Her şey nefes alamadığım ve umutsuzluğun beni yarıp yıktığı bir zamanda olmuştu.
Ağlayamıyordum.
Her akmayan göz yaşında içimde kasvet dönüyordu. Aldığım her nefes vücuduma fazla geliyordu. İçtiğim sakinleştiricilerin bile faydasını görmüyordum. Psikiyatrimin önerisiyle anneme yazmaya başladığım defteri bulunduğu yerden almak için titreyen vücudumla ayağa kalkmaya çalıştım. Ayağa kalktığımda sakinleşmek için derin bir nefes aldım. Aldığım nefes beni rahatlatmak yerine daha da yormuştu. Tekrardan kalktığım yere çökmek üzereyken ışığı yanıp sönen telefonum dikkatimi çekti. Yatağımın üzerinde bulunan telefonu yere çökmeden önce aldım. Defterim uzakta olduğu için telefonun not kısmına yazmayı planlıyordum.
Sanki elim beynimden komut almıyormuş gibi kendi başına hareket edip annem yazısının üstüne tıkladı. Mesajlar kısmına girdiğimde parmaklarım artık bağımsızlığını ilan etmişti. Parmaklarım harflerin üstüne hızla hareket ediyordu. Mantık diye bir şey kalmamıştı. Sadece içimden geldiği gibi davranıyordum. Kağıda dökemediğim duygularımı şu an yazıyordum. Her yaşadığım olayı iyi kötü anneme anlatırdım. Mutluluğumda, üzüntümde,şaşkınlığımda ve korktuğumda hep annem vardı. Yaşadıklarım hakkında fikrini alırdım. Benim en yakın arkadaşımdı, annem. Her zaman benim iyiliğimi isteyeceğini bilerek ve beni güvenli kollarıyla sarıp sarmalayacağını bilirdim. Şu anda ise yapayalnızdım. Tek çocuk olarak her zaman yalnızlığı çok net hissetmiştim. Ama bu farklıydı. Yeni hayatına adapte olmaya başlayan bir babam var. Hayattaki yalnızlığıyla ve olaylarla mücadele etmeye çalışan bir de ben vardım. Mesaj bittiğinde ve gönder tuşuna bastığımda annemi kaybettiğimden beri alamadığım nefesi almıştım. Annem beni duymuştu. Belki ilaçların etkisi yada psikolojik bir rahatlamaydı. Ama ben kendimi uzun zaman sonra ilk kez bu kadar rahatlamış hissetmiştim. Hayatıma yeni insanlar ve yeni kapılar açacağını bilmeden her gün anneme mesajlar yollamaya başladım.