@aybukeservi
|
Bölüm Şarkısı: Sertab Erener - Karbeyaz Büge Keden Piknikten sonra eve geldiğimizde Oykun'a kırgınlığım geçmemişti. Sevgili olduğumuzdan beridir benden ayrı hiçbir şey yapmamıştı Şimdi neden yanında beni istemiyordu, anlamamıştım. İskele'de yan yana otururken ona sırtımı yasladığımda bana döndü ve '' Okyanusunda neden bu kadar fırtına var? '' diye sordu. İçimden gelip '' Beni kırdın, kırdığın parçalarımı da göğsümde seni sakladığım yere batırdın. '' diyemedim. Toparlanıp eve geçtiğimizde Gonca eşyalarını getirmişti bizim eve. Bize fazla eşyasının olmadığını söylediğinde hayret ettik. Ama Gonca öyle çok fazla süslü bir kız değildi zaten. Bizim gibiydi, daha çok sade ve kendine özgü şeylerle kombin yapmak hoşuna giderdi. Kızlarla konuştuktan sonra herkes odalarına çekildi. Şarjda olan telefonumu elime aldığımda ekranda Oykun'dan gelen bildirimleri gördüm bir sürü. Hiçbirini açmadan en son gönderdiğine baktığımda İyi Geceler mesajı attığını gördüm. Diğer gönderdiklerine bakmadan telefonu kapattım ve yatağa girdim. Tam yatacağım sırada bir mesaj geldi. Kızıp telefonu aldım ve mesaja girdim. ' Sen bu telefonu kapattıkça benim kalbimde kendine ait olan yerini defalarca deşiyorsun, kanatıyorsun. Yaramı kanattıkça da kabuk bağlamasına izin vermeyip orayı daha da kötüleştiriyorsun. '' diye mesaj atmış. Çocuğa haksızlık mı yapıyorum diye düşündüm. Ancak bana tanıştığımızdan beridir asla yanımda istemiyorum dememişti. Benim kırıldığım nokta buydu. Her işimizi beraber yapmaya çalışırdık. Eğer yapamazsak da güzel bir dille izah ederdik birbirimize durumu. Sabah alarmı kapatmak için kalkıp telefonu elime alıp baktığımda tanımadığım bir numaradan mesaj geldiğini gördüm. Mesajı açtığımda sadece yazan şey şuydu, '' Sevgilinin en büyük sırrını öğrenmek istiyorsan Kayalıklar'a gel. ' Oykun'un bundan haberi olup olmadığını bilmediğim için ona mesaj attığımda beni Gizli Yerimize çağırdığında, gerçekten konuşmamız gerektiğini ben de bildiğim için kabul ettim teklifini ve Demirlere gittik. Arabaya bindiğimizde Oykun üşüdüğümü anlamış olacak ki hemen klimaları yaktı. İçten içe ona teşekkür ettim yüzüne bakarak. Nereye gittiğimizi sorduğumda bana kendince çok açıklayıcı bir cümle kurdu. '' Sana hayatımın en büyük sırrını, kendime bile anlatamadığım gizimi anlatmaya gidiyoruz. Sana, kendi gözümden bir Oykun anlatacağım... '' dediğinde iyice meraklandım ama susmam gerektiğini hissettim ve Gizli Yerimize gidene kadar konuşmadım. Gizli Yerimize geldiğimizde hava soğuk olduğu için arabadan inmedik. Oykun gözleri dalıp ileri bakarken, benim bilmediğim Oykun'u anlatmaya başladığında hayretler içesinde onu dinledim. Bu kadar derin geçmişi olmasını beklemiyordum Oykun'un. Ben, yanında büyüdüğü ailesini onun öz ailesi zannederken, onun başından neler geçmişti... Mesela yetimhanede büyüdüğü, o anlatmasa hiç aklımın ucundan dahi geçmezdi. O kadar güzel büyütmüştü ki akrabaları onu. Anne ve babanın yokluğu elbette hissedilirdi ancak ona bakanlar, ona öyle düşünceli davranmışlar ki, bu eksikliği asla hissettirmemişler. '' Karşı evin bahçesinde elinde sadece bir tane papatyayla dolaşan minik bir kız çocuğunu görmüş. Kız çocuğu ona baktığında çocuk sanki içinde fırtınalar koptuğunu hissetmiş. Kız ona gülümsemiş ve evlerine girmiş. Çocuk, minik kıza olan sevgisini kalbinin en derinine gömmüş. Gözlerinin önünde büyüyen kız çocuğuna hep uzaktan bakarak sevgi beslemiş. Onu rahatsız etmeden, ona zarar vermeden içten içe sevmiş Minik Kızı. '' dediğinde gözümün önünde bazı kareler canlandı. Üzerinde kot elbisesi olan bir kız çocuğu elinde papatyalarla bir bahçede geziyordu. Karşısına baktığında güzel yüzüne güneş vurmuş oğlan çocuğunu gördüğünde bir taraftan onu merak ettiği için yanına gitmek isterken, diğer taraftan da utanmış. Hiç çocuğun yanına gitmeden ona gülümseyerek evine girmiş... Bu anlattığım kız çocuğu