
Pencereme sertçe vuran yağmur damlaları beni uykunun kollarından etkili bir şekilde uyandırdı. Artık kış tamamiyle gelmişti. Sıcacık yatağımdan kalkmayı hiç istemiyorum. Bu akşam konser vardı. Konser için siyah göğüs dekolteli bir elbise almıştım. Altına uzun siyah topuklu deri botlarımı giyecektim. Sıcacık yatağımda esneyip komodinin üzerindeki telefonumu aldım. Saat daha sabah 09.26’dı. Biraz daha yatakta vakit geçirmek çok iyi gelecekti. Telefonda mesajlar kısmına girip “Annem” yazısına tıkladım. Belki yanlış belki de doğru ama anneme mesaj atmayı çok seviyordum. Annemle konuşuyor gibi hissediyordum.
“Annem, bugün kızlarla konsere gideceğiz. Önceki mesajlarımda sana yazmıştım. Damla çok heyecanlı dün geceden beri sürekli gruba mesaj attı. 7 kere kombin değiştirmiş. Selin ise benim gibi önceden karar vermişti ve ona göre de alışverişini de yapmıştı.Hava bugün yağmurlu.İyice kış geliyor.
Umarım üşümüyorsundur.
Umarım ki orası da sen gibi sımsıcaktır. Bugün hep güzel şeylerden konuşacağım.Kahvaltımı yapıp, duş alacağım ve konsere gidip çok eğleneceğim. Aynı senin de yapmamı istediğin gibi mutlu olacağım. Seni seviyorum, annem.” Yazmayı bitirdim ve mesajı yolladım. Bugün üzülmek yoktu mutlu olacaktım. Bugün içimdeki his çok yüksekti. Güzel bir şeyler olacak.
Sonunda çoğu işimi halledip son kalan ödevimin başına oturmuştum. Telefonuma gelen maille bütün dikkatimi dağıtmıştı. Staj için başvurduğum özel klinikten gelmişti. Görüşme yapalı bir haftadan daha uzun zaman olmuştu. Artık umudum kalmamıştı. Maili açıp okuduğumda dudaklarımdan bir sevinç çığlığı kopmuştu. Benim sevinç çığlığımdan çok kısa bir zaman sonra ev arkadaşım Zeynep içeri daldı.
“İyi misin? Çığlığını duydum sanki.” Diye nefes nefese konuşuyordu. Sevinçle oturduğum çalışma masamdan kalktım. “Stajım kabul oldu!” Diye sevinçle daha da yüksek bir çığlık attım tek fark bu sefer yalnız değildim. Zeynep’de bana eşlik ediyordu. Birbirimize sarıldık. “Ve sana bir iyi haberim daha var. Staj günüm fazla olduğu için asgari ücrete çok yakın bir ödeme yapacaklarmış.” dedim.
“Oha! Harika bir haber bu! Aldığın ilk maaşla yemeğe gitmeliyiz.” Dedi.
“Kesinlikle.” Masama doğru ilerledim ve telefondan maili tekrar kontrol ettim. Derin bir nefes alıp yüzümde koskocaman bir gülümsemeyle Zeynep’e baktım. “Sizin konser saat kaçta? Geç kalma sakın!” Diyerek beni uyardı. Hemen telefondan saate baktım. Şimdi hazırlanmaya başlamazsam geç kalacaktım. “Şimdi hazırlanmam lazım.” Dedim. “Tamamdır. Ben çıkıyım sen hazırlan bende ders çalışıyordum. Evden çıkmadan önce bana kesinlikle görün.” Diyerek odamdan çıktı.
Konser alanında kızlarla buluşmuştuk. Damla, Batu’nun şarkılarından bahsediyordu. “Çoğu İngilizce ama bugün ilk kez yazdığı Türkçe şarkıyı seslendirecekmiş.” Diye heyecanla konuşuyordu. “Türkçe şarkı söylüyordu zaten. Gayette iyi söylüyordu.” Dedi Selin.
