle olmadığını biliyorsun,askerin önceliği vatandaştır."dedim kendimden emin bir sesle

 

"Burası Konas geldiğin Soras'a benzemez.Burda öncelik askerdir."

 

Yarım,siyah eldivenli elleriyle saçlarını karıştırırken bana doğru gelmeye başladı.

 

"Askerimi ölmesine izin vermem doktor!"

 

Doktor?

Söylediği hitap iki yabancı gibi bile hissetirmiyordu.

Yabancı bizim için çok yakın anlama gelirdi.

 

"Neden Azraille anlaşma mı yaptınız,senden izin mi alıyor?"Alaycı sesimle söylediklerimle yüzüne orantılı bir şekilde büyük olan burnunu hafifçe sıktı

 

Önümden alanınan askerle birlikte,ayağa kalkarak gözlerine baktım.

 

Gözlerini benden çekerken,kendime lanet ettim.

 

"Kuralları,öncelikleri sizde biliyorsunuz bana yanlış karar vermişim gibi bakmayın!"

 

"Ben doktorum doktor hangi bölgede olduğum farketmez."

 

Bana bakan timden gözlerimi çekerek hızla oradan uzaklaşıp revire Götürülen askerlerle ilgilendim.

 

 

 

 

❤️‍🩹

 

 

 

 

Saatler geçtikçe,getirilen hastalar bir bir bölge dışına gönderiliyordu.

Gelen destek ekibinin doktorlarına yardım ederken kararan gözlerimle elimdeki ampul yeri boylamıştı.

 

"Biraz dinlen,yorulmuşsundur."Bana doğru konuşan adamla başımı sallayarak,etrafa baktım.

Biraz dinlensem bir şey olmazdı galiba.

 

Çünkü saatlerdir ayaktaydım hiç durmaksızında hasta bakıyordum.

 

Kenarda uyuyan Yasmine baktım,bir kedi misali kabanıma iyice yapışmış dudakları dışa bükülmüştü.

 

Benim küçük bebeğim,demeden edemedim.

 

Kabanımın cebinden sigara paketimi alıp,biraz hava almak adına dışarı çıktım.

 

Üşüyen vücuduma aldırış etmeden ilerlemeye başladım.

Yerdeki çimlerin üstünü kaplayan beyazlıklar gecenin verdiği karanlıkta bile parlıyordu.

 

Askeriyenin içinde gözlerimi gezdirirken karşı taraftaki lojmanlar gözlerimi almıştı.

Gri lojmanlar eskimişti.

 

Babam ile yaşadığım yerlere baktım,her bir yerinde bir anımı sahiplenen burası şimdi benim için girilmeyecek yerlerin arasında geliyordu.

Bu duruma lanet ettim.

 

Yaktığım sigaradan bir nefes alarak yürümeye devam ettim.

 

Gözüme sokulmak istercesine büsbüyük bir şekilde yazılmış olan isime baktım.

 

KONAS ASKERİYE BİRLİĞİ

 

Yaşadığım yerin düşmanı olarak bilinen bu bölgenin ana merkezi çökmüştü bugünkü saldırılardan dolayı.

 

Her şey iyi olacaktı,burda onlarca insanı hayatta tutundurmuştuk iyi olmalıydı.

 

Elimdeki sigaranın sonlarına yaklaşırken,farkında olmadan askeriyeden çıkmış arkasında bulunan gölün kıyısına doğru yürümeye başlamıştım.

 

Kafam o kadar dolu muydu,farkına bile varmamıştım.

 

Gökyüzünden yavaşça süzülen kar taneleriyle başımı hafifçe yukarı doğru kaldırdım.

 

Saçlarımın arasına karışan kar taneleri beni gülümsetirken Bileğimdeki saate bakarken günün çoktan 4 Ocak olduğunu fark ettim.

 

4 Ocak ne lanetli bir gündü.

Yılların değiştirmediği bir gerçek vardı o da 4 Ocağın lanetli olmasıydı.

 

Ama bu diğerleri gibi değildi bugün 4 Ocak 2023tü.

 

"4 Ocağa giriş şeklimize bak!Siktiğimin pezevenkleri bitmiyorki!"konuştuğunu duyduğum Burak Abiyle yıllar sonra hissetiğim aitlik de neyin nesiydi?

 

Düşüncelerimi ele geçiren geçmişle lanet ettim.

 

Gölün öbür tarafından bana doğru gelen adamlarla arkama doğru döndüm,gitsem iyi olacaktı.

Zaten burda kalsam nolcaktı beni görmek isteyecekler miydi?

 

"Alvina?"dedi Burak Abi bana doğru seslenmesiyle geri döndüm.

 

Kararlılık diyincede ben.

 

Görmek istiyorlardı seslendiklerine göre onlarda beni özlemişti demeden edemedim.

 

Gözlerimi yüzüne çevirirken gözlerim belkide yıllar sonra geçmişime bakacaktı.

 

Yağan kar yoğunlaşıyor karşımda duran askerlerin koyu renk saçlarının üstünde kendini belli ediyordu.