bendim. Küçük yaşlarımda ama hatırlamıyorum kaç yaşındayım, evimizin bahçesinde dolaştığımı hatırlıyorum. Karşı evimize babaannesinin ve halasının yanında kalmaya gelen oğlan çocuğunu hatırlıyorum ancak simasını bir türlü hatırlamıyordum. Oykun devam ettiğinde kafamda bazı taşlar yerine oturdu. ''Sokakta gitar çalarken Minik Kızı gördüğünde çocuğun kalbi tekrardan Minik Kız için atmış. Tekrardan diyorum çünkü Minik Kız en sonunda zaman içerisinde kendini unutturmayı başarmış çocuğa. Onu gördüğünde ilk dediği şey ' Siması hem çok tanıdık olan hem de çok tatlı olan birisiydi. ' olmuş. Zaman geçtikçe aralarındaki iletişim ilişkiye evrilmiş. Ve şu anda o çocuk, hayat hikayesini ve en büyük sırrını, çocukken aşık olup unutmak zorunda kaldığı Minik Kız Çocuğuna anlatıyor... '' Oykun'un cümlesinin sonunu getirmesiyle yağmur bardaklardan boşalırcasına yağmaya baladı. Sanki gökyüzü benim ağladığımı hissetmiş gibi duygu yüklü bulutlarını akıtıyordu yeryüzüne. Birden ona sarıldım. O anlattığı kız çocuğu ben, erkek çocuğu da kendisiydi. Oykun daha küçük yaştayken hayatının en büyük sınavını vermişti. Anne ve babasından ayrı kalarak en zor sınavını küçük yaşındayken vermiş, anne ve babasına en ihtiyacı olduğu zamanda onları kaybetmişti. '' İşte Güzel Göz, benim hayat hikayem bu. Hayatımın en büyük sırrı Sensin. Seni küçükken görmemle tehdit ediyor beni o şerefsiz. Seninle ve sana ailemi anlatma tehdit ediyor ama benim sana her zaman dürüst davranacağımı bilmiyor. Sana bunu anlatacaktım ama zaman bekliyordum. Bunu en uygun zamanda, uygun bir dille anlatmayı istiyordum sana ancak o zamanı biraz erkene çekmiş oldum böylelikle. Sakın sana anlatmayacağımı düşünme. Ben hayatımı birleştirmek istediğim kadına, en büyük sırrımı nasıl anlatmam... '' Yüzümü boynuna gömüp hçkırarak ağlamaya başladığımda '' Böyle yapma ama Güzel Göz. Okyanusunu dalgalandırıp kendini de beni de harap etme dememiş miydim ben sana? Ne diye okyanusunda fırtınalar çıkarıp, demir atan kalbimi alabora ediyorsun? '' dediğinde güldüm ağlarken. '' Şairliğin tutmasın yine. Ben burada sevgilimin hayatının sırrını öğreniyorum ama sen şaklabanlık yaparak beni güldürüyorsun. '' dedikten sonra sindiğim yerden çıktım. Ardından Oykun'un kalbindeki duygularını yansıtan gözlerine baktım. '' Her zaman ben senin yanında olacağım. Ne olursa olsun hep geri döneceğimiz evimiz birbirimizin yanı olacak. Çünkü biz birbirimizin kalplerine ilmek ilmek işlenmişiz. Ve kendimi o ilmeklerden ayırmaya hiç ama hiç niyetim yok Oykun Bey, haberiniz olsun... '' dediğimde beni öptü. Öpüşürken içindeki duygularını bana yansıtır gibi sakince öpüyordu beni. Dinginlikle, sanki bende huzur bulmuş gibi sakindi. Bunca yaşanan olayı sanki o yaşamamış da ben yaşamışım gibiydi. O sakinken ben huzursuzdum. En sonunda Oykun benden ayrılıp gözlerimin içine baktı. Ondan utandığım için gözlerimi kaçırmak istedim ancak çenemin altından tutarak bu hareketime engel oldu. Başımı kendine çevirdiğinde gözlerimden öptü önce yavaşça. '' Yine okyanusundaki suları akıtıp gönlümde kurduğun şehrini sular altında bıraktın. Günlerimi mi yoksa haftalarımı mı alacak şimdi orayı temizlemek, söyle? '' dedi. '' Hiçbirini. Sadece dakikalarını, en fazla saatlerini alacak. Çünkü ben seni sevgimle ısıtırım. Gönlündeki sular altında bıraktığım yerimi de güneş açtırarak kuruturum. Benim sevgim o kadar az değil Beyefendi. Siz benim sevgimi küçümseyemezsiniz. '' dediğimde güldü. '' Hanımefendi'm, sizin sevginizi küçümsemek benim ne haddime. Sevginizi asla küçümsemem. Ben ancak yapsam yapsam ne yaparım biliyor musunuz? Sizin sevginize saygı duyarım. Sevginizi baş tacı ederek, onu başımın üzerinde taşırım. '' dedi gözlerinin içinden yıldızlar parıldayarak. Bunca olayı benim sevdiğim nasıl kaldırtmıştı ailesi olmadan? Hele ki daha küçücük yaştayken tek başına sırtlanmıştı o kadar büyük bir derdi... |
0% |