“Evet ama hepsi bilindik şarkılardı bu sefer kendi yazmış.” Damla her zaman yaptığı gibi magazin bilgilerini bize sunuyordu. “Başka bilmemiz gereken bir şey var mı?” Diye sordum. Damla heyecanla bana baktı.” Babasını biliyorsunuz kendisi Amerikalı. Baya da ünlü bir şarkıcıydı. Sonra Batu’nun annesi de Türk bildiğiniz gibi. Amerika da bir defilede tanışıyorlar. Annesi Çağla ve babası… o gün bir ilişkiye başlıyorlar ama anlatılana göre çok olaylar olmuş. Michael o sırada nişanlıymış. Çağla’yı görünce direkt aşık olup nişanı atmış ama nişanlı olduğunu duyan Çağla uzaklaşmış. Çok koşmuş peşinde. Sonra babası şarkıcılığı bırakıp plak şirketi kuruyor.Batu, Küçüklüğünden beri enstrüman çalıyor ve şan dersi alıyormuş. Her zaman çok ünlü bir şarkıcı olması için babası baya çabalamış. Ama annesi Türk kültüründen hiç uzaklaştırmamış kendisini. Türkçe konuşmuş ve çok sık Türkiye’ye gelmişler. Zaten şimdi de annesi ve babası boşanıyorlar. Annesi Türkiye de yaşamak istemiş. Bu yüzden tahminen daha çok Türkiye’de konseri olur.” Diyerek günlük magazinini yaptığında çok rahatlamış görünüyordu. Büyük olasalık sabahtan beri bize bunu anlatmayı bekliyordu. “ Neden boşanıyorlarmış?” Diye sordum. “Onu bilmiyorum. Ama tahminen aldatılmıştır. Erkek değil mi? Hepsi aynı!” Başımı sallayarak onayladım ve içeri girdim. Adamın hayatı beni ilgilendirmezdi ben yaptığı şarkılara bakardım. Özel hayatı onu ilgilendirdi. Zaten başarısına söylenecek bir söz yoktu. Bu sene ilk Grammy ödülünü almıştı. Başarıları tüm dünyada taktir ediliyor ve takip ediliyordu. Konser alanı iyice dolmaya başlamıştı. Konserin başlamasına yarım saatten az kalmıştı. O süreyi kızlarla okuldaki olaylardan konuşarak geçirmiştik. Aniden sahnedeki bütün ışıklar yanmaya başladı. Işıklar sıralı bir şekilde yanıp sönmeye başlamasıyla ortamda hareketlilik oluşmaya başladı. Işıklar aniden söndü ve konser panolarında Batu yazmaya başladı. Normalde kariyerini İngilizce ismi üzerine yapmışken burada sadece Türkçe ismini kullanıyordu. Sadece Batu yazıyordu. Aniden bütün ışıklar söndü. Ses kesildi. 7-10 saniye sonra ışıklar tekrardan çok ani bir şekilde açıldı. Ekranda buz şekli belirdi. Sonra bütün salonda bir ses yankılandı.
“Merhaba İstanbul, şimdi sizden yüksek bir şekilde Buz Kırağı diye bağırmanızı istiyoruz. Ne kadar yüksek sesle bağırırsanız buz o kadar erken çatlayacaktır. Sahnenin yan tarafında bulunan ses ölçer bu konuda bize yardımcı olacak. Ses ölçeği sahneye yansıtacağız. Ne kadar yüksek sesle bağırdığınızı görebileceksiniz. Size güveniyoruz,İstanbul! Hadi, buzu çatlatalım!” Sesin susmasıyla sahnenin sol tarafındaki ekranda 7 saniyeden geriye doğru akan bir sayaç belirdi. Saniyeler bittiğinde herkes yüksek sesle “Buz Kırağı.” Diye bağırdı. Hepimiz heyecanla buza ve ses sayacına baktık. Sesin yetersiz olduğunu gördük. Buzda çok az bir çatlama oldu. Bütün herkes tekrardan en yüksek sesiyle “Buz Kırağı.” Diye bağırdık. Kırmızı çizgiyi çekmişti. Büyük ekrandan çok net bir şekilde gözüken buz yavaş yavaş çatlamaya başlamıştı. Çatlama sesi büyük salonda çok net duyuluyordu. Buz tamamiyle çatlamasıyla salondaki ışıklar tekrardan yanıp sönmeye başlamıştı. Bir süre bu şov devam ettikten sonra bütün ışıklar söndü. Müzik çalmaya başladı ve tek bir ışık yanmaya başladı. O da hareket halindeydi. Işık tek bir noktada durdu ve o an o gözüktü! Bütün ışıklar yandı ve sahnedeki dansçılar hareket etmeye başladı. Elinde gitarıyla kalabalığa gülümsüyor ve şarkı söylüyordu. En popüler olan İngilizce şarkısını söylemeye başlamıştı. Şarkı bittiğinde büyük bir alkış koptu. Alkışlar sakinleştiğinde konuşmaya başladı.