 

"Burak Abi ?"dedim ne var dermişcesine.

 

Adam naif naif soruyor sen niye doblocu enişte gibi cevap veriyorsun?

Düşüncelerimi es geçtim,yıllar sonra karşımda gördüğüm adamlara baktım.

 

Burak

Erdem

Dağhan

Ve Azem

 

Işık Timi karşımdaydı,kendinden emin korkusuz duruşları korkuyu hissetiren bakışlarıyla karşımda.

 

Asaf Ulubağ'ın Timi karşımdaydı.

 

'Yeri geldiğinde karanlıktan yolunu kaybetmiş bu topraklara Işık olacak.'

 

Babamın sesi kulağımda çınlarken her birine tek tek baktım.

 

Ne denirdi?

 

Yıllar sonra karşılaştığın ailene ne denirdi?

 

"Merhaba?"mi diyecektim?

 

Denmezdi onca acıya karşılık bu denmezdi.

 

Bana doğru gelen adamlara doğru bir kaç adım atıyordum bir yandan ne diyeceğimi düşünüyordum.

 

Kalbim dedim kendi kendime kalbim bak geçmişin burda,soğukta kalan kalbini ısıtacak insanlar burda.

Artık her şey düzelecek dedim kendi kendime.

 

Ama demiştim ya yalnız bir ruhun sadece istekleri olur diye oraya ekleyelim yalnız bir ruhun isteklerinin yanı sıra umdukları da olur.

 

"Ne o yıllar önce terk ettiğin insanları yıllar sonra bıraktığın yerde mi karşılamaya karar verdin ?"

 

Bak kalbim bak,soğukta kalan kalbini daha da soğukta bırakacak olan adamlar burda.

 

 

 

 

 

 

Kısa bir bölüm oldu ama yapacak bir şey yok

 

Hepinizi

 

Bir şey demeden helikopterin içine girerken,ağır metallik koku beni rahatsız ediyordu.

 

Gri zeminde yatan,asker kıyafetleri aşınmış olan adama doğru eğilerek durumuna baktım.

 

Vücudundaki kurşun yaralarından oluk oluk akan kanlar aslında adamın durumunu yeterince gösteriyordu.

 

"Araf,sedyeyi içeri taşıyın!Askeride burdan çıkartın."dizlerimin üstünde yürüyerek yatan diğer askere baktım.

 

Daha iyi durumdaydı,hatta yarasına burada da bakabilirdim.

 

"Beni duyuyor musun?"dedim gözleri kapalı olan adama.

"Evet."dedi zar zor bir sesle.

 

"Biriside bu askeri çıkartsın!"diyerek bağırdım.

 

"Onlarda gidiyor!"konuşan adamla

Başımı arkaya doğru çevirirken üstündeki cepanelikle sert bir şekilde gözlerime bakan Azemle gözlerimi devirdim.

 

"Burada doktor benim onu geçtim öncelik her zaman sivildedir!"Emir veren sert sesim beni şaşırtıyordu.

 

"Buranın komutanı benim ve benim önceliğim askerim."

 

"Böyle olmadığını biliyorsun,askerin önceliği vatandaştır."dedim kendimden emin bir sesle

 

"Burası Konas geldiğin Soras'a benzemez.Burda öncelik askerdir."

 

Yarım,siyah eldivenli elleriyle saçlarını karıştırırken bana doğru gelmeye başladı.

 

"Askerimi ölmesine izin vermem doktor!"

 

Doktor?

Söylediği hitap iki yabancı gibi bile hissetirmiyordu.

Yabancı bizim için çok yakın anlama gelirdi.

 

"Neden Azraille anlaşma mı yaptınız,senden izin mi alıyor?"Alaycı sesimle söylediklerimle yüzüne orantılı bir şekilde büyük olan burnunu hafifçe sıktı

 

Önümden alanınan askerle birlikte,ayağa kalkarak gözlerine baktım.

 

Gözlerini benden çekerken,kendime lanet ettim.

 

"Kuralları,öncelikleri sizde biliyorsunuz bana yanlış karar vermişim gibi bakmayın!"

 

"Ben doktorum doktor hangi bölgede olduğum farketmez."

 

Bana bakan timden gözlerimi çekerek hızla oradan uzaklaşıp revire Götürülen askerlerle ilgilendim.

 

 

 

 

❤️‍🩹

 

 

 

 

Saatler geçtikçe,getirilen hastalar bir bir bölge dışına gönderiliyordu.

Gelen destek ekibinin doktorlarına yardım ederken kararan gözlerimle elimdeki ampul yeri boylamıştı.

 

"Biraz dinlen,yorulmuşsundur."Bana doğru konuşan adamla başımı sallayarak,etrafa baktım.

Biraz dinlensem bir şey olmazdı galiba.

 

Çünkü saatlerdir ayaktaydım hiç durmaksızında hasta bakıyordum.

 

Kenarda uyuyan Yasmine baktım,bir kedi misali kabanıma iyice yapışmış dudakları dışa bükülmüştü.

 

Benim küçük bebeğim,demeden edemedim.

 

Kabanımın cebinden sigara paketimi alıp,biraz hava almak adına dışarı çıktım.

 

Üşüyen vücuduma aldırış etmeden ilerlemeye başladım.

Yerdeki çimlerin üstünü kaplayan beyazlıklar gecenin verdiği karanlıkta bile parlıyordu.

 

Askeriyenin içinde gözlerimi gezdirirken karşı taraftaki lojmanlar gözlerimi almıştı.

Gri lojmanlar eskimişti.

 

Babam ile yaşadığım yerlere baktım,her bir yerinde bir anımı sahiplenen burası şimdi benim için girilmeyecek yerlerin arasında geliyordu.

Bu duruma lanet ettim.

 

Yaktığım sigaradan bir nefes alarak yürümeye devam ettim.

 

Gözüme sokulmak istercesine büsbüyük bir şekilde yazılmış olan isime baktım.

 

KONAS ASKERİYE BİRLİĞİ

 

Yaşadığım yerin düşmanı olarak bilinen bu bölgenin ana merkezi çökmüştü bugünkü saldırılardan dolayı.

 

Her şey iyi olacaktı,burda onlarca insanı hayatta tutundurmuştuk iyi olmalıydı.

 

Elimdeki sigaranın sonlarına yaklaşırken,farkında olmadan askeriyeden çıkmış arkasında bulunan gölün kıyısına doğru yürümeye başlamıştım.

 

Kafam o kadar dolu muydu,farkına bile varmamıştım.

 

Gökyüzünden yavaşça süzülen kar taneleriyle başımı hafifçe yukarı doğru kaldırdım.

 

Saçlarımın arasına karışan kar taneleri beni gülümsetirken Bileğimdeki saate bakarken günün çoktan 4 Ocak olduğunu fark ettim.

 

4 Ocak ne lanetli bir gündü.

Yılların değiştirmediği bir gerçek vardı o da 4 Ocağın lanetli olmasıydı.

 

Ama bu diğerleri gibi değildi bugün 4 Ocak 2023tü.

 

"4 Ocağa giriş şeklimize bak!Siktiğimin pezevenkleri bitmiyorki!"konuştuğunu duyduğum Burak Abiyle yıllar sonra hissetiğim aitlik de neyin nesiydi?

 

Düşüncelerimi ele geçiren geçmişle lanet ettim.

 

Gölün öbür tarafından bana doğru gelen adamlarla arkama doğru döndüm,gitsem iyi olacaktı.

Zaten burda kalsam nolcaktı beni görmek isteyecekler miydi?

 

"Alvina?"dedi Burak Abi bana doğru seslenmesiyle geri döndüm.

 

Kararlılık diyincede ben.

 

Görmek istiyorlardı seslendiklerine göre onlarda beni özlemişti demeden edemedim.

 

Gözlerimi yüzüne çevirirken gözlerim belkide yıllar sonra geçmişime bakacaktı.

 

Yağan kar yoğunlaşıyor karşımda duran askerlerin koyu renk saçlarının üstünde kendini belli ediyordu.

 

"Burak Abi ?"dedim ne var dermişcesine.

 

Adam naif naif soruyor sen niye doblocu enişte gibi cevap veriyorsun?

Düşüncelerimi es geçtim,yıllar sonra karşımda gördüğüm adamlara baktım.

 

Burak

Erdem

Dağhan

Ve Azem

 

Işık Timi karşımdaydı,kendinden emin korkusuz duruşları korkuyu hissetiren bakışlarıyla karşımda.

 

Asaf Ulubağ'ın Timi karşımdaydı.

 

'Yeri geldiğinde karanlıktan yolunu kaybetmiş bu topraklara Işık olacak.'

 

Babamın sesi kulağımda çınlarken her birine tek tek baktım.

 

Ne denirdi?

 

Yıllar sonra karşılaştığın ailene ne denirdi?

 

"Merhaba?"mi diyecektim?

 

Denmezdi onca acıya karşılık bu denmezdi.

 

Bana doğru gelen adamlara doğru bir kaç adım atıyordum bir yandan ne diyeceğimi düşünüyordum.

 

Kalbim dedim kendi kendime kalbim bak geçmişin burda,soğukta kalan kalbini ısıtacak insanlar burda.

Artık her şey düzelecek dedim kendi kendime.

 

Ama demiştim ya yalnız bir ruhun sadece istekleri olur diye oraya ekleyelim yalnız bir ruhun isteklerinin yanı sıra umdukları da olur.

 

"Ne o yıllar önce terk ettiğin insanları yıllar sonra bıraktığın yerde mi karşılamaya karar verdin ?"

 

Bak kalbim bak,soğukta kalan kalbini daha da soğukta bırakacak olan adamlar burda.

 

 

 

 

 

 

Kısa bir bölüm oldu ama yapacak bir şey yok

 

Hepinizi seviyorum aşklar yorum yapmayı ve yıldıza basmayı unutmayın:)))))

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%