“Merhaba İstanbul! Burada olmak o kadar güzel ki! Kendi ülkemde ve sizinle olmak hep en çok istediğim şeylerden biriydi. Burada doğmamış olabilirim. Ama burası benim evim. Kültürüne, insanına,havasına ve tarihine aşık olduğum ülke. Türkiye’nin her yerini o kadar çok seviyorum ki. Zaten ilerleyen saatlerde ettiğimiz sohbetler de daha da iyi anlayacaksınız. Ne yazık ki bu benim Türkiye’de verdiğim ilk konser ve ben bunun için özür dilemek istiyorum. Her ne kadar gelememim sebebi benim elimde olan bir şey olmasa da bu kadar geç gelmemliydim. Ve daha sık görüşeceğiz. Bugün çok eğlenmenizi istiyorum.”Diyerek yeni şarkısına başladı. Parmakları gitarın üzerinde ahenkle dans ediyordu. Yankılanan gitar sesine diğer enstrümanlarda dahil oldu.
Konser başlayalı bir saat olmuştu. Şarkılara eşlik etmekten ve dans etmekten yorulmuştum. Kızlara baktığımda Damla’nın enerjisi hiç azalmamış üstüne katlanmış gibiydi. Selin ise benim gibi yorulmaya başlamıştı.
“Şu anda söyleyeceğim şarkıyı ilk kez duyacaksınız. Türkçe yazdığım ve söylediğim ilk ve tek şarkı. Annem sayesinde küçüklüğümden beri Türkçeye aşık büyüdüm. Evimizin içerisinde Türkçe şarkılar hiç eksik olmazdı. Bu sıralar hayatım çok farklı bir yöne doğru ilerliyor. İlk kez buradan da haberini vermek isterim. Türkçe bir albüm yaptım. Bu farklılığı yeni çıkaracağım Türkçe albümümde de hissedeceksiniz.” Boynuna asılı olan gitarı yanına gelen görevliye verdi. Ne zaman getirdiklerini fark etmediğim piyanonun başına geçti. Konser alanını piyanodan çıkan sesler doldurmaya başladı.
Bir adın kalmalı geriye
Bir de gökyüzüne benzeyen gözlerin
Bazen, istesekte olmaz sevgilim
Ölesiye sevmek…
Tüketir…
Gözyaşları düşer yavaşça
Gecenin sessizliğinde
Güneş batarken yıldızların ışığında
Sensizlik içimi sararken
Yalnızlığımla baş başa kalıyorum
Aşkın karası…
Şarkı devam ediyordu. Hafif aksanıyla beraber Türkçesi çok tatlı duruyordu. Şarkı bitmişti. Konser alanında çok büyük bir alkış kopmuştu. Piyanonun başından kalkıp sahnenin ortasında durdu.
“Desteğiniz için teşekkür ederim. Şarkıyı söylemeden önce gergindim. Beğenmezsiniz diye. Belki fark etmişsinizdir ufak bir aksan problemi yaşıyorum. Zamanla bu durumu da aşacağımı düşünüyorum. Bugün ilklerimi hep sizinle yapıyorum. Şimdi sizinle bir etkinlik yapacağız. Türkiye’de verdiğim ilk konserde hem sizler için hemde kendim için unutulmaz bir şey yapmak istedim. Yan tarafımda bulunan büyük ekranda şu anda görmüş olduğunuz karekodları okutunuz.” Ekranda aniden karekodlar belirdi.
“Okuttuktan sonra açılan sayfadaki soruları cevaplayın. Kazanan kişiyle beraber Türkiye’de etkinlikler yapacağız.” Dedi.
Damla, hemen telefonunu çıkardı ve karekodu okuttu. Bize döndü. “Sorularda en sevdiğiniz şarkı sözünü yazın diyor. Benim sevdiğim bir sürü şarkısı var bu adamın ya.” Diye heyecanla konuştu. Bensu, bana baktı. “Sende şansını deneyecek misin?” Diye sordu. Damla, konuşmama fırsat vermeden “ Tabikide üçümüzde şansımızı deneyeceğiz. Belki birimize çıkar.” Dedi. Karakodu okutup bilgilerimi girdim. En sevdiğiniz şarkı sözü kısmına ise Batu'nun ilk yayınladığı şarkısındaki sevdiğim cümleyi yazdım.
Aşk, seninle yıldızların parlak ışıklarında olmayan müzikte dans etmektir. Aşkın sonsuz bir yolculuk ruhumun nefesi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |